intikamını aldılar benden. Ne bir eksik ne bir fazla. Üzdüğüm kadar üzüldüm. Bunu öğrenip halime bakmanı ve "oh olsun." deyip rahat bir nefes almanı, daha iyi hissetmeni isterdim.
Hayatı dolu dolu yaşayamama, güvenli sulara mahkum olma sebebidir.
6. sınıfta düz takla atmayı beceremeyip kurbanlık tosun gibi yana devrildiğimde benim için tohumları atılmış oldu. Şerefsizler gülmeseydi şu an bambaşka bir hayatım olabilirdi lan.
Soğuk havayı geçtim, bizi yağmurdan dahi koruyamayan o berbat binada, inek sağıp koyun yemledikten sonra okula gelebilen, ayakları çorapsız, sırtları ceketsiz fakat yüzlerinde gülümsemesi, ruhlarında saygısı eksik olmayan küçük adamlar ve küçük kadınlar...
Bazen ceplerinden çıkardıkları iki üç cevizi uzatırlar. Bazen "sabah ben sağdım." diyerek bir şişe sütü... Utançtan gözleri yerdeyken "bir kere sarılabilir miyim?" sorusu gelir sonra.
Bu masumiyete başka nerede şahit olabilir insan, bilmiyorum.
Keşke hayatımla ilgili kararlar alırken daha cesur olabilseydim.
Güvenli alanda kalmakta diretmenin benliğimi yok ettiğini fark ettiğim an kendime başkaldırabilseydim.
Huzuru ve sükuneti değil, özgür bir ruhu seçebilseydim.
Ve en çok, keşke içime atmasaydım tek bir kelimeyi bile. Hayır diyebilseydim.
Bu sabah 6'da kalktım. "Gitmiyorum ulan işe. Gitmiyorum ulan! Uyumak istiyoruuum!" şeklinde böğürerek. Ama sonra yine işe geldik işte. Öyle buluyoruz yani parayı.
Erotik veya romantik olması gereken eylemmiş.
Bense hırs yapıp kazanmaya oynamıştım. Kazanmıştım da. Birlikte bisiklete binelim, yan yana sürelim dediğinde de allah ne verdiyse pedala asılıp fark atmıştım. Merhaba, ben öküz.
Öğretmenler odasında oturuyordum. iki erkek öğrencinin yüksek sesle yaptığı şu konuşmaya kulak misafiri oldum.
-bizim dersimiz beden, top oynayacağız naabeeer.
+bizimki de türkçe, asıl sana naaberrr.
-yaa o daha iyiymiş.
Erkek öğrencilerin favori dersinin genellikle beden eğitimi olduğu dünyada bahsi geçen türkçe dersinin öğretmeni olmak gururumu nasıl okşadı anlatamam. Tipime gelecek yüz iltifata değişmem bunu.
Geri çevrilmemesi ya da puanını düşürmekle tehdit edilmemesi gereken öğrencidir. Bir öğretmen olarak sınav kağıtlarını tarafsız ve doğru bir şekilde değerlendirmişseniz -ki böyle değerlendirmelisiniz- bunu talep etmek öğrencinin hakkıdır. Bu istekle gelen öğrenciye her zaman kağıdını gösterir ve bol keseden saçtığım puanları gören öğrencinin minnettar kalarak yanımdan ayrılışını keyifle izlerim. Çünkü benim dersimde not kaygısı öğrencinin en son derdi olmalı. Kapana kısılmamış, özgür hissettiklerinde çok daha öğrenmeye aç ve yaratıcı oluyorlar. Bu sayede ben de işimden daha fazla keyif alabiliyorum.
(bkz: kazan kazan)
Tatlı hayallerin hayal olarak kalması ve pes edip umut etmeyi bırakmak.
Amaçsız bir yaşam içinde savrulup giderken Üzülmüyor, ağlamıyor ama mutlu da olmuyor insan. Bazen samimiyeti eksik birkaç şükür cümlesi çıkıyor ağızdan. Sonra yine ev, iş, faturalar...
"Neden yaşıyorum?" sorusuna cevap bulduğum gün bir robottan farklı hissetmeye başlayacağım.
Yılbaşı çok çok çok önemlidir. iple çekilir. Dört gözle beklenir.
Neden? Çünkü tatil. Çünkü sabah uykusu nedir, unuttum.
Kahrolsun bağzı mesai saatleri...
Güçlü.
Mutluluğu kendinde arayan.
Kimseye bel bağlamayan.
Ne istediğini bilen.
Geçmişi daha az düşünen.
Sokaktaki köpeğe gösterdiği sevginin yarısını kendine gösterebilen.
Bahçedeki ağaca duyduğu saygının çeyreğini kendine duyabilen.
Benliğimde taşıdığımdan tamamen farklı birtakım özellikleri olan, herkes gibi, herkes kadar tasasız bir insan...
Beynim olmasa çok mutlu olabilirdim sanki.