Buraya 2018 de lise son senemde ruhen yapayalnız kaldığım bir dönemde katılmıştım. Bir şeyleri yazarak iyi hissettiğimi düşündüm. Tam 2 sene olmuş. Yine ruhen kendimi yapayalnız hissettiğim bir dönemde gidiyorum. Bunu neden burda paylaşma gereği duydum bilmiyorum. Akış yenilendiğinde kimse tarafından hatırlanmayacak olsa da çoğu giden yazarın yaptığı gibi son bir şeyler yazmak istedim.
Sözlüğün hali çok umrumda değil. Değişmeyecek de muhtemelen.
Burdan ayrılsam da hiç bişey değişmeyecek ama burda kalmak da hiç Bi şey değiştirmiyor. Beni rahatlatmıyor.
Umarım ben kendim adıma bir şeyleri değiştirip düzeltebilirim. Umarım bu çektiğim anlamsız sancıdan kurtulurum sözlük. Çünkü hiç iyi hissedemiyorum.
Havanın güzel olması sebebiyle biraz balkona çıkıp uzandım. balkona doğru eğilen koca dut ağacı ve gökyüzünün manzarasına doğru yüzümü çevirdim. Düşen modumu tekrar dengelemek istemiştim.
O sırada yan dairenin balkonundan her dinlediğimde beni alıp götüren parçayı mırıldanıyordu birisi.
Olduğum yerde yine gözlerim doldu.
Oldukça kötü söylemesine rağmen önümde müthiş bi manzara olmasına rağmen gözlerim dolmayı nasıl başarmıştı? Bu hale gelmeyi nasıl başarmıştım bilmiyorum.
Dinlerken beni derinden etkileyen, derin düşüncelerde dolaştıran, derinlerde kaybolmama sebep olan, yalnızca cesaretimi toplayabildiğim zamanlarda dinleyebildiğim, listemden de silemediğim sema moritz'e ait kusursuz bir parça.
Papatya olmak isterdim. Yılın en güzel zamanında en güneşli yerlerde yer yüzüne merhaba diyip insanlar tarafından sevinçle karşılanmak isterdim. Koparılsam bile bir kaç güne solup gideceğimden hiç bir şey için üzülmezdim. Ayrıca solsam dahi belki bir defter arasında saklanıp yine sevilirdim.
Evet papatya olmak isterdim.
Dedemlerin evinin üst katına çıktım bir parça nefes almak adına. Gürültüden, sesten, olaydan, bunaltıdan Bi nebze uzaklaşıp kendime gelmek istedim. 15 dk kadar kendi kendime huzuru yakalamaya çalışırken kuzenim çıktı geldi noldu neyin var diye darlayarak benden bişeyleri dinlemek istedi. Gerçekten anlatmak iyi gelir diye başladım anlatmaya. Henüz 3 dk geçmeden günde 22 saat konuştuğu sözlüsü aramaya başladı. Napıyosun nasılsın derken konuşmaya başladılar.
Bekledim ki belki onu reddedip zamanını ayırır benimle ilgilenir.
Lafıma kaldığım yerden devam etmeme müsade eder..
O kadar aptalım ki anlatmak istediğim için. Yaklaşık 15 dk dır hala konuşuyor, beni 5 dk bile dinlemeyezken telefonda her türlü saçma ayrıntıyı konuşuyor olması gerçekten canımı sıktı. Ben bunu karşımdakine yapamazdım. Her ne kadar sevdiğim insan da olsa bi yerde reddetmeyi bilmek gerekirdi.
Gerçekten yakalamaya çalıştığım huzurum hepten kaçtı.
Bir çok şeyden bugün bir kez daha tiksindim.
4 yaşındaki kuzenimden bir kaç gündür aşırı ilgi görüyorum. Birden gelip sarılıyor, öpüyor, sürekli iyiki varsın, seni çok seviyorum vb cümleler kuruyor.
bu sözlere gerçekten ihtiyacım varmış onu farkettim.
Teşekkür ederim..
Demek insan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azim bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedi, daimi bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve afiyet gaflet verir; dünyayı hoş gösterir; ahireti unutturur... Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor... Sermaye-i ömrünü bad-i heva boş yere sarfettiriyor.
Hastalık ise birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki : 'layemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaradanı düşün, kabre gireceğini bil, öyle hazırlan.'
işte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nasih ve ikaz edici bir mürşiddir. Ondan şekva değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek;eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir...
Sözlükçe hiç sevilmeyen, kendini bilmezler tarafından sürekli aşağılanıp yaftalanan, kendisini tam olarak tanımayan çoğu kişi tarafından ağır hakaretlere maruz kalan asrın mükemmel insanı manasındaki ismiyle bilinen alim.
Allah kendisinden razı olsun.
Vapurda bugün martılara simit fırlatırken bu zevki yaşamak isteyen bir amcanın yanımda olduğundan habersizdim. Elimde ufak bi miktar kaldığında amca benden bi parça isteyip martılara atmak istediğini söyledi.
Verdikten sonra martıları değil amcayı izlemeye başladım. En az onlar kadar mutluydu. Her bir parçayı havaya fırlatırken hop diyerek sevinçle bağırıyordu. Amcayı öylece izlemek çok zevkliydi. Yanındaki oğlu bile babasının mutluluğuna gülüyordu. Güzel bir andı benim için.
Jules payot'a ait olan,
Ali fuat başgil'in 'ah bu kitap 18-20 yaşlarındayken elime geçmeliydi'
Dediği,
Cemil meriç'in kaderimi tayin eden kitap diyerek bahsettiği güzel eser.
Hayatımın en garip dönemlerinden birinde elime geçmiş olup üzerindeki etkisiyle beni kendime getirmiş olan bir kitap.
Muhakkak her insanın, özellikle gençlerin kitaplığında bulunması gerektiğini düşünüyorum.
intihar haberlerinin en acısı da metro önüne atlayan insanlar.
Hayatınızdan vazgeçecek noktaya geldiyseniz eğer neden bu kadar acılı bi yöntem seçiyorsunuz? Yakın zamanda aynı durakta yaşanan böyle bi haber daha gördüm. içler acısı.