mahalle felsefecisi
192 (mavi jojoba tanesi)
altıncı nesil yazar 3 takipçi 20.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sözlük yazarlarının yaptığı çılgınlıklar

    1.
  1. şu fani hayatta iki laklak edip beş köfte yedikten sonra gel zaman git zaman monoton veyahut hareketli yaşamımıza belki bir renk, belki bir farklılık getirmek için yapılan -bizzat veya değil- kendimizi ilgilendiren çılgınlıklardır. bu çılgınlıkların sonu düşünülmez. ama kimi zaman da düşünüldüğü için çılgınlık yapmaya karar verilir.

    benim hayatımdaki en büyük çılgınlık; aşık olduğum adamı terk etmektir. gerçi bu çılgınlık sonucu çok çok zorlandım. lakin hayatın gösterdiği olumlu yollardan yürüyüp olumsuz diye işaretlediği durumları es geçmek ne kadar dürüstçe olur diye dank eden kafama bir balyoz indirdim ve yaptım bunu. hayatın bana gönderdiği işaretleri göz ardı etmeyip aşıkken o nu terk etmek zorunda kaldım. fakat pişman değilim. çünkü olması gerekeni hayattaki ayrıntılar, işaretler bana bildirdi. nasıl ki başlangıçta bu işaretler sayesinde heveslenip, onlara itaat ettiysem diğer işaretleri de uygulamam için işe koyuldum. dediğim gibi, öyle kolay değil bu işi yapmak. zaten kolay olmadığı için en büyük çılgınlık ya neyse.
    not: ironi yapanın ağzını burnunu dağıtırım ona göre. bu da ikinci çılgınlığım olsun. hadi bakalım.
    1 ...
  2. bir belgesel izledim ve hayatım değişti

    1.
  3. evliyamen

    1.
  4. geçenlerde ahmet özhan ın evliya sevgisini üşenmedim oturdum dinledim. manyak gibi anlamaya çalıştım. heralde onunda kahramanları bu üstün gücleri olan ulemalar, evliyalar dedim. adam öyle bir mest olarak anlatıyordu ki, örnek olarak; ermişin teki kuş misali bir burda bir istanbulda. anlayacağınız uçak işini yıllar öncesinde halletmiş. bir nevi süpermen gibi ''evliyamen'' ! bir de ilim öğrenmeye gittiği bağdatta onu karşılayan evliya hazretleri zaten bizim ermişin geleceğini biliyor imiş. sen ne diyorsun? yani hiç bir teknolojiye gerek duymadan adam empatiyle iletişimini kuruyor. (bkz: zihin) onun için bir şey icad etmeye ne gerek var alaşkına!
    çalışmanın, üretmenin ( cocuk yapmak dışında) bir anlamı yok. babalar olayı kökünden halletmiş. hele de ermişlere zarar vermek isteyen kafirlerin vay haline. kendini bilmez kafirler olursa da kafir oğlu kafirler evliya hazretlerinin kapısına vardıklarında daha ilk görüşmede elleri ayaklari yamuluyor, tir tir titremeye başlıyorlarmış. dolayısıyla bu kafirler daha ilk dakikadan itibaren biz yaptik sen yapma, sen bize kıyma, moduna girip kendilerini affettirmeye çalısıp evliya hazretlerinin eteklerine secde etmeye baslıyorlarmış. anlayacağınız bu evliyalar islam ülkelerinin bir çeşit süpermenleri olarak 'evliyamen' liklerine devam ediyorlar.
    1 ...
  5. gelin hamamı

    8.
  6. gelinin kaynanası için artık her şey çok geç olmuştur bu bir. ertesi gün düğün günüdür çünkü. bundan kelli vay efendim gelin güzel mi bi kusuru var mı dan ziyade maksat aklanıp paklanırken eylence olsun iki aile birbirine kaynaşsın oğlu olan analar kız beğensin, birbirine garezi olan eltiler yine birbirini keselesin - o zaman kirler daha iyi çıkar-. kara kızlar beyazlasın turuncular morarsın gibi etkileri de olur tabi. gelin hamamınında öncelikle hep beraber havuzda yüzülür ya da kenarlara oturulur. sonra daha sıcak olan çeşmeli bölümlere gidilip bi güzel keselenilir. gelin kızımız köpük banyosu ve süper hamam masajıyla rahatlatıldıktan sonra hava sıcaklığının ve nem oranın daha düşük olduğu alana gidilip dümbelek ya da her hangi bir müzik eşliğinde göbek atılır. şahsen ben oğullarıma iki tane kız beğendim. şimdi türlü yollarla onları buluşturmanın planlarını yapıyorum. ee malum artık görücü usulü tedavülden kalktı. bu arada ben de sarısın oldum resmen. fazla mı sıcak su döktüm ne?
    0 ...
  7. adres ararken dikkat edilmesi gereken noktalar

    1.
  8. bilmediğiniz bir yere gideceksiniz ve elinizde ufak bir kağıtta ya da teknoloji gelişti telefon notepad inde( teknoloji ya o yüzden ingilizcesini yazdım) yazılı adres. bu durumda dikkat etmeniz gereken noktalardır.
    eğer sokaklardaki mahalle adlarına ve numaralarına bakıp yolunuzu bulmayı tercih etmeyen kestirmecilerdenseniz adresi sorduğunuz kişilere dikkat etmeniz gerekir. öncelikle bu adam sağını solunu biliyor mu diye kontrol ettikten sonra öğrenilmek istenen adres sorulmalıdır.
    kolay gelsin.
    1 ...
  9. she ll come back to me

    ?.
  10. (bkz: cake)grubunun güzel bir parçası daha. kullanılan enstrümanlar, yer yer hafif meksika ritimleri ile kendinizi genç bir kovboy gibi hissettirip ''she ll come back to me'' nidalarıyla ağzınızda bir süpürge çöpüyle fotoğraflayabilirsiniz.
    0 ...
  11. tanışma hikayeleri

