mei ve pacali donu
343 (çok gezmiş çok okumuş)
dördüncü nesil yazar 2 takipçi 8.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    tale of revenge

    1.
  1. vokalin sesinin muzige paralel gittigi ensiferum sarkisi. sanki o muzige degil de muzik ona yetismeye calisiyor, sesiyle enstrumanlari caliyor gibi.

    he bears a tale so gloom and tragic never to be known
    into darkness now fallen, into hatred now grown
    like stillborn child drifting in the silent seas
    of blood, crushing all his dreams
    no castle walls can hold the fury in his eyes
    devotion for death, now controls his life
    no gold or silver can bring him consolation
    only one thing is left inside him, the desire of revenge

    one light so cold and pale, sleeping quietly all alone
    one life so cold and gray, wandering away from home

    parted with a horrid cry, snow falls on his grief
    united by the sword of wicked screams
    what deeds he has done to hear those deadful sounds
    in the ruins of memories he wanders, forever bound
    forever bound to death!

    wait for me in th mountains, haunt for me in the winds
    wait for me in the land where nothing lives
    until the day i have found revenge, i will feed my sword
    until my heart is cold, every breath of mine is yours
    1 ...
  2. istanbul design week

    1.
  3. bu sene 4-10 eylül tarihleri arasında eski galata köprüsü'nde düzenlenecek olan tasarım odaklı organizasyon.

    ''iki kıtanın tam ortasında, çarpıcı bir mimari mirasla kutsanmış olan istanbul, yeni binyıl için kültür destinasyonu oldu. Bir buluşma noktası ve Türk yaratıcılığı için bir kayıt olma özelliği taşıyan istanbul Design Week, özgün bir tasarım estetiği oluşturmakta anahtar rolü oynuyor.''

    http://www.istanbuldesignweek.com
    2 ...
  4. red road

    1.
  5. bu sene istanbul film festivali'nde gösterilmiş, Andrea Arnold'ın yönettigi ingiltere-danimarka ortak yapımı film. afedersin bokum gibi bir film. film sadece bir sevişme sahnesi için çekilmiş gibi duruyor, ki o sahne de zorlama oldugu için mide bulandırıyor. gereksiz.
    http://www.imdb.com/title/tt0471030/
    0 ...
  6. geçit merdivenlerinde stres yaşamak

    ?.
  7. yaşamak ve o stresin sonlanmak bilmemesi. belki de ufukta görünen bir tramvaya yetişmek için acele edilmesi gerekiyordur. merdiven ahalisinin en yaşlı ve en ''teyze'' üyesi önünüzde peydah olur. sag bacagını atar, sol bacagı gerisingeri 10 sn sonra ona eşlik eder, bir onceki basamakta. yarabbim, ne de olsa yaşlıdır n'apsındır ama bir sollamak gerekmektedir. ama aksi istikametten gelen ve aynı istikamette giden haldır huldur camiası üyeleri buna engel olmak için yerlerini çoktan almışlardır. düz taban kısma güç bela gelirsiniz. bu sefer de bu yılın en çok satan iki sayfada bir yapışık popüler korsan kitaplarından, yerinde zıplayan biçimsiz plastik ördeklere; patikçi çetikçi teyzenin 3 metre kare yer kaplayan poposundan, fosforlu kravatlara varıncaya dek o üst geçitte olmasa da hayatınızdan hiçbir şey eksilmeyecek kavram ve nesneler silsilesi ve karşı taraftan gelen kişiyle aynı yone adım atma kabusunun hiç bitmemesi... ölsem ölsem hemen şimdi. şarkıyı bırak, tramvay kaçtı bile.
    1 ...
  8. anne ve temizlik

    ?.
  9. bir mubalaga sanatıdır temizlik annenin üstünde. ne gerek vardır canım her gün her gün evi temizlemeye. haftada bir toz alınabilir, balkonu iki günde bir yıkamak anlamsızdır, bulaşıklar bir iki gün biriktirilse ne olur, valla anne sen gitsen eve fare düşene kadar evi temizlememdir.
    yaa öyle degilmiş...
    geç dank etti ama, temizlik bir sanatmış anne ile birlikte. anneye kızılır: ''anne koydugum şeyi yerinde bulayabileyim bir kere de, kaldırma artık benim eşyalarımı!'' bilgisayar masasının önüne bisküvi koydum (akşam yemegi), agzı açık kalmış. ertesi gün eve geldigimde çok şükür ki bisküvi koydugum yerde, annenin bir süreligine evden gitmesi ne de güzelmiş diye düşünürken, bisküvilerin üstünde ve bilgisayar masasının her yerinde pıtır pıtır bir şeyler gördüm. karınca düşmüş. iki haftadır hala kıçımdan topluyorum karıncaları.
    babam anneme kızardı, ''ne olacak toplama sen benim fıstık kabuklarımı toplarım ben.'' balkona bir giriyorum, evde maymun beslesek o kadar fıstık kabugu olmaz.
    yok pirim yok. bundan sonra ''ne gerek var bu kadar temizlige'' demek yok. işin kötüsü, gamsız ve pis olmak istiyorum, olmuyor, öylesine enjekte olmuş bünyeye temizlik zorunlulugu güdüsü.
    1 ...
  10. walter gropius

    1.
  11. bauhaus'un kurucusu. seri üretim mimarinin kaşifi.
    0 ...
  12. engin ertan

    1.
  13. tam olarak ifade edilemeyen hisler

    5.
  14. insanın uykuya henuz geçtigi bir anda birden yatakta titremesi, vücudunu attırması ne bileyim cin çarpmışa donmesi ifadesi güç hislere örnek verilebilir.
    hatta bu tür hislerin büyük bölümünü uyku ve rüya parsellemiştir. rüyaya geçiş anında bir boşluktan düşüyormuş gibi, nasıl ifade etmeli, merdivenlerden kayarcasına süzülüyormuş gibi olup da uyanmak da bilincin pek açık olmadıgı anlarda tanık edilen bir deneyim oldugundan açıklaması güç hislerdendir. insanların bu konuda fikir ve cümle birligine vardıkları yegane nokta, ezeli karabasan olgusu olsa gerek.
    1 ...
  15. deja loin

    1.
  16. yann tiersen'in c'etait ici albumunden akıl erdirilemez, yürek yetiştirilemez bir parça. yann bir avcı, deja loin yem, ben de avı oldum sanki. kurtulamıyorum oltadan çok feci.
    1 ...
  17. küçükken ebeveynleri mükemmel göstermeye çalışmak

    1.
  18. ebeveynlerden ziyade, ailenin genelini, ekonomik durumunu ve aile içindeki bireylerle ilişkisini olaganüstü gösterme çabasıdır. annenin babanın meslegi, küçükken biriyle tanışıldıgında sorulan ilk soru olmasına karşın, büyüdükçe, en yakın arkadaşın dahi anne baba meslegi çok zaman sonra eskaza ögrenilebilir. belki de, ergenlik döneminde, çocugun gelişiminin ve karakterinin kriterinin aile olarak ölçülmesinden ileri gelir bu durum. anne baba ne kadar mutlu bir evlilik sürüyorsa, çocugu o derece ''normal''dir ve rahatlıkla arkadaşlık kurulabilir mantıgı işler körpe beyinlerde. ersin karabulut'un da geçenlerde dile getirdigi gibi, sahip olunan yazlık sayısıyla dogru orantılıdır o kişinin arkadaş olabilme kapasitesi sanki. şu an bunları yazarken, sol tarafta ''çocukluk dönemi sanrıları'' başlıgını görüyorum. bu, kendini oldugundan farklı ve çoklukla zengin gösterme çabası bir çocukluk dönemi sancısıdır ki, aslında kişinin kaypak bir insan olarak büyümesine yol açabilir, eger zamanla özgüvenini kazanmazsa. tehlikelidir nitekim.

    neyse ki büyüdükçe, iki insan arasındaki aile muhabbeti ''sen babanı mı sevmiyorsun, ben de annemle anlaşamam hiç''ten , en fazla cevabı kısa bir ''neden''den öteye geçmez. zira kişinin gelişimi artık tamamlanmış, onun kişiligi ailesinden ayrı bir kavram olarak kabul edilmiştir. aferindir.
    1 ...
  19. mei kusakabe

    1.
  20. tonari no totoro'nun ve dünyadaki tüm animelerin en şatır karakteri. koşarken havaya kalkıp donunun görünmesine sebep olan bir gıdım etegi, kocaman agzı, mısır koçanı, totoro'nun üstünde yaptıgı şebeklikler, yanlış duymuyorsam ''mantee'' diye bagırışı, okulun önündeki mahzun bakışları... neyse inanılmaz bir karakter her şeyiyle. *
    0 ...
  21. alkazar sineması miyazaki günleri

    ?.
  22. biraz geç bir başlık oldu ama hala vakit var izleyemeyenler için.
    başlangıçta, 6-19 temmuz tarihleri arasında, beyoglu alkazar sineması'nda hayao miyazaki'nin türkiye'de ticari gösterime girmemiş 4 filmiyle birlikte totalde 6 filminin gösterilmesiyle şen günler yaşandı.
    yogun ilgi sonucu- ki miyazaki seyircisi gerçek bir sinefil gibi davranarak (benim katıldıgım gösterimlerde) filmlerin sonundaki yazıları dahi bitirmeden sinemadan çıkmamıştır- 2 agustos'a kadar uzatılan programa, üstadın oglu goro miyazaki'nin gedo senki'si de eklenmiştir. gösterilen animeleri şöylece sıralarsak:
    (bkz: rüzgarlı vadi)
    (bkz: komşum totoro)
    (bkz: küçük cadı kiki)
    (bkz: gökteki kale)
    (bkz: yerdeniz öyküleri)
    (bkz: ruhların kaçışı)
    (bkz: yürüyen şato)
    1 ...
  23. gecmisle dalga gecmek

    1.
  24. geçmişle dalga geçmek, gelecegi ise fazlaca pohpohlamak.
    hep deriz: ''ne salak mışım, hey gidi günler...''
    ergenlik dönemindeyken, çocugun teki kulak memesiyle dalga geçti diye eve kapanıp günlerce çıkmadıgına yanar kişi. ''aman'' der, 'niye yapmışım bunu ne idiotça'' der. idiotça degil, olması gerekence. şimdi olsa yapmam der, hayır yaparsın, gene olsa gene yaparsın.. ama eger 13 yaşındaysan ve biri hassaslaştıgın konularla dalga geçiyorsa.

    gecen yıl arkadaşıyla bir hususta kavga ettigine yanar. eger şimdi de o derece sinirlensen gene kavga edebilirsin o arkadaşla, bunun garantisi yok.

    birkaç yıl önce, öss'yi kazanamadıgı için agladıgına yanar; ama şimdi üniversitededir ve ne gerek vardı ki'dir, dünyanın sonu muymuş. o zaman, o ruh halinde dünyanın sonu idi.

    çok sevdigi sevgilisinden ayrılınca, bir daha onun gibisini asla bulamayacagını, ''dogru insan''ın artık avuçlarından gittigini düşünür insan. aşkını ve yüregini kaybetmiştir artık, yaşamanın da bir anlamı yoktur belki. sonra gene geçer zaman... gene beyin, yaşananların üstünü birkaç kıvrımıyla örtüverir. ve arkadaşınla oturursun o akşam çardagın altında. elinde kahven, yüzünde gülümseme ''o kişi'' ile ne kadar mutlu oldugunu, iyi ki onunla tanıştıgını anlatır ve geçmişte onca agladıgın onca sızlandıgın için üzülürsün.
    ya ne olacaktı, üzüntüden kahroldugun bir mevzuda hiçbir şey olmamış gibi davranamazsın bre hisli canlı. aglamana ön ayak oluyorsa o anda, o saatte, o zamanda yaşadıkların, aglarsın ve yıllar geçince de zaman süpürgesiyle bir bir koltuk altına atarsın.

    geçmişi iki parmak tikkesiyle böyle ezerken, gelecegi göklere çıkarırız. gelecekle ilgili planlar, para biriktirmeler, evlilik düşünceleri, çocuk sahibi olmak; çocuklara gelecek saglamak, her şey onlar için raddesine gelmek. gelecek de gelecek. ya gelmeyecekse? gelmeme ihtimaline karşı otur hiçbir şey yapma demek degil bu satırlar. ama bilinmezlige bu derece baglanmak, o an yaşadıgın zamanı da çöpe atıyor farkında olmadan.

    ne geçmiş, ne gelecek... en güzeli ''şimdi''si, en anlamlısı, en önemlisi...
    3 ...
  25. metropolde aşk

    ?.
  26. tam da tanrı'nın elini ayagını çektigi, sonbaharda zeus'un şimşekleriyle , atlas'ın taşımaktan yoruldugu aksak güneşin ışınlarıyla, athena'nın seyrekleşmiş agaçların arasından savurdugu çıglıklarıyla karşı karşıya kaldıgımıza inanmaya başladıgımız imitasyon yaşam alanları...
    metrekareye beş insanın düştügü, iki birimlik karbondioksit karşılıgı zoraki oksijen kazanabildigimiz, ama gene de namını esirgemeden, methiyeler düzüp mısralar akıtmaktan geri kalmadıgımız, üç kuruşluk vaatlerle ömrümüzden ömürler çalan kaos kapsülleri...
    alışkanlıklarımıza alıştırmış kalıcı hafıza yitimlerimiz...
    hırsızlıklarını her defasında gizlemeyi başarıp, her seçimde gene başa gelmeyi başarabilen iktidar güçleri misali..
    sıkılmadık mı metropollerden? yıldık da itiraf edemiyoruz.

    onların degil belki de, filmlerin suçu tüm bu başımıza gelenler. filmlerle gerçek hayatı geçiştiren insanlar: aslında hepimiz. istiyoruz ki rastlantı denilen vaka sadece hollywood yapımı romantik komedilerle sınırlı kalmasın. istiyoruz ki, unutamadıgımız eski sevgilimizle karşılaşabilelim, ben duraktayken, o adresim olmayan otobusun camından bana bakarken... sayısızca durak, sayısızca otobus varken koca şehirde bu istek neyimize.
    ihtimallerimizi süpürdüler kör olası çöpçüler...
    kitapların bilinçaltımıza kazıdıkları tüm bu olanlar... farkında olmadan bugun o'nunla karşılaşacagımızı yineleyip duruyoruz benligimize. sussak ya artık, yıprandı, yırtıldı ve şimdi koca bir kül yıgınından ibaret umutlarımız...
    kesik kesik, metropolde aşk hep kesik, hep eksik.. hep tamamlanmaya aç, hep bol efektli ama kotu senaryolu korku filmi..
    yapraklar sarıdan kırmızıya donuyor yavaş yavaş dökülürken * tüm romantizmiyle bu sonbaharda, ama biz hala akşam 7 trafiginde evimize ulaşmaya çalışıyoruz sırılsıklam...
    hayır anne babamın göç zamanındaki suçu tüm bu olanlar...

    ...but i'm more than just a little curious
    how you're plannin' to go about makin' your amends
    to the dead...
    3 ...
  27. sokak dili ve oyunlarinin her yerde bilinmesi

    ?.
  28. 4 adet başlık denemesinden sonra gene bir halta benzemedi ama izah edeyim:
    ülkenin her yerinde, her mahallesinde çocuklar arasında konuşulan dilin ve oynanan oyunların bir araştırması yapılsa ortaya muhtemelen bir sokak terimleri ve kültürü diye güzel bir kitap çıkar ama, bu araştırma sürecinde hemen her yerde aynı oyunların oynanıp, aynı dilin konuşuldugu görülecektir. yıllardır insanım, gezdim gördüm icabında; küçükken de farklı illerdeki mahallelere tanık oldum; akabinde gecen gün gene çocukların oynarken konuşmalarına kulak misafirligi yaptım ki; rüzgarın tohumları etrafa saça saça çiçekler peydahlaması gibi, birileri ajan olmuş ülkemde bu kültürü her yere yayıyor.
    en basitinden bir ''sanane saman ye'' nasıl her yerde zikredilmiş olabilir? veya oyunlar nasıl kilometreler aşıp da her çocugun bünyesine enjekte edilebilir.

    çatlak patlak yusyuvarlak, gibi naif bir tekerleme eşliginde hepimiz aynı anda çember olup ellerimize vurduk ve hala da bir yerlerde birileri bizim bildigimiz oyunları oynarken, yeni türettiklerini de hızla yayıyorlar. tilki tilki saatin kaç'ı ilk kim buldu ve nasıl yaydı? bunları istiyorum.
    1 ...
  29. casa mila

    ?.
  30. la pedrera

    ?.
  31. birinin çirkinliğiyle dalga geçmek

    1.
  32. melaike degilim.
    dolayısıyla yargılamak degil sorgulamak istedigim.
    güzellik, kimsenin meziyeti kontrolunde olmamasına ragmen, güzel olana daha bir hayran bakar, çogu zaman oncelik veririz. başkasının agzından çıktıgında katlanamayacagımız sözcükler, güzel olanın agzından döküldügünde ilahi gibi gelebilir vs vs, beylik laflar bunlar.
    sorun şu ki, herkes güzelligin veya çirkinligin kişinin kendi başarısı veya başarısızlıgı olmadıgını bildigi halde, bunu günlük yaşamda aklına getiremez. bilinçaltımızın kuytu köşelerinde durur; ama vicdanın galip gelebildigi nadir anlarda su yüzüne çıkar. şu sıralar, şenay düdek adındaki ve görüntüsü dışında hayatı hakkında pek bilgi sahibi olmadıgım kişi için bitmek tükenmek bilmeyen alaylarla karşılaştıkça yavaş yavaş vicdanım bir ses etmeye başladı. ''bu senenin erkekler şampiyonu amelie mauresmo oldu'' cümlesini kurmuşlugum, bundan da hiç gocunmamamışlıgım vardır. şenay düdek mevzuu için ahlak nobetçiligi yaparken de, bu benim güzellik ve çirkinlige yaklaşımımı kokten degiştirmeyecek. güzellik malesef gene önemli olacak hayatımın gelecek zamanlarında.
    bu noktada, kişinin zoraki bir iki yüzlülük takınması gerekiyor. evet şenay düdek çirkindir ve içimizden bu durumla ilgili sayısız espri üretebiliriz; lakin bunun uluorta yapılmasına pek de gerek yok. hatta hiç gerek yok. eglenebilecegimiz başka tonlarca konu olmalı. yani herkes çirkinligin farkında olurken, bunu dile getirme geregi duymamalı. karanlıklar böyle çıksın aydınlıga ya da hayvani insanlıgımıza tüm dürüstlügümüzle devam edelim. bilemiyorum. saygılar, ahlaki çelişkiler yumagı, hamamböcegi kitinleri.
    6 ...
  33. yoksa siz hala

    1.
  34. luna adındaki margarin reklamının ''..annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?'' şeklinde devam eden sloganı idi.
    büyüdüm cevap veriyorum:
    -benim annem margarin kullanmaz ibibik, margarin saglıga zararlıdır. mısır özü yagı kullanıyoruz, saglıklı yaşıyoruz.

    aa lâ luna, a la luna.
    3 ...
  35. bir yakinini kaybeden kayip programi sunucusu

    ?.
  36. serap ezgü ve programı üzerinden gidelim, hala duruyor mu o program bilmiyorum.
    kendi programına kendisi çıkacak, dertleriyle yüzleşecek aynı zamanda da izleyeciyi kıvamda tutmayı bilecektir.
    *s.e: serap anım, aldılar çocugumu elimden. boyu devrilesice o kocam olacak adam kaçırdı çocugu.
    -s.e: peki serapçıgım, şu an belki de bizi izliyor kocan, seslenmek ister misin ona.
    *s.e: sana sesleniyom, kamyon altında kalasıca, getir çocugumu. görmüyor musun ne haldeyiim, uyuyamıyorum uyku tutmuyor. çocugun ne suçu var, getir onu bana, vallah bulur öldürürüm seni.
    -s.e: tamam serapçıgım o seni duydu, yeter zırladın, şimdi ayşegül binligül bize şarkı söylesin de keyfimizi bulalım. oh fidayda.

    (ölüm kalım meselesi anlatan birinin yanında hop hop şarkı söyleten kadın, sen serap ezgü, kayıplara gelesin.)
    1 ...
  37. uno ekmek reklamindaki adam

    ?.
  38. hayallerimi süsleyen erkek, ne desem boş, içim deşiliyee.

    2 ...
  39. talk to her

    1.
  40. msgsu sanat bayrami

    1.
  41. mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi'nde bu sene bahar şenliklerinin yerini alan, sponsorsuz ve sanat yonu de agırlıklı olmak üzere, açık hava sinema gösterimi, dans gösterileri gibi ilavelerle gerçekleşecek olan bir haftalık etkinlik. anladıgım kadarıyla ögrencilerin yıllardır tadamadıgı şenlik havası asıl bu haftada tadılacak. ögrencilerin kendi kendilerine, tüm sorumluluk onlarda olarak düzenlemeleri çok büyük bir artı olacak. yalnız bira fiyatını tasvip etmedim, hoş degil.
    belki ilgilenen olur diye programı da kopyalayayım, elime yapışacak degil ya:

    14 Mayıs Pazartesi

    - Dream Slave
    - Dj Murat Meriç (Eski 45 likler)
    - Bülent Ortaçgil

    15 Mayıs Salı

    - Scool
    - KemenJazz
    - Derya Türkan
    - Baki Duyarlar
    - Erdal Akyol
    - Dilek Türkan
    - Cem Aksel
    - Evo Trio

    16 Mayıs Çarşamba

    - Ayyuka
    - Kafa Bin Dünya
    - Çamur
    - Selim Sesler

    17 Mayıs Perşembe

    - Ehl-i Keyf
    - Sahte Rakı
    - ZardanAdam
    - Demirhan Baylan
    - Boğaziçi Üniversitesi Rock Korosu

    18 Mayıs Cuma

    - Deep'n SoulFull
    - Gürol Ağırbaş
    - Birol Ağırbaş
    - Göknil Gökmen
    - irfan Özata
    - Dj Göknil Gökmen


    - KÜLTÜR ve SANAT ETKiNLiKLERi -

    - 16 Mayıs Oditoryum
    Dans Klubu, Dans Gösterimleri ( iTÜ, iÜ, Boğaziçi Üniv. , YTÜ, MSGSÜ )
    - 17 Mayıs Oditoryum
    Belgesel Gösterimi :
    Müzikte Bir Deney : Anadolu Rock
    Gökçe Kaan Demirkıran

    - Pandomim Gösterileri
    - Atölye Performansları ve Workshop
    - Ön Bahçe Basket bol Sahası Açık Hava Film Etkinliği
    - Söyleşiler

    ve bilumum amator gruplar...
    1 ...
  42. gackt

    1.
  43. japon rock şarkıcısı. final fantasy'nin film muziklerini yapmış neyn.
    şimdi tüm kızlar buna aşıkmış. iyi de bu bildigin güzel lan. sesi iyi aslında da...

    http://www.pbase.com/00284242d/image/2505447
    http://www.pbase.com/00284242d/image/2505563
    1 ...
  44. tap dansı

    ?.
  45. *
    ayakları sert ve ritmik bir şekilde yere vurup, bir yandan çepik çalıp* kendinden geçilerek yapılan takatuka bir dans.
    zatoichi'nin sonunda bu şekilde hazırlanmış görsel ve işitsel bir şölen vardır, harikadır.
    1 ...
  46. de stijl

    1.
  47. 20'inci yy'ın başlarında hollanda'da ortaya çıkmış, mimari, resim ve dekorasyon üzerine bir akım. yata ve düşey formları özellikle belli etmek, ilkel (ana) renkleri kullanmak gibi birtakım başlıca özellikleriyle kübist bir modernizm nefesi verir.
    1 ...
  48. the united states of leland

    1.
  49. ryan gosling'in bakışları,
    kız arkadaşını canlandıran kişinin donnie darko'da kız arkadaş rolundeki kızla aynı olması ve filmin genel havası nedeniyle izlerken ister istemez donnie darko'ya ufak bir yolculuk yaptıran film.
    leland'ın hayat üzerine kurduğu düşüncelerinin tek tek nok düşülmesi gerekirdi bu filmi izlerken. düşmediğim için hatırımda pek bir şey yok.
    1 ...
  50. dmitriy nehludov

    1.
  51. klasikler dünyasının şanslı roman karakterlerindendir, iç dünyası böylesine iyi tasvir edildiği için. ilgili barınak için:
    (bkz: diriliş)
    1 ...
  52. filmin finalinde yediği haltı açıklayan kötü adam

    ?.
  53. kötü kadin da olabilir, hatta bu bir türk filmiyse çogunlukla o sarı saçlı, bol makyajli teyzedir kendisi. kadin , sevdigi erkegi elde edebilmek için, erkegin sevdigi kadina bir iftira atar; erkek hemen inanir, inanmakla kalmaz, iftira atilan kadının ''fikret nolur dinle beni, her seyi anlatabilirim'' (aglar ve bunu bes on kez yineler ama neticede bi bok anlatmadigi için erkek de eahh yeter lan der ) inlemelerine tokatla yanit vererek çeker gider.
    aradan yillar geçer, kader iftira atan kadin ile iftirayi yiyen kadini ayni mekanda futursuzca biraraya getirir.
    if. atan kadin: evet yillar once, o karalamayi yapan bendim, fikret'i çok seviyordum ve benim olmaliydi
    if. yiyen kadin: neden yaptin bunu neden!! (e söyledi ya neden yaptigini be kadin)
    bu esnada kapinin pencerenin arkasina tünemis olan saf erkek olan biteni duymus, hemen affetmesi için kadina yalvarmaya başlamıştır. kadin da hemen affeder, gururdan yoksundur, evlenirler hatta bir de utanmadan.

    kötü adam daha çok amerikan korku veya polisiye filmlerinin vazgeçilmezidir.
    seri katildir muhtemelen. seri seri öldürmüstür insanlari. birkaç tane de ipucu bırakmıs, dedektifleri maymun etmis, eglencenin doruklarina ulasmistir.
    son hedefini (ki muhtemelen bu hedefe ulasmak için islemistir tüm cinayetleri, evet evet hatta hedef dedektifin ta kendisi olabilir) öldürmeden once, baslar marifetlerini anlatmaya:

    -ve elimdesin. bu an için çok ugrastim. marienne'in ölümü tamamen yalandı. o da bana yardım etti. kasabadaki lokantanin kilidini kapadik önce. sehrin disindaki agacin altına gömdük anahtari. agaca ulasman için yaprakları dizdik sira sira yola. buraya kadar her sey mukemmeldi, ama bahçivan burnunu sokmamaliydi ise. onu da öldürmek zorunda kaldik. anahtari buldun, çok zekiceydi itiraf ediyorum. is kilidi açmaya gelmisti. o sirada uzaktaki bir agaca çıkarak kilide yansittigimiz kizilötesi isinlar sayesinde kilitteki gizli yaziyi okumani sagladik. buraya kadar her sey mukemmeldi. bahçeye gelen çocuk agaçta kedi oldugunu sanıncaya dek. onu da öldürmek zorunda kaldik, ah aptal çocuk, burnunu sokmamaliydi. gizli yaziyi da bulduktan sonra tek bir sey kalmisti...

    devam eder bu, hayal gücünüzü zorlayin artik.

    her seyi sonuna kadar anlatir, bu esnada hedef kisi yerde kolları bagli sekilde, burnundan soluyarak agzinin kenarindaki kani tükürerek hiç konusmadan dinlemektedir. ölmeye o kadar yakinken küstahlasan her amerikan oyuncusu gibi o da arada sırada ''bu işten kurtulacagini mi saniyorsun'' gibi asilsiz tehditlerde bulunur. ulan adam iki dakkka sonra seni dograyacak bu afra tafra nedir. tabi bir sorun vardır. saatlerce yedigi haltlari anlatmamis olsaydi, gerçekten de amacina ulasmis olacakti zeki görünümlü sapsal katilimiz. tam öldürecekken, kapı çarpilir, polisler ellerinde silahlarini dogrultarak içeri girmislerdir bile.
    1 ...
  54. james callis

    1.
  55. batterstar galactica'da gaius baltar adlı, saylonlara yataklık eden doktoru canlandıran, belki de dizideki en iyi oyuncu. o küçük travmaları, aksanı sürekli gülümsetir insanı. bir ara bridget jones un gunlugu'nde kıl kuyruk bir şekilde görülmüşlüğü vardır.
    0 ...
  56. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük