pete tombs'un italya, almanya, fransa ve ispanya'daki ekstrem korku ve fantastik filmlere olan ilgisinin zamanla filipinler, brezilya, pakistan, hindistan, türkiye ve benzer ülkelerdeki absürd ötesi abidik gubidik filmlere yönelmesiyle yazdığı kitap. türkiye bölümünün yazılmasında giovanni scognamillo'nun katkıları var. kitap türkçe'ye fantastik filmler (uzak doğu'dan güney amerika'ya) ismiyle nilgün birgül tarafından çevrilmiş. sonradan peter tombs, türkiye'nin turkish pop cinema adıyla dahil olduğu bir dizi belgesel de çekmiş.
h.p. lovecraft, robert e. howard, clark ashton smith,Seabury Quinn gibi zamanının en baba fantastik ve korku hikayeleri yazarlarının yazdığı, bir dönem korku hikayesi furyasının oluşmasında bayağı katkısı olmuş, amerikalı pulp korku dergisi. 1923'te yayınlanmaya başlıyor ve 1954'e kadar aralıksız çıkıyor. o dönemde tanınmayan yazarlar için çok önemli bir işlevi oluyor. sadece öykülerden ibaret değildir, aynı zamanda genç çizerlerin de yeteneklerini sergilemesine izin veriyor. derginin tümüyle kaliteli yazılar yayınladığını söylemek mümkün olmasa da bugün severek okuduğumuz lovecraft gibi yazarların yazmaya başladığı ilk yerdir, onlara uzun bir dönem ev sahipliği yapmıştır, bir kısmının da bu dergide yayınlananlar dışında herhangi bir yazısı yoktur. sonradan stephen king gibi yazarlarla neredeyse endüstriyel bir niteliğe bürünecek olan amerikan korku piyasasının temellerinin atılmasında da derginin büyük bir payı vardır. ayrıca ilginç bir trivia da ekleyeyim; derginin bir sayısında isaac asimov'un da bir öyküsü var.
bugün iz tv'de denk geldiğim, fantastik türk sinemasını konu alan, yeşilçamın çizgi roman, bilim kurgu ve masal uyarlamalarından görüntüler sunan, bu filmlerde oynamış oyuncularla, yönetmenlerle -cüneyt arkın, halit refiğ, salih güney, behçer nacar gibi pek çok isim var - yapılmış röportajlar içeren, izlenmesini kesinlikle tavsiye ettiğim mondo macabro belgeseli. ayrıca giovanni scognamillo ve metin demirhan röportajları da var. belgeselin orjinalini youtube'da bulmak mümkün, tembeller için link vereyim ben yine de:
votka, cin, rom, tekila, blue coracoa likörü, sweet-sour mix ve 7 up kullanılarak yapılan, yanlış yerde bilmeyen kişiden istenmesinin tehlikeli olabileceği bir kokteyl. karışım oranları üzerinde oynanarak, içerdiği içkilerin eklenip çıkarılmasıyla değişik türevleri yapılabiliyor.
bir oyuncunun en önemli görevinin filmdeki düşmanlarının ağzını burnunu kırması olmadığını idrak ettiğimden beri herhangi bir filmini izlemediğim, oyunculuğu geçenlerde izlediğimiz transformers'daki robotların bile gerisinde kalan, mermer suratlı, yüz kaslarından yoksun, dövdüğü adamlardan kırılan kemik sesleri gelen, en düşük sınıf aksiyon filmlerinin vazgeçilmezi olan amerikalı oyuncu. iyi bir aikidocu olduğu söylense de günlük hayatta bu meziyetini pek kullanamıyor zannedersem, zira mafyaya haraç vermek zorunda olduğunu okumuştum bir yerlerde. ayrıca filmlerdeki gibi artizlik yapamadan efendi efendi parasını verdiği mafya liderinin de george costanza'ya benzediğini duyduğumda * gülmekten yarılmıştım. zamanında amcamla bu yüzden çok dalga geçmiştik.