    1.
  12. adı üstünde hikaye. eğer bir çiftin tanışma hikayesinden bahsediyorsak nahoş başlangıçları sil baştan yazıp yeri geldiğinde anlatmak üzere uydurulan hikayelerdir. bir de yazdıkları hikayeye inananlar vardır. en güzeli de bu inananlardır bence.
    ulan tanışmışssınız işte internetten sonra da uyduruyorsunuz biz işte sinemaya gidiyoduk elimde kitaplar vardı. patlamış mısır (insan popcorn der) alıyodum elimin arasından kayıp giden mısır kesesini havada yakaladı. o an çok güçlü olduğunu anladım. mısırımı koruyup kollayan beni haydi haydi kollardı. üstelik bir de koltuklarımız yanyanaymış falan. tanışma hikayesi bulmakta sıkıntı çekenler bana gelsin çok iyi senaryolar yazarım. nasıl oynayacağınızı da öğretebilirim.
    edit: tiiizz vakitte başlık taşınsın.
    2 ...
  13. bhagavadgita

    1.
  14. hinduların kutsal kitabıdır. yalnızca bir tane kutsal kitapları yok tabi ki. bu sadece bir tanesi hatırlatmamızı da yaptıktan sonra akrabaların kendi aralarında savaşmaya başlamadan önceki, aslında kişinin kendisiyle olan savaşını ortaya döken bir destandır bu. kitabı alın okuyun ve anlamaya çalışın, sonra da gelin burda tartışalım der sıvamı savarım.
    kitap tanıtımları, çokoprens turta.
    1 ...
  15. kişilik bozuklukları

    3.
  16. kişilik özellikleri uyuma dönük değilse, esneklikten yoksunsa bir bozukluk vardır diyorlar ve bu bozuklukları çeşitli adlar altında uzun uzadıya akıllı işiymiş gibi incelemekten zevk alıyorlar.
    ne demek lan bu cümle. uyuma dönük değilseymiş... şimdiye kadar hep uyumlu olabilmek için çalıştık çabaladık, büyüklerimizi dinledik, küçüklerimizi sevdik, manyaklaşan birine karşı empati yapıp o nu anlamaya çalıştık da ne oldu? olanı söyleyeyim canlarım: birey olmaktan çıkıp sürüde ki her hangi bir canlı olduk. aynılaştırılmaya çalışılan her hangi biri! ne acı dimi her hangi biri olmak. bence kıyamet bu! ondan demişler kendi kıyametini kendi hazırlar insan diye. aynılaşan insan kıyameti yaşar. herhangi biri olmak bildiğiniz ya da düşlediğiniz kıyamettir beni anlayabilen, anlamak için çaba sarf eden dostlarım.
    kıstas belli; uyum sağlanmıyorsa bozuksun, çık dışarı. herkesi birbirine uyumlayan programı kabul etmiyorsa senin bünyen hasta. kurtulmak için terapi alıp sosyalleşmen ve sırf insanlarla uyumlu olabildiğini gösterebilmen için çalışman, evlenmen, çocuk doğurman, baba olman, kendi haricinde birine hizmet etmen gerekir. bunları yaparsan süper uyumlu süper insansın dostum, ne mutlu sana. bakmayın böyle atıp tuttuğuma; işsizlik, -bir kaç ders verme dışında- hizmet etmiyor oluşum, birinin boynumu eğdirecek laflarına maruz kalmayışımdan ve bunlara duyduğum özlemden de kaynaklanıyor olabilir bu saçmalamalarım. ama soruyorum, herkes tarafından her eve lazım olan biri olarak kabul görmek şimdiye kadar bana ne kattı? benim burdaki karım ne oldu? vaz geçiyorum dinlenen, sevilen, uyumluluğuyla göz kamaştıran, fikirleriyle ufuk açan, dertlere çare olacak laflar eden, çocuklarla ilgilenip, yaşlılarla sohbet edebilen, yaşıtları arasında aranan kişi gibi kabul gören sıfat tamlamaları olmaktan. sizlerin yüzünden asıl beni unuttum be. belki ben kötü bir insan olmaktan zevk alıyorum, belki hödük olup düşünmeden konuşabilen insan bana göre en yücesi, belki doktorun masasına gidip kibarca durumu anlatmaktan çok kabaca: söyle ulan demeyi istiyorum. neden herkes herkesi pişirme sevdası içinde anlayamıyorum dostlarım. neden herkesi herkesle aynı potada eritme derdindeler bunu da anlamıyorum. kadın erkek ilişkilerine şimdilik girmiyorum ama bu konu da başlı başına bir dert unsuru.

    sigmund freud psikoanalitik kuramları çıkarmış dizmiş önümüze. peki ya sonra demezler mi adama? yahu yaşamaktan çok hep 'olmaya' çalışıyoruz. bi olmak durumu var ama kimse ne olduğunu tam olarak bilmiyor, bilse de kendini kandırma yöntemlerinden başka bir şey değil hiç birisi.
    bir de şizotipal kişilik bozukluğudiye bir şey atmışlar ortaya neymiş efendim kişinin duygu, düşünce ve davranışlarının birbirinden bağımsız olarak savrulurmuş. lan biriniz de dahi bu hastalıktan yoksa kendimi diri diri yakarım be. ne hastalığı, hastalıktan ziyade çeşitliliktir bu şizotipal kişiler. insandırlar lan. öğretilenleri, bildiklerini, araştırdığını düşüncelerini davranışlarına katabilen ya da katamayan diye hastalık mı olur alaşkına. kimisi bilir uygulayamaz (çoğumuz gibi) kimisi yapar durduramaz ahaha biraz komik oldu ama öyle.

    borderlinehastalığı ise tüm haftanın günlerinde farklı karaktere bürünmekten başka bir şey değil. yaşam bir tiyatroysa borderline hastaları en iyi oyunculardır derim.

