dünyanın sonunun yaklaştığını düşündüğümüz için son yıllarda başka gezegenlerde hayat arama çabasına girmeye başladık. mars'ta su var mı? 2030 yılında marsa yolculuk, mars'ta koloni kurulacağına dair yapılan çalışmalar gibi bir sürü haber okumaktayız son yıllarda. peki, zamanında dinozorları tehdit olarak görüp, dünya haritasından temizleyip (sonuçta dinozorları yok eden şeyin dünyaya çarpan meteor olduğu söyleniyor), dünyaya gönderilen bir kaç grup uzaylı bizim türümüzün başlangıcı olabilir mi? ve uzaylıların son 70 yılda bizi sık sık ziyaret ettiklerine dair kanıt niteliği taşıyan bazı sorumlu dayılarımızın konuşmaları mevcut. hatta geçen günlerde çinli devlet adamları uzaylıların varlığını da doğrulamışlar. az önce bahsettiğim ziyaretler bizim ne durumda olduğumuzu kontrol etmek amaçlı yapılıyor olabilir mi? belki de binlerce yıldır bizimleler?
daha önce böyle bi teori ortaya sunuldu mu bilmiyorum. bu tamamen kendi düşüncemdir.
gecenin bir vakti nereden geldiğini anlamadığınız bir sancı ile uyandırır önce sizi. daha önce yaşamadıysanız; ilk 5 dk mide ya da sırttan gelen bi sancı zannedersiniz. yerlerde kıvranırsınız, duvarları yumruklarsınız, hatta ve hatta gözlerinizden yaş gelmeye başlar. artık acile gitme vakti gelmiştir. iki büklüm doktora yetiştikten sonra mutlu haber verilir. -nur topu gibi- böbrek taşınız vardır. işte bu, azalmadan artarak günlerce çekmek zorunda kalacağınız sancıların haberiydi.
bu sancıyı çekenler böbreğinden bezmek nedir bilirler ve o böbrek gözden çıkarılabilir.
yalandır.
köylerimize girip çoluk, çocuk, yaşlı, genç, evli, bekar, hamile dinlemeden binlerce insanımızın karının deşerek, işkence ederek öldürdükleri için soykırımı, katledilmeyi, dünya nüfusundan isimlerinin tamamen silinmesini sonuna kadar hak etmelerine rağmen bu soykırım hiçbir zaman olmamıştır.
ülkem ah güzel ülkem. sen ne zaman bu kadar geniş bi hal alabildin? insanların ne zaman bu kadar hür konuşmaya başladı? düşünmek farklı bir şey dile getirmek çok daha farklı. istiklal marşını beğenmeyen insanlar da varmış şu güzelim ülkemde. allah sonumuzu hayretsin.
zonguldak ereğli'de sahil boyunda öpüşürken kadının bir anda adamın dilini ısırıp kopardığı haberdir.
öpüşürken fantazi yapmaya çalışıp dili vakkumlama yöntemiyle kendine çekip, hazır bu kadar geldi tadına daha iyi bakayım diye düşünerek ısırılmış, koparılmış ve ağızda kalmış bir dil. kim bilir neler istedi de vermedi kadına. madem sen vermiyorsun ben alırım dedi ve sonuç. yazık yazık. hiç bişey veremiyorsanız değer verin şu kadınlara, yoksa onlar istediklerini alıyorlar. dikkat etmek lazım.
insanın aslında kimseye ihtiyacı olmadan da yaşayabileceğini anlamasını sağlayan çevresizlik. hem iyi hem kötü yönleri vardır. bu durumu kaldırabilenler iyi yönlerine, kaldıramayanlar kötü yönlerine kapılırlar. tabii kimi zaman her ikisini de yaşayan insanlar da yok değildir.
iyi yönleri:
en güzelidir, kafa dinletir, rahatlatır, düşünme yetinizi daha fazla kullanmanızı sağlar, zekileştirir.
kötü yönleri:
karamsarlığa iter, hayattan alınan zevk her geçen gün daha da azalır, çevredeki insanlara ve kendine olan güven dibe iner, çevreyi çok fazla eleştirmelere sebebiyet verir, hiçbir şeyden memnun kalınmaz.
bu söylemi ilk doğruladığım zaman 6 yaşındaydım. küçük, üç vitesli alman yapımı bi bisikletim vardı. her gün bisiklete "inşallah bugün tekerim patlamaz" diyerek biniyordum. o yaşımda dua etmeyi öğrenmiştim ama her gün o teker bi şekilde patlıyordu. yamadan şamyel gözükmüyordu. bu korkularımın gerçekleşmeleri asla bitmedi. o gün bu gündür bu söze çok hak veririm.
korktuğum bir sürü şey var ama galiba en baskını "yanlış anlaşılmak" bunu hayatım boyunca çok yaşadım. insan korkuyor ya; illa ki başına gelir.
aga ben bu insanları anlamıyorum, bana nasıl davranıyorlarsa ben de aynı şekilde karşılık veriyorum ama tepki görüyorum. savunmaya geçtiğimde de yanlış anlaşılıp haksız duruma düşüyorum. gappe dünya. neyse.
okuduğum yorumlardan ve kullanıcılardan duyduklarımdan sonra almayı düşünen herkesi bir şekilde vazgeçirdiğim, para tuzağı olarak belirtilen ucuz, yavaş, çileden çıkartan internettir.