diana krall şarkısıdır.dinlediğim en seksi şarkı olup yoldan çıkarmayacağı insan az bulunur kanımca.sözlerini de yazayım tam olsun...
Rusted brandy in a diamond glass
Everything is made from dreams
Time is made from honey slow and sweet
Only the fools know what it means
Temptation, temptation, temptation
Oh, temptation, temptation, I can't resist
Well I know that she is made of smoke
But I've lost my way
He knows that I am broke
But I must play
Temptation, oh temptation, temptation, I can't resist
Dutch pink and Italian blue
He is there waiting for you
My will has disappeared
Now confusion is so clear
Temptation, temptation, temptation
I can't resist
Temptation, temptation, temptation
I can't resist
Kimin hayatını yaşıyorsun sen? Kendininkini mi? Öyle mi? Hep mi? Dursan baksan şimdi ne kadar kendin kaldın bu hayatta? Kendinde ne kadar sen varsın? Dursan baksan şimdi, kendini ikna ede ede ne kadar yol gittin kendinden? "Olması gereken bu" diye, "Hayatın zaten pek fazla numarası yok" diye? "Zaten daha ne olacaktı?" diye... "Burası iyi, güvenli" diye diye diye diye...
Ne kadar yol gittin kendinden kendine hikayeler anlata anlata? Düşünsene, o hikâyelerle ne kadar çok zaman oyalandın aslında başkasının olan hayatlarda?
Oysa bir gün...
Kendine geri yürüyeceksin. Bu yüzden dikkat et de fazla uzaklara gidip geri dönüş yolunu kaybetmeyesin.
Beyaz çakıllar bırak...
Dikkat et. Bir gün geri dönüş yolu için kendine küçük, beyaz çakıl taşları bırak mümkünse. Çünkü sonra dönüp geriye baktığında kendine geri giden yolu hiç bulamayabilirsin. Yerini yönünü şaşırıp, ormanda çöküp kalmış bir çocuk gibi etrafında çoğalan seslerden korkabilirsin.
Bir gün, söylüyorum sana, büyük bir sarsıntıyla kendini bir vitrin camında göreceksin. insanlar gelip geçecek arkandan, hayat arkada akmaya devam edecek. Sen donakalacaksın.
Elinde çantan olacak belki, çantana şaşıracaksın. Üzerindeki paltoyu kim yapıştırdı sana, bu atkıyı kim sardı boynuna? Bu yüze bu çizgileri hangi kayıp zamanlar çizdi? Sen orada mıydın o zaman?
"Bütün onlar oldu mu?" diye şaşıp öylece vitrin camında eskidenki bir halini göreceksin. Kendini ne kadar özlemiş olduğunu düşünüp öylece, arkadan insanlar akarken, yollar geçerken arkandan, içinde çekirdeğin burularak, bir gün, söylüyorum sana, kendine geri dönmekten başka bir çaren kalmadığını göreceksin.
"Bedeli neyse ne!" diyeceksin, "Kim üzülürse üzülsün!" diyeceksin "Olacaksa olsun bütün ayıplar". insan ancak yeniden canlanınca anlar ne kadar cansızlaştığını. Yeniden kıpırdamaya başlayınca damarın anlarsın o ana kadar kendini uyuttuğunu. Yaşamaktan başka ne varsa onları yapıyor olduğunu.
işte tam o zaman önünde derin, dibi görünmeyen bir uçurum açılacak. Sen eğer o yardan aşağı atlamazsan en derin karanlıklardan daha karasına gömülecek gibi hissedeceksin kendini.
Artık bu hayat, bu başkasının olan, yakanı paçanı bıraksın, o uçurumun dibinde en beter cehennem olsa da atlayayım isteyeceksin. işte böylece, tuhaf bir yanılsamayla, kendinden binlerce hayat mili uzaklaşmış olsan da, tuhaftır hakikaten bu yanılsama, bir anda kendine geri döneceksin. Kalbin yeniden sana ait olacak o zaman, ellerin sana geri gelecek ve bu çanta, bu palto senin üzerindeki bir şaka gibi duracak.
Hiç korkma, oldu mu? Çünkü hayat, kendini hayattan geri alanın önünde eğilir sadece. Gerisi sadece ödüldür. Ancak kendi kendine kavuşan insan geceleri köpeklerin saldırısına uğramadan uyur.
Yatakların altından canavarlar gider bir anda, evler ferahlar, sokaklar kıvrıla kıvrıla gıdıklar yeryüzünü. Yatakların altından canavarlar temizlenir, bir kere daha söyleyeyim.
Korkuları yenebilmek
Sana ne diyeceğim biliyor musun? Anladım ben bütün o masallarda neden canavarları öldüren bir garibana verdiklerini prensesleri. Çünkü ancak korkuları öldürenler hak ediyor o güzel kızları, kraliyet sofralarını, o sonsuz şölenleri. Ancak canavarları öldürenler ispatlıyor insanlara yeniden, korkuların yenilebileceğini.
Onlar işte, insanlığın aradığında bulacağı geri dönüş yollarındaki, beyaz, parlak, küçük çakıl taşları gibi duruyorlar. Her gün aslında onlar ve her gece, sana, bana, diğerlerine herkesin kendine ait olabileceğini, herkesin sadece kendine ait olduğunu söylüyorlar. Ah! Ne güzel oluyor o zaman. Ne güzel oluyor uyandığın ilk sabah...
aşık olunca kendini bırakmak gerektiğini ve dahi ifade edilemeyen neleri neleri barındıran aşık olma hali üzerine söylenilebilecek en derin cümlelerden biri.