    narsistkişilik bozukluğu var mesela: mesela ben de biraz narsistim, kendimin çok önemli biri olduğum düşüncesini çoğu zaman korurum. kronikmiş bu hastalık üstelik tedavisi yok denilebilir yani. beğenilmekten zevk duyarlarmış. doğru söze kim yalan der ki. peki kim beğenilmemek ister? onaylanmaktan zevk almaz? hem bu kişilik bozukluğunda olan insanlar pek de mutsuz değillermiş. ben de diyorum ulan nedir bu sebepsiz mutluluğumun sebebi. meğer hastalıktan ileri geliyormuş.

    obsesif kompulsif de var ben de: yapılan işin geneline,sonucuna, amacına bakmaktan çok aralardaki ayrıntılara bakmaktan kafamı kaldıramam. (her hastalığa adımı yazmaktan da büyük zevk aldım bu arada)

    mesela kişilik çizgileri ve nitelikleri egosintorikolan insanlar var aramızda. kim mi tabi ki ilk örnek olarak kendimi göstereceğim. ne demek bu açıklayayım da tam olsun: kişinin normal dışı davranışları kendisini rahatsız etmez, tersine haz verir. var mı aksini savunan aranızda. zaten rahatsızlık duyan ister istemez değişir arkadaşım. daha fazla uzatıp da hepimizin birilerine göre hasta olduğunun delillerini daha fazla dökmek istemiyorum. şimdilik bu kadar hastalık size yeter. hadi bakalım koşun oynayın doktorlarınızla.
    6 ...
  17. marduk efsanesi

    1.
  18. tüm yaşamımı bu efsaneye göre planlamıştım ve şimdi efsane nasa tarafından yalanlandı. moralim çok bozuk sözlük. kendimi çok kötü hissediyorum ve marduk efsanesinin bir yalan olduğunu biliyorum!
    efsaneye göre olan rivayetleri çeşitli sayfalarda bulabilrsiniz. ayrıca
    (bkz: marduk)
    (bkz: marduk gezegeni)

    tanım:
    2012 de geleceğiydi,
    dünyayı vuracağıydı,
    böylece;
    yaşama lanetimiz
    kendi elimizde olmadan
    son bulacağıydı.
    ahh be marduk ahh! neden bizi teğet geçtin hiç anlamıyorum.
    hem koskoca maya takvimlerini nasıl yalanlar bu nasa hala çözmüş değilim.
    2 ...
  19. özel tüketim vergisi

    18.
  20. ötv de indirime gideceğinin haberlerini çok önceden veren hükümet bu sayede zaten satışları durdurtmuştur. araç almak isteyen insanlar ötv düşüşünden faydalanmak için bilmem kaç ay öncesinden alacağı malı rafa kaldırmayı tercih etmiştir. sonra beklenen ötv indirimi gelir ve satışlarda patlama yaşanır. sonra bu mağaza sahipleri arasından hükümet erkanına teşekkür edenler çıkar. be salaklar! indirimin haberleri önceden verilmemiş olsaydı zaten satışlarınız normal seyrinde sürecekti ve indirimden faydalanmak isteyen paralılar da ekstradan mağazanıza gelecekti. bu kadar mı kafanız çalışmıyor allaşkına. bu kadar ne yaparlarsa yapsınlar iyi oluyor şakşakçılarından mısınız? ama hükümet akıllı. önce inletiyo, indirim gelecek haberleriyle piyasayı durduruyo sonra da aha da açtım işlerinizi diyerek övünüyo.
    0 ...
  21. entelektüel soğan

    1.
  22. güzel olmanın dezavantajları

    17.
  23. ahh dostlarım bir bilseniz güzel olmaktan ötürü neler çektim! bu dez avantajları dile getirip de canınızı sıkmak istemezdim ama genç werter in acılarını dahi geçti benimkiler yahu!
    lakin bu dezavantajlara geçmeden önce entryleri okuyup bir tane güzel sözlük yazarı olmadığını görünce geri adım atayım dedim. sonuçta göreceli bir kavram imiş.
    hepsi bir mütevazilik hepsi bir ben böyle diyorum ama tam tersi de olabilirim mesajı veren, güzel olarak sadece erkek ilişkileri ile dezavantaj yaşayan kızlarımızdır onlar.
    onlar ki soğuk kış gecelerinde yalnız yataklarında güzel olmanın verdiği dayanılmaz huzurla uyurken sürekli kendilerini düşleyen erkekleri hayal ederler. tamam tamam bu kadar acımasız olmayalım. burasını salladım.
    ama şöyle bir gerçek vardır dostlarım! güzel olan kızlar ın kendilerini ifade edişleri güzellikleri üzerinden olunca, bu kızların yazık ki tek ya da bir kaç yönlü kafaları çalışır ve bu bir dezavantajdır. örneğin sadece çok uyumlu giyinmeyi bilirler. bu konuda mükemmeldirler. ya da şimdi siz bilmem ne okuyan çok güzel kızlar var savunmasıyla bana gelmeyin, alnınızı karışlarım. bu kızların zekalarını ne şekilde çalıştırdıklarını ve tek düzeliklerini ortaya koymak istemiyorum şimdi. diğer gurubu da zaten tenzih ettiğimi anlamış olmanız gerekir. sonuçta akıllı insanlarsınız. bazı konularda çok yetenekli olabilmeleri hakkında üstlerine yoktur. ama çeşitlenip, farklı bir bakış açısı geliştirebilme veyahut yeni bir fikir sunabilmekten acizdirler. abarttım galiba!
    aslında kötü bir şey söylemiyorum sadece insan olmanın kurallarından bahsediyorum o kadar. bir de bunların bilmişleri vardır ki ordan burdan edindiği kısa makale bilgileriyle akıllı olduklarını ispat etmeye çabalarlar ki bence çok komik olurlar. ama yine de bu da bir çabadır ve küçümsememek gerekir. çünkü zaten çok etkili olan bi silah elleri altında olması müsebbibiyle bu lanetten kurtulmaları uzun yıllar alır. kurtulabilene ermiş diyoruz haberiniz olsun.
    3 ...
  24. boş akvaryum