ön veya arka tekerleklerinden herhangi birinin yerinden fırlaması sonucu, kalan tek tekerlekle dengeli bir şekilde durmayı beceremeyip, öndeki arabaya kafa atarak kaza yapılmasının da pekala mümkün olduğunu az önce gördüğüm araç türü. olay o kadar absürd oldu ki etraftakiler gülmekten ilk başlarda çocuğa yardım edemediler. ama güzel kardeşim böyle de kaza yapılır mı, adama salak demezler mi?
(bkz: ben bugün bunu gördüm)
hiborya çağı* tanrılarından biridir. aynı zamanda romalılar, hindular ve iranlılar da bu isimde bir tanrıya inanıyorlarmış, ama özellikleri kültürden kültüre değişiyor.
oldboy izlemeyenlerin okumaması tavsiye olunur
--spoiler--
kız kardeşiyle girdiği ilişki, ve sonrasında yaşadıkları açısından oldboy'daki babaya benzettiğim, bir fantastik romanda okuduğum en üzücü hikayeye sahip savaşçı karakter. kitapta adı hurin oğlu turin olarak geçer. aslında babasının yaşadıkları da oğlundan pek geri kalmaz. yaşadıkları bütün acılara, babasının melkor'a * esir düştüğünde ona hakaret etmesi sonucu melkor tarafından tüm soyunun lanetlenmesi neden olmuştur. aynı zamanda babasından sonra insanların en yiğidiydi. hurin ve oğlu turin'in, kardeşi huor ve soyuna göre her açıdan çok daha üstün olmalarına rağmen onlara göre çok daha kederli bir hayat sürmeleri, ve kendilerinin uzun vadede melkor'la savaşlarına çok daha az etkisinin olması ilginçtir, tolkien'in düşünce dünyasıyla ilgili önemli ipuçları vermektedir.*
--spoiler--
kral kull'un düşmanı olan güçlü büyücü. başı her zaman kafatası şeklindedir.* aynı mitin devamı olan conan'da da bulunur bu büyücü, ve onun da düşmanıdır. conan the barbarian'da james earl jones tarafından canlandırılmışsa da aslında bu isim benzerliğinden başka bir şey değildir. filmdeki karakter yine set'e tapan bir büyücü olan thoth amon'a çok daha fazla benzer.
filmde james earl jones'ın sayesinde çok karizmatik bir kötü adam olmuştur, yılana dönüştüğü sahneyi kim unutabilir? ayrıca az önce wikipedia'da filmdeki karakterin hasan sabbah'la olan benzerliğine dair bir şeyler okudum. bu yoruma hararetle katılıyorum. özellikle emrine uyup yüksekten atlayarak intihar eden kadının olduğu sahnede benzerlik çok aşikardır.
bu isimde bir kraftwerk şarkısı da vardır. içinde yer yer orgazm sesine benzer* sesler vardır, dinlerken dikkatli olup ulu orta yerde dinlememek lazım, sonra mazallah aylarca dillerine dolanır bu, anlatır da anlatırlar.
geçenlerde can sıkıntısından izlediğim bir bölümünde red kit'in yanında ajan scully'e benzer bir kadını görmemle birlikte şaşkınlıktan az daha koltuktan düşüyordum. bölümün ortasından itibaren izlediğim için olaylar nasıl gelişti, tam olarak bilemiyorum. ben izlemeye başladığımda bir teksas kasabasında, bir çiftçinin tarlasındaki inekleri uzaylıların kaçırdığına dair söylentiler çıkmıştı. red kit de herhalde olayı araştırmak için aynı kasabada bulunuyordu. sonra ne olduysa köye bir parapsikoloji profesoru olan; giyimi, saçlarının şekli, yüz tipi yani her açıdan dana scully'e benzeyen, ancak özellikle salak olarak gösterilen ve dünya dışı varlıklara inanmaya dünden razı bir kadın geldi. bu inekleri dünya dışı zeki varlıklar kaçırdı dedi, red kit de " zaten dünyada neredeyse hiç zeka yokken, neden uzayda daha fazla olabileceğini düşünüyorsun?" gibi bir cümleyle ayarı verdi. red kit'in ayarmator kişiliğini de bu bölüm vasıtasıyla öğrenmiş olduk; kadını sürekli ayar manyağı yaptı. bütün bölümü anlatmaya gerek yok herhalde; sonunda uyanığın birinin çiftçinin tarlasında petrol olduğunu anladığından çiftçiyi kaçırmak için uzaylı numaraları yaptığını öğrendik. tabii profesor rezil oldu, red kit ayar vermeye devam etti. en sonunda ayrılırken de red kit'i öptükten sonra kaçtı.
