Meraktan tıklamış bulundum ama bilemedim ki insanın başına ne gelirse meraktan gelirmiş.*
Girer girmez yüzüme çarpan sayfa başlığı: anneler gününde anneme vibratör aldım
bildiğin kompozisyon. giriş gelişme ve sonuç şeklinde albüm yapmış ya adamlar. hiç sıkılmadan evire çevire dinlenir, kulaklıkla izlenen bir sinema gibi mest eder adamı.*
Zaten haftada bir gerçekleşen bir olay olmuş, sabahki derse zamanında uyanmışsınız. Haliyle duruma alışkın olmadığımız için hafiften garipsiyoruz saati. Durağa git, otobüsü gör, koşar adımlar, şoförün bizi sallamaması, sonrasında kendimizi bir anda içinde bulduğumuz o mazotla karışık yağ yakmış motor dumanı, arkasından önce yüksek volümle başlayarak gelen belirtili, belirtisiz, zincirleme isim tamlamaları, sonrasında volüm** düşer, adımlar yavaşlar, küfürler hala devam etmektedir çünkü.**
Vizyondayken nasıl kaçırdım bir türlü aklım almıyor ya. Film resmen yoruyor insanı ki bu da giriş-gelişme-sonuç filmlerine alıştığımdandır gerçi. Beni yoran filmlerin hastasıyımdır bunu izlediğimden beri **
O kadar çatlak su sızdırmaz mantığı. Kimse de zorlamıyor ki abi müslüman olacaksın diye. Gereklerini yerine getiremedikten sonra bir cemaate tabi olmak nedir zaten. Ben bunu anlamıyorum.
Üniversiteye girmenin kazandırdığı artılardan birisi olarak, bu ve bunun gibi ailevi söylemlerden kurtulmuş olmayı da görmekteyim. 23 yaşına geldim, bir kere Parliament sinema gecesi'nde bir film izleyebilmişliğim yok arkadaş bu nedir ya?
Ev arkadaşımın amcası, vakt-i zamanında yön belirtmek amacıyla "sol"a "sağın karşısı" demiş, orada bulunan cemaati yarmıştır. Bu söylemin de muz gribinden bir farkı yoktur kanımca.*
karşılıklı cevap olarak girilen entrylere moderasyonun bakarsın akıllanırlar diye ses çıkarmaması sonucu işi büyüterek başlıkta karşılıklı cevaplaşma boyutuna getiren yazarların yaptığı eylemlerden sadece biridir. Bu bağlamda yapılan tekil eylemlerden birkaçını cümle içinde kullanmak gerekirse;
neden bu kadar sıkıntı yarattığını anlamadığım konu. Ota boka bir ton miting yapılıyor, toplayın add leri çydd i falan yürüyün tatil olmasın diye. Ayriyeten;
"Doğrusu Kur'an'ı cidden anlamak, tetkik etmek isteyenlerin onu usülüyle Arabi yolundan ve muteber tefsirlerinden anlamaya çalışmaları zaruridir. Kur'an'ın falan tercümesinde şöyle demiş, diyerek hükümler çıkarmaya, meseleleri münakaşa etmeye kalkışmamalıdır.Bunu imanı olanlar yapmaz, insafı olanlar da yapmaz.
Kur'an'dan bahsetmek isteyenler onu hiç olmazsa harekesiz olarak yüzünden okuyabilmelidir. Maamafih* öyle kimseler görüyoruz ki Kur'an'ı harekesiz olarak okumak şöyle dursun, harekesiyle bile doğru düzgün okuyamadığı halde ondan hükümler, manalar çıkarmaya çalışıyorlar
Öylelerini görüyoruz ki Kur'an'ı anlamıyor ve tefsirlere, müfessirlerin tevilleri karışmıştır diye onları da dikkate almak istemiyor da eline geçirdiği tercümeleri okumakla Kur'an'ı tetkik etmiş olacağını iddia ediyor. Düşünmüyor ki okuduğu tercümeye alim müfessirlerin tevili değilse cahil mütercimlerin hatası, noksanı karışmıştır..."*
şeklinde de olaya açıklık getirmiştir. iyi ki sözlük yazarı değilmiş kendisi, müslüman geçinen ama neredeyse milleti islamdan soğutan bazı bazılarına ayar vermekten parmak uçları su toplardı.*
kanımca fark yaratmayacak olan birşeydir. Zira isveç amon amarth'la, almanya kreator'la, portekiz moonspell'le katılıyor da, amerika o kadar ilginç olan neyle katılacak?**
1956 yılından beri süregelen, ana amacı ülke televizyonları arasında ortak canlı yayın yapabilme kabiliyetini artırmak olan yarışmadır.Ayriyeten sözlük yazarlarının da hakkında entry kastıkları yarışmadır.*
eurovision siyasi bir yarışma şekline girmiştir, ingiltereyi geçtim diğer ülkeler neden halen sallamakta onu düşünüyorum ben. ***
(bkz: ya bi sigara verin)
an itibariyle 7 tanesine sahip olduğum yaratıklardır. yok bir de kocaman birşey haline geldiler, atsan atılmaz satsan satılmaz. Adam gibi bakabilecek birini bulduğumda derhal verebileceğim akvaryum* hayvanı.
arkadaş vize* haftası geldiğinde oda süpürmek bir yana, evin camlarını sildiğim günleri hatırlarım. bu gibi zamanlarda içten içe sorulan "oğlum nooluyo bana yiaa" sorusunun cevabı olarak görebileceğimiz bir başlıktır mesela.
bu sözlük bünyesindeki islamı savunmaya çalışan yazarların, islama* tabi olmayan zihinler üzerinde yarattığı kanıdır. Şimdi bu başlığı açan yazarı eksi manyağı yapabilirsiniz, sanki aynı kefeye konulabilirmiş gibi atatürke karşı saygısızca entryler içeren başlıklar da açabilirsiniz, ama madem kendinizde islamı savunmak üzere bir dürtü hissedecek kadar islamı seviyorsunuz, bazı şeyleri idrak edememiş olmanızdan ötürü **** işi bu başlığın açılmasına kadar getirebildiyseniz*, aplikey$ins menüsüne moderatör arkadaşlardan birer kilo kına koymalarını rica ediyorum, kullanıcı adı ve şifrelerinizle alabilirsiniz kınalarınızı.
Yeditepe Üniversitesi'nin kurucusu olan Bedrettin Dalan**, kürtçede 600 kelime ya vardır ya yoktur şeklinde bir beyanatta bulunmuştur vakti zamanında. Hatta şöyle birşey vereyim;
Muhabir: Geçenlerde Kürtçenin 600 kelime olduğuna dair bir beyanınız oldu. Onun üzerine Kemal Burkay ile konuştum. Sizinle aynı fikirde değildi. Nereden çıkartıyorsunuz 600 kelimeyi?
Bedrettin Dalan: O kadar bile yok. Benim annem babam Kürt'tür. Beni dövecekleri zaman, aralarında Kürtçe konuşurlardı; ama araya iki tane Türkçe kelime sokmak zorunda kalırlardı. Çünkü o kelimeler Kürtçede yok. Kürtçeyi zengin bir dil olarak iddia edenler ki, 100 bin kelime var diyorlar, 50 bin kelime ile bir kitap yazsınlar, bastırması ve dağıtması bana ait. Hodri meydan.
M :Abdülmelik Fırat da kızmıştı size.
BD :Benim akrabamdır. Bildikleri Farsçayı Kürtçe diye lanse ediyorlar. Böyle bir dil yok.
M :Ama Avrupa'da enstitüleri var, binlerce kelimelik sözlükleri var.
BD :Hayır efendim, boş laf onlar. Geçenlerde aynı şeyi Yaşar Kemal de bana söyledi. 600 kelime iddiama gayet kızmış. Dedi ki, "Benim sahama girdin". Ben de dedim ";Sen benim sahama giriyorsun". Çünkü, onun annesi Kürt, babası Türk'tür. Benim annem de, babam da Kürt'tür.
M :Anne baba kanıtı yeter mi? O daha çok araştırmıştır.
BD :Doğru, o Kürtçeyi daha çok araştırmıştır. Ama ben iran'da da araştırdım bunu. Yaşar Kemal bana "100 bin kelime var Kürtçe'de" deyince, herkesin içinde ona dedim ki, "Yaşar 100 bin kelimeden vazgeçtim, 50 bin kelimeden de vazgeçtim, 30 bin kelimelik bir Kürtçe roman yaz. Bastırması da, dağıtımı da bana ait. Eğer 30 kişi senin romanını okuyup anlarsa, senden herkesin içinde özür dileyeceğim."
M :Ne dedi?
BD :E tabii durdu ben böyle söyleyince. Kürtçe, Farsçanın diyalektiğidir. Paris Kürt Enstitüsü&'nün başkanı Nazal Kendal, yazdığı Kürtçe sözlüğü bana da gönderdi on sene evvel. "Sevgili Kürt kardeşim" diye yazmış, tabii güldüm.
M :Neden gülüyorsunuz, Kürt mü değilsiniz, kardeş mi?
BD :Kürtçülük yapan hiçbir insanla kardeş değilim. Ben Türk'üm, aşiretimle de iftihar ediyorum. Nazal Kendal "On beş sene uğraştım, bu lügatı yazdım, tetkiklerinize sunuyorum." diyor. O zaman yanımda bir dil bilimcisi vardı. Dedim "Bunu öğelerine ayır. Yüzde kaçı Farsça, yüzde kaçı Türkçe, yüzde kaçı bilinmeyen lisan?" Yüzde 65'i Farsça çıktı.
M :Türkçeyi de öğelerine ayırsak, benzer bir manzara ile karşılaşacağız belki.
BD :Türkçe, başka dillerin istilasına uğramıştır; ama öğelerine ayırsak da geriye çok şey kalır. Türk dili yapısı itibarıyla özgündür. Ural-Altay dil grubu içindeki ana dil grubudur. Fevkalade sofistike, matematiksel ve müzikal bir dildir. Nazım Hikmet, Türk dilinde şiirler yazdı; büyük Nazım Hikmet oldu. Rusça da yazdı; ama kimse o şiirleri okumuyor. Bir şairi büyük yapan şey, kullandığı dildir. Aynı şey, Yaşar Kemal için de geçerli. Yaşar Kemal'e o gün söylediğim şey şuydu: "Unutma ki sen Türk dilinin yazarısın. Türkçe seni yazar yaptı." Kürtçenin 600 kelime olduğunu "kanıtlayan" dil bilimcinin adı ne?
Zaman Gazetesi, Nuriye Akman'ın bir röportajından.