    ?.
  25. başlıyorum atmaya. boş akvaryum gibi boşa sallamaya.
    okyanus derinliklerinde huzur aramaktan sıkılmış canlımız ne pahasına olursa olsun başkalaşmayı tercih ederek atmış kendini akvaryumun dışına. bir kaç an, görmediği, daha önce hiç bilmediği bir aleme tanıklık etmiş. o kadar güzel ve farklıymış ki bu alem, mutlu olmuş ki bir kaç dakikalık mutluluk o na yetmiş. akvaryuma geri koyulmak üzere gelen ele oturmamak için tüm kayganlık ve kıvraklığını kullanmış. hop oraya hop buraya zıplarken son nefesini vermiş. oysa ki biz o nun suya atlamak için yarıştığını sanıp üzülürken o bitmeye çoktan karar vermiş ve kendisi olabilmeyi başarmış bir su canlısıdır. boş akvaryum demek boş çerçeve demek değildir. boş çerçeve, mutsuzluğu, umutsuzluğu ifade ederken boş akvaryum, umudun temsilcisi farklılıkların güzelliğinin tablosudur.

    haydi, boş akvaryumlara bu kadehim!
    0 ...
  26. istihdam ve teşvik paketi

    ?.
  27. sevgili ve sayın rte nin istihdam ve teşvik paketini açıklıyorum yine çok sevgili işsizler! aynı cümle içerisinde iki ayrı insana sayın deyince kötü hissettiniz değil mi? neyse efendim onların kazdığı çukura düşmemenizi dileyerek paketinin iki konusunu dile getireceğim.
    ilki; çalışma yaşına gelmiş (ahanda sana sesleniyor) yeni kuşakları ya da işsizliğe sürüklenmiş insanları eğitmek ve onlara yeni beceriler öğretmek diye özetlenmiş. bu durumda bu becerileri zaten edinmiş bireyi diğerlere ile aynı kefeye koymak olmaz mı bu. kaldı ki daha fazla bir şey öğrenmek istemeyen konusunda uzmanlaşmayı tercih eden gençlere ne diyeceksiniz? olmaz bu bize yetmez mi diyeceksiniz. hayır hayır, diyeceksiniz şu kursa git, şu sertifikayı al şu sınavı geç bilmem ne. oyalama taktikleriniz hakikaten çok zevkliymiş.bu size nerden baksan bi 6 ay kazandırır.
    diğeri; ülkenin batısına yığılmış sanayiler doğuya kaydırılacakmış. böylece hem iş bulmak için batıya gelen insan göçü önlenecekmiş. hem de şimdiye kadar aynı amaçla batıya gelmiş olanlar kendi memleketlerine dönmüş olacaklarmış. bununla sağlanmaya çalışılanın, istihdamdan çok uzaklarda olduğunun farkındasınız değil mi? istihdam yer değiştirilerek sağlanacaksa ben de mahalle felsefecisi olmayayım da istihdamın uşağı olayım.
    istihdam ve teşvik paketiymiş! pehh. bak ne hatırladım şimdi. hani böyle küçükken arkadaşınızın aldığı paketi açışınız vardır. içinden bir paket daha sonra onun içinden bir paket daha çıkar. paketlerin çokluğuyla heyecan artar, sevinç göz yaşları kahkalar eşliğinde yanaklara kayar hani. öyle bir paket bu. sonuçta verilmiş bir emek var ortada. paketin içinden ne çıkarsa çıksın o arkadaşınızı sever bu sürprizinden çok hoşlanırsınız. ama bir daha aynı hediye alma yöntemi aynı zevki vermez hani. biz büyüdük rte. sayın akepe nin başkanı. artık yemiyoruz paket içinde paketi.
    böyle günlük paketlerle olacak iş değil istihdam paketi.
    saygılar sayın recep tayyip erdoğan .
    ve saygılar sayın abdullah öcalan. sen rahat et, bir iki kelam et diye de bak arkadaş gönderiyoruz yanına. bu da pakedin kabuğu olsun.
    1 ...
  28. kıyafet

    5.
  29. bu konuyu çok düşünmemden midir nedir bilemedim ama rüyamda, tasarımın kıyafet bölümüne de el attığımı gördüm. mükemmel tek bir kıyafet tasarladıktan sonra buna uygun insanı arıyorum! birine giydiriyorum beli oturmuyor, ötekine giydiriyorum omzu tutmuyor, diğeri ise denetmeye değmez... kime giydirdiysem hiç birine olmuyor. mağazalara gidip kendimize kıyafetler bulup tek tek denedikten sonra en güzel duranı ve en çok beğendimizi almak şöyle bir kenara dursun benim tasarladığım kıyafeti giyecek adamı da ben seçiyorum. kendimi ne sanıyorsam artık. kendimi değil de yaptığım kıyafeti ne sanıyorsam demek daha doğru olur. öyle herkese de giydirmiyorum haa. daha ilk görüşte kıyafeti taşıyıp taşıyamayacağına karar verdikten sonra denetiyorum. bir çeşit sindirella nın balo dönüşü düşürdüğü pabucu nun tüm ülkenin kızlarına denettirilmesi gibi bir şey. yani sen kıyafeti seçmiyorsun da kıyafet seni seçiyor. (en iyi okçular, gösterin hünerinizi ve kıyafeti denemeye hak kazanın).
    henüz bu rüyayla ilgili bilinç altımın derinliklerini tam olarak çözemesem de çıkarımlarım oldu tabi. mağaza mağaza dolaşıp hayatın anlamı haline gelen alışveriş kadınlarını düşünüp düşünüp, bunlar evrimin hangi aşamasındalar acaba diye soruyorum kendime. belki bu yüzdendir bu rüya.
    kısacası bu sektörün büyüklüğünden ve yuttuğu insanları biraz kafama takmam kaynaklı olabilir.

    ama kıyafeti benim tasarlamam ve sırf bu kıyafete sahip olmak için bel yağlarını eriten kadınları görmek de doğrusu küçük bir sit kom niteliği taşıyordu.gece gece eğle baya bir eylendim. görüyorsunuz işte alışveriş manyağı olmasam da bir yerde bu kıyafet manyaklığı insanın yakasını bırakmıyor.