yahu iyi güzel de bu kadın doğaüstü olaylara inanmaz ki. hatta bazen her şeyi bilimle açıklama çabasından ötürü beni bile sinir eder. tabii belki de adamların scully'le dalga geçmek gibi bir niyetleri yoktu, bunların tümünü ben uyduruyor da olabilirim.
conan the barbarian'da thulsa doom'u oynamıştır. bence filmin kült olmasının sebeplerinden biri kendisinin muhteşem oyunculuğudur. ayrıca the lion king'de mufasa'yı da yine kendi seslendirmiştir. zaten bu amcamın seslendirdiği roller buraya yazmakla bitmez, susam sokağı'nı * bile seslendirmiştir vaktiyle.
amerikalı yönetmen. conan the barbarian dışında bir filmini izlemiş değilim, ama sadece bu film için bile saygı duyulmayı hak ediyor. ayrıca the big lebowski'deki Walter Sobchak karakteri için de ilham kaynağı olduğu söyleniyor.
kült bir filmdir, john milius harika bir film çekmiştir, ancak ne yazık ki bir conan filmi değildir. arnold, filmde kendisi gibi bir kalastan beklediğimden daha iyi oynamıştır, ama çizgi romandaki conan'ın karizmasına teğet geçmekten bile uzaktır. senaryo film için özel olarak yazıldığından (daha sonra bunu da çizgi roman şeklinde çıkarmışlardı bir sayıda. güzel bir kapağı vardı, halen kafam estiğinde okurum.) çizgi romanla, dolayısıyla robert ervin howard'ın yazdıklarıyla uyumlu değildir. thulsa doom gibi ortak karakterler olsa da çizgi romandakiyle, filmdekinin pek alakası yoktur. neyse yine de güzel filmdir, özellikle en sevdiğim maceralarından biri olan the tower of elephant'a yapılan gönderme bile bu filmi sevmem için yeterli.
yeri gelmişken diğer conan uyarlamaları için de bir çift laf edeyim. bir ara kanal d'de oynayan bir dizi vardı. conan rolündeki eleman, arnold'a kıyasla orjinaline daha fazla benziyordu. ama öyle beceriksizdi ki bu abim, kılıcı beş yaşındaki bir çocuğun yapabileceğinden daha kötü sallıyordu. senaryoyu pek hatırlamıyorum, thulsa doom yine vardı galiba, bir de uyuz bir büyücü vardı. büyücünün adını şimdi hatırlamıyorum da normalde thulsa doom'la uzaktan yakından bir alakası olmamasına rağmen thulsa doom büyücüye hizmet ediyordu. conan'ın tek düşmanları bunlardı dizide, yani senaryoyu yine kafalarına göre yazmışlardı. bir de conan'ın düzenli olarak beraber dolaştığı bir grup arkadaşı da vardı ki kanımca conan'ın karizmasına en çok zarar veren de buydu. korsanlık yaptığı bölümler, ve sonrasında kral olduğu bölümler dışında asla düzenli bir arkadaş grubu bulunmaz. zaten kendisini diğer pısırık kahramanlardan ayırandan da bu özelliğidir. kimseye ihtiyaç duymaz conan, kendi tanrısına bile dua etmez. zorunlu olduğu durumlar dışında işini yalnız görmeyi yeğler, o durumlarda da arkadaş kazığı yememek için çok dikkatli olur.
