2012'nin ilk aylarında vizyona girmesi planlanan, sinema filmi.
Küçük bir bölümünü izlemek için :
&list=HL1324752973&feature=mh_lolz
bilgileri şöyle
--- spoiler ---
çıkış tarih: şubat 2012
tür : komedi
hakkında şubat 2012'de vizyona girecek olan "seninki kaç para?" isimli sinema filminin resmi facebook sayfasıdır.
yapım : dgb medya
senaryo : hakan gök - hakkı görgülü
yönetmen : hakkı görgülü
görüntü yönetmeni : berker ersoy
yönetmen yardımcısı : kazım taşkin
oynayanlar:
vatan şaşmaz - fulden akyürek - melih oğuzhan - mustafa tunay - hüseyin akşen - gürşen eren - süleyman kabaali - gamze özyol - hande çubuklu - erdal hedef - taner cindoruk - mertcan savci - gürkan demir - azer bülbül - korkmaz yalinkiliç
an itibariyle ssg ve tüm paragöz ekşi sözlük patronlarını protesto eden onurlu yazarların, neyi muhafaza ettiklerini bile bilmeyen -sözde- muhafazakar yazarlara, yazdıkları her enty için eksi oy vermeleri durumudur.
(bkz: iyi oluyop amk)
(bkz: ölene kadar mokoko)
Ergenlik çağlarında öğrendiğimiz bu manidar deyimin, anlamını daha bilmediğimiz yaşlara gidelim..
Ne kadar vahim bir hal alıyor değilmi.. Sahip olduğunuz şeyin sadece plastik bir araba olduğunu düşündüğünüzde, koca kamyon'un devrilmesi veya kaza yapması ne kadar korkunç..
işte tam da geçtiğimiz günlerde keşke çocuk olsaydım da, bu kadar vahim olsaydı bu olay dedim kendi kendime..
"gerçekten kamyonum olaydı da devrileydi" der mi insan? der lan! tabi ki der! neden demesin..
hülasa, sevgilim'in lise arkadaşlarından birisi ile buluşup "bi şeyler içer iki laflarız kız" modunda oldukları bir gündü. güneşli, kıpır kıpır bir pazar günü.. o güneşli havanın ve limonatanın zehir olacağını bilsem, hiç dolmabahçe çay bahçesine gider miydim!
telefon geldi;
-alo
-hayatım seni liseden bir arkadaşımla tanıştırıcam. sözleştik bu gün, sen de dahil olursun işin olmazsa..?
-heee lise arkadaşııı.. hımm.. humm..
-hadi çıkıyorum ben, saat 2 gibi orda olmam lazım
-nerde?
-Dolmabahçe.............
Duş aldım; tertemiz giysilerimi, bayramda annemin aldığı ayakkabılarımı, en sevdiğim tişörtümü giydim, evden çıktım efendim.
hani pasaklı gitmiyeyim sonuçta lise arkadaşı bu boru değil " nerden buldun bu malı" demesin kız..
Yolda yılın ilk dondurmasını yemek fikri aklıma düştü. Orta boy bir marketten max aldım (çilekli) dilleye dilleye metrobüse doğru ilerledim. çikolata kaplaması ile birlikte blok halinde göbeğime ve baldırıma doğru düşen dondurma, muhteşem kostümlerimi ve bayramlık sipor pabuçlarımı berbat etti.. Derhal sümüklü bir çocuk bulup selpak almalıydım ki; eşşek sıpaları, ne zaman ihtiyaç olsa ortalıkta görünmezler..
ceplerimi aradım... kot pantolonumun arka cebinden, pantalonla birlikte yıkanıp, kireç taşı kıvamı almış, sümüklü bir peçete buldum. onunla bir güzel sildim efendim üstümü başımı.. fakat tabloya ilerden bakmak herşeyi değiştiriyormuş. keşke silmeseydim dedirtiyormuş. resmen çilekli max'ı üzerime iyice yaymakla kalmayıp, çürümüş, topaklanmış peçetenin de binlerce hav'ı ve parçalarını bütün elbiseye asimetrik olarak dağıtmışım.
psikolojim bozuldu.. Birkaç kez hoplayıp, stres attıktan sonra, "ne insanlar gördüm üzerinde elbisesi yok, ne elbiseler gördüm, içinde insan yok" vecizesinden yola çıkarak, "nolcak lan.. beğenmezse beğenmesin.. lise arkadaşı hem.. bi daha anca on yıl sonra görüşürler amk" dedim, atladım metrobüse.. ( kuzenimin öğrenci akbilini arakladım bu arada, gayet ekonomik seyehat ediyorum)
mecidiyeköyden sallanıp gidinceye kadar (afedersin) kıçımdan ter akmış.. nasıl terlemişim.. hayvan gibi kokmaya başladım.. Çöp kenarından geçiyorum, kedi bile bi garip bakıyor efendim. Estaizübillah, hayvan dile gelecek, " ben bile kendimi yalıyorum p..evenk, çöp e gireyim daha iyi.. git bi yıkan" diyecek oldu..
Kızların yanına yaklaştığımda ikiside beni görmediler. koltuk altımı kokladım, leş olmuşum.. (deodorant falan da sıktım halbuki.. bu kadar kokmazdım lan ben) acele "u" dönüşü yapmak suretiyle bir kenarda oturup, koltuk altımı ve apış aramı yellendirme kararı aldım.. böyle gidemezdim.. gittim efendim, gölgelik bir yere oturdum.. etraftaki aielcek gezintiye çıkmış insanlara, sevgililere çaktırmadan kıçımı başımı yelliyor, bir yandan da üzerimdeki minik peçete parçalarını toparlıyorum ki, bir anda koltuk altlarımdan ufak ufak beliren, o gothic yazı fontu kıvamındaki, ter izlerini farkettim.. evet! kurudukça, tişörtümde ve pantalonun arka kısmında tuz birikintileri başgösteriyordu..
bir an için ağladım ağlıycam kıvama geldim.. o eski (bilenler bilir) dush dash şampuan reklamında yağmur altında koşan, sutyensiz hatun geldi aklıma.. ne olduki ona dedim.. (endişhe edince hep böyle olur) onun gibi ıslanmak ve bu lanet ötesi beyaz çizgilerden kurtulmak istedim.. bir ara denize atlamak veya fıskiye altına girmek bile aklıma geldi..
hülasa zebra gibi çizgilerle kızların yanına gittim.. Merhaba dedim.. ikisi de ayağa kalkmadan merhaba diyerek, şoke olmuş bir şekilde beni süzdüler. o an ölmek istedim kardeşim.. öleydim, görmiyeydim...
kız arkadaşım, kallavi bir biçimde tişört ve pantolonumdaki sıvaşmış beyaz dondurma izini ve leş gibi kokma sebebimi sordu.. bu sırada lise arkadaşı, telefonla konuşuyordu.. çok utanmış muhtemelen.. kızgınlıktan ziyade, üzgün gibiydi.. ona durumu çok önemli ve vahim bir olaymış gibi, " sorma hiç! sonra anlatırım.. başıma gelmeyen kalmadı" falan diyerek, haklı bir biçimde geçiştirme yoluna gittim..
Ardından, ilk tanışma soğuklukları üzerimizden atıldıktan sonra, hoş bir sohbet başladı.. kahve falına bakmışlar, yolculuk çıkmış.. yurt dışıymış.. bol bol para varmış falan..
lise arkadaşı, acayip fal bakabildiği gibi, çok iyi derecede rüya tabiri de yapabiliyormuş. bir ara konu açıldı, benim bir rüyamı tabir etmek istediğini falan söyledi..
-en ilginç rüyanı anlat bana.. ama son günlerde gördüğün bişey olsun..
-valla böle diyince insanın aklına da bişey gelmiyo hani..
-düşün işte.. en ilginç veya en korkunç olanı..
-hımmm..
işte tam o sırada, çocukluğumda gördüğüm en korkunç rüya aklıma geldi;
Bir kamyonu kullanıyorum, ama devasa bir kamyon.. çocuk aklı işte.. nasıl kullanıldığını bile bilmediğim bir aleti, yanı kontrollü bir şekilde, bozuk ve uçurumlarla çevrili bir yolda bir yerden bir yere götürüyorum.. her taraf şarampol.. durdurmak istiyorum durmuyor.. sanki pedalları falan yok.. sadece ortalama bir hızla gidiyor, ben de direksiyonu kontrol ediyorum.. bir virajı alamadım ve uçuruma düşmemek için, dağın eteğinden kopmuş, yol kenarına yuvarlanmış bir kayaya çarptım.. kamyon bir anda ağır çekimle devrilmeye başladı.. tam devrildi ki uyanmışım..
fakat bu rüyayı o heyecanla böyle baştan sona ayrıntılı anlatmak aklımın ucundan bile geçmedi.. kızın yüzüne bakıp; kostümlerimdeki izler ve kesif kokular içersinde, büyük bir ciddiyetle, ağzımdan şu kelimeler döküldü..
-Bi gün rüyamda kamyonu devirdim..
Geri kalan 15 dk. asıl amacımı ve rüyanın tümünü anlatmaya çalışmakla geçti.. limonatamın yarısını içemeden kalktık.. eve gidip ağlamayı planladım sonra..
siyaset tarihine bakıldığında, şerefli olanları yazmak daha az yer kaplar efendim ** zira siyasetçiler, hiçbir zaman bizim ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere hareket etmezler. onlar, bizlerin ürettiklerini kimin ne kadar tüketeceği hakkında karar verirler. *
trablusgarp diktatörüdür efendim. devrilmeyi bırak domaltılacaktır adeta..
(*)
BU kadar karaktersizlik olmaz kardeşim! zamanında bizi temsilen ayaklarını öpmeye giden birisi vardı (!) hatırladınız mı? hani çadıra sokup bi sikmediği kalmıştı arkadaşı! hah o lavuğun ezmeye ve sömürmeye çalıştığı halkını, şimdi dışarıdan gelen bir gurup lavuk ezmesin diye adb başkanına "oğlum" diye mektup yazmış bu.. e noldu? şov yapıyodun? emperyaller felan, türkiyeyi oturup eleştiriyodun çadırdan. amk bedevisi! inşallah bizimkilerin sonu da bunun gibi olmaz lan
Bir gün telefonum dindar bir şekilde çalmaya başladı. dindar bir şekilde çalışı hbbia nın aradığının habercisiydi. açtım, hemen konuşmaya başladı. yok zekat vermiş miyim! yok umreye gitmeyi planlıyor muyum falan.. ara ara da benim laik ve kemalist olmamla ilgili yakınmalarını dile getiriyordu. sürdüğü hacı yağı kokusu burnuma geldi ve izin isteyip klozete gittim ve kustum efendim. döndüğümde bana nazar değmiş olabileceğini belirtip, nazar duası okumak için çay bahçesinde buluşmayı teklif etti. ben de yapacağım iş olmamasından mütevellit, pes oynamayı bırakıp, bu çember sakallı kardeşimizin davetine icabet etmeyi uygun gördüm.
Gittiğimde benden bir saat önce gelmiş, elindeki tesbihle birşeyler yapıyor ve bir yandan da mırıldanarak yavaşça kafasını sağa sola sallıyordu. masaya oturduğumda kenarına lokum koyulmuş kahvesini görüp şoke oldum. beni farkettiğinde kindar bir şekilde yüzüme bakmaya başladı. sanırım kemalist olmam onu ciddi manada rahatsız ediyordu efendim.
ben ona istiklalde çok klas bir bar olduğunu söyleyip, oraya gitmeyi teklif ettim. nazar duasını okuyup üfledikten sonra bana bara gelmek istemediğini, sandaletleri eskidiği ve yıprandığı için yeni bir çift sandalet alması gerektiği konusunda ayakkabıcıya gitmeyi teklif etti. uzun bir yürüyüşten sonra ara sokaklara girdikçe girdik ve koca şehr-i istanbul da adeta kaybolmuştuk efendim. büyük yeşil bir kapı nın önünde durdu ve bana uhrevi bir bakış fırlatıp, "artık şehveti hayatı bırakıp, islama dönmemin ve hatta akp li olmamın zamanının geldiğini" söyledi. meğerse getirdiği yer sandalet satan bir yer değil, cemaat eviymiş. içeriden maklube olduğunu çok sonradan anlayacağım bir yemek kokusu geliyordu. kapıyı çaldı, badem bıyıklı, çıplak ayaklı, kumaş pantalon ve yakasız gömlek giyen birisi kapıyı açtı.
karşılıklı selamün aleyküm dedikten sonra içeriye girdi. ben çekimser kalıp dışarıda beklemeye başladım. arkasından gelmediğimi farkettikten sonra geri dönüp kapı eşiğinden içlenmiş bir şekilde gözlerimin içine içine sütü dökülmüş bir kedi yavrusu edası ile bakmaya başladı.
aczimendi kılıklı arkadaşlarına toplu bir nah çektikten sonra hızla oradan uzaklaştım.
daha sonra bu konu ile ilgili birkaç telefon görüşmesi yaptık ve küfürleştik hattı zatında. ama ne kadar uyuşturulmuş ve yıkanmış bir beyine sahip olsa da sonuçta insan arkadaşını bir anda silip atamıyor efendim. daha sonradan ramazan da davul ihalesine girecek olan arkadaşıma nasihatlarda ve masturbasyonun kötü bir şey olmadığı hakkında telkin ve tesbitlerde bulundum.
o mübarek çorap üstü sandaletlerine kapanılası bir türbe, içinden geçenleri söylediğinde tövbe allah tövbe diyor, ve ona burdan sesleniyorum:
allahın selamı üzerine olsun kardeşim. nasılsın iyi misin. afiyettesindir inşallah diye sözlerime başlamak istiyorum.
çok dertliyim hbbia!
sözlük yazarı çok sevdiğim laik bir arkadaşım senin bütün entylerini eksilediğinden bahsediyordu. aradan bir hafta geçti ve hala haber alamadım. bu akşam evine gittiğimde ailesinin apar topar taşındığından, kız kardeşinin orospu olduğundan falan bahsettiler. duyduklarıma inanamadım doğrusu. komşuları arkadaşımın da şişli etfalde yattığını söyledi, hemen gittim. odasına girdiğimde yüzüme bakmıyordu. kafası pencereye dönüktü. merhaba dedim, ses çıkarmadı. selam dedim sonra garip bir hırıltı duydum. kafasını çevirip bana baktı ve başımdan aşağı kaynar sular döküldü. çok sevdiğim dostum çarpılmıştı! ağzı yüzü yamulmuş. eline kağıt kalem verdim yazmaya başladı. ilk günlerde rüyasında nur içinde vucudunu tam olarak göremediği, fakat ayaklarında çorap üzerine sandalet giyen birisinin üzerine doğru slip erkek külodu fırlattığını görüyormuş. korku ile uyanıp rüya işte diyip geçiyormuş. daha sonraki günlerde uyanıkken çeşitli sanrılar ve sesler duymaya başlamış. hatta bir gün söylemesi ayıp etek traşı olurken yine sandaletli nur gibi ışıl ışıl birisi ona doğru yaklaşmış, heyecandan dalgayı falan kesmiş. son 3 günde evlerine haciz gelmiş, kız kardeşi pavyona düşmüş ve en son gün uykuda senin suretini gördüğünde artık çok geçmiş. ağzı yüzü yamulmuş. bunları anlatırken hemşire gelip sondasını falan değiştirdi. baktım altına sıçmış. ve giderken bana yalvardı. "lüğfen oğa söğle beği ağffesin. yaşamağk istemiğyorum ağsığğağkkallaklkş" falan dedi. ben de görevimi yerine getirmek istedim. bir daha bira içip şuh sex partileri yapmayacağını ve akp gençlik kollarına kayıt yaptıracağını söyledi ve yemin etti.
Moral bozukluğu ve 31 filminin kadrosu tarafından nokia türkiye için tamamı n8 telefon kamerası ile çekilen sitcom tadındaki filmciklerdir. gençleri sosyal paylaşım ve internet konuları ile ciğerinden vuran reklam destekli dizi, gayet eğlenceli. *
ırak'ta savaşan ABD'li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz."
Tayyip ERDOĞAN (Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı - BOP Eş Başkanı)
öz eleştiri yapabilen veya açık sözlü olmasından ziyade, "başka biri var amk. ortamlara yılan gibi akıcam. senin de götüne tekmeyi vurmak için herhangi bir kusurunu bulamıyorum. o bakımda böyle ossuruktan teraneler uydurma yoluna gidiyorum. s.kicem bi düş yakamdan" diyemeyen sevgilidir
kadınca dergisinin genel yayım yönetmeni. senarist ve prodüktörlük yapan demirtok, duygu asena'nın ekibinden bir isim olup, uzun zamandır çıkartılmayan kadınca dergisini şubat 2011 de tekrar yayım hayatına kazandırmıştır.
1 aralık 1978 de ercan arıklı ve stilist necla seyhun'un kurduğu derginin yöneticiliğini duygu asena yapmıştır. moda, patronlu modeller, güzellik, nakış, dikiş konularında standart bir dergi profili çizen kadınca dergisinin satışı 17 bin civarındaydı. duygu asena'nın yaptığı değişiklikler, kadınca dergisinin satışlarını 90 binlerin üzerine taşıdı. feminizim çizgisinde yazılar ve konular seçen duygu asena; türk kadınına sosyal yaşantıda kaybettirilen kimliğini hatırlatan, şiddete ve kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapan erkeklerin korkulu rüyası, yakın tarihin önemli karakterlerinden birisidir. o yıllarda tabu olan cinsellik konusunda eğitici ve ciddi yazılar yayımlayan dergi, kadına şiddeti aylarca kapak yapmış, şiddete maruz kalan bir çok kadına ilham olmuş ve türkiye genelinde bir çok kadın sığınma evi açılmasına ön ayak olmuştur. duygu asena'nın sözleri ile "en azından kadınlara dayak yememeyi öğrettik" diyen kadınca dergisi 90'lı yıllarda kapanmış, 2011 yılı şubat ayında yine duygu asena'nın ekibinden oya demirtok önderliğinde yayım hayatına dönmüştür. dergiyi içerik ve teknoloji olarak günümüz koşullarında revize eden oya demirtok, duygu asena'nın açtığı yolda kadınları kadinca dergisi ile bilinçlendirmeye ve onların da toplumun birer bireyi olduklarını hatırlatmaya devam ediyor. http://www.kadınca.com.tr
efsane bizimkiler dizisinin davut ustası. en son harbi define sinema filminde oynamış usta oyuncu. eyvah eyvah 2 de rol alacağı söyleniyor. allah uzun ömürler versin.
Gündemi değiştirmesi beklenen ve neticesinde de başarılı olunan hadise. lan g.t elden gitti ülkenin %58'i cahil daha ne olsun. hakim seçti herifler üzerine başka mevzu patlatıcaklar tabi.