    şimdi rüyamdan esinlendiğim bu kıyafeti tasarlıyorum! kendine güvenen genç hanım ve beyler forma girdikten sonra kapımı çalabilirsiniz.

    bari taşıdığınız kıyafeti doldurun be!
    1 ...
  30. töre ve namus cinayetleri

    9.
  31. töre ve namus cinayetleri ni kabaca inceler ve düşünürsek; baş rolün kadın, azmeden kahramanınsa erkek olduğunu görebiliriz! sürekli kadınlar üzerine kurulan bu sistem neden erkeği es geçiyor? ölen neden sürekli kadın oluyor? bunların yanıtını ben veremem. o kültüre o yöreye ait değilim. iyi tamam da devlet adamları, sosyologlar, psikologlar neden her seferinde buna toplumsal olarak yaklaşmak yerine bireysel bir olaymış gibi inceliyorlar anlayamıyorum. neden olayın yaşandığı çevre bütünüyle algılanmaya çalışılmıyor. burada bir kasıt mı var acaba? olayı çevresel olarak algılamaya başlarsak bir şeyleri değiştirmek zorunda olacağımız gerçeği mi bizi durduruyor. bizi dediysem ilgili kişileri. sen ben ne yapabiliriz ki. anca burada vah vahh çok yazık bilmem ne deriz. iki gün sonra da unuturuz. neden devlet de unutmayı tercih ediyor ben bunu anlamıyorum.

    üstelik şimdi birde yasada bir oynama söz konusu. yasaya göre töre cinayetleri diye adlandırdığı için namus cinayetleri bu kapsama alınmıyor. peki bu ne demek? ''uygunsuz tavırlarıyla ailesinin namusunu kirlettiği iddia edilen kadın üyeye, geniş aile meclisi denen akrabaların verdiği ölüm cezası''nı içerir. ayrıca ölüm kararı aile tarafından alınması, suçun yine aileden birine işlettirilmesi ve törelere göre meşru sayılmayan bir davranış nedeniyle gerçekleştirilmesi gerekir. bu da dar alanda kısa paslaşmalarla müebbet hapisten yırtmak anlamını taşır. nasıl mı? çok basit bir örnekle açıklayayım: ölüm emrini aldıktan sonra aileden olmayan birine öldürtürseniz ömür boyu hüküm giymezsiniz. ne azmeden ne de azmettiren. hem bu dar kapsamlı kanun yüzünden kıskançlık, aşk, tutku, gibi sebeplerden ötürü işlenen cinayetçiler de müebbetten kurtulur. hem sadece doğuya mal etmeyelim avrupa ülkelerinde de böyle cinayetler işleniyor diyorsunuz hem de kanunlarınızı ona göre düzenlemiyorsunuz. bu ne biçim kadın hakları, bu ne biçim yasa!
    1 ...
  32. pencere kenarına bitmiş içki şişeleri dizmek

    ?.
  33. tipik bir aidiyet hissetme durumu söz konusudur burada da. nedir ait olduğu yer; içki içen ve marjinal olduğu sanılan tayfa. pencere kenarına içki şişesini koyan bu kişi, içki içmenin bir bağımlılık ve eziklik, kendine güvensizlik gibi bir sınıfı temsil etmesinden çok cool takılan, hayatın g*tüne koyan, bu dünya yı ben yarattım diyen kesimi temsil ettiğini sanıyordur. zaten bu adam içki içmeye ya da sigaraya da bu şekilde başlamıştır. bir gruba dahil olabilmek adına çekmiştir ilk sigarasını, içmiştir votkasını.
    ve şimdi de içtiği içki şişesiyle ruh kazandığını sanıyordur.
    hadi bakalım.
    bi kaç şişe de ben de var
    vereyim mi?
    1 ...
  34. şeriatçı

    7.
  35. bu adamlardan bir tane eli yüzü düzgün, yakışıklı, ve de zeki olanına rastlamadım şu fani dünyada.
    ey allahım var sa bir gönder de biz de feyz alalım.
    fetonunkiler hariç. zaten onlar başka başlık altında toplanırlar. şşşşş
    2 ...
  36. uygarlığın temeli

    ?.
  37. son araştırmalara göre elde edinilen bilgi, uygarlığın din kavramıyla başlayabilme ihtimali üzerine ki ben yeni okuduğum bu bilgiden önce de böyle düşünmeye başlamıştım. ama şimdi şanlıurfa' nın 15 km kuzeydoğusunda yer alan 15 m yüksekliğindeki (bkz: göbekli tepe) de yapılan kazılar sonucu tapınak yapısıyla benzerlik gösteren bu yerleşim alanından yola çıkarak uygarlığın avcılık ve toplayıcılıktan da önce başladığını öne sürüyorlar. en eski yerleşim alanı olarak kabul edilen çatalhöyükte önemli bir biçimde tarım ya da hayvancılık yapılmıyormuş. bir akarsuyun kenarına düzenli bir şekilde yerleşmiş çatalhöyüklüler. çeşitli otlar ve buğdaylar yetiştirmişler. fakat tahılın ekmeğe dönüştürüldüğü kalıntıları şimdilik bulunamamış. yaşadıkları yerleşmelerse kerpiçten yapılmış. bu da tapınaklar yapmadan aile yaşantısına geçildiğinin bir kanıtı olarak kabul edilir. çatalhöyükten biraz daha eski olan aşıklı höyüğünde de tarım ve hayvancılık gelişmemiş. daha çok toplayıcılıkla yaşamlarını sürdürmüşler. sonuç olarak başa dönüp göbekli tepeye gelirsek burada bulunan tapınak ın insanlık tarihinin en önemli değişiminin çıkış noktası olduğu iddia ediliyor. bu da tarıma geçmenin dönüm noktası olduğunu kanıtlar nitelikte. ayrıca bu tapınakta bulunan dikili taşlar ve yapısı, korunmak için yapılmış ev formatında olmayıp daha çok dinsel bir tema içerebilir diye de öngörüyorlar. bahsettiğimiz bu tapınak 12000 yıl önce inşa edilmiş. o dönemde tapınağın ortasında bulunan 50 ton ağırlığındaki dikmeyi nasıl oraya yerleştirdikleri de bir muamma!
    bu araştırmayı ekibiyle birlikte sürdüren (bkz: klaus schmidt) bu tepedeki gizemli yapının anlamını ortaya çıkarırken bunların bir tür ölü kültü olabileceğini de söylüyor. schmbith bu yapının bir tapınak olduğundan emin. ama bu taşların üzerine çizilmiş, bacakları insanınkileri andıran, dans eden turnanın öteki dünyadan gelen bir iyileştirici tasviri olduğunu, düşünüyorlar.
    11500 bin yıl önce meydana gelen iklim değişikliğinin neolitik devrin tetikleyicisi olduğu su götürmez bir gerçektir. fakat göbekli tepede bulunan bu yapı, avcılar ve toplayıcılar tarafından kurulduysa, uygarlığın başlangıcı hakkında ki bu zamana kadar sandığımız gibi olmadığı gün yüzüne çıkarılıyor diyebiliriz. şimdiye kadar neolitik devrin başlamasından sonra besin kaynaklarının iklim değişikliği yüzünden azalması ve bunun peşi sıra tarıma ve avcılığa geçildiği ve daha sonra köyler kurup din düşüncesini ortaya çıkardıkları bilinmekteydi. ama bu tapınak, avcılar ve toplayıcılar tarafından yapıldıysa, önce din daha sonra tarım ve hayvancılık gelişmiş olabilir. öyleyse uygarlığın temellerinin dini inançla başlamış olduğunu kabul edebiliriz.
    1 ...
  38. açıköğretim lisesi sınavı

