üniversite yıllarında geçen bir olaydır. aynı yurtta farklı odada kalmakta olduğum bir arkadaşımla yılbaşından önce birer adet milli piyango bileti aldık. anlaşmamıza göre kime çıkarsa şıksın parayı kırışacaz. neyse yılbaşı gelir. gecesinde eğlenilir, bi güzel uyku çekilir. arkadaşa göre nispeten daha erken kalkan ben ilk iş olarak oda arkadımın aldığı gazeteden büyük ikramiye için talihli numaralara baktım, tabi daha aşağı ikramiye kesmiyo, çıkmadığı için diğer numaralara bakmadım...
sonra sms geldi.
bileti birlikte aldığımız arkadaş "kardeş numaraları yolla da çıkmış mı bakıyım" demişti.
ben de büyük ikramiyenin talihli numaralarını yolladım.
2 dakika sonra telefonum çaldı arayan o arkadaştı. açtım, heyecanlı bir ses ile "oğlum koş bi odaya gel" dedi.
gittim odasına. duşa girmeye hazırlanmış yarı çıplak vaziyette "zengi olduk diye bağırdı". yurttaki diğer odalardan birileri çıktı. ben heyecanla "helal olsun kardeş sana mı çıktı" diyerek sarıldım...
hayır kardeş sana çıktı dedi.
afalladım...meğer arkadaş ona yolladığım talihli numaraları turkcellin yeni hizmetine sms olarak sormuş ve büyük ikramiyeyi kazandınız cevabı ile 10 dakikalığına yanlışlıkla zangin olduğumuzu zannetmiş ve tüm yurdu galeyana getirmişti.
halkının yoksul olduğu ama; bilinenin aksine kendini yurtdışında da olsa geliştirmiş siyaset ve bilim adamlarına sahip ülke. iran'dan önce nükleer gücünü geliştirmiş ve atom bombası yapan islam ülkesi. bölge itbariyle bakacak olursak çin, rusya ve hindistan'ın atom bombasına sahip olduğunu dşünürsek, karışmaya hatta kızılca kıyamet kopması mümkün olan coğrafyada olması da bir dezavantajdır.
benazir butto'nun suikasta kurban gitmesinden önce yaptığı konuşmada ülkedeki karışıklığı gidermek adına dış güçlerden yardım alacağını duyurması aslında bu ülke üzerinde dış güçlerin ne denli heyecanla bekledikleri gerçeğini gözler önüne sermektedir. keza siyasetçilerinin oxford ve harvard gibi lokomotif üniversitelerden mezun olduğunu, büyük ihtimalle öğrencilik yıllarında bile cia veya mossad gibi teşkilatlar ile dirsek teması halinde olduklarını düşünürsek ülkedeki iç karışıklığın sebebi açıkça anlaşılmaktadır.
abd, rusya, israil ve çin atom bombasına sahipken pakistanın atom bombası yapması özellikle cia ve mossad'ın tepkisini çekmiş ve tüm dünyada hızla yayılan islam fobisinin bir neticesi olarak, siyaseten ve bilmen güçlü fakat; halk ve ekonomisiyle çökmüş olan pakistanın etrafını birer akbaba misali sarmaya başlamışlardır.
benazir buttonun kocasının karışıklıktan faydalanması ve devlet başkanı olması demokrasiyle yönetiliyor denilen ülkenin siyasal sorunlarını apaçık göstermiştir. kaldı ki benazir butto'nun ölmeden önce yazdı denilen bir mektup ortaya çıkması hiç de inandırıcı değildir. ortaya bir mektup çıkıyor "benden sonra yerime oğlum geçsin yazıyor". oğul dediğimiz de yeni reşit olmuş biri. eğitimsiz üstelik. eğitimini tamamlansın diye oğul yurt dışına gidiyor ve yerine baba vekaleten bakıyor. bu vekillik zamanında da nasıl oluyorsa devlet başkanı oluveriyor.
hukukçularına gelecek olursak; bizdeki hukukçular gib birilerinden ya da bir şeylerden korkmuyor. darbe olduktan sonra çıkıp kenan evreni kutladıkları gibi kutlamıyorlar. pervez müşerref'e karşı cesur bir duruş sergileyip, cesur kararlar verebilen hukukçulara sahip bir ülkedir. hoş şu ara pakistan üzerinde dış güçlerin oynadığı oyunlara kendi kanunları gereği ses çıkaramamış olsalar da fırsatları olsa bundan korkmayacakları aşikardır.
