anne kişisinin \'\'evladım yok mu bi aday falan?\'\' diye sorduğunda \'\'işler çok kesat buaralar\'\' diye cevap vermektir.
whatsapp kişi listesini ara sıra baştan aşağıya tarayıp, ya daha 2 ay önce 2,3 kişi vardı mütemadiyen yazan, nerede bunlar diye debelenmektir.
akla online dating site denen oluşumu getirir umutsuzca. hayatının aşkını bi internet sitesinin çöpçatanlığıyla bulmuş o amerkalı kızcağızın gazına gelip \'\'acaba?\'\' derken bulursunuz kendinizi.
maalesef bu karşı cins denen şey, ya gelince topluca geliyor, ya da birden kesiveriyor ayaklarını. o topluca gelenleri teker teker değerlendirmeye üşünince kaçıyorlar haliyle. ortası yok.
türkiye'de olmayabilir fakat yurtdışında gayet de vardır. fahişe olarak değerlendirilmeleri yanlış da olsa, geyşalık denen oluşumu başlatanların aslında erkeklerin olduğu unutulmamalıdır.
aşk acısından, sevgiliyle yolları ayırmaktan zerre farkı olmayandır. onunla izlenilen filmler, diziler, onunla hayata giren şarkılar, birgün gerçekleştirmek üzere verilen sözler, ortak planlar, kısacası onu hatırlatan bir çöp bile hiç umulmadık bi anda darmadağın edebilir.
makeup tutorial videolarıyla kısa zamanda fenomen olmuş, her genç kızın mutlak suretle hayatının bir döneminde isteyerek ya da istemeyerek videolarına denk geldiği, şirin mi şirin hatun. evde misiniz? depresyon ayağına diz yapmış ayıcıklı pijamanız, bir toka altında inatla bir araya gelmemeye yemin etmiş saç telleriniz ve alınmamış kaşlarınızla bakımsızlığın dibine vurmus bir halde misiniz? açın hemen bu şirinlik muskasının bir videosunu. başlayın izlemeye. fazla değil 3 video sonra; saç maşanızı prize takıp, makyaj malzemelerinizi ve aynanızı çalışma masanıza yığdınızı farkedeceksiniz.
ailesinin katledildiği yahudi soykırımının akabinde çocuğu ile sağ olarak nazi kampından kurtulan 108 yaşındaki muhteşem kadın. en ufak bir üzüntüde dünyanın başımıza yıkıldığını, hiçbirşeyin eskisi gibi olamayacağını, herşeyin sonuna geldiğimizi düşünüp bir köşede ağlayan, ilk engelde umutlarını bir köşeye atan biz yeni nesilin defalarca, herbir cümlesini beyne kazırcasına izlemesi gereken röportajının linki de burda:
''we're sorry. fizy is currently only available in turkey.'' yazısıyla playlistimin üzerine yatan, beni grooveshark'a mahkum eden, kalbimi fena kırmış sitedir.
önceleri; ''pijamanı yerim senin ben, jartiyer de neymiş!'' diyen er kişisinin, zamanla pijamanın yapısı satenden pamukluya doğru kayınca, jartiyerini her daim hazır tutan başka bir hatuna geçiş yapacağı gerçeğini bian önce idrak etmesi gereken kadın deyişidir.
biri ona en sevdiği filmin adını sorduğunda çok çalışmasına rağmen; ''eternal sunshine of the spotless mind'' kelime grubunu ezberlemeye kafasının bir türlü basmamasından mütevvellit kendine başka bir seçenek ararken, bu filmi bulup muradına ermiş ergendir.
insana hafiflik, özgürlük ve hatta kaybettiyse eğer yaşama sevincini geri vermesi muhtemel olaydır.
uyanırsınız bir sabah... yaşadığınız şehirde iç ısıtan bir güneş vardır perdenizden sızmaya uğraşan. bir şekilde yoldan çıkarmak adına sizi kaynağı belirsiz bir neşe verir bünyeye ve kendinizi o güneşi bambaşka şehirlerde de görebilme isteğiyle başbaşa ve büyükçe bir sırt çantası hazırlarken bulursunuz. bir trene atlar, bambaşka bir ülkenin bambaşka bir şehrine giderken; yataklı vagonda dışarıyı seyrede seyrede yolculuk yapmanın ve dahi trende odayı paylaştığınız hiç tanımadığınız insanların hiç tanımadığınız dünyalarının bir parçası bile olabilirsiniz hiç istemeden... (trende 4 yatağın bulunduğu, kapılı minik bölmelere oda mı denir bilemedim şimdi lakin bilenler anlamıştır kastettiğim şeyi)
ara sıra yapılasıdır. bir defter, bir müzik çalar, ve koca bir sırt çantası... ve yanında da sevdiğiniz bir omuz varsa yolculuk boyu başınızı yaslayabileceğiz; işte o zaman o yolculuk gerçek bir yolculuk olur.
evet, hesap isteme zamanı geldiğinde, istemsiz olarak o hesabı bi şekilde ustlenmiş buluyorum kendimi binbir kavga dövüşle. sanki ona ödetirsem, onu kullanmış olacakmışım gibi geliyor. evet, bazen saçma ama en azından kimsenin hakkı üzerimde kalacağına, varsın hesabı ben ödeyeyim...
(ama her zaman ödeten kızların, en sümsüğünün bile daha fazla değer gördüğü de içimi cız ettiren bir durumdur, orası ayrı. erkekler kanatları altına alabileceği, sahiplik edebilecekleri kadınlar istiyorlar anlamsız bir şekilde maalesef...)
klibin, sözlerin, melodinin güzelliğini bir kenara bırakırsak; sırf klipteki ''i was so confused as a little child'' ve ''i feel so alone on a friday night'' cümlelerinin geçtiği saniyelerdeki mimikler için bile izlenebilecek bir klibe sahip muhteşem şarkı...
siz istediğiniz kadar sahip olun o özgüvene, ağzınızda geviş getirircesine bir rahatlıkla çiğnediğiniz o sakız yardımıyla karşı tarafa verebileceğiniz imaj ucuzluktan bir adım öteye geçemeyecektir.