bu mahlukatlar gerektiğinde çok bilgili(!) gözükerek laf salatası yaparlar. hep bir saldırgan halleri vardır inançlı kişiler için. peki nedendir bu saldırgan tavırları? niçin hep dur şu inanca saldırayım şu kutsallıklarına saldırayım derler? açıklaması basittir; korkarlar ve saldırırlar. zincirinden kurtulmuş it gibi koşarlar ve saldıracak kavram ararlar. buldukları vakit her türlü hakareti ederek içlerini rahatlatırlar, topluma ve insanlığa karşı kendilerinin nasıl olduğunu kanıtlamak isterler. kendilerinin yaptıkları sapıklığı başka hiç bir aklı başında insan yapmaz. mesela ben şu an bunları gidip budizm altına yazmıyorsam budistlerin hiç olmazsa başka inançlara saygılarının olduğundan dolayıdır. inançsız yaşanmaz. napolyon şöyle der zaten; 'dinsiz insanlar yönetilmez, vurulur.' zaten bu terime ait mahlukatlar yaşadıklarını sanırlar. ve bir gün gözlerinde ki perde kalkar. neyse dediklerimi zaten onlar anlayamacağı için daha fazla yazmıyorum.
velhasılı kelam inancınız yoksa en azından insan olmaya çalışın; saygı ve hoşgörü kavramlarını öğrenin. imam gazali ne güzel der; 'kendini bilen rabbini de bilir' diye...
birinci cihan harbinde askerlerin girdikleri bir nevi vietnam sendromudur. gülle şoku kısaca; 'yaraları olmadıkları halde öleceğim şimdi diyen askerler' için kullanılmıştır.
doğru olgudur. adam gidiyor ve bomba patlatıyor daha sonra islam adına yaptım diyor. bu adam müslüman zihniyetine sahip değildir. müslüman zihniyeti yaradılanı sev yaradandan ötürü zihniyetidir. zaten 'islam' kelimesinin kökenini bilen, islam dinini anlar. burada savaş adı verip aklı sıra ayar vermeye çalışanlar var. işte bu zatlar islam zihniyetinden mahrum mahlukatlardır. anlamadan dinlemeden sureyi ayet-ayet okuyarak tabi ki bir sonuca varılmaz.
malumdur fuzuli, sultan süleyman'ın tahsis ettiği maaşı alamayınca bağdat'tan istanbul'a gider ama muhafızlar onu saray kapısından sokmazlar. ne yapsın üzülen fuzuli'nin elinden hiç bir şey gelmez o da tek silahı olan kaleme sarılır. böylelikle şikayatnâme vücuda gelir...
işte hikayemiz böyle. şikayetnâme biçare ve sitem doludur. olacak budur ki gün olur devran döner fuzuli olur meftuni, sultan süleyman olur sevgili, maaş olur sevgi, muhafızlar olur onun çevresindekiler.. meftuni'nin elinden bir şey gelmez ve sarılır kaleme;
Selâm verdim, adam değildir deyü almadılar. Hüküm gösterdim, yararsızdır deyü mültefik olmadılar. Gerçi görünüşte sözde itaat gösterdiler, amma hal diliyle bütün sorularıma cevap verdiler:
dedim: -ey insanlar! Bu ne yanlış iş ve niçin böyledir?
Dediler: -her zaman bizim âdetimiz budur.
Dedim: -ben sizlere ne yaptım? ben sizlere ne ettim de bana bu zulmü uygun gördünüz?
Dediler: - ey zavallı! bizler sana bir şey etmedik. sen kendin ettin kendin buldun.
Dedim: -bana gösterin sevdiğimi.
Dediler: -zevâiddir, yapılması mümkün olmaz.
Dedim: -böyle sevgili istemeden ayrılır mı?
Dediler: -hiç olacağı yoktur bu işin. zira sevgili artık senin sevgilin değildir bilmez misin?
Dedim: -bilirim ama onu görmek isterim.
Dediler: -bu uygun olmaz.
Dedim: -hakir görmeyin beni. sizden iyi bilirim adetleri ve örfleri ama ben sadece görmek isterim. bir kaç masum cümle için.
Dediler: -bu böyle olmaz. geldiğin yöne geri dön ve ilerle.
Dedim: - ne için ısrar edersiniz böyle?
Dediler: -evlenmiş zatı görüp ne yapacaksın?
Gördüm ki, soruma yanıttan başka nesne vermezler ve seni benden esirgerler. bende biliyordum senin başkasıyla izdivaç kurduğunu amma kaçtığını bilmezdim. ister istemez uğraşmayı bıraktım, yaşlı ve yoksun olarak yalnızlık köşeme çekildim.
hiç bir halta yaramayan 24 saat hizmet veren müşteri hizmetleri. insanı yarım saat o menüden o menüye sürükler sonra birisi çıkar 'burası ingilizce servis' der, haydi tekrardan kaset başa sarar.
eleştirilir elbette doğaldır fakat şu çizgiyi aşmamak lazım; osmanlı yanlış fetvalar verdi, onu yaptı bunu yaptı, padişahları şuydu buydu... şeklinde cümleler eleştiri değil iftiradır. mesela fatih sultan mehmet han hazretlerine eşcinsel değil miydi demek hakarettir. bu cümleyi eşcinsel olmayan kime deseniz hakaret etmiş olursunuz. ama fatihin yaptığı iskan hatalıydı demek bu eleştiri olur. velhasılı kelam eleştiri-hakaret çizgisini iyi çizmek gerekiyor. eleştirinin bitip hakaretin başladığı yerde tabi ben laf kondurtmam.
yazardır. en büyük demek edebiyata hakarettir. yazdıklarının çoğu sağdan soldan alıntıdır. özellikle kayıp sembol'de anlattıkları senelerdir internette dolaşmaktadır. her kitabı da vinci şifresi kopyası gibidir. sadece yazardır ve çok satandır. satmak için yazar diyebiliriz.
kanal d ana haber'in nasıl sunacağını şaşırdığı yazar;
1- Hz.isa (a.s) çarmıha gerilmediğini söylüyor
2- Yeni romanında bir peygamberin geleceğini yazabilir
3- Hırıstıyanlık tarihini o yazdı.
Lan kanal d haber ben sana ne desem gerçekten bilmiyorum. Mal sen misin yoksa bizimi mal yerine koyuyorsun? Hz.isa'nın çarmıha gerilmediği zaten Kuran-ı kerimde açıkça yazmaktadır. ikinci şıkkınız da aynen geçmektedir. (bkz: hz mehdi) (bkz: kehf suresi) Üçüncü şık ise beni benden aldı size ne desem bilemiyorum. Dan brown'a kadar hırıstıyanlığın ne oldugunu biz bilmiyorduk sanki. Ulan hıristiyanlık oyunlarını anlatan pek çok islam yazarı kaleminden çıkmış kitap mevcut.
(#6713272) arapça öğren o zaman kardeşim. hazıra alışmışsınız armut piş ağzıma düş diyorsunuz. böyle mantıkla hiç bir şey yürümez. öğrenmek zorunluluğum yok da diyebilirsin. o zaman maçı izlemesin olur biter.
(#6712982) bazı kurallar vardır ve bunlar değiştirilemez. mesela sen futbol'a; ''lan ben ayak ile oynamak istemiyorum el ile oynamak istiyorum'' dersen bu futbol olmaz başka bir spor dalı olur. işte bundan doğacak sonuç; haşa allah'sız müslümanlık yapmayın lan. bir taraflarınızdan element uydurmayın.