Filmekimi 2016'nın insanlarımıza bir armağanı. Hayatımda izlediğim en güzel filmdi her şeyiyle. Film bilmem kaç dakka, şu oynuyor, şurası böyle güzel demiyorum. illa isim duymak istiyorsanız viggo mortensen var. Gidin izleyin bu filmi. Beğenmezsenizde özel mesajdan dümdüz sövebilirsiniz. Öptüm hepinizi.
filmekimi sayesinde izlediğim Colin Farrell'ın başrolünü oynadığı dram/komedi/bilim kurgu karması 2015 yapımı film. komedi ve dramın birbirine ne kadar yakıştığını bir kez daha kanıtlayan bir filmdi. birkaç sahnede cidden baya güldürdü salondakileri. yani dram/komedi/bilim kurgu karması diyoruz ama ek olarak absürtlükte vardı ve cidden farklı tadı olan bir filmdi. gittiğinize pişman olmuyorsunuz, ama gitmezseniz de pek bir şey kaybetmezsiniz. 6,9/10
genelde biz torunlarını en yorgun, bitkin ve konuşmak istemediği anlarında yakaladıkları ve yakalamakla kalmayıp kilitledikleri olaydır. genelde siz gidersiniz onlarla konuşmaya, bi damarları vardır yaşlıların ha işte! o damarı yakaladınız mı muhabbetleri tadından yenmez. önce yanınıza gelir otururlar, sonra nasılsın iyi misin faslını çabucak geçerler ve gözleri döner. memleketteki nınısının nınısı olan akrabaların ilişkilerini, onların teyzesinin amca çocukları falan derken zaten gardınızı çoktan düşürürsünüz. kafa falan sallarsınız nezaketten ama durmak yok yola devam! 57 yıl önceki meseleler, iş durumları falan. tabi arada söyledikleri atasözlerini ve hayat temalı serzenişlerini falan hiç söylemiyorum. velev ki olurda benim gibi böyle bir duruma düşerseniz ölü taklidi yapın gider diyicem ama ben yaptım gitmedi hala anlatıyor. *
durum budur. bazen babaanneler * bir kombo yaparlar ki... adeta finalde kendinizi yerde, o koskoca kadını da ayakta fatality!!1!1!! diye bağırırken bulabilirsiniz.
yıllar sonra gelen edit: keşke hala hayatta olsan da hiç durmadan bir şeyler anlatsan yine.
ilk olarak youtube'da mahalodotcom sayfasının bilindik şarkılar gitarda nasıl çalınır tadında videolarında boy göstermiştir. zamanla videolar artar ve popüleritesi ve hayranlarıda artar bu ablamız. gerek sevimliliği gerek yeteneği ve tatlılığıyla almış yürümüştür. zira kendisini fender'in resmi sayfasında fender akustik gitarlarla olan videosunu görünce saygılar dedim.
gördüğünüz an o okulun önünde geçen günlerinizin, anılarınızın, yaptığınız çocuklukların, ettiğiniz kavgaların gözünüzün önünden film şeridi gibi geçmesine sebep olur. bir an duraksarsınız boğazınız düğümlenir. o zamanlar canınız kadar yakın olan ama şimdi neredeyse hiç görüşmediğiniz insanlar gelir bir bir aklınıza. sonra girersiniz okulun içine bakarsınız eskisi gibi değildir. sizin anılarınızdaki hali canlanır gözünüzde, değişen birşey olmaz yani sizin için. öğlenci olduğunuzda okuldan sonra bekçiyle kavga ede ede uzattığınız sınıf maçları, pet şişelerle oynadığınız sözde futbol maçları, hocalarınızdan yediğiniz tokatlar, ilkokul aşkınız, okulun en kıl çocuğu ve daha binlerce buruk bir gülümseme bırakan anılar... okul çıkışlarına gelen ve müptelası olduğunuz seyyar oyuncakçı abi, okuldan kaçmak için kullandığınız arka bahçenin duvarı, okul çıkışının tam karşısındaki kırtasiyeci abi, ve ozamanlar her gün yürüdüğünüz ama hiç umursamadığınız ev-okul arası yolun yürürken sizi hislendireceğini anlarsınız.
uzun lafın kısası, eğer duygusuz itin teki değilseniz gözlerinizin dolmasına sebep olan anlar yaşarsınız mezun olduğunuzda deliler gibi sevinmenize rağmen...
Tanımla başlamak farzdır ama gelgelelim konu biraz çetrefilli olunca tanımıda zor oluyor.
ömrümün ilk 2-3 yılının dedemin son 2-3 yılına denk gelmesinden mütevellit hayata, dede kavramından yoksun başladım. * durum bu olunca dedemi hep babamdan dinlerdim. çıkardığı olayları, mahallenin delisine(!) yaptığı gizli yardımları ve her ramazan onu evine getirip iftar ettirmesini, yardımseverliğini ve daha birçok gülümseten, iç sızlatan anılarını ezbere bilirim. hayatı boyunca bir çok torunu oldu fakat içlerinde en küçüğü ben olduğum için bana ayrı bir sevgi gösterirmiş. ömrünün son dönemlerine denk geldiğim için artık vasiyet eder gibi konuşmaları artmaya başlamış. zamanında çok kişinin suratını çarşamba pazarına çevirdiği parmağındaki yüzüğü bana vermelerini istemiş. "taksın bu yüzüğü, üstü açık kırmızı bir arabaya binsin, yanınada kızları alsın" dermiş bir yanı çapkın olan o tatlı adam!
avucumda o yüzük, yanımda 11 yaşında kardeşim, ben yüzüğe, kardeşim bana bakıyor. tuhaf oluyorum. yaşasaydı şu anda 60 yaşında olacaktı be çok değil! hem kardeşimi de görecekti. belki ona da birkaç hatıra bırakacaktı... onu da tanıyıp belki de en az benim kadar çok sevecekti. ama malesef o belkide istemeyerek yanımızdan ayrılmak zorunda kaldı.
daha da büyüyüp, evlenip, çoluk çocuğa karıştığımı düşünüyorum. o yüzüğü kardeşimden kaçırır gibi saklamışımda çocuğuma vermişim. kardeşimin dedeme dair hiçbir hatırası olmamış. içim rahat etmiyor be! vicdan azabı çekiyorum suçsuz yere.
diğer seçenek daha cazip geliyor. şuan zamanı değil ama o günlerde gelecek ve kardeşime şöyle bir abilik yapacağım. herhangi bir yolu var mıdır bilmiyorum ama dededen kalma o yüzüğü bir kuyumcuda ikiye böldürücem. yüzüğün yarısı kardeşime yarısı bana. gün olurda dedem yukarlardan bizi seyrederse yaşattığı paylaşma duygusunun, kendi kanında yaşadığını görür belki. belkide gururlanır. 3 yaşına kadar yaşatamadığım o gurur duygusunu ona oralarda tattırırım belki.
hem çok mu be kardeşim! belki bizimde bir yüzük kardeşliğimiz olur!
Hayvan Hakları Federasyonu tarafından başlatılan sokak hayvanları için kapı önüne bir kap su konulmasını içeren kampanyaya verilen sloganın ismidir. hepimizin katılabileceği çok kolay ve çok insanı bir kampanyadır.
asıl başlık ; " hayattaki tek amacı fenerbahçe taraftarına sataşmak olan bünye " olacağdı ama malum karakter sınırı.
türk futbolunda veya güncel olaylarla ilgili en alakasız konuları bile fenerbahçe taraftarlarına mal etmeye çalışan güruhun hayattaki amacıdır bu efenim.
(bkz: ic camasiri dukkaninda mac izleyen fenerli kadin) -> futbolu seven herhangi bir insanın yapacağı şeydir bu. maçın izlendiği yerin mi yoksa maçı izleyenin cinsiyetinden dolayı mı bu başlık açılmaya çalışılmıştır bu konuşulur.
(bkz: orhan pamuk un fanatik fenerli olması) -> yazdıklarını her ne kadar milletçe sevmesekte onunda bir takım tutma hakkı yok mu ? fenerbahçeyi değilde başka bir takımı tutsaydı aynı muameleyi görür müydü acaba ?
