babacığına güzel şarkılar söyleyen kadın can. kıymalı bamya ile iyi gider. yok lan. bu kadın ancak plajda yürümeli. sahnede dans etmeli. yok lan. saçımı sevsin baki.
sadece aile içi tipi kadını kutsamayan, metresi de, pavyon kadınını da özgürlükçü anlayış ile bizimle tanıştıran, feminizmin somutlaşmış, bugünkü en cesur örneklerinden biridir hem hande çayırhem de çalışmaları.
bastırılmışlıkları bu kadar yüksek sesle söylemek baya bi iş. çayır'ın çektiği yok anasının soyadıbelgeselini izlerken de aynı şeyleri düşünmüştüm. kıyıdaki kadınların, insanların sesi oluyor. bunu hiç üstten bakmayarak, şatoda oturmayarak, yüce ve ilişki kurulamaz dil kullanmayarak olduğu gibi yapıyor. bunu olduğu gibi yapabilmek yoğun birikim gerektiriyor. dünyayı gerçek kadınların gözünden ve de güçlü gösteren ve de olduğu gibi olandaki gücü açığa çıkaran şekilde.
hüp diye içine çeken çok sahici bir çalışma. hakkında vatan gazetesinde şunlar var:
--spoiler--
Bu cümlenin bir erkeğe ait olduğunu düşüneniz var mı aranızda? Bir erkek yasak aşk yaşadığı bir kadına böyle bir cümle kurar mı, yoksa hep kadın mıdır içine isteyerek ya da istemeyerek girdiği bu yasak ilişkiyi ısrarla yasal hale getirmeye çalışan?
Sosyolojik bir travmadır yasak ilişkiler… Zedeler, yaralar, acıtır, kanatır… Çoğunlukla da sona erer zaten… Genellikle de mağdur olan kadındır. Kendine göre fedakarlık etmiştir. Dışarıya göre, evli barklı adamla ne işi vardır onun, utanmamış mıdır yaptığından, zaten yuva yıkanın da yuvası olmaz!
Hande Çayır, bu konu üzerinde düşünmüş ve kadın hikayelerine yakından bakmış olacak, bu tür ilişiler yaşamış, hayatına böyle ayrıntılar eklemiş kişilerle yaptığı isimsiz röportajlarla Ne Zaman Boşanacaksın da Evleneceğiz, adlı kitapta yasak ilişkilerin içyüzünü gözler önüne sermiş.
Kitapta anlatılanlar, elbette ki sübjektif… Yine de düşünmeden edemiyor insan… Öteki kadında ne vardır ki erkek ona gider? Farklılık arayışı mıdır, monotonluktan bıkmak mıdır, cinsellikte sınırları zorlamak ya da tam tersi sınırların içinde kalıp kendini güvende hissetmek midir yoksa o kadının evinde başka bir kişi olmak, yepyeni bir karakter yaratmak, kendini daha çok sevmek midir?
Bütün bu soru cevapların içinde, kaç kişi yaşadığının gerçekten aşk olduğuna, o aşk için her şeyi, herkesi feda edebileceğine inanmıştır sizce? inansa da bunu yapmayı ne kadar istemiştir, buna cesaret edebilmiş midir?
Aşk gelip geçici ama çok güçlü ve sarsıcı… Aşkın beraberinde gelen benzer ve farklı yönleri dengeleme becerisi, saygı ve en önemlisi sevgiyi sadece bir kişide bulan erkek, arkasına bile bakmadan yürüyüp gidiyor yeni yolunda… Cesaret sözcüğünün üstünde düşünmüyor bile, hayatında tükenip giden ne varsa silip atıyor. Yazılarını beyaz ve yepyeni bir kağıda başlıyor ve yazdıklarının evliliğinin bir tekrarı olacağını bile bile devam ediyor yazmaya. Çünkü buna değeceğini düşünüyor.
Bir de kadına bir çeşit, bir renk, bir farklılık, bir heyecan gözüyle bakan erkekler var ki onlara göre bu zaten erkeklere verilmiş bir hak... Buna zamparalık diyemezsiniz, ahlaksızlık diyemezsiniz, yalancılık hiç diyemezsiniz. Bu tür durumlarda en büyük savunmaları da hep aynıdır, ben ona asla ümit vermedim.
Erkeklere de haksızlık etmeyelim. Az sayıda da olsa mağdur duruma düşmüş olanlar var aralarında. Onların da hikayelerine tanıklı edeceksiniz kitapta.
Aslına bakarsanız edebiyat tarihi de yasak ilişkilerle, bazen hakiki yasak aşklarla doludur. Büyük edebiyatçıların, şairlerin, sanatçıların; romanlara, filmlere konu olmuş yasak aşkları, onların verimliliğini beslemiş, hatta bazılarının unutulmaz olmalarını sağlamıştır. Hande Çayır, tüm bu olasılıklara ve duyguların, seçimlerin sahiciliğine, bir kabul çerçevesinde yaklaşmayı seçmiş bir yazar…
“Her birimizin hikayesi farklı… iyi ki de öyle! Neyin peşindeyiz? Kime, ne iyi geliyor? Neden bazı ilişkilerimizi gizleme ihtiyacı duyarız? Mahkum etmeden, yargılamadan, metresleri dinledim. Olmakta olanlara yokmuş gibi davranmadan…” dediği kitap arka kapak tanıtımından anlaşılıyor ki metres olarak adlandırılan öteki adam ya da kadınlar, bu işin içine bile isteye girmemişler. Hayatın akışına evet diyen, ona olduğu gibi, kural tanımaksızın kollarını açan bu kişilerin yaşadıkları, size ilginç gelebilir. Bu hikayelerin bir parçası olmanın nasıl bir şey olduğu üstünde düşünürken bulabilirsiniz kendinizi…
--spoiler--
eskişehir doğumlu koca yürekli kadın. şu anda yabancı bir şirkette yayın direktörlüğü yapıyor. P&G'de, Warner Bros'ta çalışmışlığı var. doktorasını otoetnografi ile yazıyor. onun çok özel bir insan olduğunu düşünüyorum. linkedin profilinde yazanlara göre, epey tiyatro yapmış. şahika tekand'ın studyosundan. müstesna istanbul ve all equally real kitaplarının da yazarı aynı zamanda. ne zaman boşanacaksın da evleneceğiz adlı son kitabını az önce bitirdim. neye uğradığımı şaşırdım. bir de tübitak bursu ile bir yere gitmiş. ben en çok oyunculuğunu beğeniyorum. bir de yazarlığını. zaten bir oyuncunun ya da yazarın tam da kendisinin yaşadığı gibi dolu dolu bir hayatı olmalı. her yere girmeli, çıkmalı, öyle yazmalı ve oynamalı. ileride rektör de olur isterse. ama bence oyunculuğa devam etsin. ışığı daim olsun. mimiklerini kullanışı, eşsiz sesi, doğallığı... gözlerim beni yanıltmıyorsa zamanın ötesinden geliyor. beni asıl aşağıdaki sağlamlığı ile, yazısı ile yakaladı aslında. yolu açık olsun, bizim meyhanemize de bir gün uğrar inşallah.