0 kadar uzun ömürlü olamayacak riskli bir işe girişmektir. Geçmişinde neler yaşadığını, ne badireler atlattığını asla bilemeyeceksiniz. Dokunduğunuz hiç bir şey esasında tam anlamıyla size ait olamayacak, çok yazık…
işi bi hayli zordur. Zira bulabileceği ve onu seven erkeği ya kandirmasi ya da dürüst davranması gerekecek. Kandırirsa yalanlar üstüne kurulan bi iliski selamet içinde ilerleyemez; ha dürüst davrandı, muhtemelen onu bu haliyle seven adam zamanında türlü piclikler yapmış olduğundan bu hayat tarzı içindeki birinin de eskileri geride bırakıp düzelmesi cok zor. Kısacası vah haline o kızın.
Muhtelif filmlerimde ne zaman bir hatun kişi kendisine sırnaşsa, yanağından öpse o klasik gülüşüyle ‘yapma kız fena oluyorum’ şeklinde tepki veren oyuncu. Muhtemelen çok hızlı tahrik olup malum organı hemencik havalanıyor. Biraz daha devam etseler anında boşalacak ahahah.
Özellikle altında son model arabası olan, inanılmaz şık ve şaşalı biçimde giyinmiş ve epeyce gösterişli duran kadınları gördüğümde nedense aklımdan ‘ah ulan vergilerim’ diye geçiriyorum. Kuvvetle muhtemel, kocası veya ailesi bir şekilde devlet kurumlarından, belediyelerden ısmarlama ihale alan, 3 kuruşluk işi 10 kurusa yapan, kısaca haram lokma yiyen yiyen Yapi ve şirketler içinde bulunmaktadır. Başka bir açıklama gelmiyor aklıma. Evet, vergilerimiz…
Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım her daim dilimizde ve dimağımızda olan mottomuzdur. Yaklaşan 2023 seçimlerinide Allah’ın izniyle ve göklerden gelen karar ile altedecegiz bu islam ve ummet dusmanlarina karşı..
dinin statik ve dogma yapısına karşılık bilimin her zaman dinamik oluşu ve sürekli ilerlemeden ve şüphe eder olmasından kaynaklıdır; zira din ve bilim evrene ve hayata bambaşka açılardan yaklaşır.
din için dünya hayatının pek bir önemi yoktur, bu dünya yalandır; Burası bir imtihan dünyası olduğundan yalnız alah'a kulluk ederek, ibadet ederek yaşamalıyız. Yani din gerçeği bulmuştur. Dinde araştırmak sorgulamak akıl yürütmek yoktur ve olamaz da. Tam bir teslimiyet vardır. Oysaki bilim ise realisttir, gerçeklerle ilgilenir ve hiç bir zaman mutlak gerçek olamaz. bilim ise her zaman
gerçeği arar, bir sınırı yoktur. teoriler yanlışlanabilir ve değişebilir.
Zaten baktığımızda da dünyanın genel iyilik durumuna çığır açan hiçbir insanın dindar olmadığını, bilakis inançsız ya da az inançlı olduğunu görürüz. O müslümanların çok övündüğü islami coğrafyada yaşayan; bilim dünyasında çığır açamasalar da bilime katkı yapan pek çok bilim adamı esasen inançlı değillerdir; topluma ters düşmemek için takiyye yapmaktadırlar. Misalen islam coğrafyasındaki Ömer Hayyam her ne kadar müslüman sanılsa da ateistin önde gidenidir. Kafayı şarap ve kadınla bozmuştur.
dinin bilimin gelişimine mani oldugunu olumlayan pek çok olay da tarih sahnesinde yerini almıştır.
Örneğin dinsel düşünceyi yıpratamsından dolayı galileo'nun asılması,
osmanlı döneminde şeyhülislamın emriyle takiyüddin'in rasathanesinin yerle bir edilmesi.. (çok gelişmiş rasathanesiyle astronomi araştırmaları yapan br osmanlı bilim adamı olan takiyüddin evrensel kanunları araştırdığı için allah'ın sırlarına erişmeye çalışmakla suçlanmıştır.
1800'lü yıllarda günah olduğu gerekçesiyle matbaanın osmanlıya gelmemesi. (bir yahudi olan ibrahim müteferrika getirmiştir ve yalnızca gayrimüslimlere kullandırtılmıştır, müslümanlar uzun süre kullanamamıştır)
hatta o kadar geçmişe gitmemize de gerek yok. Şu an insanın nasıl yaratıldığı konusunda en bilimsel teori olan evrim kuramına bile din tamamen karşıdır. insanın çamurdan yaratıldığına, adem ve havva nın cennetten kovulduğunu söyleyen din yaratılış teorisine şimdiye kadarki en akılcı açıklamayı getiren evrim teorisiyle durmadan savaşmaktadır…
Her canım sıkıldığında yaptığım muhteşem eylem. Anlastigim 4 hatun var, gayet güvenilirler.. hatta ev anahtarımı filan da verdim. Yatakta uzanırken canım istediğinde bi mesaj atıyorum 15 dk ya kapında oluyor. Daha yataktan bile çıkmadan sağolsunlar gelip rahatlatıp gidiyorlar. Ertesi gün paralarını havale ediyorum. Haftada ortalama 3-4 gün rutinim böyle. Gerçi maaşın yarısı gidiyor ama olsun o kadar…
Yaklaşık 12-13 yaşlarındayım ve bir şeyler almak icin mahalledeki bakkala girmiştim. bakkal amca takkesini geçirmiş, sirti dönük şekilde namaz kılıyordu. aslında insaniyet namina ilk biraz bekledim. ama baktım bitecek gibi değil, aldım elime bi poset. ne varsa doldurdum içine. birsuru cips, çikolata, gofret, kola, dondurma ve daha neler neler...
tabi bakkal amca namaz kildigindan bozulmasın diye hiç bakmadi bile. sonra tam ayağa kalktı ki, dedim herhalde bitiyor. kaçtım gittim sonra anasını satayim. yüzümü bile görmedi.
Daha sonra aldığım şeyleri bi köşede afiyetle yemiştim. ahaha lan seneler geçti ama çok zevkliydi ya. Hatırladıkça gülerim. Ha bi daha olsa bi daha yaparım tabii. ama sonra aklıma geldi, hazır fırsat varken niye kasayı soymadim diye çok hayıflandım. ama kafamız o kadar kötülüğe çalışmıyor tabi. hep şu iyi niyetimizden kaybediyoruz yahu...
Bahse konu birey icin elbette namussuz denemez, kendi tercihidir… hem hangi devirde yaşıyoruz… bir kadını salt bu sebepten yargılamak çok yanlıştır. (bakire olsun veya olmasın) çok iyi bir insan ve çok sadık bir eş olabilir. her şey tamam, ama şu var;
hem ilk iliskisini evlenmeyeceği biriyle yaşayarak pekcok açıdan toplumsal normları çiğniyor ve sonra başka bir erkekle bir şekilde evlilik yoluna giriyor ve de bu aşamada ;
vay efendim şu kadar altin takılacak,
şunları erkek tarafı şunları kız tarafı alacak
kına gecesi
çeyiz
el açtırmama
kırmızı kurdela
O saçma salak düğün telaşı
Ve bilumum adetler…
almışken her şeyim cok iyi olsun, ömürlük olsun....
bilmem ne bilmem ne…
iste bu aşamalarda nasıl bir tezatlık taşıdığı ortaya çıkar ve soğutur kendinden...
Yani sen böylesi büyük bir dogmayı kendi içinde aşabilmişsin, lakin mevzu ciddileştiginde vay efendim adet, töre, gelenek görenek…
Tekrar bölümlerini severek izlediğim Ezel den sonra Türk dizi tarihinin en güzel yapımlarından biridir. Keşke bitmeseydi de şu berbat hayatımızdan bir renk daha eksilmeseydi… neyse bitince de çocuklar duymasına sararız artık…
Büyük bir keyifle severek dinlediğim şu an Türkiye’nin sayılı müzisyenlerinden biri. Edit priaf ve Frank Sinatra arası Oldukça farklı ve güçlü bir sesi var; dilerim yolu açık olsun…
Bir erkeği ‘erkeklik’ vasfını layıkıyla yerine getirmesi adına sahip olması gereken niteliklerin başında gelir. Erkeği erkek yapan şeydir kısaca.
Evet, görünürde herkes abazan, herkes seksolog, herkeste testesteron üst seviye ama mevzubahis gerek mental gerek fiziki manada her an partneri zevkin doruklarına çıkarabilmek ve orgazma ulastirebilmek olduğunda erkeklerin kaçta kaçının bu seviyede olduğu konusu meçhuldür.
Şahsen bu minvaldeki temel düstur partner orgazm olmadan ve zevkin doruklarına çıkmadan bosalmamaktir. Bu noktada taocu sevisme sanatını okumak çok büyük fayda sağlayacaktır..
allah nasip ederse erkek çocuğum olduğunda yapmayı planladığım şey.
harici diskimde envai çeşit kategori ve tarzda senelerdir muntazam biçimde, tutku ve sabır ile iktisa ettiğim 700 gb boyutunda bir arşivim mevcut. e bunu bir çırpıda silmeyi doğrusu asla ve kat’a başaramam. dolayısıyla 14’ncu yaş gününde bu fikri hayata geçirmek gayet hoş bir mantıklı bir eylem.
Klavyede on parmak dakikada 50-60 kelime kadar yazabiliyorum ve arada on parmak klavye düello sitelerine katılıp herkesi yeniyorum. Muhtemelen katiplik sınavına hazırlanan kişileri yenip hayal kırıklığına uğratmak çok zevkli ve güzel bir duygu. Ehe.
Bu sabah gördüğüm ilginç çocuk. Sabahtan beri Kafamı kurcalayıp duruyor, bi türlü aklımdan çıkmadı. Sanırım 15-16 yaşlarındaydı; saat sabah 5 buçuk civarıydı ve 0’a yakın bi sıcaklıktaydı. Çocuk Şortunu giymiş ve sahada top sektirip duruyordu. Sahanın yakınından Geçtiğim 2 dk lik süreçte hiç potaya da atmadı. Çok ilginç...
Romantik bir insanın duygulu anlamlar çıkarabileceği, havanın daha tam aydınlanmadığı, bulutlu ve soğuk havayla hafif karanlığın ruha karamsarlık ve gizemli bir durgunluk duyumsattığı sıradan denebilecek bir sabah vaktiydi...
Bir otobüs durağında, her zamanki gibi gözler ileride bir an önce otobüsün gelmesini beklerken, duran bir otobüsten yavaşça ve aslında da onu kaygılandıran bir telaşın olduğu açıkça anlaşılan bir kadın otobüsün kapısına tırsakça tutunup inerken nedensizce dikkatimi çekti.
Bir anormallik olduğu her halinden belliydi ancak deli de denemezdi. En fazla 30 yaşında olabilirdi ve aslında şirin de bir yüzü vardı. O otobüsten inip yanıma yaklaşana kadar geçen birkaç saniyelik lahzada gözlerimi ayıramadım. Başı eğikti ve hafifçe de sağa sola oynuyordu. Hayatın bütün dertleri üzerindeymiş gibi suretindeki ağlamaklı ifade ve yüzünü hayata içlenmişçesine burkması insanın içini cız ettirecek cinstendi. O on saniyelik zamanda ifade edemeyeceğim çok karışık bir ruh haline büründüm. Bu çok garipti ve de oturup ağlayabilirdim. Evet, belki her yerde görülebilecek oldukça gündelik bir haldi işte ama çok farklı bir şey vardı sanki onda…
iner inmez sanki o da beni umursamazca sezmişçesine yüzündeki ifade değişmeyerek oldukça uyuşuk ve sakince yanıma yaklaştı. Ardından, sahiplenmeye ve sevgiye ihtiyacı varmış gibi donuk bakışlarla önce şöyle bir yüzümü süzdükten sonra ondan oldukça küçük olmama rağmen yardım istercesine "abiii basmane nerde?" diye sordu.
işte o sırada, kadının haline kitlenen ben bu beklenmedik soruyla öyle bir sarsıldım ki, sanki bu kelimeyi ilk defa duyordum. Kadına öylece bakarken hemen yanımda duran adam çok katı bir ifadeyle "karşıdaki durağa geçin" dedi. Ancak Ben hala o garip hüznün etkisinden çıkamamıştım. Evet, garip bir hüzün işte... Bu duyguya bütünüyle acıma diyemezdim fakat Kuşkusuz o an benden yardım isteseydi hiç düşünmeden bütün paramı ve ceketimi ona verebilirdim...
Ve eminim ki, bir romancı o kadının sadece o kısa halinden onlarca sayfa ruh tahlili yapabilirdi. Diğer yandan duraktaki kimsenin de özel bir dikkatini çekmemişti bu. Orada çevresine karşı hassas bir bünyeye sahip olan sadece ben miydim acaba...
Kadının arkasından baktığımda ise altında ona kısa gelen paçavra bir çarşaf, altında pembe çorap ve kıpkırmızı topuklu ayakkabılar; Üzerinde o soğuk havada titremesine sebep olan ince kazak ve başında da saçlarının yarısını açıkta bırakan gri bir eşarp vardı. Sokak kadını da değildi. Bir ailesi olduğu belliydi ve Kim bilir ne derdi vardı...
deneyimsiz ve ne yapacagını bilmeyen, erkeğini nasıl mutlu edeceğinden bihaber beceriksiz ve tırsak bi Hatunla evlenmektir. işin yoksa nasıl sakso çekileceğini öğretmeye çalış bi de...