Mehmet Volkan Balbay
@m volkan balbay    172 (hevesli)
sekizinci nesil yazar 4 takipçi 27.67 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    allah ın en büyük hatası

    11.
  1. inanan > hiçbir şey kendiliğinden var olamaz! her şeyin bir sanatkarı olmalı!
    inanmayan > haklı olduğunu varsayalım. bu durumda tanrının sanatkarı kim?

    inanan > bu saçma bir soru! tanrının sanatkarı olmaz!
    inanmayan> ama az önce her şeyin bir sanatkarı olmalı dedin!

    inanan > tanrı bu durumdan müstesna! onun varlığı kendiliğinden. zorunlu varlık o!
    inanmayan> yani kendiliğinden var olabilen bir şey mümkün diyorsun!

    inanan> bir başlangıç için tanrı olmak zorunda!
    inanmayan> evreni ve canlılığı anlatırken "bunlar ne kadar mükemmel, bir sanatkarsız olamaz!" diyorsun.

    inanan> evet. elbette öyle! mantıklı değil mi?
    inanmayan> ardından tanrı gibi muhteşem bir varlığın "kendiliğinden" var olduğunu iddia ediyorsun!?

    inanan> tanrının kendiliğinden var olması gerekiyor. zorunlu varlık o. o olacak ki diğerlerini yaratsın!
    inanmayan> eğer tanrı kendiliğinden var olabiliyorsa yani bir yaratıcısı olmadan var olmak mümkünse neden kendiliğinden var olabilme hakkını "tanrı" olarak tanımladığın varlığa bağışlıyorsun? aynı hak tüm kozmos/kainat için de geçerli olamaz mı? tanrı gibi süper güçleri olan, süper zeki, muhteşem bir varlık kendiliğinden var olabiliyorsa; içinde yaşadığımız bu hatalarla - kusurlarla - eksiklerle dolu kainat neden kendiliğinden var olmuş olmasın?

    inanan> bu mümkün olabilir mi?
    inanmayan> tanrının kendi kendine var oluşu tezinden daha mümkün! sorgulayarak okudukça, detaylı araştırdıkça, farklı kaynaklardan beslendikçe daha iyi anlayacaksın. kendine bir fırsat ver!
    2 ...
  2. bir kadının en çaresiz olduğu an

    65.
  3. babasını kaybettiği ya da babasına sırtını döndüğü andır.
    1 ...
  4. platonik aşık olunan kız sayısı

    7.
  5. Erkekler ne zaman mutlu olacakları biriyle evlenir biliyor musunuz?

    Aşkın yalan sevginin gerçek olduğunu.
    Aşkın geçici sevgi ve saygının kalıcı olduğunu anladıklarında mutlu olacakları biriyle evlenebilirler.

    Sevgi ve saygı tanımakla ilgilidir. Peki ya aşk?
    Nesine aşık oldun? Bakışlarına!
    Ya sen? Duruşuna!
    Yahu sigarayı tutuşuna aşık olanını gördü bu gözler!

    O aşk değil, hoşlanma mı diyorsun?
    Peki açıkla o zaman nedir aşk?
    Sevgiden önceki son durak mı?
    Sevgi ile saygı arasındaki enerji patlaması mı?
    Nedir?

    Erkekler ne zaman mutlu olacakları biriyle evlenir biliyor musunuz?

    Aşkın yalan sevginin gerçek olduğunu.
    Aşkın geçici sevgi ve saygının kalıcı olduğunu anladıklarında mutlu olacakları biriyle evlenebilirler.

    Gerçekten tanımadığın; geçmişi ve ailesi hakkında detaylı bilgi edinmediğin ve en önemlisi farklı durumlarda verdiği samimi tepkilerini görmediğin biriyle sırf aşık olduğun için evlenecek sonra da mutlu olmayı bekleyeceksin öyle mi? Haydi hayırlısı. Zar bu belli olmaz.. belki dübeş gelebilir.
    1 ...
  6. sakallı cübbeli bir göte kızıp allah ile dalaşmak

    3.
  7. Dini uzun yıllar kıyasıya savunan birini görürseniz bilin ki ya din hakkında malumatı yüzeyseldir ya da o işten para kazanıyordur. Din hakkında sağlıklı araştırma yapan insanlar içine doğdukları toplumsal yapının tutuculuk seviyesine göre birle beş yıl aralığında mutlaka önce deizme yönelir ardından sağlam adımlarla ateizme yürür.

    Hiçbir insan bir dinciye ya da dindara kızarak deist/ateist olmaz. Olamaz. Olsa olsa, zaten yaşamadığı din için yeni bir bahane bulmanın sevinciyle "ben bunlar yüzünden yaşamıyorum zaten!" der. Deizm ya da ateizm öyle bir anda olunacak durumlar değil tamamiyle süreç işi.

    Din hakkında detaylı bilgisi olan, gerçekten bu konulara kafa yormuş ve sorgulama cesareti olan insanlar ateist olurlar. Deizm ise bir geçiş evresidir. Deist araştırmalarına devam ettiğinde ulaşacağı nokta genelde ya agnostisizm ya da ateizm'dir.
    1 ...
  8. tayt ve topuklu ayakkabı giyen türbanlı

    12.
  9. insanın "ne" olduğunu anlayanlar için garipsenecek bir durum yok aslında.
    Bugün bilimin ve özellikle paleontolojinin* bizleri getirdiği noktada kabul etmeliyiz ki; insan tüm vasıflarından önce "düşünme yetisi diğer canlılardan daha hızlı evrimleşmiş bir hayvan türü"dür. Kabul edin ya da etmeyin bu böyle. Evet beynimiz mümkün olduğu kadar hayvani dürtülerimizle ve iç güdülerimizle mücadele ediyor ancak her bireyde bu mücadele istenilen başarıyla sürdürülemiyor. Doğanın kanunu bu. Herkes aynı değil maalesef. Evrimsel süreç her birey için farklı hızlarda işliyor.

    Şimdi gelelim asıl konuya.