çizgi filmi de vardı bir zamanlar. onu da pek hatırlamıyorum, çok izlememiştim. buradan onun da kaliteli bir yapım olmadığı ortaya çıkıyor. çünkü aksi olsa kardeşimle oturur, bütün bölümlerini izlerdik.
william blake'in ünlü şiiri. pek çok filmde, kitapta, şarkıda bu şiire göndermeler bulmak mümkündür.
To see a world in a grain of sand,
And a heaven in a wild flower,
Hold infinity in the palm of your hand,
And eternity in an hour.
A robin redbreast in a cage
Puts all heaven in a rage.
A dove-house fill'd with doves and pigeons
Shudders hell thro' all its regions.
A dog starv'd at his master's gate
Predicts the ruin of the state.
A horse misused upon the road
Calls to heaven for human blood.
Each outcry of the hunted hare
A fibre from the brain does tear.
A skylark wounded in the wing,
A cherubim does cease to sing.
The game-cock clipt and arm'd for fight
Does the rising sun affright.
Every wolf's and lion's howl
Raises from hell a human soul.
The wild deer, wand'ring here and there,
Keeps the human soul from care.
The lamb misus'd breeds public strife,
And yet forgives the butcher's knife.
The bat that flits at close of eve
Has left the brain that won't believe.
The owl that calls upon the night
Speaks the unbeliever's fright.
He who shall hurt the little wren
Shall never be belov'd by men.
He who the ox to wrath has mov'd
Shall never be by woman lov'd.
The wanton boy that kills the fly
Shall feel the spider's enmity.
He who torments the chafer's sprite
Weaves a bower in endless night.
The caterpillar on the leaf
Repeats to thee thy mother's grief.
Kill not the moth nor butterfly,
For the last judgement draweth nigh.
He who shall train the horse to war
Shall never pass the polar bar.
The beggar's dog and widow's cat,
Feed them and thou wilt grow fat.
The gnat that sings his summer's song
Poison gets from slander's tongue.
The poison of the snake and newt
Is the sweat of envy's foot.
The poison of the honey bee
Is the artist's jealousy.
The prince's robes and beggar's rags
Are toadstools on the miser's bags.
A truth that's told with bad intent
Beats all the lies you can invent.
It is right it should be so;
Man was made for joy and woe;
And when this we rightly know,
Thro' the world we safely go.
Joy and woe are woven fine,
A clothing for the soul divine.
Under every grief and pine
Runs a joy with silken twine.
The babe is more than swaddling bands,
Throughout all these human lands;
Tools were made and born were hands,
Every farmer understands.
Every tear from every eye
Becomes a babe in eternity;
This is caught by females bright,
And return'd to its own delight.
The bleat, the bark, bellow, and roar,
Are waves that beat on heaven's shore.
The babe that weeps the rod beneath
Writes revenge in realms of death.
The beggar's rags, fluttering in air,
Does to rags the heavens tear.
The soldier, arm'd with sword and gun,
Palsied strikes the summer's sun.
The poor man's farthing is worth more
Than all the gold on Afric's shore.
One mite wrung from the lab'rer's hands
Shall buy and sell the miser's lands;
Or, if protected from on high,
Does that whole nation sell and buy.
He who mocks the infant's faith
Shall be mock'd in age and death.
He who shall teach the child to doubt
The rotting grave shall ne'er get out.
He who respects the infant's faith
Triumphs over hell and death.
The child's toys and the old man's reasons
Are the fruits of the two seasons.
The questioner, who sits so sly,
Shall never know how to reply.
He who replies to words of doubt
Doth put the light of knowledge out.
The strongest poison ever known
Came from Caesar's laurel crown.
Nought can deform the human race
Like to the armour's iron brace.
When gold and gems adorn the plow,
To peaceful arts shall envy bow.
A riddle, or the cricket's cry,
Is to doubt a fit reply.
The emmet's inch and eagle's mile
Make lame philosophy to smile.
He who doubts from what he sees
Will ne'er believe, do what you please.
If the sun and moon should doubt,
They'd immediately go out.
To be in a passion you good may do,
But no good if a passion is in you.
The whore and gambler, by the state
Licensed, build that nation's fate.
The harlot's cry from street to street
Shall weave old England's winding-sheet.
The winner's shout, the loser's curse,
Dance before dead England's hearse.
Every night and every morn
Some to misery are born,
Every morn and every night
Some are born to sweet delight.
Some are born to sweet delight,
Some are born to endless night.
We are led to believe a lie
When we see not thro' the eye,
Which was born in a night to perish in a night,
When the soul slept in beams of light.
God appears, and God is light,
To those poor souls who dwell in night;
But does a human form display
To those who dwell in realms of day.
ilk başta sıkıcı gelse de(tek seferde izleyemedim maalesef), olayların akışından ziyade mükemmel görüntülere, filmle çok uyumlu müziğe, ustaca yerleştirilmiş ayrıntılara dikkat edildiğinde çok keyif alınan film. nobody rolündeki kızılderilinin birkaç kez söylediği dizeler william blake'in auguries of innocence şiirine aittir. bu karakteri beyazlarla ilişkisi, verdiği öğütler açısından carlos castaneda'nın don juan'ına da bayağı benzettim, beyaz adama akıl veren bilge kızılderili konseptinin haricinde bir gönderme vardır belki.
--spoiler--
filmdeki en beğendiğim repliği yazmadan geçemeyecem, nobody silahı william blake'e verirken şöyle der:
"That weapon will replace your tongue. You will learn to speak through it. And your poetry will now be written with blood."
ayrıca filmden kafama takılan bir hususu da yazayım. sonlara doğru william blake, nobody ile tekrar karşılaştığında geçtikleri orman acaba california'daki meşhur kızılçam ormanı olabilir mi? ağaçlar büyüklük açısından kızıl çam olabilir gibi duruyor, sonunda okyanusa ulaştıklarından california'dan geçmiş olmaları da mümkün. biraz araştırdıysam da bu konuda herhangi bir şey bulamadım, bilen biri açıklık getirirse sevinirim.
--spoiler--
harun yahyanın 800 küsür sayfalık en kaliteli kağıda basılmış, normalde yaklaşık 100 dolar edecek olan, ama ne hikmetse parayı nereden buluyorsa, okullara, müzelere bedava dağıtılan kitabı. türkiyede okullara dağıtıldığını bir süre önce haberlerde görmüştüm. hatta celal şengör her zamanki gibi ağır bir dille giydirmişti. ardından fransa'da dağıttılar, ortalık bayağı karıştı, fransızlar çok sinirlendiler. sonrasında fransa'da ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. bütün dünyaya dalga dalga yayılan kitap dağıtımı geçen haftalarda amerikaya ulaşmış; fransadaki kadar olmasa da bayağı bir ses getirmiş. seyir yönünü takip edip, dünya üzerinde çizdiği gizli şeklin şifresini çözdüğümüzde, yakında japonca ve çince baskılarını da görmenin mümkün olacağı anlaşılıyor. (bunu yazdıktan sonra sitesine baktığımda farkettim ki bu dillerden birine zaten çevirmişler kitabı, ama haberi henüz alamadığımıza göre daha okullara dağıtımına başlamamışlar.)
kitap elime geçmediğinden henüz okuyabilmiş değilim. ancak siteden baktığım ve basından takip edebildiğim kadarıyla herhangi bir argüman kullanmadan fosil resimlerini basmışlar kitaba, her zamanki bilindik savlarını (defalarca her türlü bilim adamı tarafından çürütüldüğü halde) yinelemişler, sık sık darwini ve evrimi savunanları eleştirmişler. (nasıl bir dille eleştirdiklerini söylemeye gerek duymuyorum.) kitaptaki ilginç bir nokta da fosil fotoğraflarını diledikleri gibi yayınladıkları halde telif haklarından, fotoğrafların nereden geldiğinden hiç bahsedilmemiş olması. amerikada yasalar bu konuda kimsenin gözünün yaşına bakmadığından yakında yüksek meblağlar ödemek zorunda kalabilirler.
sitenin bir yerinde yabancı basında harun yahya yorumları diye bir yer var, olur da gözden kaçırırsınız diye ayrıca veriyorum adresi,okuyun çok güleceksiniz:http://www.yaratilisatlasiyorumlar.com/
hatta dayanamayıp bir tanesini yazayım:
4 Haziran 2007 tarihinde, italya'nın en büyük gazetesi olan Corriera della Sera'daki Yaratılış atlası konulu haberde şu ifade yer aldı: "Yaratılış Atlası'yla işgal eden islam kaynaklı yaratılışçılar arasında bir yarış başladı. ikisinden hangisinin üstün geleceğini bilemiyoruz, ama kesin olarak bildiğimiz şey bizim kaybedenler olacağımız..."
süper olmuş ya, ekşi sözlükteki evrim teorisi çürütüldü atesitler büyük panikte geyiğini duyup da yazmışlar sanki haberi. eğer gerçekten böyle bir haber çıkmışsa bu haberi yazanı gözlerinden öpüyorum, yıllardır yapılan geyikleri adam tek satıra sığdırmış. eğer uydurma bir şeyse yine uyduranı tebrik ediyorum, abicim sen harcanma oralarda mizah yazarlığına başla, söz veriyorum bütün kitaplarını alacam.
son olarak da ilkya'ya katılıyorum, bu paralarla anatomi atlası bastırıp tıp öğrencilerine dağıtsa bari öğrenciler rahat ederdi.
küçüklüğümüzde show tv ve star gibi kanallarda gösterilen, olabilecek en düşük sınıf filmlerde oynamış yeteneksiz bir dövüşçü, daha da berbatından bir oyuncu. şimdi böyle desem de çocukken ağzım açık izlerdim filmlerini.
silmarillion'da barahir oğlu beren olarak geçer. yiğit bir delikanlıdır, nice badireler atlattıktan sonra silmarillerden birini morgoth*'tan çalar. luthien kendisi için sonsuz yaşamdan vazgeçerek bir ölümlü olmayı kabul eder. soyu orta dünya için çok önemlidir, luthienle olan birlikteliği sayesinde oğlu dior'da maiar, elf ve insan soyları birleşir.
bu karaktere hiçbir zaman pek ısınamadım nedense. acaba kitapta itici olarak gösterilen, fakat benim hep sempatiyle baktığım feanor oğullarından celegorm ve caranthir ile kapışmasından dolayı sevmiyor olabilir miyim bu zatı? finrod da bunu korumaya çalışırken sauronla dövüşerek öldü. bir de bu elemanın silmarili alması yüzünden elfler çok acılar çekti, feanor oğulları yeminlerine bağlı kalmaları gerektiğinden ikinci ve üçüncü kardeş kıyımını yaptı.
bilimsel bir kılıf içerisine ustaca yerleştirilmiş şarlatanlıklara, sahtekarlıklara verilen ad. bilim tarihinde bu tür çalışmalara pek çok örnek vardır ve bir kısmı insanları yanıltmakta halen büyük bir şevkle kullanılmaktadır. parapsikoloji, sosyal darwinizm, astroloji, akıllı tasarım, nlp, alternatif tıp uygulamaları, harun yahya ve türevlerinin kendi paşa gönülleri istediğinde evrim teorisini çürütmeleri bu konuda verilebilecek örneklerdir. bu sayede geçinen, eğitimsiz halkı istediği gibi sömüren pek çok sülüğe rastlamak olasıdır. işin kötü yanı, bazıları bu kişilerin yalanlarını başkalarına kabul ettirebilmek için safça * kendilerini paralıyorlar. eugeniclerin yüzünden acı çeken pek çok insan da, eylemlerinin insanları sadece maddi yönden sömürmekle sınırlı kalmadıklarını gösteriyor. ne desem ki, her açıdan zararlılar anasını satayım.
ne yazık ki hiçbir bilimsel teori şu anki bilim anlayışımızla ispat edilemeyecektir. şu an geçerli olan bilim felsefesi çerçevesinde böyle bir olay mümkün değildir. bununla alakalı olarak vaktiyle şuraya yazmıştım:
(bkz: #1572780)
gelelim olayın ikinci kısmına. moleküler biyoloji ve genetik sayesinde elde edilen pek çok veri evrim teorisini desteklemektedir. bununla ilgili olarak özellikle tıp kitapları satan kitapevlerinde yüksek lisans öğrencilerine yönelik tuğla kalınlığında kitaplar vardır. merak eden varsa alıp okuyabilir. tabii bu kitapları anlamak çok zor olduğundan( ve kitaplar çok tuzlu olduğundan) herkes okuyamayabilir. harun yahya ve türevi yazarların yazdıklarının dışında okunabilecek popüler bilim kitaplarında da konu gayet güzel açıklanmaktadır. onları da okumaya sabrınız yoksa aşağıdaki linklere tıklayıp doyasıya okuyabilir, gazete ve dergilerdeki çarpıtılmış (her iki yönde de olabiliyor bu çarpıtmalar) ve sulandırılmış bilim magazini * okuma tuzağına düşmeden konuyu bilimsel bir kaynaktan okumanın hazzına varabilirsiniz.
edit: az önce farkettim de başlıktaki kavram kargaşasına ben de biraz katkıda bulunmuşum, ince bir noktaya hiç değinmemişim. şöyle ki, evrim olgusu neredeyse kanıtlanmıştır(itiraz edenlere yukarıda linkini verdiğim siteyi biraz okumalarını tavsiye ediyorum) ; bir biyolojik gerçek olarak kabul edilmektedir. evrim teorisi de işte bu olguyu açıklama iddiasındadır- ki gayet başarılıdır- ; ancak bu noktada yukarıda bahsettiğim bilimsel anlayış devreye girmektedir. genellikle farkettiğim üzere evrim olgusuyla, evrim teorisi karıştırılıyor. bu konuda biraz daha dikkatli olursak belki bu kısır tartışma döngüsünden çıkabiliriz.
elbette saçma bir önerme. bilim adamları arasında ateistlerin oranı daha yüksektir; ancak dahi veya profesor olmak fabrikadan default olarak ateist çıkmak anlamına gelmiyor tabii ki de. ama bu saçma önerme üzerinden el altından ateistlere giydirilmesi, akılsız ilan edilmeleri de garip geldi bana. ayrıca bilimsel yöntem öğrenildiğinde beraberinde bilimsel birikim de öğrenilmelidir. bilimsel sonuçlara körü körüne bağlı olmak yanlıştır, zaten modern bilimsel yöntemin de içerisinde mevcut olan şüphecilik buna izin vermez. bu önermeyi söylemekle itham edilen grup kimlerdir bilemiyorum ama hiçbir ciddi bilim adamı veya bilimle ilgisi arkadaş ortamında atıp tutmanın ötesine geçmiş kişi darwin'in yahut bir başkasının dediklerini kutsal söz belleyip ezberlemiyor.
bilimin hali hazırda bulunan teorilerini şüpheci olacam diye reddetmek de anlamsızdır. bilimsel yöntem kullanarak bu teorileri çürütebilenlerin makalelerini önümüzdeki aylarda nature'da görmek nasip olur inşallah. ayrıyeten mendelin çalışmalarının, james watson ve francis crick'in(ki kendileri kardeş değildir, uygur kardeşlerle karıştırıyor olmayalım sakın) dna sarmal yapısını keşfinin evrim teorisini nasıl çürüttüğünü de çok merak ediyorum doğrusu. bu konuda aydınlatılırsam çok sevineceğim.
ayrıca bu konuda örnek verilen dahi bilim adamlarının da genellikle panteist bir tanrı inancına sahip olduklarını da söylemem lazım.
seyredilen muhteşem manzaradan dolayı güzel bir aktivite olsa da, amacınız adrenalin patlaması yaşamaksa amacınıza ulaşamayacağınızı söylemek isterim. insanı heyecanlandıran tek şey eşsiz manzara oluyor. yine de yamaç paraşütü denenmeden önce yapılmasının faydalı olduğu söyleniyor. paraşütü takan kişilerin ihmalleri ve hataları sonucu birkaç kazayla karşılaşılmış; bunun dışında herhangi bir risk söz konusu değil.