merakli
367 (megastar)
üçüncü nesil yazar 2 takipçi 38.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    takip edilesi twitter sayfaları

    116.
  1. insanoğlunun inanma ihtiyacı

    6.
  2. inanmak kavramını iyi idrak edebilmek gereklidir. inanmak kavramı anlaşıldıktan sonra ancak belki akıl yoluyla birşeyler tartışılabilir hale gelir.

    inanmak sözlük anlamının ötesinde matematiksel bir dille aksiyomu ifade eder aslında. inkar etsede her insanın mayasında inanmak vardır, çünkü insanın doğumuyla birlikte insana verilen, sahip olduğu birşeydir "inanmak". kişi inanma yoluyla bazı şeylerin doğruluğuna ulaşır ve o doğrular ışığında gelen önermeleri akıl fonksiyonundan geçirerek yeni doğrular üretir ve akıl fonksiyonu besler durur. fakat akıl fonksiyonun kapsayan daha üst bir fonksiyon da vardır ki bu da kalp (vicdan) fonksiyonudur. belki akıl fonksiyonu ile çıkan doğru, kalp fonksiyonundan geçince yanlışa dönebilir. o yüzden sebebini açıklayamasak da bazen yaptığımız ya da yapacağımız şeyler bize yanlış gelir.

    peki inanç, iman nedir? işte bu noktada hem kalp hem de akıl bileşke fonksiyonuna sokulan "varoluş düşüncesi" neticesinde bir sonuç ve geri besleyen olarak inanç, iman, ortaya çıkar. geri besleyen diyorum çünkü çıkan bu sonuç artık bileşke fonksiyonun da bir parçası haline gelir. hz. ibrahimin olayında olduğu gibi, bu bileşke fonksiyon içerisinde akıl fonksiyonu hem bir put dikicidir hem de bir baltadır, bir yandan putları dikerken bir yandan bu putları baltayla yıkar. ne zamanki yeni putlar dikilmez işte o an kalp fonksiyonu devreye girer ve hakiki inanç ortaya çıkar... yalnız o putlardan birini yıkamazsa işte o an kişinin inandığı da put olmaya başlar, kim bilir belki o put bir fosil bile olabilir...

    ben allah a inanıyorum çünkü akıl ve kalp bileşke fonksiyonumdan "ben nasıl ve neden varoldum" düşüncesini geçirdiğimde "bir", "tek", "o (cc)", "müsebbib ül esbab" a ulaşıyorum
    1 ...
  3. müsebbib ul esbab

    1.
  4. bütün sebeplerin tek, yegane ve ilk sebebi, Allah (cc) ı ifade eden terim.
    2 ...
  5. 21 nci yy da allah a inanmak

    47.
  6. önemli not: bu entry matematiksel terimlerle yazılmıştır o yüzden anlaşılması biraz güç olabilir.

    inanmak kavramını iyi idrak edebilmek gereklidir. inanmak kavramı anlaşıldıktan sonra ancak belki akıl yoluyla birşeyler tartışılabilir hale gelir.

    bir tartışma ya da fikir alışverişinin faydalı olabilmesi için iki yada daha fazla bireyin düşünce kümesinin kesişen elemanlarının olması gereklidir. aksi takdirde x düşünce kümesine sahip insan için diğer düşünce kümeleri ancak ve ancak x' (x in değili) olarak kalacaktır. umuyorumki düşünce kümem diğer kümelerle kesişiyordur.

    inanmak sözlük anlamının ötesinde matematiksel bir dille aksiyomu ifade eder aslında. inkar etsede her insanın mayasında inanmak vardır, çünkü insanın doğumuyla birlikte insana verilen, sahip olduğu birşeydir "inanmak". Kişi inanma yoluyla bazı şeylerin doğruluğuna ulaşır ve o doğrular ışığında gelen önermeleri akıl fonksiyonundan geçirerek yeni doğrular üretir ve akıl fonksiyonu besler durur. fakat akıl fonksiyonun kapsayan daha üst bir fonksiyon da vardır ki bu da kalp (vicdan) fonksiyonudur. belki akıl fonksiyonu ile çıkan doğru, kalp fonksiyonundan geçince yanlışa dönebilir. o yüzden sebebini açıklayamasak da bazen yaptığımız ya da yapacağımız şeyler bize yanlış gelir.

    peki inanç, iman nedir? işte bu noktada hem kalp hem de akıl bileşke fonksiyonuna sokulan "varoluş düşüncesi" neticesinde bir sonuç ve geri besleyen olarak inanç, iman, ortaya çıkar. geri besleyen diyorum çünkü çıkan bu sonuç artık bileşke fonksiyonun da bir parçası haline gelir. hz. ibrahimin olayında olduğu gibi, bu bileşke fonksiyon içerisinde akıl fonksiyonu hem bir put dikicidir hem de bir baltadır, bir yandan putları dikerken bir yandan bu putları baltayla yıkar. ne zamanki yeni putlar dikilmez işte o an kalp fonksiyonu devreye girer ve hakiki inanç ortaya çıkar... yalnız o putlardan birini yıkamazsa işte o an kişinin inandığı da put olmaya başlar, kim bilir belki o put bir fosil bile olabilir...

    ben Allah a inanıyorum çünkü akıl ve kalp bileşke fonksiyonumdan "ben nasıl ve neden varoldum" düşüncesini geçirdiğimde "bir", "tek", "o (cc)", "müsebbib ül esbab" a ulaşıyorum.
    1 ...
  7. israil kafası nasıl çalışıyor

    1.
  8. uluslararası sulardaki bir sivil gemiye müdahalenin israil’in tarihî, dinî, kültürel, siyasî ve ideolojik hafızasından derlenmiş ön kabullere dayanan bir mantığı vardır. bu ön kabuller israil kafasının düşünce kalıplarını oluşturur.

    israil'in davranışları, insani olmasalar da insan davranışlarıdır. insan vicdanıyla kabullenilemeseler de insan aklıyla algılanabilirler. yanlışların da doğrular gibi bir iç mantığı vardır. israil'in uluslararası sulardaki bir sivil gemiye müdahalesinin de israil'in tarihî, dinî, kültürel, siyasî ve ideolojik hafızasından derlenmiş ön kabullere dayanan bir mantığı vardır. israil sosyal genetiğinin kodları diyebileceğimiz bu ön kabuller çalışılmadan israil'in neyi niçin yaptığı, bir sonraki adımda ne yapacağı, ne yapılırsa neye ikna edileceği anlaşılamaz. bu ön kabuller israil kafasının düşünce kalıplarını oluşturur. israil dünya görüşü bunların üzerine inşa edilmiştir.

    bu düşünce kalıpları içinde değişmez ana unsur holokostizm'dir. holokostizm, beni israil'in tarih boyunca yaşamış olduğu sürgünler, pogromlar ve soykırımlardan beslenen, eski ahit'te ahir zamanda yaşanacağı kehanetinde bulunulan son büyük soykırımın korku dolu beklentisiyle canlı tutulan bir korku psikozudur. israil her dem bir varoluş mücadelesi içinde yaşadığına ve eninde sonunda varlığını derinden sarsacak bir mücadeleye girişeceğine inanır. holokostizm, bütün dünyayı olağan şüpheli; her küçük israil karşıtı girişimi büyük bir soykırımın muhtemel ilk kıvılcımı; israil'i, israil devletini, halkını, ordusunu ya hâlihazırda mağdur ya da müstakbel mağdur görme eğilimlerini sonuç verir. yahudiler holokostist doğmazlar. bu hastalıklı bakış, zamanın ve zeminin öğrettiği, sonradan edinilen, ama asli fıtratı dahi bastıran bir fıtrat-ı sanidir. holokostizm, dünyayı yahudim ve goyim (yahudiler ve gâvurlar) diye ikiye ayırır. bir goyun yahudilere kötü davranması açıklamaya muhtaç değildir; holokostiste göre bu en tabii şeydir. asıl açıklanması gereken yahudilere kötü davranmayan bir goyun davranışlarıdır.

    holokostizm ontolojik bir hastalık değildir. irka has değil, ırkın yaşadığı tecrübeye hastır. ezilmiş, dışlanmış, soyu kırılmış her millet zaman zaman holokostist tepkiler gösterir. israil'in tek farkı tecrübenin yoğunluğuna bağlı psikozun derinliği ve kendi kendini besleme potansiyelidir.

    bizim milletimizin de düşük doz ve seyrek aralıklarla gösterdiği bir başka israil düşünce kalıbı kulam negdeynu'dur. kulam negdeynu, herkes bize karşı demektir. bu karşıtlık sadece ötekini tanımlamaz, aynı zamanda berikini de, israillinin de temel kimlik –belki kişilik demek daha doğru olur– parametrelerini belirler. yani herkes israil'e karşıdır, demekten ziyade, “yahudi, herkesin karşı olduğu adamdır” anlamını işmam eder. holokostizm'den ayrıldığı nokta da burasıdır. ötekinin kötülüğünün değil, israilli'nin sıra dışılığının altını çizer. kulam negdeynu toplumsal bir mistik paranoya hâlidir. herkes tarafından nefret edilmek, herkesten farklı, herkesten üstün, herkesçe kıskanılan demektir zira. gerçek nefret ve kıskançlık duygularıyla karşılaşmak da bu bulgular kendi kurgularının doğruluğunu tescillediği için mutlu eder israil kafasını.

    israil kafa yapısı, tehdit avcısıdır. insanlığın başka hiçbir milleti bu kadar tecessüsle tehdit arayışı içine girmemiştir. âdeta dış tehditten beslenen bin gözlü, bin kulaklı bu mahlûk, her bir gözü her bir basın organının üzerinde, her bir kulağı her bir siyasinin ağzında sürekli tehdit aramakta; her tehdit sinyalini bulduğunda da kızgınlıktan daha ziyade haz almaktadır. tehditlerin ortak adı antisemitizmdir. ancak kamu âlem bilir ki israil, hükûmetlerinin politikalarını eleştirmeyi devletlerini eleştirmek, devletlerini eleştirmeyi milletlerini eleştirmek ve milletlerini eleştirmeyi de ırklarını eleştirmekle bir tutar. israil için eserle müessir aynıdır. “söz sahibinindir” değil, “söz sahibidir” der. bu açıdan israil'in mevcut hükûmetinin mevcut politikalarından bir cüz'ünü eleştirmekle, israil ırkının varlık hakkını tanımamak arasında fark yoktur. israil kafa yapısı müşevveş bir mantıkla mevcut politikalarda varlık hakkını korumak arasında değillenemez bir özdeşlik kurar zira.

    israil dünya görüşü israil'i “âm kşe orho” olarak tanır: sert enseli millet… tevrat'ın çıkış kitabı 32 ve 33. bablarında cenab-ı allah, israiloğulları hakkında hz. musa ile konuşurken ‘bu halk ensesi sert kavimdir' ifadesini kullanır. zaman içerisinde bütün kutsal metinlerin kazandığı ilave manalar gibi bu ‘sert ense' ifadesi de toplumun hamuruna bürünmüş, ‘dediğim dedik', ‘hırçın', ‘baskıya boyun eğmeyen', ‘birbirine kenetlenmiş' gibi manalara gelmeye başlamıştır. modern israil sert enseli bir millettir. israil üzerine gelindikçe güçleneceğine ve birbirine kenetleneceğine inanır; köşeye sıkışmaktan haz duyar; hırçınlaşır ve saldırganlaşır. ensesinin sertliğini bütün evrensel normların üzerinde bir değere dönüştürür ve “ne yapalım beni böyle kabulleneceksiniz” refleksleri gösterir. ensesi sert olduğu için özür dilemeyi bilmez israil...

    israil dünya görüşünün belirgin bir vasfı da bladeynu lô yuhlu'dur: “bizsiz yapamazlar. varsın herkes bizden nefret etsin; onları o kadar kendimize muhtaç ve bağımlı hâle getireceğiz ki bizi seviyor gibi davranacaklar. tavırlarının arkasında derin bir nefret gizlediklerini biz her zaman bileceğiz. yahudi'nin yahudi'den başka dostu olamayacağını, hatta tanrı'ya bile güvenilemeyeceğini bileceğiz. ama o kadar güçlü olacağız, hayatlarına öylesine hükmedeceğiz ki bizsiz yapamayacaklar.” bladeynu lô yuhlu aslında kulam nedgeynu yüzünden yahudileri kendi kendilerinden nefret etmemelerini sağlamanın tek yolu olarak görülür: “herkes bize karşı ama bizsiz de yapamıyorlar işte.” bu bir yahudi'nin, bir israillinin kendi farklılığıyla gurur duyabilmesinin tek yoludur onlara göre. derinlerde dolaşan bir kendinden nefret, derin bir kendine tapındırma refleksiyle bastırılmış olur böylece. israil'in tarih boyunca hep vazgeçilemez metaların üretimiyle ilgilenmiş olmalarının; lobicilik faaliyetlerinde zirveleri ellerinde tutma kararlılıklarının; yüksek teknolojiyi bir hayat tarzı olarak benimsemelerinin arka planında hep bu vazgeçilemezlik arayışı yatar. israil için vazgeçilemezlik, en mühim bir caydırıcılık unsurudur.

    israil kafa yapısı ile alakalı bu gözlemler ne bütün yahudiler için doğrudur, ne de bütün israillileri bağlar. bu gözlemler israil'in “genel iradesi” gibi işlerler. genel iradeler bazen bir tek şahısta gözlemlenseler bile o şahıs toplumun umumu adına konuşabilir. hele o şahsın iradesi bütün bir toplumun iradesini neshedebiliyorsa… şaronism tam bir israil kafa haritasıydı örneğin. belki sokakta şaron gibi düşünen bir tek israilli daha yoktu; ama şaron umum israil'in kafası, ağzı ve kulağıydı. toplum onunla nefes alıyor; âlemi onun gözlerinden seyrediyor, onun aklıyla aklediyordu.

    bugünün israil'i için en korkulacak şey şaron'un boşluğunu avigdor lieberman'ın doldurmakta olduğu gerçeğidir. bu da bize tümevarımcı bir yaklaşımla israil'i çalışma özgürlüğünü tanır.

    peki dünyayı böylesine ben merkezinden gözetleyen, böylesine bir korku psikozu ve varlığına yönelik tehdit avcılığı yapan bir mistik paranoyayla âlemi algılayan bir kafa ikna edilebilir mi? belli bir pozisyona zorlanabilir mi? dünyanın sadece güçten anlayacağını sanan bu sert enseli millet güçten başka bir şeyle “yola getirilebilir mi?”

    evet! israil hata yaptığında sarsılan bir millettir. hatadan dolayı başkalarına karşı mahcup olduğundan değil, bu hatayı kendi öz kimlik tanımına sığıştıramadığından dolayı. dolayısıyla israil'i işgalden, kuşatmadan, uluslararası sularda hukuksuz müdahalelerde bulunmaktan ötürü kınarken evrensel hukuk kurallarını hatırlatmak yetmez; yahudiliğin kendi dinamiklerini de harekete geçirmek gerekir.

    evet! israil kendini dünya yahudilerinin vatanı ve tek ülkesi olarak kabul ettiğinden israil dışında yaşayan yahudilerin eleştirilerine karşı hassastır. israil'in suçlarından ötürü israilli olmayan yahudileri de suçlu konumuna itmektense, onlar üzerinden israil'in kafa ve kalbine hitap etmek, onlar üzerinden israil'i belli siyasi kararlara zorlamak mümkündür. hususen amerikan yahudiliğinin iradesi, israil'in iradesi üzerinde demokles'in kılıcı gibidir. israil gazze yakınlarında bir pozisyona zorlanamaz; new york'ta ve washington'da ikna edilebilir.

    israil kafasının nasıl çalıştığı, bu kafa yapısını şekillendiren tarihî, sosyal, dinî kodlar deşifre edilmediği müddetçe onunla uğraşanları şaşırtmaya devam edecektir. mavi marmara'nın bize öğrettiği en büyük ders israil dersimizi iyi çalışmamış olduğumuzdur.

    07.06.2010

    kerim balcı
    0 ...
  9. tayyip kardeşim ne istiyorsa yapmaya hazırım

    7.
  10. http://www.milliyet.com.t....2010/1246507/default.htm

    Türkiye'yi arkadan vurdu
    Berlusconi, 'kardeşim ne isterse yaparım' dedi, hayır oyu verdi
    2 ...
  11. kuran daki en büyük çelişki

    28.
  12. (bkz: tefsir)
    http://www.kuranikerim.com/telmalili/tarik.htm

    6. onun için yaratılışının başlangıcında bir erlik suyu halinde iken bile rahime geçmek için bir tür gayret ve çaba demek olan dıfk, yani "atma" özelliği açıkça belirtilerek cevabında buyruluyor ki: atan bir sudan yaratıldı.

    difk fiili, dökmek, atmak gibi geçişli olduğu için suyun niteliği "atılan" veya "dökülen" olması gerekirken "atan" denilmesi kuşkusuz çok dikkat çekicidir. bunun izahını üç şekilde yapmışlardır.

    birincisi, zeccac'ın sibeveyh'ten naklettiği üzere hurmalı ve sütlü gibi nisbet mânâsıyla "dıfıklı" demek olarak yine atılan mânâsından olmasıdır.

    ikincisi, "razı olunmuş hayat"(kâria, 101/7) âyetinde olduğu gibi isnad-ı mecazî yoluyla ism-i mef'ul yerine ism-i fâil kullanılmış olmasıdır. ferrâ: "sıfat yerinde bunu hicazlılar diğerlerinden daha çok yapar. "gizlenmiş sır" , "yorgun düşmüş dikkat" ve "uyunan gece" tabirlerinde olduğu gibi" demiştir.

    üçüncüsü, imam halil ve kutrub'tan dıfk ve dufuk kelimelerinin dökülme mânâsına da geldiği nakledilmiştir. fakat hangisi de olsa bunun bu şekilde anlatılmasında bir nükte olmalıdır. bu ise, suda bir çaba tasavvur ettirmek üzere atma işinin onun tarafından yapıldığının söylenmesidir.

    "mâ" kelimesinin başındaki "min" başlangıç ifade eder. "bir kısım" mânâsına gelmesi de "suyun hepsinden çocuk olmaz." sahih hadisinin mânâsına uygun olur ki, "atan bir suyun bir kısmından yaratıldı" demek olur. "mâ" kelimesinin sonundaki tenvin de küçümseme, değersizlik, âdilik ifade eder. değersiz, basit bir sudan mânâsındadır.