    1.
  39. uzun bir süre aymaz yaşayan gencimiz en kısa yoldan farkındalık huzmeleriyle aydınlanır. gençliğinin verdiği yüksek enerjiyi okullarda harcamak istemeyen bu genç, soluğu en nihayetinde açıköğretimde alır.

    gel gör ki bu açıköğretim sınavı da örümcek ağıyla kaplanmış beyinlerin oluşturduğu sınav sorularıyla gündeme gelir.

    şöyleki:

    soru: Aşağıdakilerden hangisi Atatürk'ün kişisel özelliklerinden biridir?
    a) Hayalperest oluşu,
    b) Maceracı oluşu,
    c) Mantıklı oluşu,
    d) Mandacı oluşu

    belli ki bu soruyla inceden bilinç altına yerleştirilmek istenen bazı iddialar mevcuttur. ilköğretimde başlayan bu mücadelelerini ellerinden kaçırdıkları gençleri yakalayarak atatürk ve getirdiklerine karşı duruş savunucusu yetiştirmektir. bu soruyu hazırlayan ve denetleyenleri düşünürsek nasıl da her yanı sarıp sarmaladıklarını daha iyi analiz edebiliriz. evet gerçekten bir tehlike mevcuttur!
    aymaz olmaya devam edenler, lütfen biraz gözünüzü açın ve anlamaya çalışın!
    3 ...
  40. hayatın sırrı

    2.
  41. evreka, evreka, evreka!
    hayatımızın sırrını sonunda buldum. kaderin bizim olduğu, yaşamımızı kendimizin oluşturabileceği gerçeği şimdiki kitapların hemen hemen hepsinde anlatılır. ve evet tüm bunlar beylik laflardır. yine de bir umut, yalayıp yuttuğumuz bu kitapların anlattıklarıdır.

    bu kitapları yalayıp yutmuş biri olarak, hiç bir şeyin hayatımda yıllardır yolunda gitmediğini düşünür dururum.
    affetmekse; ben de var, unutmak; ohoo çoktan unuttum bile, gülmek desen bir ağız dolusu, umut desen zaten hep var.
    iyi de tüm bu meziyetlere rağmen olmuyor olmuyor, bir türlü yırtamıyorum abicim!

    madem olmuyor; bizi yönlendiren, hatta cezalandıran, ders almamızı sağlayan yukarıda ki mi diye içten içe düşünmekteyim.

    kısacası apaçık ortada kalmış vaziyetteyim. yukarı dua etsem olmuyor, aksine canı ne isterse onu yapıyor, yani beni sallamıyordu! hatta benimle ilgilenmediğini hatta ve hatta defterimi tutmadığını dahi düşünmekteyim.

    gelelim kitaplara. bunları ne tür insanların yazdıklarını ya da neye hizmet ettiğini bilmekteyim. anlamıyorum zannetmeyin. hayatta yırtmış insanların geyiklerini dinlemekten çok sıkıldım. zenginliklerine ek gelir ya da manyak kitaplarını yayınlanarak mürit kazanma peşinde olduklarını da biliyorum. ve kendime kızıyorum. bu kitapları okuyup bunca boş bilgi edindim de ne oldu, kafa karışıklığından başka ne oldu?
    geldiğim son durum ise ne yüceden yardım istemek için dua edebiliyorum ne de kitaplara inanıyorum. oysa hepsi, yukarıdaki de aşağıdaki de inanacaksın diyor. inanmıyorum kardeşim.

    derkeeeen kendinizi ve hayatınızı siz yaratabilirsiniz diyen kitaplara inat, orta yollu bir roman buluyorum. işte o kitaptan çıkardıklarım: meğer hayatın asıl sırrı ondaymış! işte açıklıyorum. bir insanın hayatı doğumuyla başlamazmış! dın dın dın!
    hayatlarımız biz doğmadan en az yarım yüzyıl önce başlar imiş. dedeniz, çevresi ve yaşadıkları, daha sonra babanız, dedenizin babanız üzerindeki baskıları, hayalleri, öngörüleri, ve siz ve doğumunuz. yaklaşık elli yıllık bir yükle doğuyorsunuz. anneniz yaşadıklarını, düşündüklerini ve hayallerini size aktarıyor. ''sorarım size bir insanın hayatının doğumu ile başladığına emin misiniz''? diyerek kitaptan aldığım bu cümleyle bitirmek isterdim ama bu gün böyle düşünür yarın bunu da eleştirip başka bir sırra vakıf olup karşınıza çıkabilirim. öperim.
    2 ...
  42. türklerin barbar olması