butto suikastı hala çözülmüş değil, devlet başkanının nasıl iktidara geldiği muallak, atom enerjisini askeriyeye bağlı ayrı bir birlik ellerinde tutuyor ve ülkede dış güçler cirit atıyor...halk fakir, halk bilgisiz ve koyun gibi güdülmeyi bekliyorlar. ülkedeki karışıklığı düşünürsek osmanlı'nın son yıllarına benzemekteyse de millet olarak bağlarının kuvvetlenmesini beklediğim toplum olarak ifade edebilirim.
devlet ve siyaset güçlü olabilir ama halk; millet olarak güçlü olmaz ise dış güçlerin bir kuklası olması geç değildir.
halk tarafından fazlasıyla sevilen yağlı bir balık. yağ koymaya gerek olmadan kızarabilen, yağlı olduğundan ızgarası da güzel olan damak zevki.
ancak şu var ki seviyoruz, yiyoruz, biz yedikçe balıkçılar satılıyo diye çinekopları düzensiz şekilde avlıyorlar. bir ara piyasada lüfer bulunmuyordu yanlış avlanma yüzünden.
hemen hemen aynı boyda olmaları nedeniyle (bkz: barbun), (bkz: tekir)
her ne kadar doktorlardan korkmasam da, anladığım kadarıyla kendisinden korkmamı isteyen doktor yazar, yazar doktor.* sohbeti güzel, eğlenceli, sürekli koşturan dünya güzeli arkadaşım.
doktorların hastalardan bıçak parası alması veya en basitinden hastaya köpek muamelesi yapan 7 yıllık fakülte bitirmiş -ancak eşekliğin baki olduğu- doktorlardan korkmadığım kesin. ama kelimelerle ifade etmeye çalıştığım insanın görevini hakkıyla yapacağından emin olduğum için bu beni korkutur. açık bulmak benim işim. bulursam fena olur ama.*
2004 yılında kdv oranı %0'a indirilen değerli taş. pırlantada %0 iken, en temel gıdalarımıza bile haşur huşur kdv ödememiz neden anlamak mümkün değil. zengin olan lüksüne vergi vermesin, fakir ezilsin. sonra oturup sosyal devlet naraları atalım ne ala memleket.
yanındaki insandan nasıl bir bilgi öğrenirim diye çalışan koca adam. öğrenmenin yaşı yoktur tabi. karşısındakini dinleyen, saygı gösteren en önemlisi değer veren şahsiyet.
dalgacıdır aslında. benim gibi ciddi insanların tarzını ilk başta anlamama ihtimali çok yüksek olsa da, 15 yıla dayanan tanışıklığımız 10 yılı geçen dostluğumuz hatta kardeşten öteliğimiz sayesinde tarzını anlamak benim için zor değildir. ayakların nereye götürdüğünü bilmeden gece yarılarına kadar yürümek, vatanı kurtarmak veya yeni bir şey paylaşmak bambaşkadır.
tatile gitmişiz geziyoruz. deniz, kum, güneş,- benim hatuna rapor verme işi yüzünden takılamasam da- ecnebi hatunlar. git tatilini yap kardeşim ne geliyosun gece gece yürüyelim diyosun... velhasıl kelam yürüdük. kemerin yüzde bilmem kaçını turladık. adana dürümcü bulup bir anda o rusların bütün cazibesini unutup masa başında vatanı kurtarmaya koyulduk. güzel anılardı, dostluğun tadını çıkarmaktı ama gel gör ki yaşlanıyoruz.
bir çoğumuzun tipi liseli ergen gibi görünse de artık koca bir adam olduk. sorumluluklar bindi tepemize. deniz spor formalı hayattan tek beklentisinin mahalle maçında gol attıktan sonra "mutu mutu mutu" diye bağırmak olan çocuk kalmadı...*
yarının ne olacağını bilmemek şeklinde tanımlanacak bir hayat seninki. nereden nereye. ramazan bakkalından top mu çalsak diye konuşurken bir bakmışız ki ispanyada su pahalı, ulan anasını sattığımın fastfoodcusunda bile tuvalet paralı diye konuşmaya başlamışsın.*
hangi ara o kadar kitap devirdik. bilgilendik, adam olduk. ya da okuduk cehalet gitti ama eşeklik baki kaldı.*
gece gece nerden efkar bastıysa bilmiyorum. özledim lan. sadece seni değil çocukluğu. küçük olduğunu bilmeyi. takım elbiseyi giydiğimde, ceketini ilikleyen insanlardan; tşört giydiğimde, büyüyünce ne olacaksın diyen insanlardan sıkıldım belki de.
