hugh jackman konusunda şüpeli idik. zira kendisini çok iyi tanımamamıza rağmen bu konumun ağırlığını kaldırıp kaldıramayacağı yönünde olumsuza eğimli bir önyargı ile başladık ama sunumuna bol miktarda action katarak sözcükler, kelime oyunları ile muhtemelen başaramayacağını gerçekleştirmiş oldu.
thy tonla küfür yedi gece boyunca. beynime kazındı arkadaş. benliğime işledi. angelina hanımefendiyi her görüşümde çapkın göz kırpmalara, gülümsemelere giriştim de sonradan gidip aynaya bakınca düzeldim.
mickey rourke'un köpüşü ölmüş tatsız idi. taziyeler diliyoruz.
sahne olayları falan da başarılı olmuş. beş bin kristal dedi, bilmemnerden esinlendim de zemini düzenledim dedi etkiledi adam zaten.
--fastforward--(efektli)
çakarlar!!
ne slumdog millionaire imiş arkadaş. öncelikle belirteyim izlemedim filmi. muhtemelen de izlemeyeceğim akademiye olan kızgınlığımdan. hikaye, kurgu falan güzeldir tamam anlarız da ne soundtrack bıraktı ne yönetmen bıraktı hadi onları da geç ne de sound mixing bıraktı örekesine hayran olayım.
-ama abi izlememişsin bile!
deme. izlemesem ne ben bunların içlerini bilirim. (bkz: hindistan/#4122267)
-tamam da hikaye güzel. ırkçılık yapıyorsun ama.. da deme asabiyim kalbini kırarım. git paşa paşa eksi oyunu ver rahatla.
yıllar yılı konuşulagelmiş meşhur yahudi lobisinden sonra akademisyenler arasında muhtemel hint lobisine dair kuvvetli teorilerim var. araştırmaya başladım. her şeyi gün yüzüne çıkaracağım bak görürsün. yıllar sonra işlediğim hayrın değerini anlayıp beni anacaklar törende.
-he was so devoted and passionate.. falan dicekler bak görürsün.
david fincher'in yerinde olsam küser giderim. benim için kodak theater bitmiştir der de giderim. ulan adam yaranamıyor arkadaş.
biraz subjektiflik barındırsam da bünyamin button'a yazık olduğu görüşündeyim. benimle aynı fikri paylaşanlar mesaj atsın, birleşelim, fincher önderliğinde basalım kodak theater'i. önümüzde kimse duramasın.
fight club akla geldi. iki edward. yok furlong değil b.p* ve a.p* olmak üzere ikiye ayırdığım bizim edward.
dazlak edward: s.k.c eleman, kaslı, şeytani vb. niteliklerle yoğrulmuş, hanım kızlarımızın koca perdede görünce maskeyi indirip karanlıktan istifade göğüs uçlarını uyarmaları vb. davranışlara yöneltme potansiyeli yüksek karizma ademoğlu.
öbür edward: aklı başına gelmiş, berraklaşmış, bu durumun yüzüne yansıdığı, sorumlu edward. (hapiste sweeney efendiye ben danny'den sorumlu değilim diyor idi ya. ondan işte)
oyunculuğundan bahsetmek gereksiz ve yetersiz olur kanımca. ilk karakterdeki şeytani bakışlar, yerini ikinci karakterdeki şefkatli olanlara mükemmel bir yetenek eşliğinde bırakmış diyelim de bir cümle de olsa kelamımız olsun bu konuda.
hep edward'dan bahsettim çünkü filmin en büyük artıları bu piçten* kaynaklanıyor.
diğeri de şok edici bir performans olmasa da iyi oynamış denebilir.
efsane midir?
bilemem. öyle ise edward sayesindedir.
ikinci seyirden sonra gelen edit: edward norton faktörünü bir kenara bırakıp objektif bir yorum yapıldığında abartılmış, vasat bir film olduğu görülür.
donny darko-vari* öğeler barındıran, darko'dan çok daha etkileyici (bkz: hollywood versus avrupa), sıkıntılı, gerçekçi vb. film.
şahsımca eksileri;
-filmin başlangıcı ve ilk aşamasındaki online oyun efektleri.
-türk insanı tarafından aptalca dalga geçilecek nitelikte olması yanında gerçekten de sikik olduğunu düşündüğüm ismi.
öte yandan;
-etkisinden kurtulmanın zor olduğu bir filmdir.
-görüntü yönetmenliği gerçekliği yansıtma konusunda gayet başarılıdır.
-amatör sayılabilecek kadronun, klişe, dandirik gazeteci terimiyle "hollywood yıldızlarına taş çıkardı!!"' ğı söylenebilir.
-özet okunduğunda gayet sıkıcı gelen ana konudan, "star"'lıktan çok uzak oyuncu kadrosundan son derece ilgi çekici bir film ortaya çıkaran adam* takdir edilmiştir.
-aptal, optimistik final yerine olması gereken koyulmuştur.
bunlar göz önüne alındığında denebilir ki adı sanı duyulmamış herifler, adı sanı duyulmamış oyuncularla, beklenmedik başarıda bir film çekmişlerdir. sıkılan da sıkılır, ona diyecek birşey yoktur. o da gider transformers izler..rush hour izler..tomb raider izler..asılır..yatar aşağı uyur.
bir bölümde bunun dedesi kalp krizi geçirmiş idi. ortamın piçi takılan eleman * nadir bulunan kartlardan birini dedesinin gözü onünde yırtınca, yaşlılık bunalımından kartların ruhu vb. hedelere inanan adamcağız olduğu yere yığılmış, bölüm boyunca hayat-memat çizgilerinde takılmıştı. ben de olsam aynısını yapardım. alır hepsinin kartlarını, tasolarını yırtar, yıldızlarını belediye çöplüğüne atar, ağızlarına da birer tane patlatır, dedeyi de bütün bunları başlatan elebaşı olarak hapse attırır, zaten tanıdığım olan hapisane müdürünün odasında kahvemi alıp ikinci şoku kaldıramayacak olan dedenin ölümünü dudaklarımda tebessüm ve kahve aroması ile seyrederdim.
aşık olunan fakat elde edilemeyen sevgili msn' e girer. electricity açılıp hüzünlere gark olunmuşken onun da electricity dinlediği görülür lanet msn' de.*
yakın tarihte, aylar boyu devam eden umutsuz sürecin ardından, iradenin ölüm-kalım savaşı verdiği bir konuşmayla, the beloved * ile tüm ilişki kesilmiştir. gece yatmadan önce eternal sunshine of the spotless mind izlenir. rüyaya siyah olan saçlarını sarıya boyatmış olarak gelir. asla olmayacağı şekilde yanındadır ve o zarif çehreye bir daha hiç görülmeyecek olan mistik gülümseme yerleşmiştir. sabah olacaklardan habersiz aptalca, mutlak bir mutluluk hakimdir.
adını wilbur smith' in sunbird adlı romanında yer alan aydaki bir şehirden almıştır. zira şarkılarında da sunbirds-vari ifadeler bulunur. şu ana kadar rastladıklarım: black rose immortal, 10:39, "sunbirds leave their dark recess.." ve the twilight is my robe, 03:49, "the birds of the sun seperates these dark clouds.." bölümleri olmak üzere iki tanedir. bu enstanteneleri bir yana bırakırsak opeth hayatın katı gerçekliğinden yüz çevirip, dış dünyadaki insan evlatlarının yarattığı çirkin, utanmaz yozluktan kaçarak çok daha sanatsal ve afrodizyak bir karanlığa gömülmeyi yeğleyenlere the allmighty*' nin bir lütfu gibidir.
asılsızdır. gelirigiderinedenkolmayanadamın dediği gibi tolkien allegoriden nefret ettiğini kesin bir dille vurgulamıştır. eğer bir halk türkler' e benzetilecek olsa idi ynglan' ın bahsettiği gibi rohan halkı olurdu.
film iyidir güzeldir tamam da, çok küçümsenemeyecek mantık hatalarıyla doludur. belki de beklentinin büyüklüğünden dolayıdır bilemiyorum. eğer bu hataların açıklamalarını yapabilecek olan varsa mesaj atmasını rica ederim..hatalar mı? sanırım barutyiyici efendi kendisini çok gıcık eden bu hataları tek tek sayacaktır kısa bir süre sonra. önceden yazıp sayfayı açtığında hevesini kırmak istemem.
"i never knew the sky was so blue until i realized i won' t be able to grow old with you.."
tam olarak bu sozlerle olmayabilir ancak tam olarak bu manaya gelen hoş bir cümle sarfetmiştir filmde nick murder efendi.
en son umutsuz vaka olduğum muhasebe dersinde yaptığım fakat bir sonuç alamadığım girişimdir. belki de samimi olmadığındandı. nefret ettiğim hocaya:" hakedilmiş bir sıfıra rağmen öğrenciniz olmak güzeldi." ***