    7. ama rastgele atılan her sudan değil şu nitelikteki atan sudan ki erkeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar.

    sulb, sulüb, saleb sâlib; başın arka dibinden kuyruk sokumuna kadar arka kemiğine denir ki omurga kemiği, amûdi fikarî ve bel kelimeleri ile ifade edilir. dimağdan inen ve "nuha-ı şevki= omurilik" denilen ve sinir sisteminin ana hattı olan "korkar ilik" onun içinden iner. beden şekillenme ve oluşumunun sertlik ve sağlamlık ekseni demek olan bir temel direğidir.

    terâib de "teribe"nin çoğuludur. göğüs kemiklerine denir ki "göğüs tahtası" tabir edilir. iki meme ile boyun halkası kemiklerinin aralığına veya göğsün sağ tarafından dört ve sol tarafından da dört kaburgaya veya iki el, iki ayak ve iki göze de denilir. özellikle göğüste gerdanlık takılan yere denir. demek ki sırttaki omurların karşılığı olarak göğüs kemiğinin sağ ve sol kaburgalara doğru dallanan her boğumu bir teribe olup hepsine birden terib ve teraib denilmiştir. bu durumuda asıl terâib, göğüs tahtasının eksenini teşkil eden ve boyundan memeler arasına doğru inen kemikler olup etrafı itibarıyla sinenin gerdanlık takılan bölümüne ve hepsine denir. nitekim imriu'l-kays'ın:

    "beli ince, bembeyaz, göbekli değil,

    sinesi ayna gibi parlaktır."

    beytinde ayna gibi cilalanmış diye nitelediği terâib, kemikler değil, sinenin kendisidir.

    sulb ile terâib bedenin arkadan ve önden iki duvarını bel ve bağır gibi esaslı iki temel direğiyle ifade etmiş oluyor ki bunların arası üreme aygıtını kapsar. şu halde "sulb ile terâib arası", bedenin bütün şekliyle ilgili olup ortasında bulunan üreme aygıtlarından kinâye olur. aynı zamanda sulb erkeğe, terâib de kadına işaret olarak aralarının birleşmesinden kinâye olmak da sulbün erkek, sinenin kadın hakkında daha meşhur ve açık olması itibarıyla herkes tarafından bilinmiş olmaya daha yakındır. gerçi "çıkan" kelimesi "ma-i dâfik" (atan su)in sıfatı olmak daha yakın bulunduğu için, altında gizli olan "o" zamirinin bunun yerini tutmuş olacağına nazaran dâfık kelimesinden açıkça erkeğin suyu anlaşılabileceği gibi; "sulb ve terâib arasından" ifadesinden de ilk akla gelen erkeğin sulbü ile erkeğin göğüs kemikleri arası olur ise de birleşme halinde erkek ve kadından her birinin sulb ve teraibi arasına, yahut sulb erkeğe teraib kadına ait olarak ikisinin de sebep oluşuna işaret olmak daha uygundur. çünkü bu şekilde bu vasfın faydası daha kapsamlı olur.

    devamı için : http://www.kuranikerim.com/telmalili/tarik.htm
    1 ...
  13. google chrome

    213.
  14. kullanışlı bookmark yapısı ile takdirimi toplamış, windows 7 home premium 64 bit de resmen uçan browser. tek eksiği video downloadhelper extension ı olmaması. onada bir çözüm bulunursa (hiç sanmıyorum) tadından yinmez bir browser olur.

    browser tüm mouse hareketlerine çok hızlı tepki veriyor *
    1 ...
  15. tatbak

    4.
  16. güvenilir bir kaynaktan satılan ürünlerin yenilebileceği bilgisini aldıktan sonra baton pastalarını denedim. yaş pastadan çok fazla beklentisi olmayan bir kişi olarak beğendiğimi söyleyebilirim.

    fiyat-lezzet performansı 10 üzerinden 8.
    0 ...
  17. sözlükteki kimi dincilerin kudurması

    11.
  18. akp nin seçimlerde barajın altında kalması

    27.
  19. bahçeli ve baykal olduğu sürece gerçekleşmesi imkansız vaka

    (bkz: bahçeli matematiği)
    (bkz: akp bu seçimlerde %50 geçemezse başarısızdır)
    1 ...
  20. mitsubishi colt

    4.
  21. sevgili aracım *

    mitsubishi ile mercedesin ortak ürünü olan ikinci model, birincisi için (bkz: outlander)

    Hollanda da Nedcar fabrikasında smart forfour ile aynı platformda üretildiği için birçok parçası %60 oranında mercedes ile ortak hatta 1.5 dizel motorların üzerinde daimler yazıyormuş (forumların yalancısıyım).

    araba dış görünüş olarak ufak dursada içi gerçekten acayip geniş, 190 lık bir kişi rahatlıklar dizlerini bükmeden sığabiliyor. ama bagajı da bir o kadar ufak, gerçi arka koltuklar oynatılabiliyor, gerekirse yatırılıp arkası full bagaj olarak kullanılabiliyor ama yine de bagaj için araba alan bir kişiyi kesinlikle tatmin etmez. maks. bagaj hacmi 320 lt falan oluyor.

    arabada 4 hava yastığı var, standart olarak ABS ve EPS geliyor.

    ben 1.3 invite manuel vitesini kullanıyorum, direksiyonu çok rahat yalnız sola dönerken çok dikkatli olmak lazım çünkü görüş açısı zayıflıyor.

    yakıt tüketimini çok fazla test etme imkanım olmadı ama sanırım şehiriçi ortalama 7 lt yakıyor (100 km de). o segmente göre fena bir rakam olmasada biraz yüksek sayılır bunun sebebide sanırım 1332 cc bir motordan 95 hp almak için. araç 95 hp olduğu için hiç üzmüyor beni yokuşlarda falan canavar gibi gidiyor (tabi daha iki kişi ile bu testi yaptım bi de yakın zamanda dört kişi ile test edecem bakalım.

    artılarının yanında bir eksisi var, yedek parçası pahalı ve ikinci eli zayıf.

    not: sürekli editlerle güncelleyeceğim bu giriyi.

    edit 1:
    ilk defa depoyu fulledim: yaklaşık 156 liraya doldu.
    şu dan çekrek depo bitti yaklaşık 175 km oldu. yolun 90 km kadarı şehiriçi kullanım (ortalama 40-60 km hız.)

    edit 2:

    artık ortalama yakıt tüketimi hakkında fikir sahibiyim. şehiriçi 42 lt ile ortalama 600 km gidiyorum. öğrendiğim kadarıyla kışın normalden biraz daha fazla tüketiyormuş. yazın 650-700 km yapar diye tahmin ediyorum. (motor ısınması)
    3 ...
  22. m48a5t2

    5.
  23. iki girisini işte budur üstat yaptığım yazar.
    0 ...
  24. oğlunun karısıyla evlenen peygamber

    15.
  25. Peygamberimiz (sav), halasının kızı olan Zeyneb'i, Zeyneb validemizin çok fazla gönüllü olmamasına rağmen kendi azatlı kölesi Zeyd ile evlendirmiş ve böylece "zengin-fakir, asil-köle" ayırımını yıkmış, insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunu en yakınları vasıtasıyla göstermiştir. Daha sonra bu evlilik, Zeyneb validemizin ve akrabalarının ısrarlarıyla dayanılmaz hale gelmiş, kocası Zeyd'in Peygamberimize olan boşanma müracaatları da sonuçsuz kalmıştır. Nihayet Zeyd bu hâle dayanamamış, Zeyneb'i boşamıştı.
    Daha sonra inen âyetlerle (Ahzâb, 37), halasının kızı Zeyneb'le Peygamber Efendimizin nikahı emredilmiştir. Böylece cahiliye devrinin "evlatlığın hanımı ile evlenme yasağı"nı, Peygamberimiz tatbikatıyla kaldırmış ve "öz evlat" ile "evlatlık"ın birbirinden farkı ortaya çıkmıştır.
    Bu olay hakkında, "Hazret-i Peygamber Zeyneb'in güzelliğine hayran kalıp da onunla evlenmiştir." şeklinde ileri geri konuşanlar, şu hususları görmezden gelmektedirler:
    a. Zeyneb, Peygamberimizin halasının kızıdır. Çocukluğundan beri onu defalarca görmesi mümkündür.
    b. Peygamberimiz, Zeyd ile evlendirmeden önce evlilik teklif etse, Zeyneb validemiz bunu seve seve kabul ederdi ve evlenmesine de herhangi bir mani yoktu. Aksine Peygamberimiz, onu elleriyle başka birisiyle evlendirmiş ve Zeyd'in boşanma taleplerini de defalarca reddetmiştir.
    4 ...
  26. oğlunun karısıyla evlenen peygamber

    14.
  27. Peygamberimizin evliliklerini nefsanî ve şehevanî telâkki eden, eski zaman münafıkları gibi, yeni zamanın ehl-i dalaletine verilen kesin ve susturucu cevap;

    Evliliğin iki ana gayesi vardır.. Biri neslin çoğalması, diğeri şehevanî duyguların meşru dairede tatmin edilmesidir.. Neslin çoğalması evliliğin illeti, yani en öncelikli gayesidir. Nefsanî arzuların tatmini ise o vazifeyi gördürmek için yaratıcı tarafından verilmiş cüzi bir ücrettir. Tıpkı şahsi hayatın devamı için yemeğin içine konulan lezzet gibi.

    Gerek tarihî açıdan, gerekse insan yaratılışı açısından Peygamberimizin evliliklerini incelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor.