benim gibi alt yapıdaki gençlere yönelmiş, her bir futbolcuya ayrı antrenman programı yapmaya çalışan hastalar için çok önemli olmasa da rakiplerin yaptığı transferleri seyretmek açısından önemli olan football manager'da en sevilen dönem... ne kadar çok seviliyorsa transfer yapmadığım için fans denen zımbırtılar bana karşı ayaklandılar. iki sezon iyi sonuçlar aldım yönetim kovamadı tabi. üçüncü sene sakatlıklar yüzünden ve transfer yapmadığım için oynatacak oyuncu bulamadığımdan başarısız olunca kovuldum tabi. meğer ne önemli işmiş bu ya. transfere doymak isteyen arkadaşlar için m.ctiy ve chelsea tercih edilebilir. kimilerine göre bu takımlar antipatik olsa da transfer dönemi için harika bütçeleri ile yüzünüzü güldürür.
üniversitede bir dersin hocası * artık dalgınlıktan mı rahatlıktan mı bilinmez çoğu kez fermuarının açık olduğunun farkında olmazdı. bu durum amfide ön sıralarda oturan, not hazinemiz olan kız tayfasını rahatsız etmişti. kızlar; "artık söyleyelim rezil edelim şu herifi" diye aralarında konuşmaya başlamışlardı kantin köşelerinde.
günler geçti...ahali bir gün hocayı biri çok fena rezil edecek diye beklerken fakültenin en hanımefendi kızlarından biri, hoca yanına geldiğinde "hocam bi bakar mısınız dediğiniz kanun maddesi şu madde mi acaba" diye sordu. hoca bakmış ki kızın elinde fermuarınız açık yazmakta*...hoca hiç bozuntuya vermeden kürsünün arkasına gidip fermuarını çekmiş, tabiki kız da çaktırmaz durumu.
ben dahil kimse olayı anlamamıştı ama hanımefendi dediğim kızın yanındaki dedikoducu arkadaşları* tüm fakülteye yaydı.
kızıl sultan 2.abdülhamit'in kurduğu terör örgütleri olması hasebiyle bir çok insan sempatiyle bakmaktadır. ancak terör ve vahşet ne olursa olsun kabul edilemez. abdülhamit de katliam yapılması için kurmamıştır zaten.
ben dahil bir çok yazarın örnek alması gereken şahsiyet. özeleştiri yapabilen ve bunun sonucunda yıllardır emek verip yazdığı yazıları bir çırpıda silebilen değerli dostumdur. hepimiz boş yazılar yazıyoruz. hatta senden fazla boş yazıyoruz ama senin gibi olamadık be dostum. ben dahil bütün yazarların okunmaya değer yazılar yazması dileğiyle...
iyi akşamlar diyen kişiye verilebilecek en iğrenç espiri. küçükken bir türlü mantığını anlamazdım. bu mal niye bana böyle dedi ki deyip mantık arardım niyeyse.
sonra bir baktık ki büyüdük arkadaş çevremiz playboy tv seyretmeye başladı ve arkadaşlar fesatlaştı.
ortaokulun son yıllarında arkadaşlarla kastedilen şeyin playboy tavşanı olduğuna karar verdik ve sonunda bir iltifat olarak kullandık.**
hukuk eğitiminin içler acısı hale getirilidiği, öğretim üyesi bile olmayan fakültelerin açıldığını düşünürsek gayet mantıklı durumdur. ancak aileler mağdur edilmeden yapılmalıdır. bu da ülke şartlarında zor görülmektedir. keza her hukuk öğrencisine bur bağlanmalı ve gerçekten eğitim verilmelidir. çıkmış sorulara çalışıp dersleri geçen sayısı sıfıra indirilmelidir.
tamam bir çok öğrenci karşı çıkacak ama bi mantıklı düşünün. kolay yoldan geçmek yattığı yerden para kazanmaya çalışmak bizim millete ait bir karakter oldu artık. bir ayete göre: "Kişi için yalnız çalışmasının karşılığı vardır."
