zordur en başlarda üniversiteye alışmak; özellikle de büyükşehirden gelindiğinde, sosyal anlamda zayıftır, halk gezmeyi pek fazla sevmez, gezenlerse üniversite öğrencileridir, halk öğrenciyi de pek sevmez para gözüyle bakar öğrenciye, kampüs içinde minibüslerin öğrenciden para alması bundandır. ama çevre oluşmaya başladıktan sonra koymamaya başlar bu problemler kişiye. bir minibüs şöförüyle kavga etmek an meselesidir, ama aynı zamanda sevinilir minibüsler yenilendiğinde, bir nevi küçük şeylerle mutlu olmayı öğrenir insan, kat ve kat daha büyük bir alışveriş merkezi bilinmesine rağmen, şehirde açılan minicik bir alışveriş merkezi bile mutlu etmeye yeter. üniversite iyidir, güzeldir, gün geçtikçe güzel taraflarını görmeye başlarsın zira ayrıldığında elinde kalan sadece anıların olacaktır. pozitif bakmak lazım içinde bulunulan duruma, bir gün çekip gidilecektir, anıları toparlamaya bakmak lazım geç kalmadan.
kazananların mutlu olması gereken, gayet sosyal, olaysız, huzurlu bir ortamı olan, pamukkalesiyle, sevgi yoluyla, çınarıyla denizlimizin güzel üniversitesi.
eğitiminin orta klasmanda yer aldığını söyleyebilirim.
duyulmuyorsa gayet normaldir, duyulup cevap verilmiyorsa anlaşılabilir, her insana olur bazen, konuşacak havada olunmayabilir, ama çağrıya geri dönülmüyorsa bu bir çıldırtmalık harekettir, bu kişileri bir daha aramamak farzdır.
Kedi (Felis catus), kedigiller (Felidae) familyasından avcı, memeli, evcil, etçil bir hayvandır. insanlar, kedilerin arkadaşlığına ve onların haşarat, yılan ve akrep avlayabilme kabiliyetine önem vermektedir. Kediler en az 9.500 yıldır insanlarla birlikte yaşamaktadır.
2,5 ile 12 kilo arasında ağırlığa ve dişilerde 50 cm. Erkeklerde 70 cm ye varan ebatlardadır. Çok çeşitli renklere sahip olabilmekle beraber genetik olarak çok farklı ve orijinal renklere de sahip olanları mevcuttur. Kedigiller familyasının genel karakteristik özelliklerini taşımaktadırlar. Ortalama kedi ömrü 14 yıldır. Ancak kediler iyi bir beslenme ile 20 yıldan fazla yaşayabilirler.
Kediler hoş görünüşlü, yuvarlak başlı, sivri kulaklı, uzun bıyıklı hayvanlardır. Bıyıklarının dipleri sinirlere bağlıdır. Dokunma duyusu görevi yaparlar. Ön ayakları beş, arka ayakları dört parmaklı olup, kancalı tırnaklarını içeri çekebilirler. Tırnaklarını ağaçlara sürterek bilerler. Hassas işitme ve görme duyuları vardır. insan kulağının duyamadığı yüksek frekanslı ses titreşimlerini kaydederek çok hafif sesleri duyarlar. Genellikle gece avlanırlar.
seviyeli veya seviyesiz bir ilişkiye adım atabilmek için kurulan ilk cümledir.
maalesef, başarılı olsanız bile ilişki devam ettiği sürece unutulmayacak derecede aptalca olması kaçınılmazdır. diyelim beğendiğin bir kız var, uzaktan uzaktan kesiyorsun ama tanımıyorsun veya bar, konser gibi bir daha karşılaşma ihtimali sıfıra yakın bir durum var, kızla tanışmak istiyorsun.
bu durum öyle bir şey ki, ne dersen de aptalca olacak.
- merhaba tanışabilir miyiz?
+ sebep?
al işte göt oldun.
- merhaba tanışabilir miyiz?
+ şimdi değil.
hadi bakalım yine göt oldun. belki de farklı bir şeyler denemek lazım .
- burcunuz ne acaba?
+ aptal mısın?
- ...
götün allahı oldun.
- merhaba, çok güzelsiniz.
+ siktir olup gider misin lütfen.
ruhun bedeninden ayrıldı.
- size bir içki ısmarlayabilir miyim?
+ niye?
- eee, kem küm bilmem ki,
altına işedin.
- partinin en güzel kızıyla, tanışmak isterim.
+ git tanış.
altına sıçtın, etrafı bok kokusu sardı.
velhasıl, bu işler zordur arkadaş, eğer karşında zalim bir hatun varsa, ki ilk başlarda nedense %95 oranında zalim olurlar, sıçtığının resmidir.
çözüm nedir derseniz, en iyisi gidip kendin tanışmayacaksın. ramiz dayı olacaksın biraz, bir şekilde birisi sana kızı tanıştıracak. o nasıl olacak dersen, ebenin amu derim ben de, ne bileyim lan ben, otur düşün, onu da ben mi anlatacağım.
eski dostlukların; bu ilk okul arkadaşın olsun, lise olsun heleki ünversite arkadaşları göüşemediğin yanına gidemediğin biriyle, yakınlarınla, eşinle dostunla görüşebileceğimiz bi sanal ortam.
Pilli Bebek, özellikle 1990'lı yıllarda popüler olan Türk rock grubudur.
Varlığını;den beri aralıksız sürdüren grup, 42 şehirde, toplam 1600'den fazla canlı performans gerçekleştirmiştir. Heavy Metalden Türk Sanat Müziğine, Kuzey Avrupa rockından Latin müziğine kadar birçok türden etkilenirken, köklerini denizcilik tarihiyle aynı dönemlere dayandıran, klasik dönemde isimlendirilmiş ve halen Venedikli gondolcuların serbest form ve melodik yapılarıyla uyguladıkları Barkarol tarzını kavramsal olarak kendilerine yakın bulmuş, müziklerini de böyle tanımlamışlardır.
Şarkılarında Türkçe kullanımına özel bir hassasiyet gösteren grup, sözsüz parçalarında da aynı hassasiyeti müzikal biçimleri içerisinde uygulamaktadır.
Haramiler, 18 Eylül 1967'de Uğur Dikmen tarafından kurulmuş olan rock müzik grubudur. 1968'de Altın Mikrofon ödülünü almıştır. Kısa bir süre sonra dağılmıştır.
1990'lı yılların ortalarında başka kişilerce aynı isimle, eski grubun kurucularından izin alınarak kurulmuştur. Grup, Eskişehir çıkışlı bir rock müzik grubudur. Şimdiye kadar yayınlanan iki albümü bulunan grup, albümlerinde özellikle Anadolu ezgilerini yoğun olarak kulanmıştır. Solistleri Ayhan Yener ile 2006 yılında vizyona giren Keloğlan Kara Prens'e Karşı isimli filmin soundtrack çalışmasını yapmışlardır.
Hepimiz çevremizden saygı görmek ve sevilmek isteriz. Peki ama bu duygular nasıl kazanılır? Çevrenizdeki insanlara Saygı ve Sevgi sunmak konusu bu sitenin temel mesajlarından birisi. Bu yazımda tekrar bu konuya değinmek, bu sefer farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum. Hepimiz çevremizden saygı görmek ve sevilmek isteriz. Peki ama bu duygular nasıl kazanılır?
Bir an için çevrenizde Saygı duyduğunuz insanları düşünün. Saygı duyduğunuz bir öğretmen, bir arkadaşınız, bir yöneticiniz, bir büyüğünüz hatta kendi anneniz yada babanız..Bu insanların ortak noktası nedir? Neden bu insanlar içinizde saygı uyandırıyor? Muhtemelen en az bir konuda uzman olmaları, ihtiyaç duyduğunuzda danışabileceğinizi bilmek, size yeni bir şeyler kazandırabilmeleri ve daha önemlisi güven duyuyor olmanız.
Diğer bir konu sevgi kazanmak. Öncelikle belirtmeliyim ki, sevgi karşınızdaki insanın her istediğini yaparak sağlanmaz. Bu sadece bağımlılık yaratmanızı ve bir anlamda kendinizi bir hapise sokmanızı sağlar. Tekrar kendi duygularınızı düşünün, gerçekten sevdiğiniz insanları gözünüzün önüne getirin. Çoğunlukla sizi dinleyen, kişiliğinize saygı gösteren, farklılıklarınızı hoş gören, sizi olduğunuz gibi kabul eden ve suçluluk duygusu yüklemeyen, kendinizi yanında iyi hissettiğiniz, kendiniz olabilmeniz için şans tanıyan ve en önemlisi size değer veren ve geliştiren insanlara sevgi duyarsınız. Sürekli eleştirildiğiniz, küçük görüldüğünüz, hakarete uğradığınız, önemsenmediğiniz, gerçek kimliğinizi göstermekten çekindiğiniz ve suçluluk duygusu hissettiğiniz ortamlarda bulunmayı istemezsiniz.
O halde çevrenizdeki insanların size sevgi duymasını istiyorsanız, sizinde karşınızdaki insanlara benzeri duyguları yaşatıyor olmanız gerek. Karşınızdaki insanı dinleyin, yargılamadan, eleştirmeden olduğu gibi kabul edin. Farklılıklarına saygı gösterin ve kendini sizin yanınızda özgür hissetmesine imkan verin. Onların kendilerini geliştirmelerine yardımcı olun ama asla kendi başlarına karar verme haklarına müdahale etmeyin. Her insanın ihtiyaç duyduğu zamana ve mesafeye özen gösterin. Sizin algıladığınız gerçekleri, diğer insanlar sizin kadar çabuk anlamayabilir, bu yüzden baskıcı olmak yerine, yavaş gelişimlerine saygı ve şefkat ile yaklaşın. işte o zaman gerçekten sevilen bir insan olacaksınız. Çünkü bu özelliklere sahip birisi herkes tarafından aranan ve yanında olmaktan keyif alınan bir insandır.
Son olarak belirtmek istiyorum.. Sevgi ve Saygı otomatik olarak gelen, gelmesi gereken duygular değildir. Kazanılması gerekir. Üzerinde çaba sarfedilmesi, emek harcanması gerekir. Hiç kimse sizi sevmek yada saymak zorunda değildir. Eğer bir insanda bu değerleri uyandıramıyorsanız, o insana kızıp, öfkelenerek bu duyguları doğal olarak duyması gerektiğini empoze etmeyin.
Hiç kimse sırf annesi yada babası olduğunuz için sizi sevmek yada saymak zorunda değildir.
.Hiç kimse sırf sizinle evli olduğu için sizi sevmek yada saymak zorunda değildir.
.Hiç kimse sırf pozisyonunuz yüzünden sizi sevmek yada saymak zorunda değildir.
.Hiç kimse sırf yaşınız yüzünden sizi sevmek yada saymak zorunda değildir.
.Hiç kimse sırf sorunlarınız var diye sizi sevmek yada saymak zorunda değildir.
işin gerçeği kim olursanız olun, ne haklara sahip olursanız olun, hangi koşullarda yaşıyor olursanız olun, elinizde ne tür güçler tutuyor olursanız olun, SEVGi ve SAYGI'yı kazanmak zorundasınız. Bunun için yukarıda belirttiğim gibi, kendinizi geliştirmeniz ve çevrenizdeki insanlara değer vermeniz gerek. Eğer siz bunun başaramıyorsanız, başkalarının sizin için başarmasını nasıl beklersiniz?
haftasonu tatili ve ertesi gün okul yok ve o günün akşamında baba ile geçen dialog...
çocuk okuldan geldi ve pc de takılıyor anne mutfakta yemek hazırlıyor ve baba maçtan döner..
kapıyı çalmasıyla dialog başlar:)
anne: hoş geldin aşkım
baba: hoşbulduk hayatım. çok yorgunum bi duş alıp hemen geliyorum. oğlum geldimi?
çocuk içerden seslenir. evettt. ardından baba odaya üstünü değiştirmek için odaya giderken bakarki oğlu pc başında..
baba: oğlum gelir gelmez pc ye mi oturdun?
çocuk: yarın tatil ve ödevlerimi yaptim yarin tekrar kontrol ederim merak etme sen. ve bugün pc hakkım benim.
baba: tamam oğlum. (tamam oğlum der ama aklında hala pc vardır)
baba duşa girer. anne yemeği hazırlar. eşinin ve oğlunun gelmesini bekler. çocuk oturur. ve babayı beklerler.
7dk sonra.
baba duştan çıkar hazırlanır ve masaya oturur. yemekler yenir. dialoglar başlar.
baba: hanım ben pc ye geçiyorum okey oynucam. dizi başlayınca çağırırsın.
çocuk: baba ben oturcaktım. (içinden sayar elbette. büyükler inattır)
baba: oğlum dizi başlayana kadar bakayım sonra istediğin kadar otur. (der ama çocuk ve anne bilir. dizi bittikten sonra elbette pc ye oturmak isticek. ortam sessizleşir ve..)