    25 yaşına kadar, gençliğinin en heyecanlı çağında kavmi içinde bekar yaşamış ve hiçbir kadınla ilişkiye girmemiş, iffet sahibi olduğu, dost ve düşmanın ittifakıyla sabit olmuştur. Hatta kavmi ona her yönüyle güvenilen biri olarak "Muhammedül-Emîn" unvanını vermişlerdi.

    Oysa içinde bulunduğu toplum, çok kadınla münasebeti normal addediyordu; Buna rağmen o, gerek 25 yaşına kadar ve gerekse daha sonraki hayatında pek çok hem de bakire kızla hayatını birleştirebilirdi. Ancak o, böyle yapmayıp kendisinden 15 yaş büyük, 40 yaşında dul bir kadınla evlenmiştir. Hem de bu evliliği eşi vefat edene kadar tam 25 yıl sürmüştür. Yani elli yaşına kadar tek ve dul bir hanımla yetinmiştir.

    Onun evliliklerinde nefsaniyet olmadığının bir delili de, müşriklerin davasından vazgeçmesi için yaptıkları teklife verdiği cevapta saklıdır.

    Müşrikler, amcası Ebu Talip'e gelip, "yeğenin eğer başımıza reis olmak istiyorsa onu reis yapalım veya en güzel kız ve kadınlarımızı ona verelim. Ta ki, bu davadan vazgeçsin." dediler.

    Amcası bu teklifi ilettiğinde Efendimiz (a.s.m) şu karşılığı verdi:

    "Ey amca! Eğer sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar 'vallahi ben bu davadan yine vazgeçmem."

    Bu cevap onun neyin peşinde olduğunu, kadın gibi, reislik gibi insanların değerli addettikleri şeylerin onun nazarında ne kadar değersiz olduğunu ispata yeter.

    ikinci evliliği ise Hz. Hatice'nin vefatından sonra yine yaşlı ve dul bir kadınla, Hz. Sevde ile olmuştur.

    Hz. Sevde ile de üç yıl yaşadıktan sonra, yaklaşık 54 yaşına kadar hep tek kadınla yaşamıştır. ilginçtir ki, onun çok kadınla evliliği hayatının bundan sonraki son on yılı içinde gerçekleşmiştir Bu gerçekler karşısında evliliklerinde şehvani ve nefsanî arzuların tatmin gayesini aramak insan tabiatını ve tarihî gerçekleri inkar etmekle mümkündür. Ve bu yaklaşım asla insaflı ve mantıklı bir yaklaşım sayılamaz. Olsa olsa kasıtlı bir karalama maksadı taşır.

    Hayatının son yıllarına rastlayan evliliklerinde yukarda zikredilen evliliğin dayandığı her iki gayenin, Neslin çoğalması ve nefsanî arzuların tatmininin bulunmadığını görürüz. Zira nesli, ilk eşi Hz. Hatice'den devam etmiştir. Daha sonraki evliliklerinde çocuğu olmamıştır. Sadece Mısır'lı Mariye'den ibrahim dünyaya gelmişse de bir buçuk yaşında vefat etmiştir.

    Görüldüğü gibi evliliklerin ana gayesi olan neslin çoğalması, tarihî bir gerçek olarak Hz. Hatice'nin dışındaki evliliklerinde yoktur.

    Geriye evliliğin ikinci derecedeki gayesi kalıyor, Yani nefsanî ve şehevanî duyguların tatmini. Peygamberimizin çok kadınla evliliğinde gerek fıtrat ve gerekse tarihî gerçekler açısından bu gayenin aranamayacağını gördük. Zira bir insanın nefsanî ve şehevanî arzularının en ateşli ve uyanık bulunduğu şüphesiz 15-45 yaş dönemidir.

    Şayet Hz. Peygamber, bu dönemde birçok güzel kadınla evlenmiş, sonradan onları terkedip daha başka genç güzel kadınlar almış olsaydı, şehvanî hisleri tatmin yolunda ileri sürülen iddialar bir dereceye kadar haklılık kazanmış olurdu. Oysa o böyle yapmamış, tam tersine hayatının son on yılı içinde (53-63) aralarında Ümmü Seleme gibi yaşça ilerlemiş, ve birçok çocuğu olanlar da dahil, aldığı hanımları ileri yaşlarda ve dul olarak almıştır. Meselâ, Hz. Sevde 53 yaşında ve dul. Hz. Zeyneb binti Huzeyme, 5O yaşında ve dul. Ümmü Seleme 4 çocuklu ve 65 yaşında bir dul. Ümmü Habibe dul ve 55 yaşında, Meymune 2 çocuklu ve dul.

    Bir başka tarihî gerçek de şudur. Bu hanımlardan eceli gelip ölenlerin dışında hiçbirisinden de ayrılmayı düşünmemiştir.

    Gençlik çağı geçtikten sonra nefsanî ve şehvani arzularda gerileme olduğu inkar edilemez bir fıtrat kanunu ve yaratılış gerçeğidir.

    işte Peygamber Efendimizin çok evliliklerini tahlil ettiğimizde karşımıza bu ibretli tablo çıkmaktadır.

    Özetle ifade edecek olursak, 15-45 yaş dönemindeki evliliklerde nefsanî ve şehevanî gaye aranabilir. Oysa Efendimiz, bu dönemde genç ve bakire kızlar ve kadınlarla evlenmemiştir. Tam tersine 40 yaşında, üstelik dul bir kadın olan, Hz. Hatice ile evlenmiştir. Ve bu evliliği Hz. Hatice'nin vefatına kadar sürmüştür.

    Çok evlilikleri, nefsanî duyguların büsbütün gerilemeye yüz tuttuğu 53 yaşından sonraki dönemde gerçekleşmiş olduklarına göre, bu evliliklerde mantığın gereği olarak başka gayeler aramak zaruridir. Bu sadece aklın ve mantığın değil, insan tabiatının ve insaflı bir değerlendirmenin de zorunlu bir gereğidir.
    8 ...
  28. bülent arınç a suikast planlayan ergenekoncular

    20.
  29. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/13271315.asp?top=1

    Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın evinin önünde araçla tur atarken yakalanan iki subayın, keşif yaptıkları ya da Arınç ile ilgili bilgi topladıkları iddiaları ortaya atıldı. Arınç, Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemiri çağırarak olayla ilgili bilgi aldı.

    ihbar 20 gün önce

    Ankara Emniyeti, Arınça yönelik suikast girişimini soruşturmaya 20 gün önce gelen bir ihbar üzerine başladı. Polis, Çukurambardaki sokakta 24 saat süreyle güvenlik önlemleri aldı. Ankara Emniyeti istihbarat ve Terör Şubesinde görevli sivil polisler, sokağa giren tüm araçları izledi. ihbarda ismi geçen bazı kişilerin, Ankarada çeşitli şirketlerden 10 araç kiraladığı, bu araçlarla Arınçın evinin bulunduğu sokakta keşif yaptığı tespit edildi. Polis, bu araçların sokağa geliş gidişlerini kameralarla görüntüledi. Geçen cumartesi akşamı söz konusu araçların sokaktaki trafiğinin artması üzerine operasyon için düğmeye basıldı. Polis, durdurduğu aracın etrafını çevirdi.

    Emniyet güçlerini gören Topçu istihkam Binbaşı ibrahim G. elindeki bir kâğıdı yutmaya çalıştı. Polisler ibrahim G.yi tutarak ağzındaki kâğıdı çıkardılar. Kâğıtta Arınçın evinin ayrıntılı bir krokisinin yer aldığı görüldü. Yaşanan kısa süreli arbedede gözaltına alınan iki kişi kimliklerini çıkararak subay olduklarını belirttiler. Polis, Binbaşı ibrahim G. ile Topçu Albay Erkan Yılmaz B.nin asker olduğunu belirledikten sonra Merkez Komutanlığını arayarak olay yerine inzibat çağırdı ve iki subayı askeri yetkililere teslim etti.

    Evlerinde arama yapıldı

    Ankara Emniyeti Terörle Mücadele ekipleri yaşanan bu olaydan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını haberdar etti. Savcının talimatı ile Binbaşı ibrahim G. ile Topçu Albay Erkan Yılmaz B.nin evinde arama yapıldı ve bilgisayar hard disklerine el konuldu. Emniyet yetkilileri olayla ilgili soruşturmanın devam ettiğini, deliller değerlendirildikten sonra yeni gözaltılar olabileceğini kaydettiler.

    Arınç bilgi aldı

    Ankara Emniyeti, hafta sonunda Manisada bulunan Başbakan Yardımcısı Arınçı arayarak gelişmelerle ilgili bilgi verdi. Arınç da olayla ilgili ayrıntılı bilgiyi Ankaraya döndükten sonra alacağını ifade etti. Arınç, dün sabah Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemiri makamına çağırarak bilgi aldı.