    21.
  43. bu konuda çok önemli bir iddia da benden geliyor;
    günümüzde ortalıkta dolaşan tüm ev kadınlarının, komşularının ve dolayısıyla kocalarının da bildiği bir kitap var. adı secret (sır). kitabı az çok ben de biliyorum. iyi düşün iyi olsun, olumsuz fikirleri zihninden at, güzel hayaller kur ve iyi dileklerde bulun, bir iyi 10 kötü düşünmeye fazlasıyla meyilliyiz; bundan vaz geçin gibi yüzeysel ve belki de bi o kadar gerçekçi olasılıklar sunma ihtimali olan bir kitap.

    bunun türklerin barbar olmasıyla ne alakası var demeyin! olumlu ya da olumsuz düşünce o
    kadar önemli ise vakti zamanında ülkemize gelen (bkz: oryantalistler) avrupa da ya da kısacası batıda hakkımızda olur olmadık düşüncelerini paylaşmışlardır: sürekli barbar, anlaşılmaz (anlaşılmaz kadınlar! muck) , hilekar, konuşmaya değmez türk, hatta doğunun batı için var olduğunu ileri sürmüş ve tabiri caizse (bkz: secret) yapmışlardır. napolyon la başlayan bu süreç uzun süre devam eder ve üzerimize yapılan secret hala sürmektedir diye düşünmeye başladım. şimdi anladınız mı neden barbar olduğumuzu? ~~
    hatta ve hatta ''doğunun nasıl temsil edileceği batı nın tekelindedir'' deme cüretinde dahi bulunmuşlardır.
    Edward Said'in oryantalizm ve hedefleri hakkındaki düşüncelerinin özeti ise: ''Oryantalizm, Doğu hakkında söz söyleyerek, onunla ilgili görüşleri onaylayarak, onu tanımlayarak, onu eğiterek halletmeye ve üzerinde hakimiyet kurmaya yönelik kolektif bir kurumdur''. demek ki yıllardır üzerimizde kurulan baskı ve yapılan secret sonucu bizler gerçekten de barbarlaşmışızdır. olabilir yani!

    sadece gelip bizi izlemekle kalmayıp, kendilerince eğitip tamamen yozlaştımaya çalışıyorlar.
    ulan ben de diyorum güzelim türk insanının artık medenileşme süreci gelip geçiyor da neden bir gıdım ilerleme yok! meğer batı nın pis secret ı yüzündenmiş. vay şerrolar vay!
    0 ...
  44. aylaklığa övgü

    3.
  45. bertnard russel in yaratıcılığımı hat safhaya ulaştırdığı sosyal içerikli bir kitabıdır.
    ''4 saat çalışmak iyi fikir''. aylaklığa övgü kitabından alıntıdır. demek ki onaylanmış kitap dolayısıyla onaylanmış fikir anlamını taşır.

    komün hayatı bilirsiniz. bunun biraz daha normale çekilmiş ve demokrasiye uyarlanmış şekline sosyalizm denir. türkiye de ki makaslanmış hali uygulanmaya çalışılıyor. tıpkı kedi olmuş kuş gibi! demek ki sosyalizm bizim ülkemizde (ki bence diğer ülkelerde de tam olarak uygulanamıyor) meydan bulamıyor. öyleyse alın size yeni bir sistem. bu sisteme bir de ''dört saat'' uygulamasını ekleyince tam olur.

    birinci kural: çalışmayan hiç bir birey kalmayacak.

    ikinci kural: erkek de kadın da ayrım yapılmadan 4 saat çalışacak. çalışma zaman dilimleri dördü geçmeyecek şekilde kişiye özel bölünebilir. yani kimisi gece çalışmak ister, kimisi öğlende kimisi kuşluk vaktinde vs...kişiye uygun olan saatler daha ilk okulda keşfedilip uygulanmaya sokulacak.

    üçüncü kural: zengin yoksul ayrımı olmaksızın fark gözetilmeyecek. ille de dört saat ve ille de her hangi bir iş.
    dördündüncü kural: her çocuğa bir sanat dalında mutlaka en az bir eğitim verilecek. okuma yazma öğrenmese de olur.

    işte bu kadar. dört sayısının önemine şimdilik değinmiyorum.

    beğendiyseniz uygulamak için gelin ele ele verip hayata geçirelim.
    sosyalizmi uygulamaya çalışan politikacılarımıza sesleniş içerisinde çirkef bir dil kullanmamaya özen göstererek: sizi seçmiyorlar! bunu görün artık! yukarıdaki maddelerin açılmış halini getirin bakın nasıl iktidar oluyorsunuz. bi işe yaramayan anayasalarla gelmenizden bıktık usandık. bi yaratıcı sistem bulun lan.
    8 ...
  46. vampirotetis

    1.
  47. bu bir deniz canlısıdır. çok değişik harika özellikleri olan diğer deniz canlılarından önemli bir farkı vardır (zaten deniz başlı başına bir muamma)!. buraya işleme amacım da bu öğrendiğim farkı sizlerle paylaşma isteğimdir.

    ahtapot ve mürekkep balığı arasında olan bu deniz canlısı 10 milyon yıllık canlı bir fosildir. (alın size fosil) evet evet yanlış duymadınız, izlediğim belgeselde bu hayvanı denizin taa derinliklerinde bulup alıkoyuyorlar ve inceliyorlar. biyo aydınlanma denilen bir özelliği var ki hem karşı cinsi kendisine aşık ediyor hem de düşmanını şaşırtıp uzaklaştırıyor. eminim bu aydınlanma nın çok daha farklı işlere de yaradığı konular da vardır da belki zamanla onları da açıklarlar. neyse. vampirotetis imizin kendine has özelliği olan kuyruk kısmını açtığında yarasaya benzeyen kulaçları vardır. mürekkep balığı gibi o da itiş kuvvetini kullanarak yüzer. yani isterse oldukça hızlıdır. mavi ışık veren (sanırım gözleri) ve isterse bu ışığın boyutlarını kaslarını çalıştırarak büyültüp küçültebilir. bu da düşmanı yaklaştığında vücudunu ters yüz edip kamufle olduktan sonra gözlerini kısıp bulunduğu yerden uzaktaymış hissini verir ve kendisini bu sayede korumuş olur.

