olamaz. kendini yaradanı tanımayan yeri gelirse kimseyi takmaz. her türlü pislik de beklenir. dini olmayan insan bile değildir. hayvanlar bile daha karakterlidir yaradanı reddeden insan görüntülü canlıdan.
bazılarının üzerine vazifeymiş gibi her dakika laf söylemek zorunda olduğu din. eşşeğin sıpası, inanmıyorsan inanma, zırt pırt arı kovanına çomak sokar gibi müslümanları rahatsız edince yakaladığın tatmin seviyesini başka saçmalıklar yaparak yakala. işin karaktersiz tarafı da insan içinde ifade edilemeyen şeylerin monitör arkasına sığınmaktan gelen yiğitlikle çok rahat konuşulabilmesi. internet icad oldu mertlik bozuldu. delikanlılık ölmüş vesselam.
böyle bir toplum mevcut değil. fakat atatürk dahil bir çok kimseyi sevmediğini söyleyemeyip içine atan bir toplum mevcut. kimse öyle kolay kolay çıkıp ben atatürk'ü sevmiyorum diyemediği gibi ben fatih'i sevmiyorum, kanuni'yi sevmiyorum da diyemiyor. isteyen istediğini sever. kimsenin kalbine zorla giren yok.
galatasaraylı değildir. galatasaraylı olmanın en keyifli tarafı fenerbahçeyle dalga geçmektir. fener şampiyon oldu, eğlenceye engel oldu diye tebrik etmek de neyin nesi?
kasa her zaman kazanır mantığının değişik bir tezahürü. üşenmedim hesapladım. her şey tarif ettikleri gibi dört dörtlük gitse bile 1 şahsa kazandırdığı miktarın %0,25'i kalıyor bu da en iyimser hesap. toplamda da oran değişmiyor. türkiyede dönen paranın %99,25'inden fazlası şirkete gidiyor, kalan %0,25 (tekrar söylüyorum, bu rakam en iyimser şartlarda, ceteris paribus bir nevi) zenginlik hülyalarına malzeme oluyor.
memlekette işsizlik varken, yoksulluk varken bir de her türlü lüksü yaşayan insan illa ki göz önündeyken, göz önünde değilse bile televizyon-gazete-basın-yayın-türlü yollarla insanların gözüne sokulurken, bir taraftan da kolay yoldan köşe dönme hayalleri zihinlere işlenirken daha çok görürüz benzeri vakaları.
soyadından esinlenmiş millete sarı atkı dağıtıyor. sonra da bu hareket demokratiktir vs. gazelleri okuyor. eğer cidden demokratikse inşallah mahsun kırmızıgül başkan olur senden sonra. hiç değilse atkılar bir işe yarar.
müdessir süresini aklıma getiren iddia. 52. ayette onların hepsi kendileri için yazılmış sayfaların gelmesini istiyorlar diyor. bu iddianın bir sonraki kademesi de kur'an'da benim adım geçmiyor o yüzden kur'an evrensel değil olacak. amerika geçmiyor diye evrensel değil, ahmet, mehmet geçmiyor diye evrensel değil, yemek tarifleri yok diye evrensel değil...
kalitesizliğin ya da art niyetliliğin ifadesidir. bunu yapan insan gözlemlenir. babasına da adıyla hitap ediyorsa kalitesiz diyilip geçilir. öbür türlüsüne art niyetli denir.
geçen birisi dedi triciye geçtim. ulan dedim içimden bu trici de ne ola ki. cahilliğim anlaşılmasın diye sormadım. çoluk çocuk eline almış telefonu görüntülü konuşuyorlarmış. adı da triciymiş. triciye tri satmak gibi olmasın ama bu iş bütçeye ağır oturur zamanla. hele hattın faturalıysa ne olduğunu anlamazsın bir de bakarsın ki fatura asgari ücreti geçmiş. bizden uyarması. üçge'nin suyu çıkmış sanki. *
Biri ile konuşmak onu tanımanın başlangıcıdır
Tanımak ise onu sevmenin başlangıcı..
Gözleri dipsiz bir uçurumdu
Baksam kalbine düşecektim belki
yada çakılacaktım onsuzluğun ortasına
bir adım kadar yakın iken herşeye ve hiçbiryere
konuştu o
buzdan bir şehre güneş doğdu sanki
kaliteli insan, büyük şövalye. çocukluğunu kimseler bilmez. ceketini yağmurlara astıktan sonra tehlikeli şiirler okuyup dünyaya sataştı. han köşelerinde baba oğul yaşadılar bir müddet. pardayan abim ot atıp bıyık kıvırırken bir dilbere gönül verdi. mevzu uzun. kötü adamlar var, katliamlar filan var. sen bartelmi katliamı var ki komple rezalet. neticede evlenip mutlu oldular ama adinin biri yengeyi bıçakladı. kızcağız zehirli bıçak yüzünden sarardı soldu. peder bey zaten rahmetli olmuştu bir patlama esnasında. yürü pardayan yine yollara. ilk vukuatı navar kraliçesini azgın halk güruhundan kurtarmak olmuştu. sonrasında dudak uçuklatacak binlerce kahramanlık. ne paraya kıymet verdi ne makama ne mansıba. fransa krallığını guise dükünden alıp kral hanry'nin avucuna bıraktı. sonra o rahmetli olunca yerine yenisini kendi eliyle oturttu. fausta denen dilber bir ablanın aşkını reddedip bir hancı kadınla evlendi. ama kadıncağız ince hastalıktan sizlere ömür. ispanyaya gidip enkizisyonun baş adamıyla ve dahi ispanya kralıyla boy ölçüştü. uzun çıktı. tüm hileleri alt etti, tüm yaramazları dövdü. yıllarca oğlunu aradı nihayetinde buldu. aşıkları kavuşturdu, kötüleri kahretti. hiç artistlik yapmadı, hiç kötülük yapmadı. hiç ezilmedi, hiç yenilmedi. en önemlisi de kitabın son cildine kadar yaşadı, ömer seyfettin'in yalnız efe'si gibi sır oldu sonunda. ne kitapta ne de abi deyip onu bağrına basan biz fanilerin kalbinde, ölmedi, ölmeyecek.
işin rast gelsin pardayan abim.
polatın eline gelen fırsatı teptiği, artık izlemek istemediğim dizi. iskender elinin altındayken n.ş.a.'da bir adamı iki saniyede öldüren polat bir dakika boyunca adamın gırtlağını sıktı. adam ölmedi tabi ki. ya polat yaşlandı ya da bu dizi artık fasit dairede dönüp duracak. yine iskender polatı yakaladı, yine hücre, yine işkence. yok artık, benden bu kadar.
bu akşam tv'de yayınlanmış olan, son sahnesine kadar "ne harika film" hayranlığını uyandırtıp, son, en son sahnede "ulan bu kadar zamanımı bu filme mi harcadım" dedirten film.
türküm lan ben, iyiler kazancak kötüler geberip gidecek, sonunu bilmediğim film izlersem iki olsun.
ayakta, kıbleye dönerek yapılması gereken eylem. Ya Rabbi, senden faydalı ilim, bol rızık ve her türlü hastalıktan şifa istiyorum diye dua edilmesi de iyidir.