(bkz: milli takımda gsli gol atınca üzülen fenerli) -> milli takım maçlarını hangi bakış açısıyla izliyorsun be adam ? bütün golleri fenerbahçeliler atıp kupa falan alsak mazallah bu adamlar intihar eder.
(bkz: utanmadan üstündeki formayı çıkarmayan fenerli) -> galibiyet, mağlubiyet, beraberlik, son maçta kaçan 2 şampiyonluk, bilmem kaç yıldır alınamayan türkiye kupası vs. vs. bunlara rağmen ben üzerimden çubukluyu çıkarmıyorsam ve utanmadan, gururla giyiyorsam bundan utanacak olan sizlersiniz. evet evet siz, takımın gidişatına göre forma giyen gençler.
(bkz: quaresma dünya yıldızı değil diyen fenerli) -> quaresma büyük transfer helal olsun beşiktaşa diyen fenerbahçeli kardeşlerim için başlık açmayan zihniyet ? quaresma'nın ne olduğunu hemen hemen bütün dünya biliyor. sen daha ne diye fenerbahçe taraftarına bok atıyorsun ki ? bu transfer yapıldığında laf edenlerin çoğu susar zaten sen hiç merak etme. (bkz: miroslav stoch) transferinde görüldüğü gibi.
örnekler etkili ve eksi garantilidir. şimdilik görüşmek üzere. son olarak ;
fenerbahçeliysen yalnızsın. kara deryalarda bir fener gibi..
müzik eşliğinde test çözerken manga'dan cevapsız sorular çalması üzerine yaşadığım durumdur. motivasyon denen meretten eser kalmıyor efenim. hele ders matematik, geometri falansa harbi cevapsız sorular. *
dinlenesi duygusal şarkılardandır. eser sahibi diamond rio'dur.
buyrun sözleri ;
Last night I had a crazy dream
A wish was granted just for me,
It could be for anything
I didn't ask for money
Or a mansion in malibu
I simply wished, for one more day with you
Nakarat
One more day
One more time
One more sunset, maybe I'd be satisfied
But then again
I know what it would do
Leave me wishing still, for one more day with you
First thing I'd do, is pray for time to crawl
Then I'd unplug the telephone
And keep the tv off
I'd hold you every second
Say a million I love you's
That's what I'd do. With one more day with you
Nakarat
Leave me wishing still for one more day
Leave me wishing still for one more day
saat gece bir buçuk gibi uykumun gelmesinden dolayı televizyonu kapatıp uyumaya gittim. uyumadan önce camdan dışarıya baktım. on metre ilerisi gözükmüyordu sisten. hava çok kasvetliydi, insanın içi daralıyordu. gereksiz bir sıkıntı sarmasına rağmen uyumuşum hemen. uykumu çalan telefon sesi ve annemin sözleri bıçak gibi kesmişti.
+ hayırdır abi ?
- ...
+ tekin mi ?!
- ...
( hıçkırıklar )
***
hıçkırıklarla yataktan fırlamam bir oldu. yakın akrabamız, abim olsa en az onun kadar seveceğim tekin abim vefat etmiş.
söyleyecek söz bulamadım. babaannem, annem ağlıyordu. babam bir kenarda öylece bakıyordu duvara. sigara yakmıştı, ağır ağır içiyordu. bense annemleri izliyordum. onlar gibi ağlayamıyordum. zoruma gidiyordu. ölmek için çok erken bir yaştı otuz altı. daha sonra aklıma tekin abimin 4 yaşındaki oğlu geliyor ve gözlerimden yaşlar o an süzülmeye başlıyordu. işte o an hayatın o çocuk için çok acımasız davrandığını hissettim. hayat o dört yaşındaki çocuğa acılarla dolu bir hayat geçirmesini sunmuştu. o gece hiç uyuyamadım...
tanım yapmak anlamsızdır efendiler. metallica diyorum metallica. hemide dünya gözüyle gittiğiniz ilk konser. kelimeler kifayetsiz kalır, çıldırmanın eşiğine gelirsiniz.
tarih 27.07.2008. yer ali sami yen stadı. bilet çıktığı gün alınmıştır ve geri sayım yapılıyordur. arkadaşlar arasında dönen muhabbetler heycanınıza heycan katar.
+ olum bildiğin metallica geliyo amk. james, kirk, lars, rob 3 metre ötemizde çalıcak laaan.
- ajksfjakfjk. çıldırcam lan suuuuuss !
+ 16 gün kaldı olum bekle çıldırmayı o zaman görücez inşallah.
- amiiiiiiiiiiin ! **
o gün gelir ve sabah 7'de kalkıp giyinmişsinizdir. hava sıcakda olsa siyah t-shirt tercih edilmiştir. otobüs'e atlanıldığı gibi mecidiyeköy'e varılır. dışarı mahşer yeri gibidir. ıslak hamburger yenildikten sonra yavaştan kapıya yönelinilir. konser alanına girmek için net 6 saat 45 dakika gibi bir süre beklenilmiş ve içeriye girmeyi başarmışızdır. bilekliği monte ettikten sonra ön gruplar dinlenmiştir. ön grup deyipte geçmeyin. *** ön grupların performansları bittikten sonra assolisti bekleyiş başlamıştır. bütün stat " metallica metallica ! " diyerekten tezahürat etmektedir. hatta hala nasıl başladığı bilinmeyen meksika dalgası bile yapılmıştır.
o an gelir ve bütün karanlık mor ışıklarla aydınlanır ve hemen ardından the ecstasy of gold'un ilk tınılarıyla birlikte bütün stat delirmenin eşiğine gelir. creeping death'le başlayan o muhteşem listeyi anlatmak ayıp olur. orada olup o anı yaşamaktan başka bir şekilde o gecenin tanımı yapılamazdı heralde. ah birde no remorse'dan sonraki karanlıktaki " fade to blaaaaaack ! " diye böğürüşümün hemen ardından fade to black çalınması o gece allahın bana bir hediyesiydi sanırım. * seek and destroy'la yapılan final her ne kadar coştursada gideceklerini bildiğimiz için şarkı başından itibaren hüzün sarmıştır her yanı.
***
sabaha kadar yazabilirim o gece yaşadıklarımı fakat lüzumu yok. insanın hayatında gittiği ilk konserin metallica'nın istanbul'da belkide verdiği son konser olmasının tanımı yapılamaz. ilk konser deneyimime böyle büyük bir grupla başlamış olmamdan dolayı, " çıtayı çok mu yüksek tuttum lan ? " diye kendime de sormuyor değilim. bunun üzerine daha hangi konsere gidilebilir ki ? *
hemen hemen her minibüste bulunmayan, şöförün insiyatifine bağlı olarak takılan ışıktır. insana minibüste yolculuk ettiğinden çok ayaklı bir pavyonda gezdiği hissini uyandıran ışıktır ayrıca.
annenizin pazardan aldığı en güzel vişnelerle yaptığı mükemmel içecektir efenim kendileri.
coca cola, dondurma, karpuz vb. hiçbirşey sıcak yaz akşamlarında serinletememiştir bünyemi. fakat o buzdolabından çıkan kompostoyu bira bardağına doldurup ** kafaya dikmek var ya. işte o serinliğin ta kendisidir.
sözüm sana ilkokuldaki çocuklara eğlenmeleri için saçma sapan malzemeler veren bünye. saçmalık derken ortada bırakmayalım efenim biraz açalım hemen.
malum hepimiz ilkokul görmüş insanlarız çok şükür. o dönemler çok keyifli ve güzel gelen şeylerin şimdi çok malca olduğunu algılıyorum. ama bunları yaşadığına pişman mısın derseniz cevabım kesinlikle hayır. tekrar gitsem ilkokula hiç sektirmem hepsini tekrarlarım.
şimdi aklımda bulunan bu saçmalıkların bir iki tanesini hemen yazıyorum buraya.
mallık 1 : kola, fanta, su şisesi vb. pet şişeleri ezerek maç yapmak. evet efenim günümüz futbolcuları bile eminim bu dönemden geçmiştir. zira bu dönem faydalıdır çünkü zaten kutu kola göt kadar bişeydir. bide üstünde tepinip onu ezersiniz. o ufacık şeyle çift kale ikişerden maç yaparsınız. zati top kontrolünü sağlayana kadar orta okula gelirsiniz. dikkatinizi çekiyorum top diyorum çünkü o dönem para veripte top almak bize gelmezdi. çünkü futbol topuyla en fazla beden derslerinde birde sınıf maçları olduğunda buluşuyorduk.
mallık 2 : saçma sapan tekerlemeler söylemek. en babasını hemen iletiyorum sizlere sayın sözlük yazarları.
--spoiler--
en büyük allah.
cimboma yallah.
beşiktaşa kış kış.
fenere alkış.
--spoiler--
son kısım tutulan takıma göre değiştiriliyordu bildiğiniz üzre.
mallık 3 : her sınıfta bir tane bulunur bunlardan efenim. binbir çabayla kendi saatlerini * okul saatiyle denk getirmeye çalışırlar. sınıfta bir amigo görevini üzerlerinde vazife olarak görürler. herkesi organize edip geri sayım yaptırırlar. ayrıca her bölgede görülmez bunu yapanlar.
evet asıl soru burda geliyor sayın sözlük yazarları. küçük kardeşim geçen gün geldi okuldan. daha 3. sınıfa gidiyor. " abi bitane tekerleme bulduk bak söylüyimde dinle." dedi. hangisini söyledi dersiniz ? doğru bildiniz. mallık 2 diye tabir ettiğimiz tekerleme tabiki.
kıllanmamak elde değil arkadaş. ilkokullarda sırf bunları yaymak için bekleyen birisi mi var lan. yoksa kimin aklına gelir kola kutusunu ezip maç yapmak. hadi bunu milletimizin futbol merakına veriyorum. yokluktan yapılmayacak şey değil. ya tekerlemeye ne demeli ? her dönem aynı tekerlemeyi mi söyler arkadaş ya.
öyle birisi varda bu yazıyı okuyorsa, kendi geliştir biraz ibne.
güzelliği ve pisliği ,
doğuyu ve batıyı,
iyiyi ve kötüyü,
yeşili ve maviyi ,
plazaları ve camileri,
gecekonduları ve lüks villaları,
zenginliğin en aşırısını ve fakirliğin en içler acıtanını.. bunların hepsini bünyesinde barındıran bir şehirde yaşıyoruz. cidden dünyada çok önemli yere sahip hem kültür hemde medeniyet merkezi. hele ki burda doğup büyüdüyseniz başka şehre gitmek yurt dışına çıkmak gibi gelir insana. aşktır istanbul. vazgeçmek imkansızdır.
edit: bir zamanlar buralar entry doluydu.hemde bir tane falan değil bildiğin entry doluydu. pehh.
an itibariyle msn'i açtığımda karşıma gelen pencerede bulunan saçma test. erkek msn kullanıcılarına inceden ibne der gibi bir hava sezdim, yakıştıramadım.
yakın bir arkadaşın veya aileden birinin doğum günü olduğu son dakikada aklınıza gelmiştir veya getirilmiştir.* bu gibi durumlarda bünyenin, durumdan karşı tarafı hem kırmadan hem de ona unutulmadığını hissettirerek giriştiği olaydır. cepte parada yok denilecek kadar azdır. tek çareniz en yakınızdaki bakkala koşup bir adet eti browni kapıp üstünede mum dikip malum kişinin karşısına dikilmektir. güzel bir organizasyon, güzel bir akşam yemeği, pahalı bir hediye kadar değeri yoktur kimilerine göre. fakat içtendir, samimidir ve emin olun gülümsetir.:) amaaaaaa birde şu varki kişi içten içe kıl olur, "ibneye bak amma da ucuza kapatmış doğum gününü" diye söyletir.
Siz takmayınız efenim o kadar kusur kadı kızında da olur. doğum günlerinizin birinde kapınız çalar da browniyle karşınıza sevdiğiniz birisi dikilirse yukardaki gibi sallamayın efenim, sarılın.. *
çok basit bir şekilde açıklanacak durumdur. halk arasında bu olaya göt korkusu diyoruz. madem o heykeli sökmek okadar kolay niye türkiye'de sökmedin şerefsiz ? yusuf yusuf seslerini duyar gibiyim.
not: yağsın eksiler, bizde göt korkusu yok rahat olun.