(bkz: gazali)
genelde tiyatrocu,operacı abilerimizde görürüz.bir konuşma tekniğidir.fakat hiç gerekli değildir.bokunu çıkarmış insan modelidir.telefonda daha da anlaşılmaz olup birde benim türkçem anlaşılmıyor mu diye alınırlar.hayrettir.
aslen doktor olmasına rağmen ihtilal başlamadan önce yazmaya başlamıştır.gazetelerde çıkan yazıları ise ihtilalden sonra ilgi görmeye başlamıştır.jacoben grubunun lideri olduktan kısa bir süre sonra bir cilt hastalığına yakalanmış ve küvetinde yatarken jironden grubundan charlotte corday tarafından daha fazla insanın öldürülmesini engellemek amacıyla hançerlenerek öldürülmüştür.
charenton akıl hastahanesinde 74 yaşında uykusunda ölmüştür.mezarının bilinmeyen bir yerde olmasını vasiyet etmiş ve bunu şu sözlerde ifade etmiştir.
"mezarımın tüm izleri dünya yüzeyinden silinmeli benim hatıramın da insanların zihinlerinden aynı bu şekilde yok olacağını bilmenin bana gurur vereceği gibi..."
doktor guillotine tarafından bulunmuştur ve mucidi de daha sonra giyotinle öldürülmüştür.o dönemde giyotinle 1.500.000 insanın yaşamına son verilmiştir.
hiç üşenmeden bugüne kadar onlarca fotoğrafımı çeken yazar arkadaşımdır.pek sevimli,pek espirili,ama bu aralar biraz asabi ve en nihayetinde mezun kişidir.aramıza hoşgelmiştir.*
çok okuyan,çok araştıran,çok bilen 4.nesil yazar teatral arkaşım.oyun yönetiyor şu sıralarda kendisi.ilerde de tescilli bir yazar olacağı şüphesiz.bizzat haftanın 4 günü birlikte çalışıyoruz ordan biliyorum.*
aşıksanız yolda yürürken dinlendiğinde gözlerinizden yaşlar akmasına sebebiyet verecek scorpions şarkısı.sözleri de şöyledir
Maybe I, maybe you
Can make a change to the world
We're reaching out for a soul
That's kind of lost in the dark
Maybe I, maybe you
Can find the key to the stars
To catch the spirit of hope
To save one hopeless heart
You look up to the sky
With all those questions in mind
All you need is to hear
The voice of your heart
In a world full of pain
Someone's calling your name
Why don't we make if true
Maybe I, maybe you
Maybe I, maybe you
Are just dreaming sometimes
But the world would be cold
Without dreamers Ilke you
Maybe I, maybe you
Aree just soldiers of love
Born to carry the flame
Bringin' light to the dark
You look up to the sky
With all those questions in mind
All you need is to hear
The voice of your heart
In a world full of pain
Someone's calling your name
Why don't we make if true
Maybe I, maybe you
samuel beckett'in tek kişilik oyunu "krapp'ın son bandı"nda hayatı boyunca kendince önemli olan anları banta kayedetmiş bir adamın karmaşık düşüncelerini izliyoruz.doğumgününe denk gelen günde krapp eski kayıtlardan birini dinlemek ister,sahnede 69 yaşında bir adamı izlerken,aynı adamın 39 yaşındaki sesini kayıttan dinler ve yaşamı hakkında ipuçları elde ederiz.
kimi yazarlar krapp'ın son bandı'ında beckett'in kendini yazdığını düşünürler.
hangi ihtimal olursa olsun izlenmesi gereken bir beckett klasiğidir.
fransız devriminin ve aydınlanma hareketlerinin etkilerini taşıyan yapıtlarında,sıradan insanların kaderleriyle olan sorunlarını,monarşinin gülünçlüğünü,toplumsal baskıyı ve bu baskıya karşı direnişi gösterir.
orjinal adı "jean paul marat'nın takip edilip öldürülmesinin, charenton akıl hastanesi'nde marquis de sade yönetiminde hastalar tarafından canlandırılması" olan peter weiss oyunu.
tam anlamıyla hiç bir klasik kuram kalıbına uymayan oyun total tiyatro örneğidir.oyundaki kişilerin tarihi gerçekliği vardır,seyirciye olacak olan olayları en başından söyler ve seyirciyi olayların heyecanına kapılmak yerine düşünmeye sevk eder.
diyalektik ilerler.izlenilesidir.
zaman dediğimiz soyut kavramın bize getirdikleridir.zaman denilenin belli başlı bir parçasına yıl denilir ve işte o yıl denilen de çoğaldıkça yaşa dönüşür ve her gelen yaşla birlikte biraz daha çetrefil...yeni gelen yaşla birlikte değişir uğraşılar,peşinden koştukların,hatta ve hatta düşlerin dahi değişir.anlamazsın.çünkü öyle hızlı gelişir.yeni olan herşeyde umut vardır çocukken...işte yeni gelen yaşın sana umut yerine yorgunluk verdiği "an"larda,iç sesinle itiraf ettiğin cümledir.