    Bakan Çiçek: Olay önemlidir

    BAŞBAKAN Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, dünkü Bakanlar Kurulu sonrasında düzenlediği basın toplantısında suikast girişimi iddiasıyla ilgili ulaşılan bilgi olup olmadığı yönündeki soruya şu yanıtı verdi: Bu safhada söyleyeceğimiz, önemlidir. Yargı da olaya el koymuştur. Soruşturma sürdürülüyor.
    Çiçek, Farklı haberler var. Net bilgi verebilir misiniz? sorusunu da şöyle yanıtladı: Farklı farklı yazılınca farklı sonuçlar çıkıyor. Olayı bütün yönleriyle araştıracak, soruşturacak ve netleştirecek olan yargı makamlarıdır. Bize düşen görev varsa onun gereğini yaparız. Arzumuz, beklentimiz bunların ibreti müessir olacak tarzda bir an önce sonuçlanıp karara bağlanmasıdır.
    Çiçek, asker mi, sivil mi? sorusu üzerine şöyle konuştu: Bu tür ayrımlara gitmeye gerek yok. Suç işleme noktasında kimsenin bir imtiyazı olamaz. Kendisine anayasa ve yasaların vermediği görevi, onun dışına çıkarak yapmaya çalışmak hukukumuz açısından kabul edilemez, bu suç teşkil eder. Yargı makamları sıfatına, statüsüne bakmaksızın usulüne uygun olarak bu soruşturmaları yapar ve şu anda yapılan odur.

    Ayna garip yaratık

    Arınç, izmirde Ak Siyaset konferansında eski DTPli Emine Ayna için şunları söyledi: Kahkahalar atarak Açılım bitti dedi. Çok garip bir yaratık. Allah akıl fikir versin.
    2 ...
  30. bülent arınç

    399.
  31. arınç'ın sokağında iki şüpheli subay

    http://www.haber7.com/hab...nda-supheli-iki-subay.php

    Ankara polisi dün Arınç'a suikast ihbarıyla alarma geçti. Arınç'ın evinin çevresinde bir otomobil içinde bulunan iki şüphelinin Genekurmay'da görevli yarbay ve binbaşı olduğu ortaya çıktı.

    Ankara polisine şüpheli iki aracın Arınç ın evi etrafında dolaştığı ihbar edildi. Savcı eşliğinde durdurulan araçlardan iki rütbeli subay çıktı. Subaylarda Arınç ın ev adresi bulunan not çıktı

    Ankara ve istanbulda dün 3 kritik gözaltı yaşandı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ın evinin önünde iki şüpheli araçta Genelkurmay Başkanlığında görevli istihkam Binbaşı i. G. ve Topçu Albay E.Y.B. gözaltına alınırken; istanbul Çapa da emekli Tuğgeneral Ersöz ün bulunduğu katta astsubaylıktan ayrılma Erhan Keskin silahlarıyla birlikte yakalandı.

    HERŞEY BiR iHBARLA BAŞLADI

    19 Aralık Cumartesi günü Ankara polisine yapılan ihbar, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç a yönelik suikast hazırlığı yapıldığı kanaati ile yapılan gözaltılarla sonuçlandı. Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ne cumartesi günü 14:57 de çok çarpıcı bir ihbar geldi. ihbarcı Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç ın ikameti çevresinde bir süreden beri şüpheli araçlar dolaştığını, bugün de aynı yerlerde iki şüpheli aracın bulunduğunu ve araçların plakalarının 06 BH **** ve 06 LJY **** olduğunu bilgisini verdi.

    SAVCI BiLGiN GÖZALTINA ALDI

    Bülent Arınç ın ikamet ettiği Çukurambar bölgesi ihbar sonrasında Ankara polisine ait sivil ekipler tarafından ablukaya alındı. ihbarcının plakasını verdiği iki araç 1424. Cadde üzerinde tespit edildi. Emniyet güçlerinin bilgilendirmesi üzerine Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgin olaya el koydu. Savcı Bilgin in, şahıslara ve araçlara yönelik arama yapılması talimatı üzerine Terörle Mücadele ekipleri araçları çevirdi. Araçlarda, Genelkurmay Başkanlığında görevli istihkam Binbaşı i.G. ve Topçu Albay E.Y.B. isimli iki asker olduğu ortaya çıktı.

    ARINÇ IN ADRES NOTU BULUNDU

    Subaylar gözaltına alınırken, üzerinde 1424. Cadde ....; diye devam eden ve Arınçın evine ait adresin bulunduğu bir notu telaşla imha etmeye çalıştıkları, polisin müdahalesi ile notu imha edemeden Albay E.Y.B. ve Binbaşı i.G.nin gözaltına alındığı ve nota savcı tarafından el konulduğu öğrenildi. Şüpheliler Albay E.Y.B. ve Binbaşı i.G. gözaltına alınıp araçlarında arama başlatılırken şahısların komutanı olduğunu ve Genelkurmay Seferberlik Tetkik Bölge Başkanı olduğunu söyleyen Albay Y.A. beraberindeki Merkez Komutanlığında görevli askeri personelle olay yerine geldi. Polis tarafından gözaltına alınan subayların gözaltı işleminden sonra Merkez Komutanlığına gönderildiği öğrenildi.

    EVLERiNE BASKIN YAPILDI

    Cumhuriyet Savcısı Bilgin tarafından yapılan ilk incelemede subayların gözaltına alındığı yerin, Çukurambar 1424. caddede ikamet eden Bülent Arınç ın ikametine çok yakın olduğu, 06 LJY **** plakalı aracın TSK ya kayıtlı kayıtlı resmi araç olduğu, 06 BH **** plakalı aracın ise rentacar aracı olduğu tespit edildi. Şüpheli subayların ikametlerinde yapılan baskınlarda da bilgisayar ve dokümanlara el konulduğu belirtildi.
    0 ...
  32. yetenek sizsiniz türkiye

    247.
  33. itiraf ediyorum! ben bu yarışmayı izliyorum ve her izlemeden sonra içimde dışarı çıkmayı bekleyen gizli bir yetenek olduğunu düşünmeye başlıyorum, ya gerçekten türk halkının tamamı çok yetenekli (ben de dahil), ya da ... (neyse bunu dile getirmeyeyim).

    her şeyi geçiyorum arada evde "makyıl ceksın" hareketleri falan yapıyorum, hanıma yough yough hippi hippi fıççı fıççı falan diyerek konuşuyorum.
    2 ...
  34. karadeniz de petrol aranmasi

    11.
  35. http://www.haber7.com/hab...zde-petrol-aciklamasi.php

    Karadeniz'de başlatılacak petrol arama çalışmalarının hazırlıkları devam ederken, Petrobras Türkiye Genel Müdürü Hercules Tadeu F. Da Silva, günlük maliyeti 1 milyon doları bulacak projenin çalışmalarının, Sinop bloğu olarak adlandırılan bölgede Şubat ayı sonlarında başlayacağını bildirdi.

    Beraberindeki heyetle Samsun Valisi Hasan Basri Güzeloğlu'nu ziyaret eden Petrobras Türkiye Genel Müdürü Hercules Tadeu F. Da Silva, şirketin, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile birlikte yürüteceği çalışmalar hakkında değerlendirme yaptı.

    Brezilya kökenli bir petrol şirketi olduklarını belirten Da Silva, TPAO'yla birlikte Karadeniz'de yapılması planlanan sondaj çalışmasını, Sinop Bloğu olarak adlandırılan bölgede gerçekleştireceklerini bildirdi. Buradaki petrol arama çalışmalarında kullanılacak dünyanın en büyük sondaj platformlarından birinin de, çalışmalar için Norveç'ten yola çıktığını ifade eden Da Silva, şu bilgileri verdi:

    ''Yaklaşık 3 hafta içinde dünyanın en büyük sondaj platformlarından birisi Türkiye karasularına girecek. Bu gerçekten büyük ebatlarda bir platform. Toplam yüksekliği Ankara'daki Atakule ile hemen hemen aynı. Sinop Bloğu olarak adlandırılan bölgede sondaj yapmak için platform bu bölgeye yönlendirilecek. Sondaj platformu şu anda Portekiz'in kuzeyine doğru yaklaşmakta. Daha sonra Malta'da yakıt ikmali ihtiyacını karşılamak için duracak. Tahminen 4 Ocak'ta da istanbul Boğazı'ndan geçmesi planlanıyor. Söz konusu platformun Ocak ayı sonuna doğru Sinop açıklarına demirlemesi planlanıyor.''

    Çalışmanın olumlu sonuçlanacağına inandıklarını kaydeden Da Silva, ''Sondaj yapılacak noktanın deniz derinliği yaklaşık 2200 metre. Bu tür çalışmalar ultra derin deniz sondajı olarak adlandırılıyor. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ve Petrobras bu ilk kuyunun sonuçlarından oldukça umutlu'' dedi.

    Çalışmanın oldukça maliyetli olacağına işaret eden Da Silva, ''Günlük maliyeti 1 milyon doları bulacak projenin çalışmaları Sinop Bloğu olarak adlandırılan bölgede Şubat ayı sonlarında başlayacak. Çalışmalarımızda Samsun'un desteğini de arkamızda hissederek başarılı olacağımıza inanıyoruz'' diye konuştu.

    Vali Hasan Basri Güzeloğlu da, Petrobras şirketinin çok önemli ve büyük bir petrol arama çalışması başlatmasının önemine değindi. Güzeloğlu, ''Diliyorum bu çalışma olumlu sonuçlanır. Hem kendileri hem de ülkemiz için petrol Karadeniz'de elde edilir ve bulunur'' dedi.

    Çalışmalarda Samsun'un kilit merkez konumunda olduğunu ifade eden Güzeloğlu, ''Lojistik bir merkez olan Samsun, gerek çeşitli altyapı hizmetleri, gerekse personel transferi adına önemli bir merkez. Karadeniz'de elde edilecek bu zenginlik, petrol gibi çok önemli bir katkıyı ülke ekonomisine sağlayacak. Çok önemli bir değişimin öncüsü olacak. Bu çalışma şüphesiz Samsun'u ve çevresini olumlu yönde etkileyecektir'' dedi.

    AA
    1 ...
  36. türklüğün şartları

    1.
  37. bir kişinin türküm diyebilmesi için yerine getirmesi gereken şartlardır. lakin yoruma açık şartlardır. bu şartlar her yöne çekilebileceği gibi, şahsa göre de değişken özellik göstermektedir.
    (bkz: bir inanç şekli olarak türklük)
    (bkz: türk olmak)
    1 ...
  38. taht için kardeşini öldürmek

    9.
  39. Şehzade isyanlarının ve şehzadeler arasındaki saltanat mücadelelerinin Osmanlı tarihinde önemli bir yer işgal ettiğini bilmeyen yoktur. Her şeyden önce şunu tebellür ettirmekte yarar vardır. Bir şehzadenin, sultanlığını ilân etmiş bir diğer şehzadeye karşı gelmesi ve saltanat iddia etmesi, tamamen bir bağy suçu mahiyetindedir. Ve cezası idamdır. Ancak saltanat iddiasına kalkışmadan evvel idam edilmişse, ya siyâseten katl yani fesadın kuvvetle muhtemel olmasından dolayı nizâm-ı âlem içün yahut zulmen idam edilmiştir. Şimdi bu gözlükle hâdiselere bakalım:

    a) Orhan Bey zamanında üç idam hâdisesi yaşanmıştır. Bunların her üçü de had cezası mahiyetinde yani bağy devlete isyan suçunun cezası olarak tatbik edilmişlerdir. Zira Orhan Bey'in kardeşleri Halil ve ibrahim'in Padişaha isyan ettikleri ve saltanat mücadelesine giriştikleri bir vâkı'adır. isyan sonucunda katledilmişlerdir ve siyâseten katl ile hiç bir münasebeti yoktur. Orhan Bey, ayrıca kendi oğlu Savcı Beyi de, bizzat kendisine isyan ettiği ve ordu toplayarak babası ile savaşmaya bile cesaret ettiği için idam ettirmiştir. Hatta Bizans veliahdı Andronikos ile dahi babası aleyhine ittifak kurduğunu tarih kitapları kaydetmektedir. Bunun cezası, Orhan Bey istemese dahi, islâm hukukunda idam cezasıdır.

    b) Yıldırım Bâyezid devrinde ilk defa siyâseten katl veya şayet siyâseten katlin şartlan gerçekleşmemişse ki bunu tam olarak bilmiyoruz- o takdirde bir nevi zulüm yaşanmıştır. Zira Yıldırım Bâyezid, çevresinin tahriki ile, henüz herhangi bir isyana yahut saltanat kavgasına girişmeyen kardeşi Ya'kub'u, ileride saltanat iddiasına kalkışmasın diye katl ettirmiştir. Osmanlı tarihçilerinin saltanat uğruna öldürülen ilk insan olarak tesbitleri doğrudur. Bazı araştırmacılar, hukukî cihetini bilmediklerinden bunu tenkid etmişlerdir. Zira daha önceki idamlar had cezasıdır ve bağy suçunun cezası olarak tatbik edilmiştir. Bu ise, ilerde fesada sebep olur korkusuyla siyâseten katl yoluyla idam ettirilmiştir. Osmanlı tarihçilerinin tesbiti doğrudur.

    c) Osmanlı Devleti'nin en karışık devresi olan Fetret Devrinde, Mehmed Çelebi, kardeşleri isa Çelebi ile Musa Çelebî'yi kendisine isyan ettikleri ve hatta saltanat için orduları karşı karşıya geldiği için bağy suçunun had cezası olan idam cezası ile cezalandırmıştır. Aynı şey, sonradan ortaya çıkan kardeşi Mustafa Çelebi için de geçerlidir. Bunların idamlarında siyâseten katl söz konusu değildir.

    d) Fâtih'in babası II. Murad'ın amcası Mustafa Çelebi (II. Düzmece Mustafa), uzun süren saltanat mücadelesine girişmiş ve hatta Osmanlı ülkesinin Bizans ile paylaşılmasını da göze alarak imparator Manuel ile gizli ittifak dahi kurmuştur. Uzun mücadelelerden sonra yakalanarak bâği muamelesi görmüş ve idam edilmiştir. Bu bir had cezasıdır. II. Murad'ın küçük kardeşi Mustafa Çelebi de, Karamanoğulları ve Germiyanoğullanmn tahrikiyle Bursa'ya yürümüş ve had cezası olarak idam edilmiştir. Yani bu dönemde de, siyâseten katl cezası mevcut değildir.

    e) Yavuz Sultân Selim, iki kardeşini, kendisine isyan ettikleri ve bâğî oldukları için, had cezası olan idam cezasıyla cezalandırmıştır. Gerçekten Sultân Korkut, topladığı ordu ile Padişah'a isyan etmiş ve sonunda yakalanarak cezası olan idama şer'an mahkum edilmiştir. Diğer kardeşi Ahmed ise, sadece saltanat mücadelesine kalkışmamış, ayrıca bu mevzuda Osmanlı'nın can düşmanı olan Safevî devleti ile de ittifak kurmuştur. Neticede yakalanarak, had cezası olan idam cezasına çarptırılmıştır.

    f) Kanunî Sultân Süleyman, rakipsiz sultan olduğu için, kardeş katli mevzu bahis olmamıştır. Ancak Kanunî, kendi çocuklarının idamına karar veren bahtsız Padişahlardandır. Karısı Hürrem Sultân ve çevresinin tahriki ile, kendisini tahttan indirmeye azmettiği ve Padişah olmak isteği ile isyan ettiği şayiasına inanarak, bâğî vasfıyla Şehzade Mustafa'yı idama mahkûm eylemiştir. Bu idam kararı, görünürde bağy suçunun cezası olarak had cezasıdır. Ancak bu meselede hem fetvayı veren müftünün, hem kararı veren kadının ve hem de bunları tasdik edip icrası için emir veren Kanunî'nin, yanıldıkları veya yanıltıldıkları bir vâkı'adır.

    Diğer bir hazin tablo da Şehzade Bâyezid'in idamında yaşanmıştır. Kanunî'nin iki oğlu olan Selim ve Bâyezid, 1558 yılına kadar iyi geçindikleri halde, bu tarihten sonra saltanat hırsıyla araları bozulmuştur. Aradaki jurnalcilerin tahriki ile Şehzade Bâyezid, ordu toplayarak kardeşi Selim'in üzerine yürüdü. Bu hareketi isyan kabul edildi. iran'a iltica eden Bâyezid, kardeşi Selim'e teslim edilince, Ebüssuud'un fetvasıyla bağy suçunun had cezası olan idam cezasına mahkûm edildi. Bu hâdiseyle alakalı örnek fetvaları yukanda zikretmiştik.

    III. Mehmed ve III. Murad devrindeki olayları yerinde inceleyeceğiz. Zira asıl haksızca yapılanlar bunlardır.

    h) I. Ahmed devrinde saltanat usûlünde ciddî bir değişiklik mevzubahistir. Artık amûd-ı nesebi yani Osmanlı sülalesinden en büyük olanının padişah yapılması usulü kabul edilmiştir. Gerçekten I. Ahmed vefat edince, şehzadeleri bulunmasına rağmen, ailenin en büyük ferdi olan amcaları Şehzade Mustafa tahta geçirilmiştir. Bu kaide, kardeş katli hadisesini tamamen ortadan kaldıramamışsa da, gevşetmiş ve son derece azaltmıştır.

    işte görüldüğü gibi tatbikattaki durum farklıdır. Bir kısmı, tamamen şer'î hükümlere uygun olarak bağy suçunun had cezasını tatbik etmekten ibarettir ve bunlara siyâseten katl demek hatalıdır ve meseleyi bilmemekten ileri gelmektedir. Zira Padişah istemese de bu ceza mukadderdir. Devlete isyan edenin cezası elbette ki idamdır. Bir kısım uygulama ise, siyâseten katl müessesesine yani Fâtih'in Kanunnâmesinde "ekseri ulemâ tecviz etmişdür" dediği usule uygundur ve fıkıh kitaplarında şartlarına uyulmak kaydıyla açıklanmıştır. Bir diğer grup ise, ne şer'î hükümlere ve ne de Fâtih'in Kanunnâmesinde ifade ettiği, fıkıh kitaplarında da tecvîz edilen siyâseten katle uymaktadır. Elbette ki bu uygulamalar, gayr-ı meşrû'dur. Fâtih'in Kanunnâmesi de bunu emretmemektedir2.
    0 ...
  40. taht için kardeşini öldürmek

    6.
  41. Alıntı:
    http://www.sorularlaislam...hp?s=show_qna&id=3920
    daha önceki girdi de verilen link.

    Soru:
    Osmanlı neden çocuklarını ve kardeşlerini öldürtmüştür. Fatih ve Kardeş Katli konusunda detaylı bilgi verir misiniz?
    Bir gemide 9 canı bir masum olsa gene de o gemi batırılmaz. Fatih Sultan Mehmet neye binaen kardeş katlini vacip kılmıştır hadi baş kaldıranı tamam diyelim de daha başkaldırmadan neden katlediyor?Ayrıca küçük yaştakileri

    Cevap:

    Osmanlı da Kardeş Katli:

    Osmanlı Devletlinde kardeş katli, bazı tarihçiler tarafından vahşet ve saltanat uğruna insan katliamı olarak anlatılmaktadır. Kardeş katli meselesinin Kanunnâmedeki dayanağı olan madde nasıldır?

