sevgili sözlük ahalisi bir film arıyorum yine rüyalarıma giriyor kesik kesik resimler hayal meyal sahneler ancak filmin ismi bir türlü gelmiyor aklıma. efendim şimdi şöyle ki; film en başta hatırladığım kadarıyla hintli bir çift telefonda görüntülü konuşurken kızımız dışarı doğru yollanır ve intihar ederek ölür. sonrasında ise 14,15'li yaşlarda bir kızımızın hayatı ile devam eder film. elektronik eşya kullanamazlar. bilgisayar açamazlar yani tehlike dijital bir sorun. ancak kızımız annesini aramaktadır ve bulduğu eski püskü bilgisayar ile yola düşer. sanki simülasyon var gibi hatırlıyorum. dijital bir varlık kıza yol gösterir. yolda çeşitli tehlikeler simülasyon ölüler görür falan filan. karanlık tozlu kapalı bir film. hadi sözlük ahalisi beni bu dertten kurtarın.
milli mücadeledeki kadın kahramanlarımızdan.
---
kara fatma lâkabıyla tanınan fatma seher hanım, 1888 yılında erzurum'da doğmuştur. babasının adı yusuf ağa, kocasının adı ise derviş bey'dir. kocası da asker (binbaşı) olan fatma seher hanım, edirne'de görev yapan eşiyle birlikte balkan harbi'nde yer almıştır. daha sonra ise kendi ailesinden 10'a yakın kadını örgütleyerek 1.dünya savaşı'na katılmıştır. mondros mütarekesi'nden sonra ise eşi derviş bey'in vefat haberini almış ve erzurum'a dönmüştür.
---
mustafa kemal ile bir görüşme sırasında paşa ona; adını, silah kullanmayı, ata binmeyi bilip-bilmediğini, savaştan korkup-korkmadığını sormuştur. kara fatma'nın verdiği cevaplar mustafa kemal'i memnun etmiş, "kara fatma, bütün kadınlar keşke senin gibi olsaydı" demiştir. bu olaydan sonra fatma seher hanım'ın adı "kara fatma" olarak kalmıştır. (tansel, 2001)
---
mücadelenin en faâl neferlerindendir.
ve evet bir vatan neferine daha sahip çıkamamışız ve yoksulluk içerisinde 1954 şubatında gözlerini hayata yummuştur.
ayrıca çarşaflı kadınları aşağılama adına hamam böceği manâsına gelecek şekilde dile yerleştirmişlerdir bu ismi. bir vecihi hürkuş vakası gibi. okumalı ve bilmeli ve evet söylemlerimize de dikkat etmeliyiz.
bakınız çok ilginçtir. kâbe'yi tavaf ederken muhterem hacılar ezilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.
oysa Kâbe'nin altına dönebilen platform kursalar tüm hacılar durduğu yerde tavaf etmiş olacak hatta bırakın hacıları tüm dünya tavafını yerine getirmiş olacaktır.
vatanım için canımı veririm diyen -ben dahil- bir çok kişi askerliğini erteliyor, gitmek istemiyor.
bakınız çok ilginç değil mi?
yahu neden gideyim ben orada terörle çatışırken sen mecliste terör başlarına koltuk, para vereceksin.
olmaz olamaz arkadaş sen mecliste anayasanla ben askerde silahımla savunacağım bu vatanı.
general harbord eylül 1919'da sivas'a gelir ve mustafa kemal'le görüşür. aralarında şöyle bir konuşma geçer.
general harbord:
-ben bu vazifeye getirildiğim zaman türk tarihini okudum. gördüm ki milletiniz büyük ordular hazırlamış, büyük komutanlar yetiştirmiştir. bunu yapan bir millet, mutlaka bir medeniyet sahibi olmalıdır. bunu takdir ederim. fakat bugünkü vaziyetimize bakalım. başta almanya olmak üzere dört müttefiktiniz. dört sene muhabere ettiniz, neticede mağlup oldunuz dördünüz bir arada yapamadığınız bir şeyi, bu vaziyetinizde tek başınıza yapmayı nasıl düşünebilirsiniz? fertlerin zaman zaman görürüz.
şimdi de bir milletin intiharına mı şahit olacağız?
atatürk büyük bir heyecan içinde bu sözlere aşağıdaki cevabı vermiştir:
-şunu bilmenizi isterim ki biz, emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi sefil bir ölüme mahkûm olmaktan ise babalarımızın oğlu sıfatıyla vuruşarak ölmeyi tercih ederiz.
harbord ve arkadaşları sessizce ayağa kalkıyor ve şöyle diyorlar:
-biz de olsak öyle yapardık…