çocuk: tamam baba ama bu dediğini unutma. kalktıktan sonra istediğim kadar oturcam. (yüzü asılır ve odasına çekilirken)
baba: tabiki oğlum merak etme sen.
15dk sonra.
anne: hayatım dizi başlıyo gel hadi.
baba: geliyorum. tamam.
çocuk odadan geçen dialoğu duymuştur ve babası'nın kalkmasını ve kendisine 'gel oğlum kalktım' die seslenmesini bekler.
baba: oğlum gelebilirsin.
çocuk: sonunda. sağol baba.
1dk sonra.
anne ve baba içerde dizi izlerler. çocuk arkadaşlarıyla internetten takılırlar vakitin nasıl geçtiği anlaşılmaz.
1.5 saat sonra.
baba içerden seslenir.
baba: oğlum 5dk sonra geliyorum. kendini ona göre ayarla. *
çocuk: kalkadan bişi demiştin. unuttun mu?
baba: dedim biliyorum ama senin ders çalışman gerek geç odana.
çocuk: al pc ni naparsan yap. (mırıldanarak)
30 saniye sonra.
baba kıyamaz oğlunun odasına geçer.
baba: oğlum geç pc ye ben yatıcam.
çocuk: şaka mısın baba sen ya?
baba: geçceksen geç geçmiyosan oturcam şimdi. (gülerek der)
çocuk: babacımm seni seviyorummm. (içinden bırakcağın belliydi illa hep böyle kascaksın off)
5 saniye sonra.
çocuk pc'sine kavuşur ve sabaha kadar takılır.
büyükler her zaman inatlaşır ve söz hakkının hep kendilerinde olduğu için çok kasarlar. gerçi bu davranışlarını gülüp geçmekten başka yapılacak bişi yoktur..
journal of the science of food and agriculture’da yer alan bir araştırmada, patatesleri kızartmadan önce suda bekletmenin akrilamit seviyesini düşürdüğü açıklandı.
akrilamit, nişastalı gıdaların yüksek sıcaklıklarda pişirilmesi sırasında doğal olarak ortaya çıkan bir kimyasaldır.
araştırmacılar, pek çok gıdada görülen akrilamit oluşumunun, sağlımız için tehlikeli olduğu ve hayvanlarda kansere yol açtığı ile ilgili şüphelerin olduğunu belirtiyorlar.
ancak ingiltere’de yapılan yeni bir araştırmada, patatesleri kızartmadan önce kısa bir süre suda bekletmenin, akrilamit oluşumunu ve neden olduğu riski ciddi ölçüde azalttığı belirlendi.
leatherhead food international’dan dr. rachel burch, bugüne kadar gıdalarda akrilamit oluşumunu önelemek üzere pek çok araştırmanın yapıldığını, ancak bu çalışmaların gıda endüstrisiyle sınırlı kaldığını belirtiyor ve yaptıkları çalışmada evde uygulanabilecek pratik çözümü hedeflediklerini ekliyor.
yapılan çalışmada patateslerin 30 dakika ile 2 saat arasında sürelerle suda bekletilmesi sonucunda, %23, %38, ve %48 oranlarında akrilamit seviyesinin düştüğü gözlemlendi. ancak araştırmacılar bu sonuçların az kızarmış patates için geçerli olduğunu belirtiyorlar.
çocuklarınıza bakmak yerine, çocuklarınızın size bakması, onların sağlığı ile ilgilenirken, onların sizin sağlığınızla ilgilenmesi, onlara tavsiyelerde bulunup, yol gösterirken, artık birşey söyleyememe, mevsimlere göre fiziki rahatsızlıkların ortaya çıkması, hoşlanacağın herhangi birşeyin kalmaması, ilgi alanının olamayışı gibi durumlarla yaşamak durumunda olmaktır.
hiç bir şeyin geri döndürülemeyeceğini bilerek ve sonun yaklaştığını hissederek, yaşamata gaye bulumamaktır bazen. arkadaşların ölüm haberlerini alarak psikolojik yıkım yaşamaktır. gençlik anılarını anlatrak şu anki haline üzülmektir. ihtiyaç hissettiğin anda kendi işini kendin görmeye çalışırken karşılaştığın zorluklara yenik düşmektir.
zordur velhasıl... genç yaşta ölünmedikçe, hepimizin yaşayacağı bunalımlarla dolu anları yaşamaktır.
fiziksel olarak çökmek, yıpranmaktır, ruhsal olarak enkaz olmaktır.