    Kanunnâmenin ihtilâfa yol açan ve farklı fikirlerin doğmasına sebep olan asıl maddesi, kardeş katli meselesi ile alâkalı şu maddedir: "Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katletmek münâsibdlr. Ekseri ulemâ dahi tecviz etmiştir. Anınla âmil olalar".

    Acaba bu maddenin mânâ ve mefhumunun islâm hukukundaki izahı nasıldır? şayet bu madde sahih ve islâm Hukukuna uygun ise, Osmanlı tatbikatındaki örnekler, bu kanuna ne derece uygundur? Şer'î hükümlere ters düşen, Osmanlı tatbikatı mıdır yoksa bu kanun maddesi midir? Bütün bu ve benzeri suallerin doğru cevabı nedir? Bütün bu konulan, önemine binâen, ayrı ayrı sorulanın cevaplarında tartışalım.

    Kardeş katli meselesinin şer'î dayanağı var mıdır?

    Bu sorunun cevabı, ilgili maddenin de izahı demektir. Önce islâm hukukundaki suç ve cezaları görelim: Bilindiği gibi islâm Hukukunda, üç çeşit suç ve ceza vardır:

    a) Had suç ve cezalarıdır. Hırsızlık (hadd-i şirb), yol kesmek (kat'-ı tarik), zina (hadd-i zina), dinden dönmek (irtidâd) ve devlete isyan (bağy) suçlarından ibaret olan bu suçların, unsurları teşekkül ettiği takdirde, tatbik edilecek cezaları, Allah ve Resulü tarafından tesbit edilmiştir. Bunlarda mühim olan, unsurların teşekkülüdür. Unsurlardan birisi eksik olursa had cezası tatbik edilmez; ancak ülü'l-emr tarafından tesbit edilecek ta'zîr cezaları uygulanır. Meselâ, dört şahidle zina yaptığı isbat edilemeyen suçluya, zina haddi tatbik edilmeyecektir. Ancak üç şahitle zina yaptığı isbat edilen suçlu, bütün bütün cezasız da bırakılmayacaktır. işte unsurları teşekkül etmeyen bu suçlara tatbik edilecek cezalara ta'zîr cezaları denir ve ülü'l-emr tarafından tesbit edilir.

    b) Şahsa karşı işlenen cinayet suçlarıdır ki, cezaları kısas veya diyettir. Bunların da çoğu cezaları, Allah ve Resulü tarafından tesbit edilmiştir.

    c) Tazir suç ve cezalarıdır ki, biraz önce zikredilen had veya cinayet gruplarına girmeyen (esrar içmek gibi) yahut girdiği halde o cezaların tatbiki için gerekli unsurlara sahip olmayan (üç şahitle isbat edilen zina suçu gibi) suç ve cezalardır. işte bu bölümde ülü'l-emrin tesbit ettiği veya kadı tarafından takdir edilen cezalar tatbik edilecektir.

    Bu kısa mukaddimeden sonra, kardeş katli ve bunu emreden kanun maddesinin tahlilini, yapabiliriz: Her hukuk sisteminde, Osmanlı Hukukunda nizâm-ı âlem yani âlemin nizâmı, günümüzdeki ifadesiyle kamu düzeni ve kamu yararı için vaz'edilen idam cezaları vardır. Biraz sonra açıklayacağımız veçhile, Türk Ceza kanunun 125 ile 163 maddeleri arasındaki bütün hükümleri, devlete yani âlemin nizâmına karşı işlenen suçları tanzim etmekte ve daha birinci maddesinde devletin toprağı ve bağımsızlığını dağıtmaya ve bölmeye ma'tuf bütün hareketleri, idam cezası ile cezalandırmaktadır. Dünyadaki bütün ceza hukuku sistemlerinde de, devlete isyan suçları, benzeri hükümlerle önlenmeye çalışılmıştır.

    Şimdi bu tür hükümlerin, islâm hukukunda nasıl yer aldığını ve bu hükümlerin Fâtih'in kanunnâmesindeki hükümle nasıl bağdaştırılabildiğini açıklamaya çalışalım.

    A) Bağy (Devlete isyan) Suçunun Tatbiki Sonucu Kardeşlerin Katledilme Meselesi: Kardeş katli meselesinin birinci şer'î dayanağı, her hukuk nizâmında bulunan devlete isyan suçudur. Biraz önce açıkladığımız gibi, devlete isyan suçu, islâm hukukunda, had suç ve cezaları arasında yer alan bağy adı altında düzenlenmiş ve unsurları tahakkuk ettiği takdirde idam cezası ile cezalandırılmıştır. Bağy suçunun unsurları, devlete (imama, sultana) karşı ayaklanmak, kuvvet kullanarak iktidarı ele geçirmeyi amaçlamak (muğalebe) ve açık bir isyan kasdı içinde bulunmaktır. Bağy suçunun cezaları, unsurlarının tahakkukuna göre değişir: Sultândan farklı düşündüğü halde bir isyan grubu teşkil etmeyen ve bir yerde toplanarak baş kaldırmayanlara dokunulmamalıdır. Propaganda yaparlarsa ikaz edilirler, ileri giderlerse ta'zîr cezaları ile cezalandırılırlar. Devlete isyan ettikleri an, savaşla yola getirilirler ve cezaları idamdır. Yalnız bunlar Müslüman oldukları için, çoluk-çocukları esir edilmez ve malları ganimet sayılmaz. Bunlara verilen Ölüm cezası bir had cezasıdır ve hikmeti de devleti yani nizâm-ı âlemi korumaktır.

    işte Osmanlı hukukçuları, padişahın meşru emirlerine yapılan her çeşit itaatsizliği, umumi rahatı ve nizâm-ı âlemi ihlal edecek olan her türlü isyanı ve memlekette anarşi çıkarma hareketlerini (fesâd bis-sa'y), bağy suçu kabul etmiş ve buna sebep olanları da bâği olarak vasıflandırmışlardır. Bu isyan suçunun cezasının da idam cezası olduğunu, fetvalarında açıklamışlardır. isyan eden Padişahın kardeşi de olsa, şer'î hüküm değişmeyecektir. Meselâ Yavuz Sultân Selim'in, birisi Şi'îlerle ve bir diğeri de eşkıya ile ittifak ederek Devlete isyan eden ve bağy suçunda aranan şartlara uygun bir şekilde bu suçu işleyen kardeşlerine karşı olan tutumu, tamamen şer'îdir. Fâtih'in kanun maddesindeki kardeş katlinin birinci grubunu, bu tip hâdiseler teşkil etmektedir. Ancak nazariyat bu olmakla beraber ve söz konusu madde bu şekilde tefsir edilebilmekle birlikte, tatbikat, her zaman nazariyatı takip etmemiş, kanuna rağmen, şartlar teşekkül etmeden idamlar verilmiştir. Beşikteki bir bebeğin öldürülmesini, elbette ki müdafaa etmek yahut buna uyuyor demek de mümkün değildir. Ancak Fâtih, kanunnâmesinde böyle bir durumu da emretmemektedir.

    Osmanlı tarihindeki kardeş katilleri ve idamların yarıya yakınının, bir had cezası olan bağy suçuna sokulduğunu verilen fetvalardan anlıyoruz. Ancak şunu da hatırlatmak istiyoruz ki, bazen bağy denilen had suçunun şartlan teşekkül etmediği halde, araya giren jurnalcilerin ve yalancı şahitlerin beyanıyla, Şeyhülislâmlardan bağy suçu imiş gibi fetva alındığı da görülmüştür. Kanunî'nin oğlu Şehzade Mustafa hakkındaki fetvalar buna misâl teşkil etmektedir. Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan şu belgenin izahları enterasandır:

    "Buğat yani asiler ise, Mülteka ve benzeri fıkıh kitaplarına göre, mevcut hükümete ve Padişaha karşı Müslümanlardan bir veya bir kaç kişi isyan etmeleri ve hükümetin emirlerine itaat etmemelerinden ibarettir. Müslümanlar, bağy ve isyanda ısrar ederlerse, idam olunurlar. Ancak fitneyi teskin için idamdan hafif cezalar yeterli ise, bunlar tatbik olunmalıdır. Şurası dikkat çekicidir ki, Mülteka'yı şerheden âlimler, bağilerin cinayetleri hakkında, çok geniş mânâlar vermişlerdir. Meselâ Padişah'ın meşru emirlerine karşı her nevi itaatsizliği ve umumi rahatı (nizâm-ı âlemi) ihlal edecek her çeşit kıyam, hareket, fitne, fesad, insanları katl, malları gasp ve devlet işlerini engelleme gibi halleri, bağy saymışlardır".

    Netice olarak bağy suçunu işleyen Padişahın kardeşi de olsa, eğer unsurları tahakkuk etmişse, gereken cezayı vermek, elbette ki şer'îdir. Ancak islâm hukukunun hükümlerine aykırı olarak, şunun-bunun tahrikiyle unsurları tam teşekkül etmeden insanları dünyevî saltanat uğruna idam etmek, elbette ki şer'î değildir. Aksini kim iddia edebilir ki?