    sadece biz de akıl var sanıyorsanız yanılıyorsunuz derim.araba farlarını düşünün. eğer yakındaysa gözümün ta içine girip bize olan mesafesini şiddeti ve büyüklüğü ile anlayabiliriz. eğer farlar uzakta yanıyorsa hem daha küçük hem de daha az şiddetlidir. işte bu canlı da bu özelliğini geliştirip düşmanı burnunun dibindeyken onun uzakta olduğunu sanıyor.

    milyon yıllar öncesi denizin sığ bölgelerinde yaşayan hayranlık uyandıran bu canlı dinazorumsu balıklara yem olmaktan sıkılmış ve suyun derinliklerine inebilmek için evrimleşmeyi tercih etmiş. ve az oksijenle, ısısını düşürerek derinlere kaçabilmeyi başarmıştır. belki de sırf bunu yapmak istediği için hala bu türleri belgeselciler sayesinde keşfedebiliyoruz!
    5 ...
  48. birds of fire

    ?.
  49. (bkz: mahavishnu orchestra) nın albümlerinden bir tanesinin adıdır birds of fire! klavyeden pek haz etmesemde genel olarak beğendiğimdir. lakin içerisinde bulunan thousand island park adlı parça tam anlamıyla albüm le hiç bir alakası olmayan farklı esanslara yer veren, dolayısıyla fazlasıyla sırıttığını düşündüğüm yavaş bir parçadır. pek de hoşuma gitmez. sanki türklerin albüm çıkarırken 'abi hiç slow parça yok ya, bi tane de şöyle romantik yavaş bir parça ıkınalım da koyalım' derler ya hani işte thousand island park da bu mütalaa ile albüme koyulmuş bir parça gibi gelir bana. bi de çakmayalım diye albümün ortalarına sıkıştırılmıştır. kısacası zorlanma sonrası kolaycılığa kaçtıkları için mahavişhnu yu esefle kınıyorum.
    bu parçayı geçersek, birds of fire albümleri harikadır!
    3 ...
  50. aşk açıklaması

    1.
  51. sakladığım dergilerin okumadığım sayfaları arasında dolaşırken rastladığım bir şiirin adıdır.
    veselka' ya
    benden hiçbir şey bekleyemezsin.
    ne güneşleri, ne de ayları verebilirim sana,
    çünkü onlar birbirine ait.

    ne evleri, ne de eşyaları verebilirim sana,
    çünkü onlar başkasına ait.
    ne yalnızlığı, ne de hakaretleri verebilirim sana,
    çünkü onlar bana ait.
    benden hiçbir şey
    bekleyemezsin
    mutluluğa dair küçük bir yalandan başka.
    bir ömür bu sana yetecekse eğer
    yürüyelim hemen...
    ben kim miyim
    kaybeden adam, işte oyum ben.
    ivan radoyev(1927-1994)
    6 ...
  52. yazılım sahteciliği kurbanı olabilirsiniz

    1.
  53. hayır bir kaç gün öncesine alıcam da çok güzel temizlediydim bilgisayarı ya! harbiden moralim bozuldu. her şeyin sahte olduğu şu hayatta sen bari bu kelekliği yapmayaydın diye geçirdim içimden. tabi içimden başka şeyler de geçti. ulan zaten her şey her şeyin kopyası da bi sen misin orjinal! koyun da kopyalanıyo haberin var mı? biz bu hale kopyalanarak geldik unuttun galiba hoop mikrosoft! hala neyin peşindesin anlamıyorum ki zaten dünyayı yönetiyosun bi benim pc mi kaldı yani. üç kuruşluk zihnimle oyalanıyorum şurda. para kazanmak istiyorsun diyecem ama zaten alasına sahipsin! çekin lan şunu karşımdan gözüm görmesin.
    tanım: eğer bilgisayar parçalarını toplattırarak akıllı olduğunuzu zannedip de süper pc edindim diyorsanız, gün gelecek ekranınızın sağ alt köşesinde bu yazı belirecek. mikrosoft un bas parayı bul karayı uyarısıdır!bilgilerinize arz ederim.
    4 ...
  54. mürekkep balığı

    9.
  55. hızlı itiş kuvvetleri sayesinde kendilerini ileri itebilme yeteneklerinden ötürü okyanusların en hızlı yüzebilen canlıları olabilirler. erkek mürekkep balıkları dişisini arzuladığını hızlı renk değişimiyle ifade edermiş. demek ki biz insan hayvanlarının da heyecanlanınca ya da utanınca yanaklarımızın kızarması karşı cinsi arzuladığımızı gösteriyor olabilir. olabilir yani.
    1 ...
  56. yüksek bel kot

    1.
  57. nerde o eski kotlar! görüntü kirliliğinin tek başına altından kalkardı bu grup kotlar. ama şimdi istesen de bulamazsın pozisyonundayız. nedir mevzu peki? moda! kimin modası alaşkına! firma ne üretirse sen onu giyersin. paranı verdiğin yetmiyormuş gibi bir de bel yağlarınla rezil olursun. evet çok iğrenç kardeşim. iyisimi ilköğretim müfredatına bir de dikiş dikme dersi koysunlar derim ben ki herkes özgürce kendi modasını yaratsın. bu bir özgüven dersi altında da öğretilebilir tabi. hem bu kadar başkalaşma meraklı gençlerimize acıyorum doğrusu. merak etmeyin, siz isteseniz de istemeseniz de hayat sizi zaten başkalaştıracak, ha keza iğrenç görünmeye bu kadar kısa sürede başlama derim ben.
    tanım: özlemle, üretiminin çoğaltılmasını beklediğimiz kot türüdür.
    2 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük