Her filminde mutlaka yemek masası ve etrafında uzun saatler geçiren insanların olduğu filmler yapan yönetmen. Filmler hep italya da geçmektedir. Serra Yılmaz, her filminde olmasa da oyuncu olarak filmlerine eşlik etmiştir. Cahil Periler favorimdir.
Serdar Keskin'in büyük bir şehirde güzel bir üniversite hayatı yaşadıktan sonra, kasabasına dönen bir gencin ağzından yazdığı şarkısı. Aslında her üniversite öğrencisi kendisinden birşeyler bulabilir bu şarkıda. Aradan yıllar geçince dinledikçe geçmişe özlem doğurduğu da aşikar.
çocuk yaşlarda giyim eşyalarına yapılan muamele. ama yanlş muamele. şöyle ki, eşya 1 numara büyük alınır. hangi mevsimdeysen giyilir. aradan 1 sene geçer ve aynı mevsim geldiğinde üzerine olmaz olur. çünkü sen 2 numara büyümüşsündür.
kararsız bir hayattır. orta şekerli sevmem ben hayatı. bir şey ya vardır ya da yoktur. hem vardır ve hem yoktur olmaz. kahvenin de tadı acı güzeldir zaten. katkı maddeleri aslından uzaklaştırır onu. tıpkı hayat gibi...
varlığın bir arkadaş sıcaklığıydı önceleri. kim derdi ki bugünlere geleceğiz. mor gömleğin ve siyah takım elbisenle ellerin kolların daimi bir hareket halinde sürekli birşeyler anlatırken hatırlıyorum seni ilk. bir de hep şikayet ederdin yorgunluktan. ama tatlıydı şikayetlerin. zaten hiç can sıkıcı olmadın. aradığımda hep yanımdaydın. bende senin yanında olmaya çalıştım hep. özeldi yaşananlar. çünkü benzerdi hayatlar. sensiz ben, bensiz sen olmazdı. ama biraz geç farkettik galiba bunu. şükür ki sen benden daha erken farkettin ve cesaret gösterdin. arkadaşlığımızın bitmesini bile göze alarak her şeyi, içindeki her şeyi söyledin. ben senin kadar cesaretli olamazdım. zaten hiçbirşeyi tutamazsın içinde. için neyse dışında o. sarsıldım. toparlayamadım önceleri. ama seni kaybetmekten çok korktum. sonra sevdim seni çok sevdim. şimdi ise içimdekileri anlatamıyorum. kelimeler tuhaf yaratıklar gibi geliyor şu an. ne söylesem olmayacak tarif edemeyecekmişim gibi.
gözlerimi bağlasan, bırak kendini desen sorgusuz sualsiz yapabilirim bunu. gel desen düşünmeden gelirim. sorma desen sormam, merak etmem çünkü bilirim vardır ikimizin iyiliğini düşünerek yaptığın bişey. tuhaf bir şey işte. sevgilinin ötesindesin şu an. aslında hayatta hep istediğim şey başıma geldi galiba. dostsun, arkadaşsın, sevgilisin, en değerli varlığımsın, yanımdasın, özlediğimsin, ertesi güne beraber uyanmak istediğimsin, kuzumsun.
ilkokul, ortaokul, lise hatta üniversitede bile pek çok öğrencinin başına gelmiş olaydır. arkadaşla sohbet esnasında bir yere takılınır ve gülme krizi başlar. çoğu kez de saçma bir şeye gülersiniz aslında nedensizce. adı üstünde kriz. başınıza geleceği de bilirsiniz aslında. sonra hoca kaşların çatar kalak ayağa der, sonra arkasından çık dışarı gelir ve usul usul çıkarsınız. ama benim başıma gelen daha ilginçti. kalk ayağa ve çık dışarının arasında hoca bir cümle kurdu akıllara zarar "b.kunda boncuk mu buldun da gülüyorsun laves". ben ne yaptım daha çok güldüm.
bu durum sadece toplu taşıma araçlarında gerçekleşmez. barlarda da aynı durum söz konusudur. kız oturmayıp ayakta durmayı tercih ediyorsa eğlenmeyi biliyor demektir.
darwin'in evrim teorisinden yola çıkılarak ortaya atılabilecek bir görüş. darwin der ki zaman içinde insanlar maymundan insana doğru evrimsel bir süreç izlemişler. bunun getirisidir ki vücutlardaki kıl oranı da zamanla azalmış. siyah ırktaki kıl oranı da beyaz ırka göre daha az olduğundan evrimsel olarak da üstündürler. zaten basketboldaki ve müzikteki üstünlüklerini hiçbir teoriye bağlı olmaksızın kabul etmek de lazım.
setabaşında doğmuş büyümüş biri olarak, çocukluğumun geçtiği mekan. eskiden eski bursalı yaşlı amcalar, kitap okuyan, uzun süren hararetli tartışmalar yapan gençler gelirdi buraya. entellektüel zekası yüksek bi mekandı yani. kundaklandıktan sonra küreselliğe bu mekan da karşı koyamadı. aslına bağlı kalınmaya çalışıldığı farkedilse de entellektüellerin yerini, tikky zihniyet aldı.
mental olarak güçsüz olan erkek bünyesinin, yaradılış gereği kadınlardan üstün olan kas gücünü kullanarak kadınlara uyguladıkları güç. mental güçsüzlüklerinin verdiği ezikliği bu şekilde ortadan kaldıracaklarını düşünmektedirler herhalde.
iş yerinizdesinizdir masanızın üstündeki bilgisayarınızın üstünden sokakta yürüyen insanlara bakarsınız. hele ki mevsim sonbaharsa görüntüler daha bir güzeldir. rüzgarın uçurduğu saçlarını toplayan bir bayan geçmektedir önünüzden sizi farketmez bile. bir amca üşümüştür paltosunun düğmelerini kavuşturmaya çalışmaktadır. yaşlı teyzem yaşlılığından olsa gerek ağır adımlarla ilerlemektedir. yirmili yaşlarda olduğu belli olan genç bir yere yetişmeye çalışmaktadır. iki sevgili birbirlerini ısıtıyorlardır. örnekler çoğaltılabilir. ama o camın arkasında sayısız yaşam barınmaktadır, bu kesin olandır işte.
an itibariyle bir cumartesi sabahında olmam ve iş yerinde çalışıyor olmam sebebiyle güzel geçmeyen bir sabahtır. bunun yerine koyulabilecek hayallerde olan cumartesi sabahı imgesi ise, geç bir saatte yataktan sevgiliyle beraber kalkmak, sabah kahvesini beraber içmek ve ardından uzun süren bi kahvaltı yapmaktır.
üç gün uykusuz kaldıktan sonra, salyaların aka aka aralıksız yirmi dört saat uyuma ve kalktığında hangi tarihte olduğunu bilmeme durumu. hatta durum öyle bir hal alır ki bazen ben nerdeyim ve kimim bile dersiniz.
dün itibariyle bursa'da gerçekleşmiş, izleyemeyenlerin çok şeyler kaçırmış olduğu konser. sharrie williams'ın o muhteşem zenci gırtlağından çıkan her ses anlatılmaz yaşanırdı. efes pilsen'e de sponsorluğundan dolayı saygılarımızı borç biliriz.