annemin cam silerken aşağı düşecek olması düşüncesi. yerden yere atardım kendimi ağlayarak annem cam silerken. kadıncağız ne zaman cam silmeye kalksa evden gönderirmiş beni hep.
babam iyi ki babamsın... varlığın öyle bir güç, öyle bir güven ki bana. olmasan ben bu kadar mutlu olmazdım.
seni bu hayatta en çok seven benim biliyorsun.
kafası karışık kızın...
Harold and Maude
Jagten
Yaban Çilekleri
Persona
The Dreamers
Life of Pie
Cloud Atlas
Sevmek Zamanı
Life of Brian
La Mome
The Fountain
The Man From Earth
Babel
Old Boy
Bir Rüya için Ağıt
Amadeus
Black Swan
Rosmary's Baby
The Fall
Big Fish
City Of God
Masumiyet
Kader
Paris'te Son Tango
Olağan Şüpheliler
The Shining
...
...
Bitmez
bundan yıllar önce gittiğimde öğrencilerin sıraya girerek minübüse bindiklerini görünce oldukça şaşırmıştım. hala öyle midir bilemem tabi. göl manzarası ise harikadır.
'Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum 'Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum.'
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.''
"insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini göstecek bir insan bulmaktan daha kolaydır." (s.11)
"insanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu." (s.12)
"Mühimce mevkilere geçen adamların esaslı adetlerinden biri de galiba eski- ve kendilerinden geri kalmış- arkadaşlarına karşı gösterdikleri bu biraz da şuurlu dalgınlıktı. Sonra, o zamana kadar 'siz' diye hitap ettikleri dostlarına birdenbire ahbapça 'sen' diyecek kadar alçakgönüllü ve babacan oluvermek, karşısındakinin sözünü yarıda kesip rastgele manasız birşey sormak ve bunu gayet tabii olarak, hatta çok kere şefkat ve merhamet dolu bir tebessümle birlikte yapmak..." (s.14)
"Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz." (s.15)
"insanları, kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır?" (s.20)
"Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız (düş kırıklıklarımız), hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarıdır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?" (s.23)
"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar." (s.32)
"Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz?" (s.38)
"Ben de yalnızım...Boğulacak kadar yalnızım...Hasta bir köpek kadar yalnız..." (s.77)
"Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden herşeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabii olanı kabul ederse, ortada ne hayal sükutu, ne inkisar kalır...Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkasını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur." (s.93)
"Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız?Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak?" (s.97)
"Bu fikir yakınlığı, her noktada aynı şekilde düşünmenin neticesiydi; gerçi bunda, bir tarafın fikrini kabul edip kendisine mal etmeye diğer tarafın evvelden hazır bulunmasının da tesiri vardı. Fakat karşısındakinin her kanaatini doğru bulup benimsemek için vesile aramak da bir nevi ruh yakınlığı alameti değil miydi?" (s.105)
"Kadınla erkek arasındaki sevgiye hakiki ismini vermemek bir nevi kendimizi aldatmaktan başka bir şey değildi." (s.107)
"-Benim beklediğim aşk başka! O, bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka... Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilmez bir istemek!" (s.107)
-Bu söylediğiniz bir an meselesidir. içinizde mevcut olan sevgi, sarih olarak bilinmeyen bazı vesilelerle, zamanı tarif edilemeyecek olan bir anda, birdenbire birikir, tekasüf eder (yoğunlaşır); nasıl tatlı tatlı ısıtan güneş ışığı bir adeseden (büyüteçten) geçtikten sonra bir noktada toplanıyor ve yakmaya başlıyorsa, kuvvetini fevkalade arttıran bu sevgi de sizi sarar ve tutuşturur. Onu dışarıdan birdenbire gelen bir şey zannetmek doğru değildir. O, içimizde zaten mevcut olan hislerin bizi şaşırtacak kadar şiddetlenivermesinden ibarettir." (s.108)
"Bir kadının bize herşeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığını görmek, bize en yakın olduğunu sandığımız sırada bizden, bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzak bulunduğunu kabule mecbur olmak acı bir şey." (s.122)
"Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş." (s.128)
"Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır." (s.159)
bizim mahalledeki sağlık ocağı.
dolayısıyla aile hekimimiz olacak doktor kişisi. adam kim çıksa arkasından saydırıyor ve içeri girdiğimde mutlaka bir hastası hakkında konuşuyor oluyor.