gelişmiş devletlerdeki hukuk fakülteleri ile kendi hukuk fakültelerimizdeki eğitimleri karşılaştırdığımızda farkı göreceksiniz. amerikada ne hukuk fakültesine elini kolunu sallayan girebilir ne de kimse yata yata fakülteyi bitirebilir.
eğitim şart! ama olması gereken eğitim...
edit: bir çok hukuk öğrencisi uzatıyor. belki bi şekilde bu durumun da önüne geçilir. geçen sene ankara hukuk eğitimin sadece fakülte binasında olmadığını gördü ve öğrenciler ankara barosunda bir ön staj yaptılar. eğitim bir şekilde düzeltilmeli...
şu an piyasada hocaları bile olmayan bir çok hukuk fakültelerinin olduğunu düşünürsek açılmasının çok da fark etmeyeceği aşikardır. zira kimse alınmasın ama hocaları başka fakültelerden gelen hukuk fakülteleri var. taşıma suyla değirmen dönmüyor arkadaşlar. kadrolu öğretim üyeleri olmadan yetkin akademisyen yetiştirilmeden bu kadar hukuk fakültesi açmanın anlamı nedir. tamam her eşit ağırlık öğrencisinin hayalidir hukuk fakültesi ama yıllardır olduğu gibi her önüne gelen adamı hukukçu yaparsanız ne hukuk gelişir ne demokrasi işler.
hukuk eğitiminin içler acısı olduğu için açık öğretimde kesinlikle olması kesinlikle olumsuz bir durumdur.
hatta ve hatta hukuk fakültelerindeki öğrenilere ailelerine yük olmamak adına çeşitli burslar verilerek hukuk fakültesi eğitim yılı artırılmalı en az 6 sene olmalıdır.
lütfen biraz bencil olmadan taşın altına elinizi sokun biraz ya. amerika'da hukuk fakültesi okuyabilmek için ilk önce bir başka fakülte okumak bir ön şarttır. el insaf ya türkiye'de bir sürü hukuk fakültesi açıldı. şimdi her elini attığın iktisat, işletme veya ziraat mezunu olguğu gibi yakında bunlara hukuk da katılacağı kesindir. hukuk fakültesine girmek açık öğretim gibi kolay olmamalı. bununla da yetinmek yerine hukukçuları geliştirmek adına bir ön fakülte okutulmalıdır.
dışardan konuşmak kolay tabi. hukuk fakültelerinin hali, avukatların hali, hakimler savcıların hali içler acısı. tamam çok ihtiyaç var hakim savcı avukat ve hukuk fakülteleri için öğretim üyesi açığı çok fazla ama hukukçu olmak bu kadar kolay değil ya. ben de bir mezunum ama hukukçu diye kendimi adlandıramıyorum. kendimi asla küçük gördüğümden değil ama hukukçu olabilmek için sadece dört yıllık hukuk fakültesi bitirmek yetmez.
hukukçu her zaman taşın altına elini koymasını bilmelidir. eğer gerçek bir hukukçu olmak isteyen varsa, eğer kişi idealistse taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışmayan kendi akademik kadrosuna sahip doktrine katkı sağlayan fakülteleri seçsinler.
ekleme: hamit'i transfer edip genç oyuncu çalıştırması için asistan maneger'in teklifini kabul ettiğimde onur bayramoglu'nun bu kadar yetenekli olacağını hiç düşünmemiştim...
bu oyunda şunu fark ettim ve paylaşmak istiyorum. oyunda her hafta training'e bir göz atmak ve daha da önemlisi yetenekli coach transfer edip bu coachlerın sadece en iyi olan özelliği ile takımı çalıştırması seçeneği işaretlenip alt yapıdaki genç yeteneklere güvenilmesi gerekir...şu bir gerçek ki genç yetenek bulmak pek bir maharet değil bu oyun için. yetenekleri geliştirecek hoca bulun.özellikle türk takımlarını çalıştırıyorsanız büyük bir coach eksikliği var. derhal kolları sıvayın ve takımın her tarafını yönetmek için caoch tranfer edin...maneger oyunu oynamak sadece futbolcu transferi değil arkadaşlar...hile yapmanıza bile gerek kalmadan kendi alt yapınızdaki genç yeteneklere güveneceksiniz şiddetle tavsiye ederim.