"ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti gecede
biraz müzik biraz içki ve çok çok resim
kim sarmalar bu bebeği
kimler taşır bu ölüyü belirsizliğe
nerelerde kalır gözüm/nerelerden döner sesim
bu ne biçiim hayvan ki bu/beslenir acılardan
tohum atar kuşaklara kan göllerinde
bu ne biçim oyun ki bu/gizlenir gölgesine gerçeğin
mutluluklar aranır ateş çemberlerinde
bir umarsız bulvar iti vitrin ışıklarında
anladım ki birdenbire/kopmuşum toprağımdan
kopmuşum masallara süt emziren akşamlarımdan
köklerim orda sızlar/yapraklarım bulvarda
resim diye duvarlarda müzik diye ıslıklarda
o çıldırtan deniz orda/balıklar tablalarda
özlemek orda kalmış özlemi sevmek burda
ferhat'sa mendil açmış dileniyor güvenparkta
taradım bütün sözlükleri aşka yer yoktu
bir kaygulu bulvar iti karanlık çıkmazlarda
koşuyordu masallarda/koşuyordu imgelerde
başka yer yoktu
başımdaki ağrı sendin sesimdeki kuşku sen
ne düşünsem dört boyuttu ne ağrısam dört boyut
kopmak belki bir ülkeydi tutkular eski zindan
heerkes kendi bukağısının tutkulu demircisi
bu evleri bizmi yaptık bu yolları bizmi çizdik
ölümlerden bizmi kaçtık bizmi düştük ölümlere
senleştirip giriyorum koynuna gecelerin
senleştirip açıyorum gözlerimi sabaha
bir şey eksik biliyorum bir şey artık sen değil
şafak diye söken sendin sendin gülen penceremde
çayımdaki bahçe sendin içkimdeki bulut sen
içimdeki kuş sürüsü çabamdaki arılardınnere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun
sen sahi niçin yoktun
senleştirip biniyordum külüstür taşıtlara
senleştirip okşuyordum osmanlı sokakları
kan bulaşmış caddeleri ölülerli alanları
tepelenmiş çiçekleri kanatılmış mavileri
senleştirip seviyordum bütün çirkinlikleri
telefonlar sensin diye koşturuyordum
kanıyordum
sensin diye karanlık çağrılara
susuyordum senleştirip kahpelikleri
nere gitseem karşımdaydın ama sen yoktun
sen sahi niçin yoktun
duruyordum seni sanıp yangın çığlıklarına
yaşaamak belki buydu belki de öbür yüzü
unutmaktı belki güzel aramaktı belki sevmek
belkideki varsıllıktı kesindeeki yoksulluktu
yitirmek buydu belki yakalamak belki bu
bu kafesi biz süsledik biz aldandık bu süslere
içimdeki sızı sendin yüzümdeki merak sen
gitmelerden beklediğim kalmalardan korktuğum
nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun
sen sahi niçin yoktun
ikibulvar itiyiz biz reklere dolaşmışız
ağzımızda ölüm tadı tüylerimiz kanlı çamur
ikimiz iki yandan bir koca yanlızlığı
bir amansız şaşkınlığı ikimiz iki yandan
dolaştırıp duruyoruz eski zamanlar gibi
müzelik bir inanmanın ören kapılarında
anlamamak elde değil anlamaksa soykırım
uçup uçup düşmek kalır inanmaklardan
kelebekler konuyor yaşlı salyongozlara
ölülerin gölgesinde diriler güneşleniyor
yakın artık gemileri köprüleri atın artık
kim ne derse desin vazgeçin onarımdan
ne seçilen renklerdeyiz ne gidilen yerlerde
danışıklı gözyaşları yapmacık mutluluklar
soykırımsaal bir çoğalma solucanımsı bir eşleme
bir yanımız doğum evi bir yanımız hiroşima
iki bulvar itiyiz biz koşulların kölesiyiz
zincir sesi duydukça sızlar bileklerimiz
bir kenti tanır gibi tanıdım seni ancak
eetine değdi etim/otuzaltı onda yedi/çok değil
elini buldu elim/otuzaltı onda yedi/çok değil
öptüm seni/otuzaltı onda yedi/dudaklarından
bir kenti yaşar gibi yaşadım seni ancak