    Osmanlı Devletinde devlete isyan suçunun cezası olarak ortaya çıkan öldürme vak'alarından bazıları şunlardır:

    Osman Bey'in Amcası Dündar Bey (Olay kesin değildir); I. Murad'ın oğlu Savcı Bey; I. Murad'ın kardeşleri Halil Ve ibrahim; II. Murad'ın kardeşi Mustafa; II. Murad'ın amcası Düzme Mustafa; Yavuz Suttan Selim'in kardeşleri Korkut ve Ahmed; Kanunî Sultân Süleyman'ın oğlu Bâyezid ve bunun beş oğlu.
    0 ...
  42. meraklı

    10.
  43. Özel bir yeteneğim yok, yalnızca aşırı meraklıyım
    Albert Einstein
    2 ...
  44. domuz gribi

    345.
  45. alıntı:

    Peru'lu bir hekiminden.

    Grip veya asrın soygunu...
    Domuz gribi arkasındaki ekonomik çıkarlar neler ?
    Dünyada her sene milyonlarca insan malaryadan ölüyor halbuki basit bir tül sineklik onları koruyabilir. Gazeteler bundan bahsetmiyor !
    Dünyada her sene 2 milyon çocuk ishalden ölüyor halbuki 23 sentlik bir serum onları kurtarabilir. Gazeteler bundan bahsetmiyor !
    Kızamık ve zatüreden her sene 10 milyon insan ölüyor. Tüm bu insanlar daha ucuz ilaçlarla kurtulabilir. Gazeteler bunlardan da bahsetmiyor !
    Bundan yaklaşık 10 yıl önce kuş gribi çıktığında bütün gazeteler bizi bilgiye boğdu: "Bütün diğer salgınlardan daha tehlikeli... Dünyayı tehdit eden salgın !"... Gazeteler sadece bu tavukların korkunç hastalığından bahsediyordu. Buna rağmen toplam insan kaybı 10 sene de 250. Yani senede 25. Normal grip senede yarım milyon can alıyor. 25'e karşı YARIM MiLYON !
    Niçin kuş gribinden bu kadar bahsedildi ?
    Çünkü bu tavukların arkasında bir "horoz" vardı, büyük ibikli bir horoz: Uluslararası Roche ilaç grubu.... Bu şirket Asya ülkelerine milyonlarca doz Tamiflu sattı, Ingiltere 14 milyon doz satın aldı. Kuş gribi sayesinde Roche, milyarlarca dolar kar ettiler.
    Bugün de domuz gribi psikozu başlatıldı. Tüm dünya medyası sadece bundan bahsediyor. Kuzey Amerikan Gilead Sciences şirketi Tamiflu ilacının patent sahibi. Bu işletmenin en büyük hissedarıysa Donald Rumsfeld: George Bush dönemi savunma bakanı, Irak savaşının stratejisti...
    Gerçek "Pandemie" (dünyayı etkileyen büyük salgın), çıkar salgınıdır, sağlık paralı askerlerinin çıkarları. Eğer domuz gribi söylendiği gibi gerçekten dünyayı tehdit eden büyük bir salgınsa (pandemiyse) dünya sağlık örgütü bu hastalıktan bu kadar tedirgin oluyorsa neden bu hastalığı dünya sağlığını tehdit eden bir hastalık olarak ilan edip, hastalığa karşı aynı ilacın jenerik türevlerinin üretilmesini önermiyorlar ? Roche'un haklarının iptalini isteyip yerine her ülkenin kendi üreteceği jenerik türevlerini üretmiyorlar ?
    Bu mesajı mümkün olduğu kadar çok insana iletiniz, herkes bu büyük salgının arkasındaki gerçeği görsün.
    Çünkü medya sadece kendi sponsorlarının haberlerini veriyor.
    Dr. Carlos Alberto Morales Paitán, Pérou
    4 ...
  46. kollama

    12.
  47. başlarda hiç ilgimi çekmeyen ama son bolümleriyle dikkatimi çekmiş acıtasyondan uzak stv dizisi.

    (bkz: sayın hazırol)
    5 ...
  48. bilgi sözlük

    61.
  49. reklamları rahatsız eden sözlük, görsellik üzerinde çalışmaları lazım.
    1 ...
  50. dolmuş muhabbetleri

    15.
  51. Rumeli-Hisarüstü otobüsüyle taksim'e dogru gidiyoruz. Adamın biri
    Besiktas dolaylarında gayet aceleci bir tavirla
    - Kaptan orta kapıyı rica edebilir miyim??
    Bizim soför olaya hakim:
    - Tabi abi ayıp ettin. al götür. senden kıymetli mi?

    -----------

    Ankarada otobüslerin kartlı değil biletli olduğu bir dönem. Good fellas
    ve ben sabaha kadar üniversitede gireceğimiz ilk sınava çalışmışız. Otobüse
    bir adam biner ... Utangaç, sıkılgan bir tavırla şöföre;
    - Afedersiniz şöför bey biletim yok, acaba ineceğim duraktan alabilir miyim?

    Şöför:- Istersen yolculara bir sor...
    Adam: - Afedersiniz yolcular biletim yok, acaba inceğim duraktan alabilir
    miyim.!!

    -----------

    Bir gün arkadaşımla evimin yakınındaki bir duraktan
    minibüse bindik. Minibüsünün camında kocaman
    puntolarla şoförün cep numarası yazıyordu, fazla
    umursamadık ama göze batıyordu; beni ara, diye
    bağırıyordu resmen. ineceğim yere yaklaşınca şoförün
    numarasını cevirdim, "Müsait bir yerde bırakır misin
    abi?" dedim. Adam afalladı, asıldı frene.
    Minibüs yarıldı gülmekten.

    ------------

    Ankara'da, cok sıcak bir gunde, dolmuştaki bir kokona yelpazesiyle
    - "Şöfeer bey klimayı acar mısınız cok sıcak olduu" demisti. Pala bıyıklı
    şöfer amca teyzeyi bi sure suzdukten sonra, kapıyı acıp acıp kapatmaya
    basladı, ki ondan sonra dolmuşca yarıldık zaten.

    ------------
    2 ...
  52. dolmuş muhabbetleri

    14.
  53. alıntı:

    Yolcu:
    - Mükemmel bir yerde inebilir miyim? (yolcunun kafası karşık sanırım,
    kendisi de dolmuştakilerle güler söylediine)
    Şöför kadını indirirken:
    - Buyrun size layık değil ama!

    -------------

    Yolcu musait bi yerde inmek ister ama dili surcer;
    - Musait bi yerde iner misiniz?
    Şöför :
    - Niye sen mi kullancan
    3 ...
  54. dolmuş muhabbetleri

    13.
  55. alıntı:

    Sahil yolundan bostancı istikametinde gitmekte olan dolmuşa yasli bir
    bayan biner.bayan tam bir eski istanbul hanimefendisidir. Gerek giyimi,
    gerek oturusu, gerek konusmasindakı kibarlik ile çevresindekilerin saygi ve
    ilgisini ceker. Teyzemiz gitmek istedigi yer icin parayi uzatır:
    - Pardon beyfendi, rahatsız ediyorum ama suradan bir suadiye uzatırsanız cok
    memnun olurum.
    - Tabi hanfendi, ne rahatsızlıgı ... para şöföre uzatılır ve yolculuk devam
    eder. Yaslı ve kibar teyzemizin kıbarlıgı, sık giyimi ve guler yuzu diger
    yolcuların icini ısıtmıstır adeta ... Suadiye'ye gelindiginde teyzemiz inmek
    ister ve bunu şöföre yine o kibarlıgı ile bildirir:
    - Pardon şöför bey, mumkunse musait bir yerde indirir misiniz?
    şöför saga yanasır ve kapıyı acar fakat arac hala yavasca hareket halindedir
    ... Teyzemiz yaslı olması nedeniyle inemez ve dolmuşun tamamen durmasını
    bekler. Fakat şöför acelesi varmıscasına yavasca ilerlemekte ve bayanın
    inmesini beklemektedir ... Dolmuşun bir turlu tamamen durmamasına kızan
    kibar teyzemiz şöföre seslenir:
    - Ulan peze...k parasutle mı inicez!
    1 ...
  56. dolmuş muhabbetleri

    12.
  57. alıntı:

    Bir gün arkadasla öyle sersem sersem yürüyoruz. Bir anda yanimizdan son
    sürat
    bir münibüs geçti. Biz 'Freni patladi' filan demeye kalmadan,minibüs kafadan
    elektrik diregine bindirdi.
    Hemen kostuk, yardim edelim diye.
    Minibüse ulastigimizda manzara suydu. Yolcularin kiminin
    kasi açilmis, kiminin dudagi patlamis...
    Dagilmis vaziyetteler yani. Ama bir tuhaflik var. Çünkü o hallerine ragmen,

    gözlerinden yaslar gelecek sekilde gülüyorlar.
    Biz ne yapacagimizi sasirdik. 'Ne oldu?' diye sorduk.
    Bir iki tanesi, güçlükle 'So-för, so-för...' diyebiliyor ama yine gülmeye
    basliyorlar.

    Bu sarsici manzaranin aslini ögrenebilmek için 2-3 dakika geçmesi gerekti.

    Meger soför, tükürürken minibüsten düsmüs. Hani, bizim
    soförlere özgü, giderken kapiyi açip disari tükürme hareketi vardir ya.
    Baba, dengeyi tutturamamis, tükürükle beraber, gümbürt asagi
    düsmüs.
    Minibüs
    de kontrolden çikip direge bindirmis
    4 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük