Ürkek bir mutluluk hali
Seni istiyorum, cesur bir itiraf
Farkındayım
Titrek kalbim çarpıyor
Dudaklarından çıkacak kelimelere
Kitlenmiş kısık gözlerim
Ha ıslanmış ha ıslanacak
Islatacak kendinden habersiz varolan
yüzümün ince çizgilerini
Küçük derelere dönüşerek
Akıp gidecek arkasında tuzlu anılarla
Belki...
Korkutma beni bekletme beni
Ürkek bir kuş misali
Salıver avuçlarından gökyüzüne beni
Zaten döner bulurum yine seni
Sıcaklığın çekiyor beni
Baktıkça boğuluyorum içinde
Kayboluyorum düzlemlerinde
Çöküyorum dizlerimin üstüne
Hepsi senin için
Mutlu ol istiyorum, tut elimi
Sürükle oradan oraya elimin ucundaki beni
Ben zaten olmuşum deli
Perdelerini çektim, pencerelerini kapadım
Kapılarını kitledim kalbimin
Gönül bu belli olmaz
Uçar kaçar bir kuş gibi
Konar avcı bir kedinin omzuna
Sonra dua et dur
Kırmasın diye kanatlarını kalbinin
Eskiden açıktı kapım, bacam
Derdim kim sızacakmış içeri
ilahi güldürmeyin beni
Zaten benim karnım tok böylelerine
Karnım tok, sırtım pek
Kaşlarım siyah, tenim beyaz
Sevemem kimseyi
Sadece yaratıldı diye, ki
Bu bir başarıysa; ait ailesine
Şimdilerde elimde bir kupa kahve
Bir küçük defter
Yazmak için bir dizi mısra
Şükretmek için yalnızlığa
Düşünüyorum;
Yalnızlığı sev, yalnız bırakandan ötürü
Güzel, ben bunu yazarım bir kenara
Yanına beyaz yıldızlar koyarım
Gecenin karanlığında
Aralayıp perdeleri
Seyre dalarım kapalı pencerelerimin ardında
kalbe dokunan bir sözdür. tam metni yazmak gerekirse;
yarayla alay eder, yaralanmamış olan.
(juliet yukarıda pencerede görülür)
dur, şu pencereden süzülen ışık da ne?
evet, orası doğru, juliet de güneşi!
yüksel ey güzel güneş, öldür şu kıskanç ay’ı,
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederden
sen ondan daha güzelsin diye.
kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan,
sayrılı ve toydur bakirelik giysisi.
soytarılar giyer bunu ancak
sen çıkar bu giysileri, at üzerinden.
kadınım benim, ah benim sevgilim bu!
ne olur ah, bilseydin sevgilim olduğunu!
konuşuyor, ama bir şey de demiyor;
ne çıkar, anlatıyor ya gözleriyle
karşılık vereceğim ben de!
amma da yüzsüzüm, konuştuğu ben değilim ki!
tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
biz dönünceye dek siz parıldayın diye.
gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde,
utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı,
gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
öyle parlak bir ışık ağlayanı olurdu ki gözleri gökte,
gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.
bak, nasıl da dayamış yanağını eline !
ah, eline giydiği eldiven olaydım da
dokunaydım yanağına.
konuşuyor.ey parlak melek, konuş yine!
sen, göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye;
cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde,
tıpkı ölümlülerin hayretle açılan gözlerine gördüğün gibi.
tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında,
onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla,
öylece bakıyorum ben sana.
romeo ve juliet
william shakespeare
gerçekten beklediğimden etkileyici olan ve izleyiciyi de ortama dahil edip bad tripin alasını yaşatmayı başaran bir film olmuş. evde izlememe rağmen baya gerdi izlerken. tekrar sinemaya gelirse orada izlemeyi kesinlikle isterim. ilk baştaki dans beni de benden aldı. noe 'nin istediği gibi hipnotize oldum.
pek çok metafor içerdiği yazılmış ekşide. ne kadar doğru bilemiyorum lakin bana mantıklı gelenlerden biri daddy diye çağrılan adamın tanrıyı simgelediği ve tüm çağrıları yanıtsız bıraktığı.
tito reisin sonu üzdü.
hamilenin delirmesi şaşırttı.
selvayla sevişen sarışın kız da en itici tipti bence. selvanın ona yar olması da bir nebze üzdü beni.
ayakta sürekli dans eden ırıspıya* da bir şeyler olsa üzülmezdim valla.
ayrıca sevişenler mis gibi uyumuş kalmış, herkes öyle yapaydı en fazla büyük bir orgy dönerdi, bunlar olmazdı.
gerçek bir olaydan esinlenildiği düşünülünce ürpertiyor insanı.
sinema falan okumadığım için yüzeysel ve gereksiz yorumlar yaptım. film tam bir lsd kafasıydı, bitsin artık dediğin ama asla bitmeyecekmiş gibi hissettiren lakin eninde sonunda sende bıraktığı izlerle biten bir kafa. bilen bilir gençler*.
"efsane dizi izlemeyen çok şey kaçırır!!!!" gibi yorumlardan hiç haz etmem ama, efsanenin allahı dizi, çok gaza geldim. izlemeyen çok şey kaçırır! Ayrıca kapitalizme karşı da derin mesajlar barındıran ve çok başarılı kurgulanmış dizidir.
evlilik müessesinin mantıklı gelmeye başladığı an. "hem yalnız yaşıcan ama yalnız da olmıcan işleri falan da bölüşcen, oo mantıklı aslında yanında hep bir arkadaş olcak..." ama tabi ki geri kalan her an için bekarlık sultanlıktır.
instagram hikayelerindeki anketleri cevaplamak. "Hanımların*** dikkatine... instagram hikaye anketlerinize yanıt verilir, 3 dakikada yapılır hemen teslim edilir"
kısa vadede zoru, uzun vadede kolayı seçmek.* Nitekim bu bir seçimdir, kişilerin kendince haklı sebepleri olabilir, dayanma noktalarını aşmış olabilirler. Bu durumdan başka çıkar yol bulamama nedenleri üzerine durulmalı ve o nedenler hala hayattaki insanlar için ortadan kaldırılmalı.*
eva green sağolsun güzel dizidir, hayranım. eva green e mi hayranım diziye mi --spoiler-- dracula --spoiler-- ya mı bilemiyorum gerçi.
--spoiler--
My name is Dracula yı duymak çok tatmin ediciydi. benim ruhumu al, benim kanımı em. küfret baa mal de baa sipaydi diyesim geliyor. onsuz bölümler zor geçiyor. *
--spoiler--
zamanı slowmotion moda sokan olaylar bütünü. böyle o telefonun koltuğa çarpıp ordan sekip yere düşüşünü yavaş yavaş izlersiniz ama bir şey yapamazsınız.
sanki şu an benimdir. böyle çok sıkılıyorum, çok yorgunum hep yorgunum bu aralar. sıkılıyorum, birileriyle konuşmak istiyorum ama tanıdığım birileriyle değil. tanıdıklarımla zaten konuştum, bir şey değişmemiş belli ki. konunun nerelere gideceğini açılışı, kapanışı biliyorumi hiçbir heyecanı yok onlarla konuşmanın. zaten yabancı biriyle de farklı konularda konuşmak istiyorum, tükenmişliğimin nedenlerinin tespiti üzerine falan değil. aman öyle işte. daralıyorum ben.