kesinlikle ve kesinlikle mutfak. zamanın nasıl geçtiğini anlamadan o ortamda türeyen harikulade kokular, ara sıra olmuş mu diye denemeler için tadımlık almak, hele ki arka fonda da radyo açık ise, demeyin keyfimize. mutfak bir sanattır ve herkes beceremez. ama becerenin de ne kadar haz aldığını anca keyifdaşlar anlar.
sıkıcı bir ofis ortamında bunu gerçekleştireceğini düşünerek bir an dondurma yiyen afacanlar gibi sevinen ama arkada çalışan pres makinelerini duyduktan sonra baattin karikatürleriyle az da olsa tebessüm etmeye çalışan yazarlardır, çok pis pıçaklarım.
tahsil ile insanları sınıflandırmak için açılmış gereksiz başlık. Anne sultandır, bitmeyen sevgi selidir. sıkıyorsa yüreğiyle kıyaslasınlar. Anne bu ya Anne. herşeyi ile gurur duyulur.
Cem yılmaz her ne kadar Türk hatunlarını yerden yere vurup hallerim var diye dalga geçip onları ezse de bir Türk hatunu başka milletten hatunlarla kıyaslanmamalı. her ne kadar kaprisli olsalar da saadeti dışarılarda aramamak gerekir. ha ben kapris sevmem, cool takılan ve ota boka trip atmayan hatunu isterim derse tamam. Bu sadece Ruslar için değil tüm Slav kökenli kadınlar için geçerlidir. Allah güzellik vermiş evet ama cımbız tanıtılmamış hatunlara, ilginç.
Evet hem hüzünlü hem de tam anlamıyla gökyüzüne bir yerlere yükseklere çıkacağımızı düşünürsek (tabi yönün bu olması temmenimizdir) şarkı sözlerine eşlik ederek tüm dertlerin bir limon damlası gibi eriyip gitmesi, muhtemelen hatayın son bulacağı düşüncesiyle zaten artık hiç bir önem taşımaması, artık yolun sonuna gelindiğini düşünerek insanın ruhunu son kez beslediği parçadır.
toplumun değer yargılarıyla şekillenmiş, objektif yaklaşımdan çok subjektif yaklaşım hakimdir.
Aile içi sorunlar her ne kadar iç çözümleme ile kapatılmaya çalışılsa da sorunlar paylaşıldıkça daha kolay çözülür önermesiyle aile sırları dışa taşar ve bu durum kaotik bir ortama kadar sürüklenip sülale çatışmasına kadar bile gidebilir.
Ama yine de diğer milletlere kıyasla aile fertleri birbirine daha çok bağlıdır.
mevcut olmasından ziyade aranması, bulunduğunda da sahip çıkılması gerekir. Öyle kolay kolay kendiliğinden de gelmez.
Son zamanlarda bunu çok arayan oldu. iş hayatında genelleme yapıp etraftaki insanlar sorgulandığında toplanan veriler çok can sıkıcıdır. çalışanların çoğu huzur kelimesini kendi sözlüklerinden silinmiş, anlamını kaybetmiş, hatta anlamının ne olduğu bile aşikar bazılarına.
Günümüz meslek hastalıkları türemiş, tükenmişlik sendromunun karşılığı olan huzursuzluk insanı yavaşça içten içe kemirip bitirmiş ama kimse dikkat etmemiş. Yoğun stres, negatif çalışma koşulları, densiz insanlar müdürler vs. iş tatminsizliğini ve huzursuzluğu da akabinde getirirken çoktan geç kalındığında uyandığınız zaman "evet, artık ben de sıyırdım" diyenlerden olmaktan başka çare (çare kelimesinin kullanımı bile yersiz ve ters) kalmamıştır.
Ekmek uğruna isteksiz bir şekilde satılır, ya da daha fazlası için. çok değerlidir ve insanın mutluluğuna, kısacası pozitif biri olmasının temel nedenidir. Mutlu olmak gibisi var mı? para uğruna değil de huzur uğruna çalışmak gerekmez mi? ve bunun için de çabalamıyor ise insanoğlu için yaşamın anlamı kalır mı?
gezmişi geçmiş kişinin, hala ne deşersin?
üretken olmak yerine yerinde saymayı mı tercih edersin?
bırak bunları evladım siyaset işin ehline bırakılsın.
Yoksa devam edersen, dikkate alınmazsın.
Hobi kadar zevk veren, saate bakıp zamanın geçip geçmediğini kontrol ettirmeyecek kadar eğlenceli ve tatmin edici olan her şey.
Bunun için illa dalında bir meslek olmasına da gerek yok. Yani mezun olunan branş dışı da olabilir.
Günümüzde eğitimini aldığımız işe yönelmek tercih meselesidir ama tatmin etmiyorsa, huzurunun kaçmasına sebep oluyorsa, lanet olsun ben ne diye buradayım ve ne yapıyorum dedirten bir pozisyonda çalışıyorsa insan aldığı eğitimi sorgulayarak bunlara değip değmediğini tartması gerekir. Sonuca göre de ya herru ha merru deyip kararını vermelidir. Hayat kısa, üzülmeye değmez, boş ver ya kim işinden memnun ki değip es geçip her gün stres ve huzursuzluğu vücuda, beyne ve kalbe pompalamanın sonuçları ağır olur.
Tükenmişlik sendromu başta olmak üzere yaşanacak sıkıntıları büyük olur, şayet önlem alınmaz ise.
babam ve oğlum, eve dönüş sahnesi
titanik, jack soğuktan donmuş ve rose'un onu derin okyanusa bırakması.
prayers for bobby, annenin kilisedeki isyanı
yaprak dökümü, ali rıza bey bahçede ölü bulunurken
süper baba, son bölümün tamamı
schindler'in listesi, yanınıza mendil alın
piyanist, yanınıza 8'li tuvalet kağıdı alın
çoğu batıl inanç sebebiyle kendini tekrar etmekte ve alışkanlık yaratmaktadır. mesela bıçağı başkasının elinden almamak gibi.
en nefret edilen ise durakta beklerken otobüslerin korna çalması ya da selektör yakması, bundan ötürü de olası yolcunun otobüs gelirken elini kaldırması. Halbuki şoförün o durakta yolcu sayısı bir olsa dahi durup devam etmesi gerekir. korna çalmak nedir ya? e5 kenarı sanki heryer tövbe tövbe!