öncelikle şu notu düşelim buradaki hayat kadını kelimesi "orospu" nun sözlük ortamında yumuşatılmış halidir. meslek olarak değil, bir durumun abartı miktarda veya seviyede tekrar etmesi durumunda kullanılan "orospu" yani. tanım başlıkça verilse de biraz açalım: bu eleman üniversiteyi kazandığı yıldan mezun olana kadar sayısız hanede kah figüran kah yancı kah demirbaş sıfatlarıyla bulunmuş, maddi durum, arkadaşlarla sorunlar, ev sahibiyle sorunlar gibi envai çeşit sebebin imece usulü bir araya gelip şahsın kaderindeki cilve, duruma göre kahpelik oranını katmerlemesinden ötürü oradan oraya savrulmuş, aitlik hissi zayıflaya zayıflaya sonunda kaybolmuş öğrencidir. emlakçılara -maalesef ama gayet doğaldır ki- uyuz olur, tiksinir. kimisi "ulan ilerde bende emlakçı olup milletin anasını ağlatcam yattığım yerden para kazancam" şeklinde topuk acısının * körüklediği sadistik bireyler haline gelir, kimisinin de yaşadığı zorluk hulusi kentmen yanını pekiştirir "ilerde parayı bulursam on tane daire alıp öğrencilere ucuzdan vercem benim çektiğimi çekmesinler beh" dedirtir. bu evdeki arkadaşları gider ev kalan sayısına göre pahalı kalır ev arar, şu evde nabız yoklar, ötekinde yeni ev bulana kadar idare eder. sonra "sende orospu ettin bu işleri" demezler mi, derler. işte o zaman hayat kadını olur çıkarsın. o değil de bu öğrenimleri paşa paşa alıyoruz ileride çok pis girecek var ya. *
şehirlerarası otobüstesindir, zaten otobüste yolculuk yapmanın vermiş olduğu sinir -hele ki uzun yolsa- üzerine servise çıkan host'un,hostes de olabilir, elinde tepsisiyle yaklaşmasıyla başlayan, içinde tepsinin üzerine düşme ihtimalinin korkusunu, "lan çay mı içsem kola mı?" , "aslında meyve suyu da göz kırpmıyor değil" , "kahvede iyi gider hacı gece gece oh mis" gibi anlık iç seslerin beyninde yaşattığı gereksiz ve yorucu fırtınayı, ve "sıra bana gelince mi yüzüne baksam yoksa lafını bitirmesini mi beklesem?" tarzında iyiden iyiye mal triplerini barındıran sıklet. öf içim sıkıldı lan yine.
bilenler bilir,* ilkokul yıllarında ** cuma günü ders bitiminde okunan istiklal marşı sonrası teneffüslerde kovalambaç olsun, simiiii olsun çeşitli adrenalin kaynağı eylemlerde bulunan çocukların, hocanın "rahat" komutunu verir vermez başladıkları, okul kapısına kadar süren yarıştır, kapıdan ilk çıkan sabi "birinciyim birim ehehe" şeklinde s.kndirik sevinç nidaları atardı. gören de ilk çıkana altın suluk veriyorlar zanneder, çocukluk işte.
en basitinden en karmaşık olanına kadar bütün hesap makinelerinde gördüğümüz, birçoğumuzun hiç kullanmadığı, ne işe yaradığını bilmediği tuşlardır. matematikle ortaokul liseden sonra pek haşır neşir olmadığımızdan o tuşların anlamını öğrenemeyiz de. mr, mc, gt, mu... gider de gider, neyse ki karekökü biliyorum hoş onu da hiç kullanmışlığım yoktur, yoksa karesini mi alıyordu o?
boston katliamı abartılmış bir ifadedir, sömürgesi olduğu ingiliz hükümetinin bölgedeki askerleri aracılığıyla kendilerinden almak istediği vergileri ödemeye itiraz eden amerikalı tüccarlarla askerler arasında artan gerilim sonucunda ingiliz askerleri 4 kişiyi öldürmüştür, süreç içinde halkı ingilizlere karşı kışkırtan bir gelişme olsa da , amerikanın bağımsızlığına direkt olarak sebep olmuş bir olay değildir, katliamın intikamı , aynı tarz ve şiddette olmasa da , 1773 yılında yapılan boston tea party dir.
fazla mı kötümserim bilmiyorum ama inanılmaz sinir bozucu ve yaratıcılıktan yoksun reklamlar; bütün operatörlerin reklamları için söylüyorum bunu. yok efendim biri yedek kulübesinde gördüm diyor ingilterede yok şöyle yok böyle diyor alamanyadan köye tatile gelmiş alamancı edasıyla, birinde kızın biri görüntülü olarak diğeriyle konuşuyor yüzünde güller açıyor gülünce , kolyen ne yakışmış, gibisinden;ulan sevgili sanıyo ikisini insan. yok başka birinde seyyar satıcı tipindeki adam maç izlemeden yok yapamıyorum diyor , bak bak hem 3g telefon var adamda hem de 3g abonesi hey yavrum hey. fakat başarılı reklamlardır yine de , akılda kalıcı olması bakımından her ne kadar tüyleri tiken tiken edici de olsa başırılı bence. hele benim gibi tv de nefret ettiği bir şey çıkınca inatla izleyenleri düşününce. dün evdeydim , ve gün boyu inatla 3g reklamı izledim , gayrı hiç bir şey canımı acıtamaz sanırım, lav çukurunda kalmış tarkan gibiyim şerefsizim.
gözlerinin önüne getirince hakkaten lan diyor insan, bilemiyorum belki de canım bosna'mızın tarih boyunca yaşadığı güçlüklerin de etkisi olabilir bu izlenimde.
envai çeşit markanın "çakma" ürünlerini satmada sınır tanımayan mahmutpaşa çarşısında markaların kendi ürünlerinde olmayan tasarımların satılmaya başlamasıyla işin çığrından çıkması sonucu ortaya çıkan slogan.
Don't look so sad I know its over
But life goes on and this world keeps on turning
Let's just be glad we have this time to spend together
There is no need to watch the bridges that were burning
Lay your head on my pillow
Hold your warm and tender body close to mine
Hear the whisper of the raindrops
Blow softly against my window pain late at night
Make believe you love me one more time
For the good times
For the good times
I'll get along I'm sure youll find another
But baby please remember I'll be here
I'm gone stay right here if you should ever find that you need me
Don't say a word about tomorrow forever and ever and ever
There will be time enough for severence when you need me.
özellikle berbere, ya da kendi saçına güvenmeyen er kişinin yaşadığı halet-i ruhiye. kimi insanda * dişçi sırasında beklemekteki ile eşdeğerdir berberde sıra beklerken yaşanan stres. kesim sonunda istenen şekli almamışsa saç, üzüntü ve saça olan sitemle perçinlenen duyguları bertaraf etmenin yolu ise, ibrahim üzülmez in saçlarını düşünmek, onun saçlarıyla mutlu olduğunu varsaymaktan geçer. eğer o mutluysa saçlarından, senin mutsuz hissetme hakkın yoktur bir yerde.
flash tv yi her açmamda karşıma çıkan, sinan yılmaz ın sunduğu program. tablo hep aynı: önde sinan hoptek i söylüyor, arkasında kah hip-hop, kah takım elbiseli, kah yöresel kıyafetlerdeki ekibi zıplıyor, hopluyor. kanalın yayın akışı gerçekten de şu hale geldi gelecek: http://www.bobiler.org/monte.asp?m=109049
roberto carlos un ülkesinde bir tv kanalında vermiş olduğu sinyalle ortaya çıkan gelişme. ''15 yıldır Brezilya dışındayım ve aileye yakın olmanın zamanı geldi. Eğer Fenerbahçe beni serbest bırakırsa Palmeiras, Santos veya beni futbolcu olarak isteyecek bir kulüple konuşurum'' diyen carlos, palmeiras ve santos kulüplerine de ayak üstü göz kırpmış.
18. yy. Almanya'sında yaşamış olan yazar besteci, karikatürist. Fantastik ve gerilim türünde başarılı eserler vermiş olan yazar, romantik edebiyatın önde gelen isimlerinden sayılır.
1989 doğumlu forvet mevkisinde oynayan galatasaray oyuncusu. bu sezon başında beylerbeyi kulübüne kiralık gönderildi. son ölçümlere göre boyu 1.95 olan Sercan gayet doğaldır ki geleceğin Hakan Şükür'ü olarak görülüyor. umarız gelecek, tahminleri doğrular.
Kayseri şehir merkezinde bulunan, 1267 yılında Selçuklu veziri Sahibi Ali tarafından yaptırılmış medrese. Selçuklu döneminin önemli eğitim merkezlerinden biridir. Şaheser bir tac kapıyla girilen medrese kare şeklindedir. Ortada açık bir avlu ve etrafında odalar sıralanmıştır. Kapı karşısında büyükçe bir eyvan, iki tarafında ise iki büyük ders odası vardır. Medresenin doğu ve batı cephesinde iki küçük eyvan bulunmaktadır.
Yanında çeşmesi ve çeşmenin bitişiğinde ikinci küçük zaviyesi de bulunan Medrese, Cumhuriyet döneminde tamir görmüştür. Ancak bu tamiratta, Anadolu'daki selçuklu taş işçiliğinin en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilen yapının, orijinaline uygun onarımı yapılamamış, kapı kenarındaki mukarnas ve arebesk işlemeler düz olarak geçiştirilmiştir. Şehire stad yapma, tramvay getirme konusunda hevesli insanların prim yapamayacaklarını düşündüklerinden olsa gerek. *