bir yaz günüydü. başarıya aç saf bir mühendislik öğrencisi olarak üstten alıp geçmeyi planladığım akışkanlar mekaniğinin ilk dersi için sıramda oturmakta ve dersin başlamasını heyecanla beklemekteydim. bursayı bilen bilir, sıcağı hiç çekilmez. hele minibüste ayakta giderken... neyse... o günde sıcak ve bunaltıcı bir yaz günüydü. fesubhanallah... saat 9.45'i göstermesine karşın ders başlamamış, hoca 45 dakika gecikmişti. sıcağa daha fazla dayanamayan bünyemi serinletmek için ikinci katın damlatan tuvaletlerinde duş alamaya karar verdim. üç kere ağıza üç kere buruna çekip gelmemle bir de ne göreyim, açık bıraktığım sınıf kapısı kapalı. sanırım kuru yerler kalmış olacak. bir besmele çekip kapıyı açtığımda o gül çehresi beni karşılayan habib umur bana daha 3 sene gülümseyeceğini o anda belli etmişti.
umur2000 - çık dışarı!
madur - ?!''^+^
u - çık dedim dışarı!
m- (kendini toparlar ve ilk şoku atlatır) hocam cüzdanım ve kitaplarım içeride, alıp çıkayım.
u - çık dışarı dedim!
m - hocam tamam çıkıcam, cüzdamı alayım çıkayım.
u - (madurun üstüne yürüyerek) çık dışarı!!!
m - fesubhanallah!!! (kapıyı serçte vurur ve çıkar)
merdivenlere giden o koridor hiç bunca uzun ve sessiz olmuş muydu acep. o duvarlar bu kadar soğuk... fakülte sanki bir başkaydı gözümde o an. çiçekler bir başka... bir iki adım atmama kalmadan kapı gıcırdısı duyuldu ve arkamdan yine o bülbül sesli insan seslenerek ayaklarımı yere basmama sebep oldu;
u - (yüksek ve net bir tonlamayla) adın ne evladım senin?
m - (bir bok yedik madem gerisini getirelim edasıyla başı dik yüzü ak totosu yusuf yusuf döner) 03073.... halil ibrahim k.....! (ne olur ne olmaz, isim vermeyelim)
u - seni adam edicem evladım
m - ....
işte böyle başladı bu serüven. 3 sene boyunca sadece sınavlarda gördüm kendisini. belki unutur beni ümidiyle derslerine bile girmedim. ama allah için puan kırmadı. belki de hep boş kağıt vermemdendir kim bilir. yiğidi öldür hakkını yeme. puan verdi mi dersen, öyle bir beklentim zaten hiç olmadı. neyse ki bir gün ya unuttu beni ya da rabbim gönlünü yumuşattı da geçtim dersinden. ama gençler siz siz olun, çık deyince çıkın. sonra hiç giremiyorsunuz. benden demesi... saygılar hocam. umur2000 forever!!! nuttertools!!!
iş görüşmesi elemelerinden sıyrılmama karşın diplomamda yazan Tekstil Mühendisi etiketi sebebiyle istediğim pozisyonu bana sunamayacağını belirten, oldukça profesyonel, insana değer veren, güzide bir bilişim firması. Bakın istediğim pozisyonu vermediler ama yine de övüyorum, o derece hoşuma gitti yani. Teklif ettikleri farklı bir pozisyonda iki gün çalışıp ayrılmak istememin ardından, ay sonunda iki günlük maaşımı hesabıma yatıracaklarını belirtmeleri beni benden aldı. Başlangıç için verecekleri ücret ise piyasanın oldukça üstündeydi. ilerde aklıma sıçmam inşallah. hadi bakalım.
Kibarca reddedilmek de adama ayrı bi' koyuyor arkadaş. Şöyle ağız dolsusu bi' siktir çekseler ben de içimi boşaltıcam ama adamlar kibar hacı ne yaparsın. Teşekkür edip yolladılar yine.
+Anlıyorum ibrahim bey, teşekkür ederiz.
-Ne demek amk ben teşekkür ederim ederim. Bize de gelin.
Akşamın bir vakti,
Belki beklendik bir telefon...
Titreyen eller uzanmış telefona.
Yine titreyen bir ses arkada;
"Merhaba...
Rahatsız etmedim ya?"
Bu ses tanıdık.
Bu bizim deli.
Yoktu bayağıdır,
Kim bilir nerden esti.
Belki de vardı hep;
Ama çıkmazdı sesi.
Diyecekleri var belli.
Belli de dönmez ki dili.
Gerçi hangi birini desin...
Altı yıl sonra bizim deli yine kem küm...
Cümleler giyinmiş, kuşanmış, hizalanmış,
Gelmiş boğazına dizilmiş bizim delinin.
Bir kaçı aradan çıkıvermiş ama nafile.
Dolmuş, dolmuş, dolmuş, yine kendi içine taşmış garibim.
"Açsam şu gönlümü de kendi konuşsa!
Ezilmese bu dil arada,
Bu gözler dolmasa..."
Dile gelmemiş o gönül,
Yarım kalmış bu sevda,
Geçmiş üç beş dakika...
Altı yılın ardından,
Altı uzun dakika!
Sen sığdır ey akıllı,
Deli ne yapsın...