    Dişinin iç güdüleri onu devamlı olarak "doğru eşi bulmaya" ve "doğurmaya" yönlendirir.
    Doğru eş kimdir? Kadının iç güdülerine göre doğru eş; sağlıklı, dölleme gücü yüksek, yeni nesle güçlü genler aktarabilecek karşı cinstir. Günümüz koşullarında her ne kadar dişilerin bu iç güdüleri bizzat toplum, inançlar, adetler ve benzeri yollarla baskılanmaya çalışılsa da erişkinliğe ulaşan sağlıklı dişi için bu süreç istemsizce başlar ve devam eder.

    Peki dişi nasıl o sağlıklı erkeği bulacak?
    Yüzlerce erkek arasında en sağlıklı olanı seçmesi gerekiyor.
    Evet işte tam da burada, karşı cinsi etkileyecek unsurlar devreye giriyor.
    Taytlar, topuklu ayakkabılar, destekli sütyenler, kozmetik ürünleri, güzel kokular...

    Bunların tamamı sağlıklı ve güçlü erkeği bulmak için.
    (Kadınlar kendileri ve birbirleri için süslenir derler. Yanlış mı? Yanlış! Bir yandan doğru erkeği arayıp diğer yandan aramıyormuş gibi görünmek toplumsal dayatmanın çarpık sonuçlarından biridir anla artık!)

    Gelelim türbanlı dişimize.

    Bir dişi kendisine öğretilen/kabullendiği ya da çevresi tarafından dayatılan/kabullenmek zorunda kaldığı inançlar nedeniyle türban takınca dişiliğini kaybetmez. Onun için de yukarıda söylediğim süreç aynen yaşanır. Kimi dişiler edindikleri bilgilerin etkisiyle doğal iç güdülerini baskılamayı başarır ve dürtülerine göre -bir yere kadar- hareket etmez. Ancak başta dediğim gibi her birey bunu başaramaz. Kafasına türban taksa da, demirden don giyse de başaramayan bireyler vardır, olacaktır, doğaldır.

    Dindarıyla, ateistiyle bu ülkede "insanın gelişimi, biyoloji ve evrim" dersine çok ama çok ihtiyacımız var.

    Arkadaşlar, kabul edelim ya da etmeyelim. Bizleri beynimiz değil hormonlarımız, iç güdülerimiz yönetiyor. Beynimiz ise sadece zamanlamayı kurgulamaya çalışıyor ya da çeşitli nedenlerle iç güdüleri baskılayarak gerçekleri görmezden gelmeye çalışıyor.

    Kendini yıllarca dine adamış, o uğurda hayatından vazgeçmiş kimselerin bile; bir gün taciz - tecavüz olayıyla medyaya manşet olmasının ve bu durumun çok sık tekrar etmesinin nedenini bir kez daha düşünün.

    Sağlıklı bireylerdeki iç güdüleri baskılayabilirsiniz ancak yok edemezsiniz. Fırsatını bulduğu an ortaya çıkar. Yapılması gereken iç güdülerimizi baskılamak değil; o iç güdüleri doğal ve hiçbir bireye zarar vermeyecek yollarla gidermektir.
    2 ...
  10. sultangazide otobüs durağında satılık böbrek ilanı

    10.
  11. Neden garipsendiğini anlamış değilim!
    Arkadaşlar fi tarihinden beri milyonlarca kadın sırf hayatta kalmak için bedenini satıyor! Sadece Türkiye'dekilerden de bahsetmiyorum. Fuhuş batağına sermaye olmuş ancak bu işten memnun olmayan zavallı hayatlardan bahsediyorum.

    Doğurduğu evladını garibanlıktan dolayı satan ya da yetimhaneye bırakanlara hiç girmeyeyim.

    Adamın biri çıkmış böbreğini satılığa koymuş. kusura bakmayın ama hiç şaşılacak bir olay değil hiç. Ne dramlar var bunun yanında roman olur.
    2 ...
  12. kemalist türkiye den faşist italya ya selam

    52.
  13. Türkçe bilen faşizim yanlısı italyanları ve italya'da yaşayan kemalist gurbetçileri muhatap alan söylemdir ayrıca komiktir.

    Tarihi konular yaşandıkları dönemin şartları göz önünde bulundurularak tartışılmalıdır. Konu Osmanlı padişahlarının saltanat uğruna kardeş katline razı olmaları olunca "ama o dönemin şartları şöyleydi..." diyenlerin; hala gençlik evresinde olan Cumhuriyetimizin henüz çocukluk dönemlerinde yaşananları ve yapılanları o dönemin şartlarını hesaba katmadan hoyratça eleştirmesi kabul edilebilir değildir.

    Evet bence Cumhuriyetimiz ergenlik çağını yaşamaktadır. Ergenliğin verdiği kimlik bunalımı içindedir. Ülkemizin kurucu değerlerinin neler olduğunu bilen ve Türk tarihini bir bütün olarak ele alıp değerlendirebilen insanların ferasetiyle kimlik bunalımını aşacağına inanıyorum.

    O gün Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk'ten başka çıkış yolu yoktu.
    Bugün de Atatürkçülük'den başka çıkış yolu yoktur.

    Türkiye'nin; laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olmak dışında yöneleceği her yolun sonu karanlıktır. Bunu Atatürk zamanında görmüş ve Türkiye Cumhuriyeti'ni sağlam temeller üzerine kurmuştur. Bu temellerin ve değerlerin adına ister Kemalizm deyiniz ister Atatürkçülük deyiniz. Bu temelleri - değerleri savunanlara ister Kemalist deyiniz ister Atatürkçü.

    Kemalizm ya da diğer adıyla Atatürkçülük; din ve vicdan hürriyetinin, demokrasinin, çağdaş yaşamın, bilimin, teknolojik gelişmelerin, hukukun, adaletin, sosyal devletçiliğin teminatıdır. Tarihi süreçte bazı kimselerin yaptığı bir takım hatalar bu gerçekleri değiştirmez. Emeviler söz konusu olduğunda "onların yaptıkları islam'ı bağlamaz..." diyenlere selamlar.
    0 ...
  14. ideal evlilik yaşı

    88.
  15. Basit bir mobileti kullanmak için bile ehliyet soran devletin konu evlilik olunca sadece "18 yaş" kriteriyle yetinmesi anlaşılır ve kabul edilebilir bir şey değil.

    Eş olmak, yuva kurmak, çocuk sahibi olmak... Bunlar gerçekten büyük sorumluluklar. Maalesef konu hakettiği ciddiyetle ele alınmıyor. Geleneğin körleştirdiği ve körelttiği zihinler, inanç sarmalından kurtulamayan beyinler yeterli erişkinliğe ulaşmamış kişileri evlenmeye teşvik ederek milletimizin hızla yozlaşmasına destek oluyor.

    Peki nedir ideal evlilik yaşı:

    Zeka yaşı mutlaka +30 olmalı.
    Beden yaşı ise +25.

    Peki nasıl olacak bu?

    Eğitim, eğitim, eğitim.

    Ana okul, ilk öğretim ve lise döneminde verilecek kaliteli eğitimin, çocukların olgunlaşmasına katkı sağlaması gerekiyor. Hayat bilgisi ve sosyal bilgiler alanında işlenen konuların gerçeklerle uyumlu, güncel ve deneyimlenebilir bilgiler içermesi çok önemli. Bu derslerde, defter doldurmalı ödevler azaltılmalı; anlatıma, oyunlaştırmaya, öğrencinin katılımını sağlayacak faaliyetlere daha fazla yer verilmelidir. Gerçek yaşanmış olaylar üzerinden beyin fırtınası yaptırılmalıdır. Aşk, sevgi, evlilik, eş seçimi, cinsellik, çocuk yapmak ve bakmak, kadın - erkek ilişkileri gibi konular her eğitim kademesi için anlayabilecekleri dozlarda mutlaka verilmelidir.
    1 ...
  16. bursa da rengarenk kıyafetli semazen gösterisi

    4.
  17. Ey para... sene nelere kadir değilsin ki!

    Ticari kaygılar adama transparan taytla sema gösterisi bile yaptırır. O günleri bizim nesil görür mü bilmiyorum ama bizden sonrakiler görecek sanırım.
    1 ...
  18. ne düşünüyorsun

    159.
  19. Tüm sıkıntılara rağmen yaşamanın güzel olduğunu düşünüyorum.

    iyi bir insan olmak için dinlere, ideolojilere ihtiyaç olmadığını düşünüyorum.

    Tüm insanları sevmenin ama insan olmaya gayret ettiği için hak edenleri daha çok sevmenin gerektiğini düşünüyorum.
    1 ...
  20. tonyukuk reklam ajansı

    1.
  21. Dijital reklam ajansı markası.

    işletmeler için ayrıcalıklı çözümler sunan bir reklam ajansı. incelemek için: https://www.tonyukukajans.com
    0 ...
  22. kendine köpek denilmesinden hoşlanmak

    1.
  23. Değişik bir fantezi. Saygı duymak gerek. Bir de şunlar var tabi:

    (bkz: sen kim köpeksin)
    (bkz: ben kim köpeğim ki)
    1 ...
  24. türk toyu

    1.
  25. Türk Dünyası Çocuk Vakfı tarafından, Türk topluluklarının kolay iletişim kurmasını, tek bir kaynaktan tüm Türk Dünyasının gündemini takip etmelerini sağlamak ve tüm coğrafyaya engelsiz bir platform sunmak amacıyla kurulmuş sosyal iletişim ağıdır.

    Türk Dünyası Çocuk Vakfı 2018 yılında Türk Dünyası coğrafyasında ve tüm dünyadaki çocukları korumak, geliştirmek, sevgi, hoşgörü ve irfan ile donatarak yetiştirmek, bilim ve sanatta en üst seviyeye getirmek için kurulmuştur.

    Türk Dünyası hakkında kaliteli içeriklere ulaşmak isteyenler için link: https://www.turktoyu.com
    1 ...
  26. yalan

    698.
  27. Eskiden insanların dünyası küçüktü haliyle mahcubiyetleride küçüktü. Küçüktü evet ama onurluydu o mahcubiyetler. Eğer bakkalın, kasabın, tüpçünün veresiye borcunu geciktirdiyse en fazla eve giderken yolunu değiştirir bir kaç gün geçmezdi borçlu olduğu esnafın önünden. Parasını denkleştirincede soluğu esnafın dükkanında alır, utana sıkıla ve bin tane özürle borcunu öderdi.
    Peki ya şimdi?

    Şimdinin mahcubiyet göstergesi utanmadan yalan söylemek ve üzerine bir de telefonlara çıkmamak. Tabi bunları mahcubiyet kapsamında kabul edersen!

    Teknolojinin ve iletişimin akıl almaz hızını hesaba katmadan, gerçeğin çok çabuk ortaya çıkacağını bile bile nedir bu yalan söyleme furyası? Eskiden bir yalanın ortaya çıkması aylar belki yıllar alırken şimdi neredeyse saniyeler içinde ortaya çıkıyor ve bir anda onlar, yüzler, binler hatta milyonlar duyuyor. Bunu bile bile nasıl bir cesaret ve nasıl bir kafa yapısıdır seni utanmadan yalan söylemeye teşvik eden?

    Yalan, onursuzluk ve omurgasızlık eylemleri arasında açık ara birincidir. Uzak durulması tavsiye edilir.

    Unutulmamalıdır ki yirmi yılda kazanılan itibar bir yalanla yirmi saniyede yıkılır.
    0 ...
  28. hrant dink

    844.
  29. Ölümüne sebep olanlara, öldürülmesini haklı bulanlara ve bu tür ölümlerin devamını isteyenlere söylemek istediklerim var. Biliyorum anlamayacaklar ama olsun ben söyleyeyim:

    Mecbur muyuz kendimizi "insan" dışında bir kavramla tanımlamaya? Türküm, Kürdüm, Ermeniyim, Aleviyim, Yahudiyim, Hıristiyanım, Müslümanım ya da Ateistim... ne fark eder? Benim gözlerimden akan yaşlar da tuzlu değil mi? Ben de et ve kandan bir ölümlü değil miyim? Hepimiz bir parça ekmek ve bir damla su ile doymuyor muyuz? Neyin kavgası bu?

    Lütfen ölmeyelim, öldürmeyelim artık! Lütfen göz yaşları akmasın, ocaklar sönmesin, yavruların boynu bükük kalmasın artık! Lütfen!

    Çözüm birbirimizi dinlemekte ve anlamakta. Çözüm kendimizi karşımızdakinin yerine de koyabilmekte. Çözüm, atalarımızın hatalarını savunmamakta. Çözüm, atalarının hatalarını torunlarının sırtına yüklememekte. Çözüm, kanın kanla; canın canla temizlenmeyeceğini bilmekte.

    Dünya hepimize yeter. insan olmak ve insan kalmak dileklerimle.
    2 ...
  30. taraftarlık

    9.
  31. TARAFTARLIK

    Bir insanın kendine yapacağı en büyük kötülüklerden biri; geçici, fani, süreli, ölümlü, hataya açık, beşeri, dünyevi, maddi... şeye/şeylere "taraftar" olmaktır. Bu taraftarlığa kesinlikle "körü körüne" şartını da eklemiyorum! Taraftar olmanın her türlüsünün insana büyük zarar verdiğini deneyimledim ve bu tecrübeye dayanarak söylüyorum.

    Her neye/kime taraftar olursan ol, bir kere onun sadece iyi yanlarına değil; aynı zamanda onun kötü, eksik, kusurlu, olumsuz yanlarına da ister - istemez "ortak" olduğunu açık bir şekilde ilan etmiş oluyorsun. Bu çok riskli bir durum ve inanın böyle bir aptallığın hiç gereği yok!

    Unutmayın ki; "ben buna taraftarım ama şu yönlerini beğenmiyorum, tasvip etmiyorum!" demeniz hiç kimseyi ikna etmez, etmiyor! Etmemesi de çok normal. Taraftarım, bağlıyım, yandaşım dediğin an konu kapanmıştır!

    Eğer bir kişiyi, olayı, durumu, grubu... eleştiriyorsan ya da eleştirebiliyorsan zaten o şeye "taraftar" değilsin demektir.

    Türk Dil Kurumu "taraftar" sözünü "yandaş" ve "bağlı" sözcükleriyle açıklamaktadır.

    Taraftar, taraftar olduğu şeyi iyisi ve kötüsüyle kabullenmiş ve onu olduğu gibi benimsemiş olan kişidir. Savunur ya da savunmaz o ayrı ama benimsemek şarttır ve benimsediği zaman "taraftar" sınıfına girer.

    Bir kişinin ya da oluşumun iyi yanlarını alkışlayan ve kötü yanlarını eleştiren hatta yanlışlarına karşı muhalif duruş sergileyen kişiye "taraftar" denmez, denilemez. Böyle bir kişi "taraftar" ve benzeri herhangi bir etiketin içine sokulamaz.

    iyinin, iyi görünenin, iyilik yapanın değil, sadece 'iyiliğin' taraftarı olmak gerekmiş! Ben şahsen bu dersi aldım... sizlere de tavsiye ederim.

    Mehmet Volkan Balbay

    (Not: Eğer yazıyı faydalı bulduysanız lütfen sevdiklerinizle paylaşarak onların düşünce dünyalarına olumlu katkıda bulunun.)
    0 ...
  32. abartma artık

    1.
  33. Suçu eğitimsizliğe mi verirsiniz yoksa evrimsel sürecin doğal işleyişine mi bilemem. Şu bir gerçek ki insanların çoğu (ben ve sen de dahil) "dozunda" sevinmeyi, üzülmeyi, şaşırmayı, küsmeyi ve barışmayı bilmiyor/bilmiyoruz. Duyguları ve tavırları tadında yaşamayı bir türlü beceremiyoruz dostlar.

    Çoğumuz, sevinirken etrafa verdiğimiz rahatsızlığın farkında değiliz. Gülmek ile böğürmeyi birbirinden ayıramayanlarımız var. Sevincini, tepinerek gösteren beygirler var... Çevresinde ki herkesi, kendisi gibi o an mutlu zanneden bencillerimiz var... Var oğlu var işte.

    Hele üzülmelerimize, ağlamalarımıza ne demeli. Basit meseleler için üstünü başını parlayanlar, kendisini yerlere atanlar, beş kuruş için dünyayı sevdiklerine ve çevresine zehir edenler...

    Son yıllarda "şaşırma" duygusuna da şaşırıp kalır olduk. Nasıl bir ortamda bulunduğunu hesaba katmadan "ohaaaa" diye höykürenler, ağzından tükrükler saça saça "çüşşş" diye bağıranlar ve bu soytarılıkları "şaşkınlık" ifadesi olarak etrafa yansıtanlar.

    Küsenlere bir bakın, anında "kanlı" oluveriyorlar. Ağza alınmayacak sözler, akla gelmeyecek tuzaklar birbirini izliyor. Barışanların hali ise daha mide bulandırıcı! Dün en ağır hakaretleri ettiği kişiyle bugün can ciğer kuzu sarması oluveren omurgasızları diyorum..!

    Özetle; sevinmeyi, üzülmeyi, şaşırmayı, küsmeyi, barışmayı beceremiyoruz... yani insanca "yaşamayı" beceremiyoruz dostlar..

    işte tam da burada "abartma artık" diyorum şu duygularının dozunu ayarlayamayan ayarsızlara.

    Abartma artık! Yerinde ve zamanında kullanıldığında "şamar" etkisi yaratan uyarı sözüdür.
    1 ...
  34. cemaatle namaz kılmak

    1.
  35. her daim huşuya sebep değildir. bazen adamı günaha bile sokabilir.

    eğer toplanan cemaat temizliğe önem vermeyenlerin çoğunlukta olduğu bir cemaat ise. ter ve çorap kokusunun sizi boğması kaçınılmazdır. böyle bir ortamda namaz kılmak tam bir imtihandır. şayet bir sevabı varsa allah için o ızdıraba katlandığınızdan dolayı vardır.

    şayet toplanan cemaatin bir çoğu farklı mezhepten ise namaz esnasında huşuyu yakalayamama sebebidir. sağınızda solunuzda eli - ayağı rahat durmayan diğer mezhep müntesipleri dikkatinizi dağıtıp durur.

    şayet toplanılan caminin imamı; kendisini yetiştirmemiş, yaptığı işin değerini bilmeyen bankamatik imamlarından ise, detone sesiyle ve senkronu sağlayamayan kıldırışıyla sizi çileden çıkartabilir.

    müezzinler konusuna hiç girmiyorum bile!

    ayakkabılar ve ayakkabılık konusunda 1400 yıllık islam medeniyetinin türkiye'de geldiği acınası durumu da es geçiyorum.

    eğer namaz esnasında huşuyu arayan birisi iseniz, hemen dibinizde ağzını şapırdatarak sure okumaya çalışan insanlardan rahatsız oluyorsanız, toplum içinde geğirmeyi nahoş görmeyen ihtiyarlardan tiksiniyorsanız özellikle teravihler başta olmak üzere cemaatle kılınan namazlara dahil olmadan önce bir kere daha düşünün. cuma namazı gibi mecburi ibadetlerde ise şehrin nezih bir semtinde, kültürlü insanların gittiği bir camiyi bulun ve oraya takılın. iki kuruşluk sevabımızı camide bırakıp elimiz boş eve dönmemek için önemli!
    4 ...
  36. asgari ücretin 10 bin tl olması

    1.
  37. Hayal değil! Gerçek!

    isviçre hükümeti tarafından, halk oylamasının ardından hayata geçirilmesi planlanan durumdur.

    Yapılacak olan halk oylamasından "evet" sonucu çıkarsa, ülkede en düşük ücret 4 bin frank'a yani yaklaşık 10 bin tl'ye yükselecek.

    "isviçre yolcusu kalmasın" diyeceğim ama oradaki yaşam standartlarını ve günlük ya da aylık giderlerin ne kadar olduğunu da iyi hesaplamak lazım! Aman deyim!

    http://ekonomi.haberturk....-10-bin-tlye-cikariyorlar
    0 ...
  38. hadis kutsayıcılığı

    1.
  39. Müslüman toplumların yüzyıllara yayılan hastalıklarından sadece biri.

    ilim otoritelerinin bir çoğunun siyasi baskılardan korkmaları, toplumdan gelecek tepkileri göğüslemekten çekinmeleri nedeniyle maalesef meydan din bezirganlarına kalmış durumdadır. Dini, bir ticari mal ve Müslümanları da bir müşteri gibi gören bu ahlaksız din bezirganları, Kur'an-ı Kerim'e söyletmeyi başaramadıkları bir çok konuyu maalesef Peygamberimize söyletmeyi başarmışlardır.

    Hadis kutsayıcılığı denilen illet, işte bu din bezirganlarının baş marifetidir. Tüm sömürü sistemleri hadisler üzerine kurulu olduğu için hadislerin ilmi kritiğe tabi tutulmasını istemezler. Her kim ki, Kütüb-i Sitte başta olmak üzere hadis kitaplarını incelemeye ve hadis denilen sözleri analiz etmeye başlar, derhal onu dinsiz ve kafir ilan etmeye başlarlar. Hadislerin elenmesi, yıllarca çevrelerine topladıkları mukallitlerin gözünün açılmasına ve kandırıldıklarını fark etmelerine sebep olacağı düşüncesi, bu din bezirganlarının yüreklerini hoplatır.

    Hadislerin toptan inkarı da, toptan kutsanması da yanlıştır. Geçmişte, alimler tarafından yapılan kritikler elbette önemli ancak yetersizdir. Günümüzde Diyanet işleri Başkanlığı başta olmak üzere Müslümanların güvenebileceği çeşitli heyet, kurum ve kuruluşlar hadisleri yeniden elden geçirmelidir.

    Hadislerin analizi konusunda bireysel olarak gayret gösteren kişiler de kesinlikle desteklenmeli, görüşlerine kulak verilmelidir.

    Hadisler 1400 yıllık islam medeniyetinin kültürel birikimidir. Yanlış ve kötü olanlar ayıklanmalı ve geriye kalanlar kültürel bir miras olarak değerlendirilmelidir.
    1 ...
  40. hadis inkarcılığı

    8.
  41. hadis kutsayıcılığı kadar tehlikeli ve yanlıştır.

    islam'ın tek güvenilir kaynağı Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an dışında kaynak olarak kabul edilen Hadis, icma ve Kıyas gibi ilimlerin güvenilirliği fazlasıyla tartışmalıdır.

    Diyanet işleri Başkanlığı başta olmak üzere Müslümanların kulak kesilebileceği islamî otoriteler, maalesef toplumun şuursuz ve tutucu olan çoğunluğundan çekindiği ve kendisini dinde hüccet sayan bazı menfaat odaklarından korktuğu için Hadis, icma ve Kıyas konularında yeterli ve gerekli eleştiriyi ortaya koyamamaktadırlar. Durum böyle olunca sokaktaki insandan sözlükteki yazara kadar, kendisine çıkış kapısı arayan yüz binlerce Mümin; kendi imkanlarıyla küçük çaplı çalışmalar yapmaktadırlar. Bu çalışmaların ilmi olup olmadığı elbette tartışmalıdır ancak çeşitli bahanelerle ümmetin kanayan yarasına merhem olamayanların aciz duruşları yanında bu küçük çaplı gayretlerin takdire şayan olduğunu söylemek isterim.

    Hadislerin toptan inkar edilmesi yanlıştır. Allah Resulü'nün yalnızca bir aracı olarak kabul edilmesi ve Kur'an-ı Kerim'i iletmek dışında bir misyonunun olmadığının iddia edilmesi elbette kabul edilemez. Bununla beraber, "bu peygamberdendir" denilerek ümmetin ilim sofrasına konulan her sözün kutsanması da bir başka yanlıştır.

    Müslümanların bir kesimi tarafından "yalan da olsa, peygamberime atfedilmişse ben o sözü başıma tac ederim" tarzı; ilmilikten uzak, cehaletin nifakla karıştırıldığı pek belli söylemler geliştirilmesi ise tepki gösterilmesi gerekli olan sağlıksız ve sakat bakış açılarıdır.
    1 ...
  42. dindar genç

    7.
  43. insan ne kadar kitap okumuş olursa olsun, kimleri dinlemiş olursa olsun, kimlerin rahle-i tedrisinden geçmiş olursa olsun yaşanmışlıklar önemlidir ve tecrübe edilmeyen bir hayatın sahibi her daim hatalı kararlar vermeye meyillidir.

    hayat tecrübesinden yoksun olan gençler; karşılaştıkları her sosyolojik vakayı -maalesef- çoğu zaman okudukları kitaplara göre değerlendirirler. oysa kitaplarda yazılanlar ile hayatın bizatihi kendisi hiç bir zaman aynı kulvarda değildir.

    başta kur'an-ı kerim olmak üzere hemen hemen tüm kitaplar "ideal olanı" anlatır, emreder ya da tavsiye eder. kitaplardan beslenen ve hayatın içine henüz tam olarak girmemiş olan deneyimsiz gençlerin zihinleri de -tabiatıyla- ideal olana göre şartlanır ve şekillenir. buradan hareketle bu gençler karşılaştıkları olaylar üzerine üst perdeden aforizmalar üretmeye, sloganlaşmış söylemlerde bulunmaya başlarlar... ne acıdır ki, öğrencilik yılları bitip de hayatın içine bütünüyle atıldıkları ve yaşam mücadelesi vermeye başladıkları andan itibaren etraflarına verdikleri tüm o sert ve net mesajların uygulanabilirliğinin aslında çok zor hatta imkansız olduğu gerçeği ile karşılaşırlar.

    şimdi bana kızacaksın biliyorum... ama zamanı gelince sen de öğreneceksin, hayat denilen zalimin izin verdiği kadar dindar olunabildiğini!

    tebessümle kal dindar genc'im.
    0 ...
  44. kıyamet

    110.
  45. Kıyamet kopacakmış... Dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu açlık, cehalet ve savaşlarla boğuşurken kopacak olan kıyamet nimettir, nimet!
    1 ...
  46. yozgat ta oy verme kabininde seks yapılması

    7.
  47. Şimdi izmirli vatandaş dese ki, "ülen hani marjinal bizdik" diye... haksız mı yani?
    2 ...
  48. kemalistler neden namaz kılmaz sorunsalı

    24.
  49. Namaz ya da dindarlık hiç bir şey için bir garanti, teminat ya da gösterge değildir! Tribünlere oynamayı seven çakma mücahitlerin bu hezeyanlarına bu ülkenin aydın insanları itibar etmemelidir!
    1 ...
  50. mercedes benz in adolf hitler reklamı

    26.
  51. Gerçekler üzerinden yola çıkarak hoş bir mantık kurgusu oluşturmuşlar. Şahsen, ana fikri beğendim.

    Hitler, her neye hizmet etmiş olursa olsun savunulacak tarafı olmayan bir adamdır. Yaptıkları ortadadır. Elbette rakipleri de en az kendisi kadar kirlidir ancak o da kirlidir!

    Böyle bir adam üzerinden güzel bir mesaj verilmiş.
    1 ...
  52. 45 yıl boyunca yanlış yönde namaz kılmak

    11.
  53. Bakara Suresi 177. Ayet:

    "Gerçekte erdemlilik, yüzünü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, melekler, vahye ve Peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, yardım isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı (mali) yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve gerçek erdem sahipleri söz verdiklerinde sözünü tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir. işte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar."
    7 ...
  54. samsung galaxy note 8 kapaklı kılıf

    1.
  55. Samsung firmasının üretmeden önce arge ve üretimden sonra da denetleme yapmadan piyasaya sürdüğü anlaşılan tablet kılıfıdır.

    Almayı düşünenler ve benim gibi bir hata edip alanlar dikkatle okumalı:

    8 inçlik tabletler için Samsung tarafından üretilmiş olan kılıflar "SPen" kullanıcıları için tam bir hayal kırıklığı! Neden mi? Kılıfın sırt kısmına -aynı zamanda stand olarak kullanılabilmesi için- altı adet ince mıknatıs yerleştirilmiş. Bu mıknatısların tableti dik vaziyette durdurmak için yeterli güce sahip olmaması bir yana, SPen'in manyetiğini bozup yazı yazmanızı imkansızlaştırması esas facia!

    Media Markt'tan Galaxy Note 8.0 satın aldıktan sonra -Media Markt'ta kalmadığı için- Samsung'un yetkili bayisinden de orijinal Galaxy Note 8.0 kapaklı kılıf satın aldım. Bayi yetkilisi genç kılıfı kendi elleriyle taktı ve bana verdi. ilk bakışta sorun yoktu! Sonuçta bir kılıftı! Kılıf tablete tam oturmuştu. Üzerinde de güzel fontlarla "Galaxy Note 8.0" yazıyordu. Görünüşte sorun olmadığı için parayı ödedim, faturamı aldım ve kılıfın paketini çöpe atılması için orada bırakarak çıktım.

    Eve gelip tabletin kurulumunu gerçekleştirdim. Kendime göre gerekli ayarlamaları yaptım. Google Play Store'e bağlanıp ihtiyacım olan uygulamaları indirdim. Buraya kadar hiç bir sorun yok! Tabletin hızı ve dokunmatiği çok iyi... Kılıfın kapağı kapandığında ekran da kapanıyor! Soldaki tuşa devamlı basmaktan kurtaran bu icat süper!

    Sıra SPen deneyimine gelince acı gerçek orada ortaya çıktı.

    SPen'i yuvasından çıkartıp SNot uygulamasında bir şeyler karalamaya başladığımda ekranın belirli bir bölgesinde SPen'in çizme işlemini yapmadığını fark ettim. Ekranın sağ tarafında iki santimlik dikine bir alan SPen'i algılamıyordu.

    Bir kaç dakikalık beyin dumurundan sonra aklım başıma geldi ve kılıfı çıkartıp SPen'i denedim. Hayret! SPen aktif olarak ekranın her yerinde çalışıyor! Tekrar kılıfı taktım, aynı problemi tekrarladı.

    Anladım ki problem kılıfta! iyi de kılıfın ne özelliği var ki SPen'i etkilesin? işin garibi ekrandaki o problemli alan sadece SPen'i algılamıyor! Aynı alan hem de kılıf takılıyken parmakla çizilebiliyor, karalanabiliyor!

    Kılıfı söküp incelemeye başladığımda kılıfın sırt kısmına, kapağın uç kısmı ile birleşip stant olarak kullanılabilmesi için mıknatıslar döşediklerini fark ettim. Bu işi yaparken o kadar kötü bir işçilik kullanmışlardı ki, mıknatısların yerleri bariz belli oluyordu. (işin daha fenası, bu kötü işçiliği kılıfı satın alırken fark etmeme rağmen o an aldırış etmememdir. Ulan köfte o kötü işçiliğe 100 papel bayılınır mı?)

    Tabi hemen kılıfı aldığım bayiye gittim. Bayideki aynı genç

    _ Abi cihazda sorun vardır, bir sürü kılıf sattık ilk defa böyle bir sorun duyuyorum!

    dedi...

    Bu teknoloji satıcısı süper zeka gence ayrıntılı bir şekilde problemi yeniden anlattım. Cihazın kılıfsız olarak spen'i gördüğünü hatta kılıfındayken parmakla yazı yazılabildiğini bile bizzat gösterdim. Sorunun, kılıfın mıknatıslı bölümünün SPen'in manyetiğini bozduğunu tekrar tekrar gösterdim! Lakin arkadaş anlamak istememekte ısrarcı davranıp:

    _Abi servise götür baksınlar, onlar kılıf hatalıdır diye rapor verirlerse getir geri alayım.

    dedi.

    Mecbur bu genç arkadaşımızın dediğini yapıp Samsung Servisi'ne gittim. Tam 33 kişiden sonra (numaratör var!) bana sıra geldiğinde görevli bayana durumu ayrıntılı bir şekilde izah ettim. Bayan problemi anladı, kavradı lakin ne dese beğenirsiniz?

    _ Kılıf elektronik olmadığı için bizim yapabileceğimiz bir şey yok!

    _ Hanımefendi en azından bayinize bir telefon açsanız ya da bir kağıda "kılıf hatalıdır" yazsanız da ben paramı geri alsam!

    _ Bizim öyle bir yetkimiz yok!

    _ Peki ne olacak şimdi? Bana bir akıl verin! Götür çöpe at diyorsanız atayım!

    deyince...

    _Bir dakika.

    dedi ve telefona sarıldı. Telefondaki kişi cihazla beraber kılıfı arkadaki servi bölümüne istedi. Arka taraftan bir görevli geldi ve cihazla beraber kılıfı servis kısmına götürdü. Tam on dakika boyunca arkada nasıl bir inceleme yaptılar bilmiyorum lakin on dakika sonra arkadan iri yarı bir görevli elinde cihazım ve kılıfla geldi:

    _ Doğru, kılıfta problem var! Ama bu durumla ilk defa karşılaşıyoruz.

    _ Yani?

    _ Siz, kılıfı paketiyle ve faturasıyla beraber bırakın, biz ana servise bir soralım. Bilmiyoruz ne olur?

    _ Kılıfın faturası zaten elinizde ama paketi çöpte! Ne yapabiliriz?

    _ Hiçbir şey!

    _ Öyle mi! Peki çok teşekkürler!

    dedim cihazımı ve kılıfı alıp çıktım...

    Nasıl, güzel iş değil mi? Peki bu durumda ne yapmam gerekiyordu? 100 tl verdiğim orijinal kılıfı çöpe mi atmalıydım? Tüketici mahkemesine gidip vaktimi oralarda mı harcamalıydım? Kılıfı, SPen'den vazgeçerek o haliyle mi kullanmalıydım?

    Elbette hiç birini yapmadım!

    Eve geldim ve kılıfın sırt kısmında yer alan mıknatısları çok nazik bir şekilde, kılıfın dış sert ve iç yumuşak ciltlerine zarar vermeyecek şekilde söktüm. Zaten eski haliyle stant olarak kullanılamayan ve gereksiz yere hem ağırlık yapan hem de SPen'imin manyetiğini bozan o metallerden kurtuldum. Tekrar cihazımı kılıfına koydum ve şimdi keyifle kullanıyorum. Hem, kılıfın kapağı kapandığında ekranı yine otomatik olarak kapatıyor! Arkadaki mıknatıslarla kılıfın kapağındaki manyetik özelliğin alakası yok anlayacağınız.

    Bu olaydan çıkarttığım dersler:

    1. Eğer aksesuar alıyorsan hemen oracıkta her yönünü denemelisin!

    2. Hangi marka olursa olsun işçiliği iyi olmadığını fark ettiğin aksesuarları almamalısın! içine sinmeyen malzemeyi hayatına sokmamalısın!

    3. Her ne olursa olsun satın aldığın malzemelerin orijinal kutularını/paketlerini çöpe atmamalı ya da aldığın yerde bırakmamalısın! Varsın dursun gün gelir lazım olur.
    3 ...
  56. samsung galaxy note 8

    3.
  57. Samsung'un üç farklı versiyonda piyasaya sürdüğü 4 çekirdekli ve 8.0 inçlik ekrana sahip tablet bilgisayardır.

    Versiyonlar:

    SGH-I467 >> "TELEFON" olarak da kullanılabilen bu versiyon Türkiye'de satılmamaktadır!!!

    GT-N5110 >> Yalnızca "WiFi" bağlantısına izin veren bu versiyon Türkiye'de satışa sunulmuştur.

    GT-N5105 >> Hem "WiFi" hem de "3G" bağlantısına izin veren bu versiyon Türkiye'de satışa sunulmuştur. (Telefon özelliği yoktur!!!)

    Bu güzellerden "GT-N5110" modeline yani WiFi'li olanına yaklaşık bir haftadır sahibim. Özellikle WiFi'li olanını tercih ettim çünkü Galaxy S4 Mini kullanıyorum ve telefonumun modem özelliği (taşınabilir wifi alanı) var. Bu özellik sayesinde telefonumdaki interneti wifi üzerinden kullanabiliyorum.

    Daha önce hem tablet hem telefon olarak kullanılabilen 7.7 inçlik Samsung Galaxy Tab 7.7'yi kullanmış birisi olarak acizane tavsiyelerim:

    1. Şayet benim gibi sık telefon görüşmesi yapan birisi iseniz kesinlikle Samsung Galaxy Tab 7.7'yi -ki şu an sıfırı 1000 tl civarında satılmaktadır- ve Samsung Galaxy Note 8.0'ın SGH-I467 modelini tavsiye etmiyorum. Şahsen ben bu cihazları telefon olarak rantabl kullanamadım.

    Normalde yanınızda bulunduracağınız "S3 Mini" ya da "S4 Mini" gibi kullanımı pratik, ergonomik ve hızlı bir telefonla görüşme, mesajlaşma ve hatta e-mail işlerinizi halledebiliyorsunuz. Fakat o koca tabletle, en basit işlem için bile "iki" elinizle iş yapmak zorundasınız! Yerinden çıkart, kapağı aç ve iki elini kullanarak işini gör... Bunu gün içerisinde defalarca yapmak zorunda kaldığınızı unutmayın!

    Peki az önce bahsettiğim küçük, hafif ama işlevsel telefonlar öyle mi? Tek elinle, tek parmak hareketinle, bir kaç saniye içinde işini gör ve yerine koy! O kadar.

    2. Galaxy Note 8.0 almayı düşünen arkadaşlar, şayet cep paketlerindeki internetleri sınırsız ya da kotasız ise ya da yetecek kadar kotaları varsa kesinlikle "3G" modelini tercih edip 200 tl fazladan para vermesinler!

    Unutmayın ki, 3G'li modeli aldığınızda hem 200 tl para verecek hem de -telefon olarak kullanamayacağınız için- internet paketi olan yeni bir sim kart satın almak zorunda kalacaksınız. Bu durumda her ay hem cep telefonu faturanızı hem de yeni aldığınız internet paketinin fatırasını ödemek zorunda kalacaksınız.

    Hiç gerek yok!

    Bu modele fazladan vereceğiniz 200 tl'yi ve yeni alacağınız internet paketine aylık ödeyeceğiniz 30-40 tl'yi üst üste koyduğunuzda, mevcut cep internet paketinizin kotasını yükseltmek daha akıl karıdır çünkü "daha ucuza" gelmektedir!

    Kısaca senin yerinde olsam Galaxy Note 8.0'ın WiFi'li modeli olan "GT-N5110"'u alır ayrıca şu an cep telefonumda kullandığım internet paketinin kotasını arttırıp hem cep telefonumda hem de note 8.0'ımda interneti çatır çatır kullanırım. Bu durumda tablete vereceğin fazladan 200 tl cebinde kalır ayrıca faturana ek 30-40 tl'lik bir internet faturasından da kurtulmuş olursun. (ki ben öyle yaptım!) Peki normal faturandaki son durum ne olur? Büyük ihtimal şu an 20-30 tl arasında aylık fatura giderin vardır. Bu gidere -istediğin kotaya göre değişebilecek- 10-20 tl'lik bir kota artırımı yaptırırsın olur biter.

    Bu arada alacaksan okumadan geçme:

    (bkz: Samsung Galaxy Note 8 Kapaklı Kılıf)
    4 ...
  58. paralı eğitim

    5.
  59. paralı eğitim -alternatif olarak- olması gereken bir eğitimdir. ister tıp olsun ister diğer alanlar hiç fark etmez. Türkiye gibi eğitim sistemi kokuşmuş, sınav sistemi adaletsiz ülkelerde olması mutlaka gereklidir.

    Kusura bakmayın ama her şeyin bedavası boktan oluyor! bu ülkede "parasız" eğitim veren devlet üniversitelerinin halleri ortada. eğitim veren hocaların içler acısı durumları ortada. devlet, her neyin arkasında dursa orası kısa sürede kokuşuyor! devlet neye "maşallah" dese orası iki gün yaşıyor! lakin kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan vakıf ve özel üniversiteler her yönden iyi. ben fukara çocuğuyum diye parası olanın kaliteli eğitim alma hakkını kötüleyemem arkadaş. keşke param olsaydı da ben de özel bir üniversite de aşığı olduğum "bilgisayar" alanında eğitim alsaydım... keşke. ben alamıyorum diye parası olan da almasın mı? yok artık!

    kardeşim sen - ben sınavlara giriyorsak "mecbur" olduğumuz için giriyoruz. değilse bu boktan sınav sisteminde sen de ben de harcandığımızı biliyoruz. hangi sınav "tıp" eğitim alacak birisini ölçümleyebilir ki? ne alaka? öss'de sorulan hangi soru "doktor" olma vasfını ölçen sorudur?

    bırak her şeyi, doksan yıldır hangi devlet üniversitesi alanınında dünyaca ünlü bir uzman yetiştirmiş? yurt dışına kapağı atabilenler haricinde ortalamanın üzerinde bile başarılı olan yok! bir düşün bakalım neden?

    ne yani, sırf senin paşa gönlün istiyor diye adamın imkanı varken senin beş para etmez sınavına girip zaman mı öldürsün? sırf sen istemiyorsun diye 4 - 5 yılını senin köhne üniversitelerinde mi çürütsün! pehhh!

    "ben battım herkes batsın" mantığıdır bu. başka bir şey değil. seni dinleyen de ülkede adil bir sınav sisteminin ve kaliteli bir üniversite eğitiminin olduğunu sanacak. bırak adam bari parasıyla "adam" gibi okusun!
    0 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük