FREUD
"Bir insan bir yere bakıyorsa orada ilgilendiği bir şey vardır. Bir insan bir yere hiç bakmıyorsa orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır."
"insanların çoğu özgürlüğü gerçekten istemezler; çünkü özgürlük sorumluluk gerektirir ve insanların çoğu da bundan korkar."
"Bir kişiye karşı tümüyle dürüst olmak iyi bir tedavi edici uygulamadır."
"Annesinin gözdesi olan erkek hayatı boyunca bir kahraman gibi hisseder."
AMiN MAALOUF:
‘’Sonu gelmeyen an, ulaşılmayan zaman yoktur. Büyük bir tutku ile beklenilirse, zaman geçtikçe beklenilen günün yaklaştığı sanılır. Bir yıl mı geçti? Daha iyi denilir, hazırlanacak zamana ihtiyacı vardı. iki yıl mı geçti? Gelmesi yakın…’’
“Karanlık dönemlerden geçmenin yolunun sahte aydınlıkların peşinden koşmak olduğu söylenmez mi ? Tıpkı dağda,ilkbaharda,insan bir akarsuyun ortasında kaldığında,kıyıya ancak bir kaygan taştan diğerine basa basa geçmesi gibi.”
"Eğer ikiniz de kitap okuyanlar alemine aitseniz paylaşılmış bir cennete el ele girmek üzeresiniz demektir."
"Bırak bu gece aksın gözyaşların, ama yarın yeniden savaşmaya başlayacaksın. insanı bitirip tüketen şey, asıl kendi üzüntüsüdür."
“Tanrı’ya beni uğursuzluklardan koruması için dua etmiyorum.. Böyle durumlarda beni umutsuzluktan koruması için dua ediyorum.. inan, Tanrı bir elini bıraksa öteki elinden tutar..”
"insanın kendi iç hesaplaşmalarıyla tamamen baş başa kalmak istediği anlar vardır ve o noktada en küçük bir dış müdahale bile saldırı gibi algılanır."
""Herkes ötekilerin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarıyordu."
"Demişsin ki : ''Bazen camiye giderim,orası gölgeliktir,güzel uyku çekilir''
-Sadece Rabbi'yle barış içinde olan bir adam ibadethanede rahatça uyuyabilir."
"Kralına karşı haklı olan bir vekil, kocasına karşı haklı olan bir kadın, subayına karşı haklı olan bir nefer, bunların hepsi iki kat cezaya çarptırılmaz mı? Zayıflar için haklı olmak bir suçtur."
"Sonra oradan savaş geçti. Hiçbir ev, hiçbir hatıra hasarsız kalamadı. Her şey çürüdü: Arkadaşlık, aşk, adanmışlık, akrabalık, inanç, sadakat. Hatta ölüm. Evet, bugün ölüm bile bana kirlenmiş, bozulmuş gibi geliyor."
"''Istıraptan belin büküldüğünde,dünyanın üzerine ebedi bir gece çöksün istediğinde ,yağmurun ardından ışıldayan yeşilliği düşün,düşün bir çocuğun uykudan uyanışını ''
"“Bedevi bir kadına bir gün en çok hangi çocuğunu sevdiğini sormuşlar. Kadın şöyle yanıt vermiş: “Hasta olanı iyileşene kadar, en küçüğünü büyüyene kadar, yolda olanı da eve dönene kadar.”
"Kalk haydi, ebediyen uyuyacağız zaten!
Ömer Hayyam"
Dediğiniz gibi itici ve haline acınası...
Aynen kutsalı bilmeyen, değerleri basitleştiren,
saygı gösterilen örnek şahsiyetlerin isimlerini
"Arapça" diye aşağılayan, küçümseyenler gibi...
Allah'ım bilmiyorum ne iyi ne kötü...
Senden istemekten, sana yalvarmaktan da geri kalmak istemiyorum.
Olacaklar senin takdirin biliyorum.
Fakat halimi en iyi sen biliyor sen görüyorsun.
Bana güç, kuvvet ve idrak ver...
Altından kalkamayacağım imtihanlarda beni bırakma.
Aciz, nankör, ve zayıf kulunu ne olursun unutma....
Vücut hatlarının belli olmaması değil miydi?
Buralarda çoktan anlamını yitirmiş görünüyor.
Kimsenin giyimine karışacak değilim
fakat bana oldukça hazin,garip ve bazen de komik geliyor.
Saçları örten eşarp altında teni ve hatları gösteren ince, dar elbiseler...
Dediğim gibi şahsi görüşüm...
Buruk bir mutluluk hissettirdi.
Dudağımın kenarında bir gülümseme izi kaldı.
"Aslında güçlüsün. Yıkılmıyorsun. Bilmiyorum niye,
kimin için ama kendini bırakmıyorsun."
Gözlerim nemlendi. Görmemesi için kapattım.
"Sizin için bir tanem, sizin için...
Bir paratoner gibi dertlerinizi üzerime çekmeliyim.
Gölgemde siz emin yaşayabilmelisiniz.
Benim mutluluğum diye bir şey yok. Siz mutluysanız ben o zaman mutlu olurum.
Ben babayım. Ben yıkılırsam çadırın direği yıkılmaz mı?"
bunları dedim ama içimden...
Duymasını istemedim.
Korkmasını, endişelenmesini istemedim.
Hayatlar çalınır mi?
Zindanda sebepsiz yere çürüyenleri duymadın mi?
Kendi kararını alamayan küçücük çocukları görmedin mi?
