inşa Ettirdiği duvarı ile yakından tanıdığımız Roma imparatoru hadrian, bugün (10 temmuz 138) sabah saatlerinde baiae'deki villasında ölü bulundu. Hayata gözlerini yumduğunda henüz 62 yaşındaydı.
Çok iyi bir hükümdardı. Belki ileride bir liste yaparlar ve beş iyi hükümdar arasında gösterilir. Kim bilir. Belki bir yıl sonra antoninus onu tanrısallaştırır.
Herkesin hatırlayacağı üzere birkaç saat önce (bakın birkaç saat birden kullandığım bir şey, nereden geldi bilmiyorum neyse) oldukça gürültülü, tozlu ve etrafı dağıtan bir patlama sesi duymuştuk. Az önce aldığımız bir habere göre bu patlama big-bangmiş. Etrafta enteresan cisimler dolaşmakta ve zaman algısına sahip olmaktayız. Bakalım kim bilir belki birkaç milyar yıl sonra bir canlı falan ortaya çıkar, evrilir primatlar belki. Zamanın ne göstereceğini bilemeyiz.
Ama herkesin kafasında bir soru var: Kim patlattı? Bazıları tesadüfen olduğunu ve bazıları tanrı adını verdikleri bir şeyin patlattığını söylüyor.
Geçtiğimiz hafta Olympus box hesaplarının hacklenmesinin ardından zeus'un insanlarla cinsel ilişkiye girdiği ve hatta onlardan çocukları olduğu haberi hızlı yayılmıştı. Bugün ise bazı agoralarda bir söylenti patlak verdi.
Avareliği ve ayyaşlığı ile tanınan, zeus ve semele'nin oğlu dionysos'un şarap almak için şarap satıcısına verdiği çıplak poz elimize ulaştı.
Az önce agoradaki konuşmalara kulak misafiri olduk ve baldıranın bir canı daha aldığını öğrendik. Söylenenlere göre sokrates adında bir at sineği (bilemiyoruz benzetme de olabilir) mahkeme kararıyla baldıran zehriyle idam edilmiş.
Her zamanki gibi popüler kültür edebiyatçıları bunun kitabını yazacaktır.
Biraz önce kimliği gizli kaynaklardan aldığımız habere göre tanrının adem adında bir insan (yeni bir tür) yaratıp şeytanın ona secde etmesini istemesi üzerine şeytanın itirazlarının yükselmesinin ardından şeytanın cehenneme atılmasıdır. Şu an bu insan denilen yeni türün ve ilk versiyonun (söylenenlere göre kapalı beta) ne olduğunu araştırıyoruz.
işte herkesin beklediği haber geldi: Augustus'un beklenen ölümünün ardından tiberius 14 yılında tahta çıktı. böylelikle 2. roma imparatoru tiberius oldu. Umarım ileride kendi kendine gönüllü sürgüne gitmez ve umarım bir senatör ona bağırmaz. Bakalım gelecek ne getirecek.
Biraz önce aldığımız habere göre 10. Roma imparatoru titus'un yüksek ateşten dolayı hayata gözlerini yummasıdır. Şu an Senatodan yayılan Bazı dedikodulara göre kardeşi domitian tarafından zehirlenmiş. Eğer zehirlenmemiş ve yüksek ateşten ölmüş ise 1. Yüzyılda insanların hala bu sebepten ölmesi akıl alır gibi değil. hala yüksek ateşten insan oluyor.
Şimdi çıkıp "ya diyalektik materyalizm, praxis" ile falan gerekçelendirmeyin. Bu materyalist olmak için yeterli değildir. Eğer felsefe bölümünde okusaydım bunu tez konusu olarak seçerdim.
ideolojilere dair en radikal tanımlardan birisidir. Aynı zamanda yapılması ve ifade edilmesi en gerekli olanlardandır.
ideoloji, tüm içkin tanımlar ve daha doğrusu yorumlardan bağımsız şekilde bakıldığında, Bir kimsenin ya da bir grubun doğru kabul ettiği şeylerin herkes için doğru kabul edilmesine dayanır. Böyle bir dayanağın varlığını kimse reddedemez. Reddeden ideolojisinde en ufak bir rasyonalite barındırmadığını da ifade etmiş olur.
Bunun oldukça görünür örnekleri vardır. Özellikle sosyal ve politik alandaki ideolojiler o ideolojiden ayrı kimseler için de bir iddiaya sahiptir. Kesinlikle bir ideolojiye diğerinden daha yakın değilim, sadece örneklendirmek adına söylüyorum: komünizm buna örnektir.
Bir komünist kişi veya grup komünal ekonominin varlığı için çırpınır durur. Ve bunu herkes adına ister. Bu gerçekten de tüm insanlık adına faydalı ve haklı bir istek olsa dahi diğerlerinin iradesini ve isteklerini yok sayar. Böyle bir durumda ise "halk bilgisiz" diyerek bu uğraşını gerekçelendirir. Oysa gayet açık bir şekilde ortadadır ki tüm ideolojiler ötekinin iradesinin değillemesidir.
Bunun neden böyle olduğu pekala müşahede edilebilirdir. Çünkü ideolojiler kafaların parmaklıklarıdır. Birey yerine, parça olmayı kabullenmiş kendisininkiler yerine başkalarının düşünceleriyle hareket eden insanların ihtiyacı vardır ideolojilere.
Ama burada bir ayrım yapmak gerek. Bu bahsi geçen, herkes için fayda ve ötekinin iradesini yok saymaya dayanan ideolojilerin yanında bir de yalnızca o ideolojiye sahip kimselerin faydasını gözeten ideolojiler vardır -ki bunlar değerler açısıdan zalim, vicdansız olabilseler de diğerlerinden daha tutarlıdır.
Biraz önce rastladığım richard wagner eseri. Wagner'den pek hoşlanmam. Hemen hemen hiç dinlemem. Bunu daha önce de dinledim ama bundan biraz farklı gibiydi. Neyse şu bağlantıdan dinleyebilirsiniz -hakikaten tadı kulaklarımda kaldı:
Eski yunanca -bazı lehçelerde- "antodidaktos" (αντοδίδακτος) olarak da yazılan "kendi kendini eğitmiş" anlamına gelen kelime, sıfat.
"Kendi(si), kendi kendine" anlamına gelen "afto" ile "öğretilmiş, eğitilmiş" anlamına gelen "didaktos" kelimelerinden oluşur. Didaktos'taki öğretme ögesi "didaktik" kelimesinden aşina olduğumuz ögedir.
Not: en basit şeyi söylemeyi unutacaktım "kendi kendine öğrenme" anlamına gelen otodidaktik kelimesi buradan gelir.
Tanrım, ölümüyle bu değin hüzne boğabilecek tek kişinin ölmesidir. Yatağında uzanan martin heidegger, bir bardak su istedi. Yanındaki sandalyede ona kitap okuyordum. Yeni çıkan kitapları. Kalkıp suyu getirdim, kafasından tutup kaldırıp içirdim. Sonra ağzını silip yerime oturdum.
O ara nefes alışverişi hızlandı martin'in. Ve daha derinleşmeye başladı. Kalan son enerjisiyle elini kalbinin üzerine koyup "Warum ist überhaupt Seiendes und nicht vielmehr Nichts? Das ist die Frage." Dedi zar zor.
Ardından nefes kesildi. Gözler boş bir şekilde tavanda sabitlendi. Elimde gözlerimi kapatıp ağlamaya başladım. Uyandığımda hala gözlerimden yaş geliyordu. Etkisinden çıkamadım henüz.
Neyse ki rüyaymış da diyemiyorum, herif ölü zaten.
Kesme işaretinden sonrasını doğru yazanı görmek sevindirdi. Ama kierkegaard asrın filozofu ise bu sadece asırda filozof olduğu içindir. Kendisi varoluşçuluk hususunda birçok kapıyı aralasa da kendi varoluşçuluğu çelişkilerle doludur.
Ama iki kitabı hakikaten çok tatlıştır:
Baştan çıkarıcının günlüğü.
Korku ve titreme. (Bunda da bahsi geçen çelişkiler mevcuttur)
Edit: evet, hakikat şaraptır eseri de hoş.
Ayrıca çelişkinin en yüksek boyutu için "ölümcül hastalık umutsuzluk" kitabı okunabilir.
Telefonu uzun süredir kapalı olan ve açınca da umursamaz tavırlar sergileyen ukala ve umursamazlık yapan sevgilinin kulağına huni ile asit akıtmaktır. Biliyorum, fazla merhametliyim ama yeterli bu kadarı.
Sözlüğün; aynı başlığı 6156561. Kez açan veya moderasyona adaletsiz, dengesiz gibi sözler sarfetip adalet ve denge bekleyen ya da herhangi bir yazara ilişkin ömürleri boyunca hiçbir konuya kafa yormadıkları kadar kafa yoran birtakım ısrarcı engellilere karşı oldukça merhametli, şefkatli ve yardımsever bir platform olduğunu gösterir.
Not: bunu açarak ben de aralarına katıldım. 10 adımda 12 adım.
Malum çağın müfredatına fazla geçmiş olmayan bir zamanda giren ve kendi düşünceleri olmayan, kalıp söylem ve görüşlerin çesmesine (ideolojiler) ağzını dayamış, birey olmak yerine parça olan (bunu seçen bile değil) insanın, salt sürüden daha menfi bir haldeyken ortaya çıkardığı tesellidir.
Bu kısa olmayan tanım, başlığı ziyadesiyle iyi tanımlamakta zaten. Sürüye aykırılığı birtakım düşünsel süreçlerle tezahür eden birisinin ardında (bakın birisi olmak zorunda) asla olguları ve düşünceleri kendisinde tartmamış başka bir sürünün oluşmasıdır.
Karakter sınırına takıldığı için soruyu biraz eksik bir formda sormuş kızdır. "Aristoteles'te an, zamanın bölümlerinden değil mi?"
Her neyse. Bu hanım kızımız, aristoteles'in retorik adlı eserini ve metafizik'i okumuş olacak ki zaman hususunda aristoteles'in görüşünü fark etsin. Aristoteles'te zaman "geçmiş zaman" ve "gelecek zaman" olarak ayrılır, şimdiki zaman yoktur ona göre.
Kendi varlığının farkında olması ve bunu sorgulayabilmesi bakımından ontolojik önceliği olan dasein olduğunu ve heidegger'den anladığını belirten kızdır.