yaşamadım kendimi
ellerin ellerimdeydi ellerin yoktu
gözlerin gözlerimdeydi gözlerin yoktu
iki portre gibi yanyanaydık albümde
uykunda sevmiştin haberin yoktu
bir kaçağı tanır ggibi tanıdım seni ancak
tanımadım kendimi
şarkılarda buldum seni yitirdim
yılgılarda buldum seni yitirdim
resimler bir türlü konuşmuyordu
fotoğraflar kaçıyordu ben yaklaştıkça
bir yalanı anlar ggibi anladım seni ancak
anlamadım kendimi
evin de mi yoktu senin sokağındamı
adresini silip silip yazıyorlardı
düşlerin türkçe miydi hotantoca mı
çincee mi arıyordun eskimoca mı
herkesste mi arıyordun ne arıyordun
neden öyle gülüp gülüp yaşlanıyordun
bir yüzünü buluyordum öbün yüzün yok
birçizgini buluyordum öbür çizgin yok
olgörüp gelmiyordu adın fırçama
düş müydün düşüncemi anlamıyordum
uzattıkça ellerimi dağılıp gidiyordun
kendimden korkuyordum yoksa yokmuydum
binlerce göz binlerce yüz binlerce biçim
aradığım yerde yoktun sormadığım yerde var
etimdeki acı sendin kanımdaki kuşku sen
nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun
sen sahi niçin yoktun
cogu besiktasli nin aklindan gecenin basina gelmesidir. kolpa basin in haberlerine cok inanilmasa da, ntv spor un verdigi habere göre;
"Metalist karşısında ağır bir yenilgi alarak Avrupa defterini erken kapatan Beşiktaş'ta fatura Ertuğrul Sağlam'a çıkarıldı. Yönetimin, pazartesi günü Hacettepe maçının ardından, genç çalıştırıcının yerine Mircea Lucescu'nun getirildiğini açıklaması bekleniyor."
yapilan tanimlarin entrynin akiciligini bozdugunu düsünen yazarlarin yapabilecegi tanim seklidir. yildizli tanim olarak da adlandirilabilir. özellikle ayar verme cabasi ile girilmis entryler icin uygundur.
prof. dr. erdal atabek in yazisinda cevapladigi sorudur.
"Fethullah Hoca, bu kadar dindarligina ragmen HACI degildir.
Mekke'ye de Medine'ye de, KESiNLiKLE, giremez.
Neden mi ?
Şeriat kanunlarına göre, Fethullah hoca ŞEYH statüsüne soyunduğundan ve müritleri olduğundan, Suudi Arabistan sınırları içerisinde ele geçirilirse, hemen katledilir.
Çünkü; islamiyette şeriatta ve Kuran'da şeyhlere ve / veya tarikat liderlerine yer yoktur.
Özetle, Allah ile kul arasina kimse giremez !!
BUGÜNÜN YOĞUN GÜNDEMiNDE ÖNEMi DAHA DA ARTTI.
Uyandırın
Korkmayın heryerde konuşun konuyu siz açın
Takside taksiciye konuşun
Apartmanda kapıcıya konuşun
Sakallı gazete bayinize konuşun
Eve gelen gündelikçiye konuşun.
Anlatın eğer Fethullah dindarsa peygamber gibi ise neden Amerika'da yaşıyor ?
Neden Mekke'de Kabe yakınlarında bir malikanede değil de
Amerika'da FBI çiftliğinde.
Söyleyin bu zat değilmiydi 25 yıl o cami senin bu cami
benim salya sümük ağlayarak FAiZ haram diyen ?
Sorun kapıcınıza peki BANK ASYA nedir ?
Önce alıştırmanız gerekir.
Görüntüye.
Seslere.
Hareketlere.
Sessizliğe.
Çevrenizde olup bitenlere.
Yavaş yavaş alıştırırsınız.
Alışırlar.
Türbana.
Çarşafa, peçeye.
Taşyapı'ya.
Oğulların gemilerinin olmasına.
Çocukların televizyon kurmasına.
Yakınların yolsuzlukları na.
Sevgililere alınan evlere.
Çokeşliliğe.
Erkeklerin, kadınların ayrı ayrı oturmasına.
Ramazanda öğle yemeği verilmemesine.
Beyaz takkeyle gezenlere.
Hem de öyle alışırsınız ki size çok doğal gelmeye başlar.
Bizde böyle deyip geçmeye başlarsınız.
'Galiba demokrasi bu da biz mi anlamıyoruz?' diye
kuşkulanırsınız.
Sonra da uyuşursunuz.
Yavaş yavaş uyuşursunuz.
içinizden bile tepki duymaz olursunuz.
'En az üç çocuk yapın' derler, dinler geçersiniz.
'Bizi azaltmaya çalışıyorlar' derler, gülme duygunuz
bile kaybolmuştur.
'Batı'nın ahlaksızlığını aldık' derler, öyle dinler
durursunuz.
Uyuşturmuşlardı r sizi.
Bir yandan Çanakkale zaferini kutlarsınız.
Öte yandan Çanakkale savaşını yıllar sonra
kaybettiğinizi bile fark etmezsiniz.
Başbakanınız planlarını Amerika'ya açıklar.
Siz burdan dinlersiniz.
Amerika Ankara'yı işgal etmektedir.
Siz ingilizce öğrenmeye çalışırken durumu
göremezsiniz.
***
Alışırsınız ve uyuşursunuz.
Geçmişe dalıp gitmişken,
geleceği kaybetmekte olduğunuzu fark edemezsiniz..
Plan da bunun için yapılmıştır.
Önce alıştırma.
Sonra uyuşturma.
Yüzünüze demokrasi derler, arkanızdan gülerler.
Yüzünüze çokkültürlülük derler, arkanızdan bölerler.
Yüzünüze değişim derler, arkanızdan soyarlar.
Yüzünüze gelişim derler, arkanızdan bakarlar.
Alışırsınız.
Uyuşursunuz.
Tehlikenin farkında mısınız?
Önce Alıştırma - Sonra Uyuşturma... "
mutfak lavabosunda eli dahi yikamanin anneyi isyan ettirecegi bir ortamda bunu yapan insan olamaz. oldu olacak ayaklari da bulasik kurulama beziyle kurut.
+ ohhh, mis gibi oldular walla ha!
- * yavriieeemm ne ediyon orda sen?
+ sey anne, ayagim lavaboya girdi de, ondan yani!?
- aman yavriiem coraplarin da islandi mi?
+ !?!
hem psikoloji hem trafik literatürüne kazandirmis oldugum yeni terim. *
bu fren cesidi sadece acemi sürücülerin arabasinda görülür ve yanda oturan yolcu tarafindan gerceklestirilir. acemi soforun arabasina bir sekilde binilmistir ve artik dönüsü yoktur. bir sekilde o yol gidilecektir ve arabanin hareketlendigi her an kabus kaldigi yerden devam edecektir. hele bir de acemi soforumuz biraz hizlandiysa ve artik yavaslamasi gerektigine inaniyorsaniz psikolojik fren in tam zamanidir. ayak, olmayan fren pedalina gider ve tüm gücle ileri itilir ve arabanin durmasina yardimci olunur. * arabadan inildiginde ayak uyusmus olur ve sag el de kapi kolunu sikmaktan tutmaz olmustur. hayirli olsun, artik psikolojik bir sakat olmussunuzdur.
acemi söforün durumu farketmesi ise pek hos olmayacaktir; **
acemi: hayirdir abi gerildin birden?
yolcu: yooo, ama biraz yavaslasan iyi olacak gibi
acemi: ehe, dösemeyi biraz daha ittirirsen freni ayaginla yapican zaten
yolcu: pardon ya, farkinda degilim
acemi: bari ön tekere koyma ayagini, takla attirican, ahahha.
ingilizce bilmeyen yazarlarin anlamakta zorlanacaklari basliklardir. ayrica basligi acan yazar kisisinin türkcesinin yeterli olmadigina da delalettir. biraz sonradan görmelik de olabilir. türkcemize yapilmis kötülüklerdendir.
ayrica, kanimca istisnai durumlar haric bu tür basliklarin acilmasi yasaklanmalidir.
sozlukte daima bulunan, ne sozlugun ne yazarin ne de okuyanin vazgecemedikleridir.
- futbol ve fanatiklik dolu tükürükler sacarak girilen entryler,
- siyasi görüsünü belirtirken karsi görüslerle dalga gecilen entryler,
- uyarmak icin degil ayar vermek icin girilen entryler,
- sonu "demek" ile biten basligin altina ne diyem mahmut mu diyem yazmak,
- ayarmatik arkadaslarin verdigi ayarlardan sonra vurmayin öldü yazmak,
- seovi
- bilgi iceren entryi oylamamak,
- cinsellik konusundaki fantezileri baslik olarak acmak,
sozlugumuzde cok fazla yaygin olan ve özellikle son aylarda etkisini fazlaca hissettirmis olan analizlerdir. sol cercevede görülen basliklar ve icindeki cocukca entryler uludag sozlukten soguma sebeblerine adini altin harflerle yazdirmaktadir.
özellikle dar bakis acili yazarlarin seviyesiz tartismalari nedeniyle kalitenin düstügüne inaniyorum. önceden de bu sözlükte taraftarlar birbirine takilirdi ancak simdi olay cigrindan cikti, hakaretler havalarda ucusuyor.
edit: bugun 2 nisan ve bu sözlük bugun gördügü kadar igrenclik görmedi herhalde. agzindan salyalar akitarak yazanlar mi dersin, agiz dolusu küfür edenler mi dersin...
kararliyim her igrenc baslik ve entrynin altina bunun bakinizini vericem, belki okur da utanir o yazilari yazanlar...
hayata at gözlükleriyle bakan yazarlardir. hep belirli konularda entry girerler; bu kah futbol olur, kah popüler kültür olur... en begenilen entrylere ve anlasilmayan entrylere bakildiginda tek konu ön plana cikar. bu tarz bir yazar olmaktan kurtulmanin yolu ise farkli konulara ilgi duymak ve okumaktan gecer. siyasi görüsü ne olursa olsun her gencin bilincli bir siyasi görüsü olmalidir, tepkili olmak lazimdir, koyun olmamak lazimdir.
besiktas in hem basketbol hem de futbolda puan farkiyla liderlik koltuguna oturdugu gundur, ayni zamanda iki bransda da ezeli rakiplerini yenerek bunu basarmistir. hayirli olsundur.
bir de hükümetimizin, futbol konusulmasi nedeniyle bir günü daha atlattigi * gündür. *
matematik biliminde cigir acmis olan teoremdir, t.c. basbakani olan rt erdogan a aittir. isin ilginc yani teoremi kendisinden baska kimse anlamamistir, sanirim cok ustun bir zeka gerektiriyor. Teorem sudur:
"Bu seçimlerde yüzde 84 oy kullanılmıştır. AKP bunun yüzde 47'sini almıştır. Yüzde 100'ün üzerinden bunun hesabını yaparsanız, AKP'nin aldığı oy yüzde 55.4'tür."
Koca Türkiye Cumhuriyeti ni yoneten bir kisinin ilkokul 3. sinif ogrencilerinin bile yapmayacagi bu hatayi yapmasi insani uzmektedir dogrusu, ustelik diger kirdigi potlar gibi bir anlik soylenen laf da degildir, daha onceden itinayla (!) hesaplanmistir.
ismini altin harflerle matematik bilimine kazimayi basarmistir basbakanimiz. siyaset tarihine zaten altin harflerle ismini yazdirmisti, gurur duyuyoruz. halkimizin % 47 si gururunu tescillemistir... yoksa % 55.4 ü mü demeliydim?
Hurriyet gazetesi yazari emin colasan in 12 temmuz da akp hukumeti donemine ait ekonomik verilerden bahseden yazisidir. emin colasan in ne kadar iyi bir gazeteci veya ne kadar duzgun gorusleri oldugu tartisilir fakat bu yazisinin yorumdan cok rakamlara dayanmasi yaziyi okunmaya deger kiliyor.
"ibret belgesi rakamlar
GAZETEMiZiN yazarı Prof. Dr. Şükrü Kızılot, ekonomide AKP iktidarının halkı kandırmaya dönük masallarını rakama dökmüş. Bunlar devletin resmi rakamları.
Ancak iktidarın masallarından, pembe tablolarından çok farklı. Biraz bol rakamlı olacak ama okumaya değer. Her biri ibret belgesi. Kısaca özetliyorum:
AKP iktidar olduğunda cari açık (Türkiye ye gelen dövizle çıkan döviz arasındaki fark) 2002 Aralık ayında 1.5 milyar dolar. 2006 Aralık rakamı ise 3l.5 milyar dolar. Artış oranı yüzde 2 bin. Bu döviz açığı ağırlıklı olarak sıcak para denilen (kara para dahil) emanet para ile karşılanıyor. Riski çok büyük.
Dış ticaret açığı (ithalatla ihracat arasındaki fark) 2002 Aralık ayında 15 milyar dolar. 2006 Aralık ayında ise 53 milyar dolar. Artış oranı yüzde 241.
AKP iktidar olduğunda Türkiye’nin toplam borcu 222 milyar dolar. Bugün 400 milyar dolar. iç borçta artış yüzde 114, dış borçta artış yüzde 64.
AKP iktidar olduğunda kişi başına borç 3187 dolar. Bugün 5458 dolar. Doğan her çocuk bu miktar borçla doğuyor. Artış yüzde 71.
Özel sektörün dışarıya borcu 2002 Aralık ayında 44 milyar dolar. Bugün dışarıya borcu 126 milyar dolar. Artış yüzde 187.
Ailelerin bankalara borcu 2002 Aralık ayında 4.3 milyar YTL. 2007 Mayıs itibariyle bu rakam 24.4 milyar YTL. Artış oranı yüzde 467.
Tüketici kredilerinde 2002 Aralık ayı rakamı 2.3 milyar YTL. 2006 Aralık ayında 45.5 milyar YTL. Artış korkunç: Yüzde 1878. Halkımız borçla yaşar duruma getirildi. Ayrıca kredi kartı borçları toplamı 2002 de 4.3 milyar YTL. Geçen yıl 21.2 milyar YTL. Artış yüzde 393.
Yabancılara özel ayrıcalık: Temmuz 2006 da yabancıların devlet tahvili, Hazine bonosu ve borsa kazançlarının vergisi yüzde 15 ten sıfıra indirildi. Yabancılar vergi ödemiyor, Türkler bu gelirlere yüzde 10 vergi ödüyor.
Yabancı sermaye üretken ve ihracatçı olmayan sektörlere geldi. iş olanağı yaratmayan hazır tesisler yabancılara satıldı ve Türkiye bu parayla yönetildi. Bankalar, limanlar, havaalanları, Telekom, Petkim, araziler...
AKP iktidar olduğunda bankacılık sektöründeki yabancı payı yüzde 3. Bugün itibariyle yüzde 42. Artış oranı yüzde 1300. Cüzdanımız, evimiz, paramız, yabancıların denetimine girdi. Aynen borsamız gibi! Şu anda borsanın yüzde 7l i yabancıların, sıcak paranın, kara paranın emrinde.
AKP iktidarı, rantiye kesimi ihya etti. Yabancıların 2002 de borsaya yatırdığı her bin dolar, şu anda 3586 dolar oldu. Dolar bazında kazanç oranı yüzde 259. Böyle bir örnek dünyada yok.
Esnaf zulüm altında. AKP iktidarından bugünkü rakamlara karşılıksız çeklerde artış yüzde 102, protesto edilen senetlerdeki artış yüzde 204.
Pek çok işyeri kapandı. Bu ne biçim büyümedir ki, AKP iktidar olduğunda 8 milyon olan vergi yükümlüsü sayısı, 2006 yılı sonunda 470 bin azalarak 7 milyon 530 bine indi.
Türk halkı, beş yıl boyunca dünyanın en pahalı akaryakıtını kullandı.
turgay seren in ali samisinden sonra telegol de yasanan ikinci küfür olayidir. adamlar küfür etmeden duramiyorlar, laf agizlarina kadar geliyor orada biraz gevelenip zorla cikabiliyor. ani yasamak icin:
girift bir yapi olusturarak türkiye nin gelecegini karartabilecek olan ikili. tek tek verdikleri zararlar yetmezmis gibi simdi ayni bunyede bulusmuslardir. veya baska bir bakis acisindan soyle de yorumlanabilir: fethullah iktidari ele gecirmistir ve halkin önüne akp hükümeti olarak cikmistir.
fethullah ve akp hükümetinin birlikteligi bir iddia degildir, gercegin ta kendisidir, zira bu durum akp bakanlarindan biri tarafindan ilan edilmistir. "kanundisi okullarin kapatilmasi" ile ilgili hazirlanan yasa tasarisi meclis gündemine sunulmus, fakat fethullahcilarin baskisi nedeniyle bu yasa tasarisi geri cekilmis. yasa tasarisini hazirlayan bakan ise bunu kendine yapilan bir hakaret olarak kabul etmis ve fethullahcilara karsi oldugunu ifade etmis. bu durum, hükümetin verdigi kararlarda fethullahcilarin ne kadar etkili oldugunu cok acik bir sekilde ortaya koymustur.
fethullahin hükümet üzerindeki etkisi yalnizca bu kadar dolayli yollardan da olmuyor ayrica. kadrolasma denen türkiye nin basina her zaman bela olmus olan illet, akp hükümeti nde hat safhaya cikmistir. zira il milli egitim müdürlüklerinden, okul müdürlüklerine, personel seflerine kadar inmistir kadrolasma faaliyetleri. egitimin onemini ne kadar iyi kavradigini mille egitimde yaptigi kadrolasma calismalariyla gostermistir akp hükümeti.
ister fethullahci olun, ister akp yi destekleyin, ister chp yi destekleyin, ister banane diyin; ortada bir gercek var ki o da; türkiye nin gelecegi bu insanlarin elindeyken, ne biz yatagimizda rahat uyuyabiliriz ne de atamiz mezarinda.
o yüzden herkese atatürk ün bursa nutkunu hatirlatmak isterim;
"türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük kıpırtı ve davranış duydumu, 'bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır' demeyecektir. hemen araya girecektir. elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. polis gelecek, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. genç, 'polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. mahkeme onu yargılayacaktır. yine düşünecek, 'demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek!' onu hapse atacaklar. yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, ismet paşa'ya ve meclis'e telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. diyecek ki, 'ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. araya girişimde ve eylemimde haklıyım. eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek benim görevimdir!' işte benim anladığım türk genci ve türk gençliği!"
en az küresel isinma kadar tehlikleli olan bir isinma türüdür. türker alkan tarafindan kullanilan bu terim, ülkemizdeki suc artisini betimlemek amaci ile kullanilmistir. ülkemizdeki asayis suclarinin artis orani % 61 dir. bu oran bu degerini korursa hapishanedeki insan sayisi disardakileri gececektir. * bu sosyal düzensizligi durdurmak icin bir an once hükümet ve emniyet teskilati gereken onlemleri almalidir.
cin denen dünyanin en kalabalik ülkesinde umama acik yerlerde yasanan sorundur. zira umumi tuvaletlerde, insanlar bir dizi seklinde siralanaraktan, arada hicbir duvar, perde gibi engel olmadan hacetlerini giderirler. kültürel farkliliktan kaynaklanan bir anlayisin ürünü olsa gerek.
cekik gözlü kardeslerimizin aralarinda gecen muhabbetler de merak konusudur dogrusu.
- selaminaleyküm,
+ aleykümselam,
- büyük mü?
+ evet haci, senin ki?
- benimki de.
+ allah kolaylik versin.
- sagol sana da.
+ iiiii, apppppp.
- kabiziz galiba, heuheue
+ sen de masallah patir patir, sürrealist takilmissin.
- hehe, benim bitti, al su götti yikarsin.
+ eyvallah.
kizlar tarafindan kullanimi daha rahat olan bisiklet türüdür. erkek bisikletlerinde gidondan selenin altina giden yere paralel boru, kiz bisikletlerinde gidondan yere dogru yaklasarak selenin daha alt kismindaki bir bolgeye gider. etekle bisiklete binmeyi daha rahat kilar.
cad* programı. kullanımı bircok cad programına göre daha kolaydır. fiyatının cok yüksek olması sebebiyle endüstrideki kullanımı cok yaygın degildir, akademik ortamlarda daha cok karsımıza cıkar. kuvvet analizi kısmı cok iyi sonuclar vermeyebiliyor. ayrıca yapılan işlemlerin goruldüğü history * bölümü de pek kullanışlı değildir.
incelenecek olan malzemeyi sonlu sayıda parçaya böldükten sonra analiz etme yöntemidir. makine mühendisliği bölümünün en zor derslerinden birisidir ayrıca.
(bkz: finite elements method)
türkiye de gelir dagilimi cok dengesizdir. eger bir gelir dagilimi skalasi yapilirsa, skalanin en basi ile sonu arasinda cok büyük bir ucurum olusur. türkiye, dolar milyarderleri sayisinda altinci sirada bulunmasina ragmen, gayrisafi milli geliri cok düsüktür. * türkiye de dolar milyarderi sayisi arttikca skala yalniz zenginlik tarafindan ilerlemiyor ayni zamanda fakirlik tarafindan da ilerliyor. cunku türkiye nin politikalari ve ekonomik yapisi zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmasina yol aciyor. bu durum da gelir dagilimindaki dengesizligin artmasina neden oluyor.