Töre zincirine yakalanmış kızları bilmedin mi?
Vazifesini yapamayan yöneticilerin halkını hatırlamadın mı?
...........
Birinin malını çalana hırsız denir.
Hayatını çalana sadece hırsız demek az değil mi?
Korkma! Sakin ol!
Hepsi geçecek!
Sevdiklerine inşaallah birşey olmayacak.
Şu an imtihandasın. Sabır acıdır ama sonu tatlıdır.
Görelim mevlam neyler. Neylerse güzel eyler.
"Ulan" diyor "başına neler geldi
(Bu kısmı siz hayal dünyasında canlandırabilirsiniz)
yine hamd olsun diyebiliyorsun.
Bu ne teslimiyet, bu ne kadercilik!
Hiç mi isyan etmezsin sen!
Bunu başına getiren yine Allah değil mi?
Genç başını kaldırıp insanı deli eden bir sakinlikle cevap veriyor.
"Benim inandığım Allah her şeyin ama her şeyin sahibi.
Sadece benim senin değil. Eşyanın, mekanın ve zamanın da sahibi.
Düşünsene her şeyin sahibine nasıl isyan edilir.
Başıma bir dert geldiyse beni kurtaracak olan yine O ise nasıl isyan edebilirim?"
Aydınlanan ufuk, seher kuşları
uykuya doymamış çocuk bakışları.
Doğ bakalım doğ inadına her sabah
ey acuze güneş.
Kaç milyon yıldır değişmez bu hep böyle
Ve sen hoş geldin
bilinmezlik getiren davetsiz misafir.
yeni ve garip gün evimize
Şoklar, sürprizler, haberler heybende...
Nasıl da değişiyor hayatlarımız
maharetli ellerinde!
Ne sinsisin sen!
Dökülür bazen de neşe kırıntıların
Kanayan yıllarımızın
kaybolan yollarımızın üzerine.
Yap fakat en iyi işi yine de
çal azar azar umutlarımızdan
götür azalan hayatlarımızdan,
Kandır biz avanelerini
Kabulümüz ta en baştan.
Bir kere daha görsünler.
bir tarafta sen,
yani değişmez kazanan
ve diğer tarafta
Biz gariban çocukların
kaybetmek kaderi olan.
Yaşıyoruz, tiyatro oyunundaki oyuncu gibi..
Bir oyuncu oyunun tamamına vakıf olmadığından,
bütünü göremeden, diğerlerini tanımadan
dolayısıyla eksik ve hatalı görüş ve anlayışla oynuyoruz.
Sadece oynuyoruz.
Yaşıyoruz ya da oynuyoruz....
Fakat yaşadığımız ya da oynadığımız oyunu izleyen seyirci kadar bilmiyoruz.
Lütuf değil beyefendi veya hanfendi...
Çocuğun için katlanacağın sıkıntı, zahmet de değil.
Daha da önemlisi "öncelikle" onun için de değil.
Senin için senin,
baya baya senin için gerekli olan bu...
Ona sarıldığında tamam, çocuk mutlu olacak ama daha önce sen, evet sen duygu taşıyan bir insan olduğunu hatırlayacaksın...
Okuman lazım.
Çünkü her okuduğun cümle
seni zorluklara direnmen,
acılara katlanman, ilerlemen, baş etmen
için bir merdiven basamağı.
Nefessiz kaldığında yanında bulacağın hava,
düştüğünde dayandığın baston,
çaresiz kaldığında kulağına fısıldayan sırdaşın,
hayatı çözmen için ellerini tutan öğretmenin....
Okuman lazım...
insanları tanıdığını söylüyorsan dosdum tam bir yanılgı içindesin.
Bu kadar iddialı bir cümle kurmadan önce en azından iyice düşünmek gerekiyor.
Niye mi? Çünkü bir insanı tanıdığını iddia etmek onu anlatabilecek kelimeleri seçmek imkansız da ondan.
Mesela her şeyden evvel onu hangi dönemde gördün, hangi hal içindeyken biliyorsun?
Varlık içindeyken haliyle, yokluk duvarına çarpmış hali bir mi?
Acılar içinde kıvranırken ki sözleri ile bahtının açtığı zamanlarda ki sözleri ne kadar uyumlu?
Gençlik günlerinin deli doluluğu ile yaşlılığın verdiği hüzünde benzer şarkıları mı mırıldanıyor?
Kolay seçimlerde ve yada birini feda edeceği seçimlerde aynı mı?....
Bence bir insanı tanıyorum demeden önce defalarca düşünüp "Hayır! Tanımıyorum.
Çünkü onu farklı zamanlarda ve farklı haller içinde görmedim." diyebilmeli.
Ya da en azından şu haliyle tanıyorum diyebilmeli...
bedbaht
yine niye gelir ki bahar?
Neden duyulur
parkta çocuk, dalda kuş cıvıltıları.
Kim dinler bu şen şarkıları?
Bankta nişanlılar dillerinde gelecek planları
masalları, hikâyeleri, mutlu sonları…
Allah’ım bir bana mı görünür?
acılar, sürgünler, gözyaşları.
Bir ben mi duyarım
ağlayan günahsız çocukları?
Bir beni mi üşütür
zalimin soğuk zindanları?
Bir ben mi tutarım mazlumların yasını?
Ahh! Bir ben mi meyusum bu alemde
bir ben mi bedbahtım?
Yoksa herkes mi yalancı?
Dünyada acıdan başka şey var mı?
mazk