kuroro
-143 (erman toroğlu)
on birinci nesil silik 4 takipçi 755.29 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sözlüğe veda ederken söylenebilecek sözler

    ?.
  1. söylenecek bir şey yoktu; yazacak çok şey vardı.

    çaylak olmuşum. pek bir şey değil 3 gün. yine de ben bu olayın, gidiş vaktinin gelmesini işaret ettiğine inanıyorum.

    ''bir sigara içimi uzağında, kalbim kısılı bir sözlüğün tuzağında''

    artık burada ya da herhangi bir sanal mecrada yazmak istemiyorum. zaten yazacak pek bir şeyim de kalmadı, tıkanıyorum. konu bulurken zorlanıyorum. buralarda boşa kürek sallamak yerine bol bol kitap okuyup, hikayeler, denemeler yazmak istiyorum.

    gitmeden önce sevdiğim üç yazara selam bırakmak ve haklarında bir iki kelam etmek istiyorum. isimleri gizli kalsın, onlar kendilerini biliyor *

    14 harfli nicki olan yazara (içinde s mevcut, başkaları üzerine alınmasın) :

    ciddi söylüyorum, bu sözlükte bana senin kadar değer veren bir insan olmadı. bana karşı beslediğin iyi duyguları ben de sana besliyorum bunu bilsen yeter. yakında okullarımız başlayacak, seni tanıdıktan sonra reeldeki ciğeri beş para etmez insanlara karşı nasıl davranacağımı hiç bilmiyorum. sen gerçekten iyisin onlarsa gerçekten kötüler. senin gibi bir dost edindiğim için mutluyum, umarım bir gün gerçek hayatta da yollarımız kesişir.

    20 harfli nicki olan yazara:

    neşesine, enerjisine, karakterine hayranlık duyduğum farklı insan. bize nazaran biraz özel misin ne acaba? * özel insan, güzel insan. seninle de buluşmak isterdim doğrusu. çektiğin sıkıntılar son bulduğu zaman -an meselesi olan bir şey- mükemmel bir insan olacağına inanıyorum.

    8 harfli nicki olan yazara:

    sözlüğün en iyi yazarı olduğu düşünüyorum derken yalan değildi. bence sen çok zekisin. aradığın şeylere olan hasretin tez zamanda bitsin, mutluluk ve huzur senden eksik olmasın. gönül bağı demiştim unutma, kopmasın * yaş farkına rağmen seninle de buluşmak isterim hehehe.

    sizleri seviyorum, kendinize çok dikkat edin. beni, bu entryi okumanız bittikten sonra birkaç dakika daha düşünüp unutun, maziye gömün. yok sayın yük etmeyin boşuna. siz burada olursanız tekrar geleceğimi ve tekrar görüşebileceğimizi ümit ediyorum.

    güzel bir fotoğraf eklemiştim tam buraya ama çaylakken kabul etmiyor. şöyle bir şey diyordu ismail abi:

    ''ben de üzülüyom bazen çok üzülüyom; ama sonra biraz zaman geçince geçiyo işte''

    ku-ro-ro.
    3 ...
  2. tabutta rövaşata

    ?.
  3. kaybedecek bir şeyim kalmadı edebiyatı yapan zırtapozların izlemesi gereken film. insanların yatacak yeri yok ulan. film değil bu gerçek gerçek!

    ''Soğuk olan hava değil Mahsun. insanlar soğuk. Hayat çok soğuk''

    üşüyen bir insanın tek derdi ısınabilmek olur, insanların soğuk olmasından ancak bizim gibi yediği önünde yemediği arkasında olan insanlar yakınır.

    ''artık hiçbir şeye izin vermiyorlar''

    ulan şu adamın rumeli hisarına alınmaması bana öyle koydu ki. bu kış gidip orada içeceğim. hava istediği kadar ayaz olsun bunu yapacağım.
    0 ...
  4. insanın kıyafetlerini sahiplenmesi

    1.
  5. gerçekten enteresan bir durumdur. burada öyle alelade bir sahiplenme söz konusu değildir. yani alışmışlığın dışında sevişmişlik de vardır. bütünleşmek, benimsemek vardır. bazı giysilerinizi paylaşabilirsiniz kardeşinizle, arkadaşınızla falan ama bazısı vardır ki o sadece size hastır, asla paylaşmazsınız.

    o giysilerin üzerinde yaşanmışlık, kader ortaklığı vardır; teniniz vardır, kokunuz vardır. adeta karakteriniz ona da geçmiştir. benim gri bir tane badim var ki onu kendim gibi severim. o ben demektir çünkü. beni ifade eden, benden bir parça. o yanımdaysa evde de olsam yurt odasında da olsam fark etmez; ama dolabımı açtığımda onu görmeliyim.

    görüyorsunuz ya, o kadar yalnızız ki kıyafetleri dost belliyoruz. ah dünya, sen nelere kadirsin! ey tanrım, bunu bizlere neden yaparsın? kurban olayım sana.
    1 ...
  6. beşiktaş

    15898.
  7. hepsini koyun bir kenara. oğuzhan 150 milyon len mq'ı atın çöpe. quaresma'yı siktir edin. sayın cumhurbaşkanım'ı çıkarın. 35 gol atmasına 35 gol kalan negredo'yu boş verin. vodafone'muş bilmem neymiş canını cehenneme atıverin. ligi siktir edin şampiyonluğun amına koyayım. biz beşiktaş'ı seviyoruz aga! anlayamazsınız derler ya hani, cidden anlayamazsınız siz bizi. bir büyü bizim beşiktaş'ı tutmamızı sağladı en başından beri. hep kaybediyorduk aq. çocukluğumdan beri futbol izlerim hep kaybediyorduk. çok mu önemli? tutuyorduk biz seviyorduk bu takımı. kahvehanede kleberson fener'E gol attığında yaşadığım sevinci tarif edemem. güçlü olunca tatmin olursun elbet ama güçsüzken attığımız goller daha mutlu ediyordu insanı. şimdi attığımız gollere sevinmiyorum, bağırmıyorum, ayağa kalkmıyorum; ama o kleberson yok mu? tabureyi fırlatmıştım kahvehanede. harbiden sevgili olsa bu kadar düşünülür. her gece efkarım diye beste yok mu, o işte. beşiktaş dosttur, beşiktaş aşk'Tır, beşiktaş bir ruhtur, beşiktaş bir klastır. beşiktaş'lı olmak gurur vericidir!
    12 ...
  8. ben bu yazıyı recep tayyip erdoğan a yazdım

    91.
  9. ''Bu dünya sırrını söylemez kimseye;
    Bin Mahmud'u bin Ayaz'ı serdi yere;
    Şarap iç, dünyaya gelinmez iki kere:
    Bir kez giden bir daha gelmez geriye.''

    ömer hayyam.

    demem o ki reis; vaden dolmak üzere
    gitmeden iyi davran; hem kendine, hem de ülkene

    kuroro.
    4 ...
  10. gecenin gerçeği

    1118.
  11. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1528775/+

    götümüze girsin.

    -bitiremeyeceğiniz yemeği almayın, tabağınıza koymayın.
    -hadi gözünüz açtı bu hatayı yaptınız, yemeğinizi bitirin.
    -hadi bitiremediniz, çöpe atmayın, bir çöpün kenarına koyun da hayvanlar yesin!
    13 ...
  12. susmak

    556.
  13. ''konuşursam gözyaşlarım beni boğacak
    biliyorum görüyorum duyuyorum
    konuşamıyorum''

    çoğu zaman tercih ettiğim davranış biçimi.

    gündelik hayatta insanları dinlerken onları onaylıyormuş gibisinden kafa sallıyorum, gülümsüyorum. içimdense yav he he siktir git diyorum. şimdiye kadar başarıyla kandırabildim insanları. biri de çıkıp da gerçekten ne düşündüğümü sormadı. gerçekten bana değer verdiğini ve söyleyeceklerimi 'gerçekten' dinlemek istediğini belli etmedi. benim onlara yaptığım gibi yalandan davrandı hepsi. bu böyledir ne yazık ki. herkesin birbirine olan tavrı bu. aslında kimseden de bana ayrıcalık göstermesini beklemem, sadece 1 kişi hariç. öyle biri de henüz hayatıma girmedi. o yüzden susmaya devam.

    suskunluğumla övünürüm ama kimi zaman da kendime kızarım. haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan gibidir sözü gelir aklıma. off, bu dünyada ne yapsa olmuyor insan. bir davranış biçimi kötüyse onun tam tersini uygulamak da kötü. ille orta yolu bulacağız dimi? bu orta yollar da çok zor ve sıkıcı oluyor ama yapacak bir şey yok.
    10 ...
  14. ben bu yazıyı şeytana yazdım

    32.
  15. şu sıkıcı hayatımda sen de olmasan hepten kafayı yerdim herhalde. sen dürtmesen, arada kaçamak yapmaya yöneltmesen ne yapardım ben? git bir içki al, git bir sigara al demesen? şuna şöyle okkalı bir küfür savur demesen? fantezilerimi tetiklemesen, hırsımı dinç tutmasan nasıl tutunurdum hayata? tüm bunlar için sana teşekkür etmek istiyorum.

    senin bana sunduklarının hiçbiri sıkıcı değil. beni dünyaya bağlayan sensin. sen de olmasan zaten yaşamanın hiçbir anlamı kalmazdı. yaratılışın da bir manası kalmazdı. o zaman biz tamamen sana bağlıyız. senin için yaratılmışız. ya da sadece senin tanrı ile girdiğin iddia üzerine öylesine yaratılmışız. çok da önemli değiliz. zaten kimsenin sikinde de değiliz sanırım.

    öte taraftan diyorlar ki ''hiç ölmeyecekmiş gibi çalış.'' nasıl yapayım bunu? bunun için hayatı sevmek lazım. hayatı sevdiren de sensin. kuran'da emredilenler değil ki. ben onların tanrının sözleri olduğuna inanmıyorum.

    ''yalancısının inanamam, gayrı sana güvenemem, yalancısın, yalancısın, yalancısın sen''

    sana böyle diyorlar, yalancı diyorlar; ama belki de sen gelmiş geçmiş en dürüst varlıksın. ben senin düşmanın olmayacağım, sen de bana düşmanlık etme. tanrı da seni bağışlayacaktır emin ol. ben inanıyorum.

    ''zararın neresinden dönersen dön kardır''

    abdülhey

    '' neresinden dönersen dön, dönek derler abdülhey''

    polat alemdar

    bence de, dönme, dönme sen davandan. zaten davanda haklısındır belki de. insanoğlunu kolaylıkla kandırabiliyorsun; ama belki de kandırdığını sandığın bu şeyler olması gerekenlerdir. senin günah diye yönlendirdiğin şeyler belki de günah bile değildir, dünyaya tutunmamız için olması gereken şeylerdir. asıl kandırılan belki de sensindir, tanrı seninle alay ediyordur. acımasız bir şaka. senin için çok üzülüyorum biliyor musun?

    umarım iyi olursun, böyle tatlı dille konuştum diye de benimle fazla içli dışlı olma tamam mı? benimle uğraşma, beni biliyorsun zaten. getirdiğim bir şey de yok götürdüğüm bir şey de. haydi selametle..
    7 ...
  16. zalimi de mazlumu da öldürmek

    1.
  17. ivan gonçarov'un bana kazandırdığı bir deyim.

    onun kitabında bu olay, bir çocuğun, örümceği ve onun dişleri arasında çırpınan sineği ezmesi şeklinde geçse de, belki de asıl kastedilen; tanrının insanlara karşı ayırt edici olmayan tavrı, tüm insanlığı ölüme mahkum edişidir.

    "Tanrı gönlünce yaratır da her şeyi
    Neden ölüme mahkum eder hepsini
    Yaptığı güzelse neden kırar atar
    Çirkinse suçu kim kime yüklemeli?."

    ömer hayyam.
    4 ...
  18. aşık olunacak kızda aranacak özellikler

    81.
  19. ciddi ciddi oturup düşüneyim bakalım.

    benim gibi keyif insanı olacak ve özgün keyifleri olacak; en olmadık yerde, dağda, bayırda, çölde bile keyif ortamı oluşturabilen aykırı bir zekaya sahip olacak. anı yaşayacak demiyorum, onu ben de beceremem; ama öyle anlar yaşayacak ve yaşatacak ki bütün bir ömre tercih edilebilecek lahzalar olacak bunlar. uçurum kenarında sen atlarsan ben de atlarım demeyecek, sen atladığında peşinden atlayacak. intiharı kastetmiyorum her şey olabilir. uzun lafı kısası çılgın olacak, matrak olacak, kafadan kontak olacak.

    düşünmeli, sorgulamalı.. her şeyi ve beni de. ince düşünsün, empati kursun, merhamet etsin, yüce gönüllü olsun. benim ne isteyeceğimi önceden kestirebilsin. aynı şeyleri benden de beklesin. bana hayranlık duymakla beraber beni gözünde büyütmesin ve yeri geldi mi beni eleştirsin, bana akıl versin, çocuğuna gösterdiği şefkati göstersin, sarılsın.

    hmm, daha başka, ne olsun ne olsun.. iyi olsun güzel olsun hoş olsun işte. sonra da tek yapması gereken benim aşkımı beklemek olacaktır. sahiplenirim, bir ömür ve ötesinde.
    5 ...
  20. yeniden başlamak

    53.
  21. dibe vurduğunda tutunmaya çalışmana gerek kalmaz, sonuçta artık düşmezsin. zaten tutunmaya çalışmak da neyin nesi? öyle hayat mı geçer?

    lunaparkta, her ne kadar bağlı olsanız da frisbe, flip flop, alabora gibi aletlere bindiğiniz zaman tutunma ihtiyacı duyarsınız. kendinizi koruma, garanti altına alma içgüdüsünden kaynaklanır. halbuki hiçbir şeye fayda etmez bu. önünüzdeki yelek açılırsa boku yediniz demektir.

    ben de hep tutunurdum, sonra tutunup sinmek yerine, kendimi kasmak yerine ellerimi bıraktım ve kollarımı açtım. vuuu diye bağırmaya başladım. inanır mısınız aldığım zevk 5 kat arttı.

    tutunmayın, düşün.. burnunuz bırakın kanasın kafanızı kaldırıp durdurmaya çalışmayın. öyle daha kötü oluyor dimi, kan beyninize falan gidiyor. pıhtılaşacağı varsa kendi pıhtılaşır zaten. ben burnumun kanamasıyla bile eğlenebilmeyi öğrendim. ak lan ak şerefsiz diyorum artık. akmazsan adam değilsin diyorum. tanrıya da kızıyorum arada, sitem ediyorum. canımı almak mı istiyorsun gel buyur al diyorum. senin benimle derdin ne böyle yapma işte diyorum. zaten dinlemiyor, umurunda bile değil sanki.

    o yüzden hep başlayın, yeniden başlayın, yine başlayın. küllerinizden falan doğmayın. bırakın uçsun gitsin külleriniz, dağılsın. kalan bir tane kül parçaçığıyla başlayın daha iyi. o sizi bırakmamıştır rüzgarda..
    3 ...
  22. system error tarzı entry girmek

    1.
  23. hemen şimdi denemek istediğimdir.

    üniversiteye yeni başlamıştım. oryantasyon günüydü. utangaç biri olduğumdan dolayı amfide en arkalara oturmuş, olan biteni izliyordum. hemen iki sıra yanımda da uzun saçlı bir kız vardı, pek dikkat etmemiştim. ta ki bana 'bu açılış konuşmaları da ne sıkıcı dimi?' diye laf atana kadar. ben de 'evet, hoş geldiniz falan muhabbeti yapacaklarını bilsem gelmezdim' diye cevap verdim. kız 'bölümde yeniyim ama bu okulda 2.senem, istersen sana etrafı gezdireyim' diye karşılık verince ben de iyi madem bana uyar dedim ve amfiden çıktık.

    kız ilginç bir şekilde, hızla binanın üst katlarına doğru çıkıyordu ben de takip ediyordum. herhalde yukarıdan başlayacak gezdirmeye diye düşünmüştüm. en üste kadar çıktık. göz boyamak için birkaç şeyi tanıtır gibi davrandı işte burası bilmem ne odası falan diye. sonra bir anda bakışlarını üzerimde kitledi. ben şaşırmıştım, noldu gibisinden bir mimik yaptım. 'giyimin çok şıkmış gerçekten' dedi. ben de teşekkür ettim. sonra ben bir şey kaçırmış olmak istemiyorum dedim ve birlikte tekrar aşağı inip amfiye girdik.

    biz girdiğimizde sınıf whatsapp grubu kurulması için herkes telefonunu bir kağıda yazıyordu. biz de yazdık. sonra kız bana 'şey, ben ayrıyetten senin numaranı alsam sakıncası olur mu?' dedi. ben de olmaz dedim. kız bozuldu. sonra gülerek 'sakıncası olmaz' diye ekledim. kız güldü ben de güldüm. o an çok şey anlatmıştı bu gülüşler. ve birbirimize göz kırpıp az önce indiğimiz en üst kata tekrar çıktık.

    olaylar gelişti sonra.

    bu hikayenin system error'un hikayelerinden farkı: yüzde 80 gerçeklik payının olmasıdır * telefon numarasını istemesine kadar böyle bir olay gerçekten yaşanmıştır.
    5 ...
  24. allah ın adaleti

    59.
  25. o meşhur, dillere destan ve her şeyi aydınlatacak olan ışık; zerre kadarının bile dünyaya aksetmediği.

    acaba tanrı, dünyanın insan eliyle adil bir yere getirilmesini mi bekliyor? hayır, o bu kadar saf olamaz. dünyada adaletin sağlanmasının mümkün olmadığını biliyor ve buna seyirci kalıyor. adaletsizliğin, kötülüklerin kol gezdiği bir ortamda yaşayan insanlardan da iyi olarak kalmasını, tevekkül etmesini bekliyor. bence bu çok acımasızca. bize verdiği akıl bir kere bunu kabullenemez.

    ''canların kalbinde olan inanç nedir şimdi bildim''

    evet, belki bizim en büyük yanılgımız belki de tek kurtuluşumuz olan inanç. çok büyük bir kumar oynuyoruz; ama merak etmeyin bu kumarın bir kaybedeni yok. hani bazı müslümanlar derler ya hep; yoksa ben bir şey kaybetmem ama varsa siz yanarsınız. iyi de bu bahsettiğiniz olay, aynı zamanda dilinizden düşürmediğiniz 'allah'ın adaleti' ne ters bir kere. eğer dediğiniz kadar büyük bir adalet var ise ortada, adil olan:

    bu karanlığın içinde hapsolmuş insanlardan, aydınlığa çıkamamış olanlarının da affedilmesi, kucaklanmasıdır. ben şu zavallı aklımla bile adil olanın aşağı yukarı bu olduğunu düşünebiliyorum.

    ''MEYVE AĞAÇLARINI SARINCA KARINCA
    GÜNAH VAR MI KARINCAYI KIRINCA?''

    ''YARIN HAKK’IN DiVAN’INA VARINCA
    SÜLEYMAN’DAN HAKK’IN ALIR KARINCA...''

    kalbim, bu çok mükemmel, saygı duyulası ve güvenilesi anlayışa teslim olmak istiyor; gel gör ki aklım buna inanacak kadar saf olamazsın diyor. olurum. sen sus aklım, ben saf olmak istiyorum. eğer bu da olmazsa; insanlığın başından bu yana kadar ki yaşanan her şey boş ve kötü olarak kalacak.

    ufacık şeylerden bile bir anlam ve ima çıkaran biz insanlar; her şeyin bu kadar anlamsız olduğuna nasıl olur da inanırız?
    6 ...
  26. evinin salonunu misafirler için ayıran tip

    1.
  27. hiç samimi bulmadığım son derece itici insandır.

    bak şurası kabul, misafir geldiğinde onu daha temiz daha düzgün bir odada ağırlamak gerekir. gerekir gerekmesine de bu senin o odayı kullanmayacağın, kullanmaman gerektiği anlamına gelmez. bazı mallar bu işi öyle bir abartıyor ki inanamazsınız. salonun kapısını kitleyen bile var. lan ben dilediğim gibi kullanamayacaksam (bildiğin öyle yani kural gibi burayı normal zamanda kullanmak yasak) ne anlamı var evin barkın? kendi evimizde bile özgür değiliz aq. ister salonda yatarım ister odanın içine sıçarım. misafir geleceği zaman da toparlarsın olur biter. kendimi kısıtlamaktan nefret ederim böyle tipler için de özgürlük pek bir anlam ifade etmediğinden sorun olmuyor.

    türk kültüründe misafirperverlik önemlidir ama samimiyet olmadıktan sonra hiçbir şeyin anlamı kalmaz. bu bildiğin fake atmak oluyor; evin diğer köşelerinden utanıyorsun buyurun şöyle geçin diyorsun. ben ev sahibi olsam evime misafir gelse dilediğiniz gibi oturun derim hangi odayı seçerlerse, hangi ortam içlerine sinerse oraya geçerler.

    iyi ağırlamak böyle göz boyamalarla olmaz. ben orada rahat hissedemiyorsam, diken üstünde hissediyorsam, isterseler altın kaplamalı eşyalarla dolu oda olsun, kötü bir ağırlama demektir o.
    10 ...
  28. bencillik

    92.
  29. yıllar önce gittiğim bir cuma namazının hutbesi aklımdan hiç çıkmadı. bencillik konusu ele alınıyordu.

    olması gereken 'önce kardeşim, sonra ben' iken; bizde 'önce ben, sonra yine ben, sonra kalırsa kardeşim' düşüncesinin şekillendiğinden ve bunun çirkinliğinden bahsediliyordu.

    evet gerçekten de bu denli kendini düşünen bireyler olup çıkıyoruz. daha doğrusu sistem insanları buna itiyor, buna mecbur bırakıyor.

    kabadayı filminde geçim kaynağı sadece halı saha olan ali osman'ın her hafta fakir aşı dağıtması çok hoşuma gitmişti. bir gün ben de biraz varlıklı olursam bunu yapmak istiyorum.

    zaten hiç anlayamam şu zenginleri, elinizin kiri be. acun madem o kadar iyi bir insan niye yemek dağıtmıyor? halı saha işleten bir adam bile bunu yapabiliyor da koca ülkeyi işleten adamlar niye bunu yapamıyor? umurlarında değil de o yüzden. zaten onları zengin yapan bu çarka çomak sokmak işlerine gelmez de o yüzden. birileri fakir olacak ki onların zenginliğinin anlamı daha fazla olsun. birileri açlıktan kıvranacak ki onların ziyafeti daha da şenlensin.

    bu söz kime ait bilmiyorum bazı yerlerde hadis bazı yerlerde atasözü olarak geçiyor. kimin aklından çıktıysa öpeyim o aklı:

    ''veren el, alan elden üstündür.''
    9 ...
  30. game of thrones

    4638.
  31. hakkında 6 bine yakın entry girilen, açık ara dünyanın en iyi en başarılı dizisi. üstelik bir sürü çirkin sahne barındırmasına, her insana hitap etmeyen yönleri bulunmasına rağmen bu kadar sevilip tutuluyor.

    (bkz: çabuk breaking bad çiler gelmeden)
    (bkz: breaking bad len mq)

    --spoiler--

    jon'un o sürekli bahsedip durdukları fatih aegon çıkması şaşırttı. madem jon aegon targaryen o zaman azor ahai unvanı da başkasının olur diye düşünüyorum. o da muhtemelen stannis baratheon olacaktır. brienne'nin onu öldürdüğü sahne gösterilmedi diye hatırlıyorum. ölüm sahnelerini çok net bir şekilde gösterirler normalde. hem ölüm tanrısının da stannis ilgili bir planının olduğunu kızıl kadın söyleyip durmuyor muydu? savaşın en umutsuz anında bir anda ortaya çıkıp, uncle ben gibi hayat kurtarıcı rol oynayabilir.

    lord baelish'e üzüldüm açıkçası. dizideki en şerefsiz karakterlerden biri olmasına rağmen. amacının ne olduğunu hiçbir zaman anlayamamıştım; ama bir şeyler elde eder diye tahmin ediyordum. baya zeki bir adamdı. lord varys halt etmiş bunun yanında. her neyse toprağı bol olsun.

    önceki bölümlerde sansa'ya orospu diyen tez canlılar olmuştu. ben bu karakterin en başından beri; sesinden tut tavırlarına kadar her şeyine gıcıktım ama sizler gibi orospu yaftası yapıştırmadım hemen.

    cersei'ye de istediğiniz kadar küfür edin kadın en doğrusunu yapıyor, yürüttüğü politika çok mantıklı. ayrıca dizideki en iyi oyuncu olduğunu da belirtelim.

    jaime adamın hası kız olsam dakika durmam veririm. bari yanına kankini de alıp gitseydin.. gerçi o altınsız gelmezdi. altın versen de gelmezdi hatta.

    duvardakiler boku yedi direkt winterfell'e topuklardım ben olsam.

    şu yeni paralı ordu olayını saçma buldum, hatta iron bank'i bile saçma buluyorum. en büyük güçmüş gibi gösteriliyor. savaşların tek kazananı olan silah tüccarları gibisinden bir havaları var. khaleesi binse ejderhasına bankasını mankasını silker atar paraları da cukkalar.

    final bölümünde çüksüz theon'u izledik bilmem kaç dakika, olmamış çok uzatmışsınız.

    onun dışında münasebetsiz bir sahne vardı çok ayıpladım, gerçekten şeyapıyorlar mı acaba diye de merak etmedim değil hani. yapmıştır ne olacak ki öpüşürken fotoları var sonuçta. ne rahat ne geniş insanlar yav helal olsun.

    --spoiler--

    uzunca bir süre (1-2 yıl kadar) bekleyeceğiz madem ben de bunları yazıp içimi dökeyim dedim. bu yapımda emeği geçenlere teşekkürler..
    11 ...
  32. en iyi ped hangisi sorunsalı

    28.
  33. başıma gelen komikli hikayeyi anlatayım. bir gün bakkala gittim.

    -abi pipet var mı?
    +var, hangisinden istiyorsun hangi boy?
    -valla fark etmez abi ya.

    adam molped uzatmaz mı, pipeti bi ped anlamış aq davarı.
    18 ...
  34. türk futbolu

    460.
  35. türk futbolu sadece çocuklukta güzeldir. çocukken yaptığımız maçlar gerçek futboldur. şimdilerde türkiye futbol ligi diye izlediğimiz saçmalığın adı futbol bile değildir.

    kimsenin kimseye saygısı yok ki; en başta futbolcuların diğer futbolculara saygısı olması gerekir. ne bileyim çalım yediğinde çat diye ayağına geçirmemesi gerekir.

    futboldan keyif almak ve seyircilere de keyif vermek geri plana atıldığından beridir bu böyle. önemli olanın; ne pahasına olursa olsun, ister yerde sakat numarası yaparak, ister önüne gelen topu şişirerek, ister adam sakatlayarak puan almak olduğu fikrini benimsedi herkes.

    taraftarlara bakıyorsun hakem hatasıyla maç kazandığı bariz bile olsa rakip takım taraftarına kudurun diyebiliyor; çünkü her yol mübahtır bu yolda düşüncesi hakim. zaten takımların taraftarları da yönetimleri de birbirine düşman. öyle iğrenç bir futbol ortamı var. rekabeti bile beceremiyoruz.

    sporcusuna bakıyorsun milyonları cebine indiriyor ama isteksiz, koşmuyor. keyif çatmayı ihmal etmiyorlar ama o götlerini kaldırmak arada sırada akıllarına geliyor. sporcunun kendi işine saygısı yok.

    futbolu yorumlayanlara bakıyorsun, allah belalarını vermiş. bu ahmet çakar'ın değil futbol ile insanlıkla uzaktan yakından bir alakası yok ki... futbolun dışındaki etkenler bitti mi peki, hayır. hükümetin beşiktaş'ı desteklemesi, fetö'nün galatasaray'ı desteklemesi, fenerin şike yapması iddiaları. yalan ya da gerçek. trabzon'un hakemi alıkoyması, çomarspor'un sahaya çakı fırlatması,maç bitmeden sahaya girmesi... say say bitmez bunlar.

    bizimkiler de kalkmış hala galatasaray vs beşiktaş diye başlık açmışlar. ikisi de takım değil. ikisi de futbol takımı değil kardeşim neylerini kıyaslıyorsun?? kalitesiz, çapsız, vizyonsuz, misyonsuz öylesine varlığını sürdüren, bizim gibi mallar sayesinde de zenginliklerine zenginlik katmaya devam eden insanların sürdürdüğü bir masal.

    bakın türkler futbolu sever, türk futbolu diye bir şey vardır ama eskide kalmıştır o. kapitalizmin futbolu da egemenliği altına alması en çok bizim futbolumuza yaramamıştır. avrupa futbolunda rekabet de kalite de artarken biz de gerilemiştir.

    dün gece brezilya ligi maçını izledim yahu yok böyle güzel, keyifli bir maç. adamların hepsi oynuyor. güzel paslaşmalar, şık dokunuşlar, koşuyor hepsi koşuyor, vuruyor... bizim ligimizin gerçekten beş para etmez olduğunu çok iyi anladım. colin kazım oynuyor yahu bizim yıllar önceki kazım kazım. mis gibi de oynuyor corinthians'ta. bunun bitmiş olması lazımdı halbuki. dirk kuyt'un da bitmiş olması lazımdı mesela ama hollanda liginde akıyor maşallah.

    demem o ki şu aptal fanatikliğimizi artık bir kenara bırakalım, takımların her maçını o gün ve ertesi gün boyu gündeme oturtup, boş laflar etmeyi bir kenara bırakalım. biri kalkıp tinerci diyor beriki kalkıp vardar bir hayır diyor. aptal aptal kin besliyorsunuz birbirinize. bundan sonra kendi takımımı da savunmayı bırakacağım hepsinin canı cehenneme.
    5 ...
  36. allah ım sen bana anne babamın ölümünü gösterme

    1.
  37. üzerinde düşünüldüğü takdirde, saçma sapan olduğu anlaşılan dua.

    bu dua tamamen egoistçedir. anne babanın evlattan sonra ölmesi demek, anne babanın evlatlarının ölümünü görmesi de demek aynı zamanda. güya seviyoruz ve onların iyiliğini istiyoruz. eğer öyleyse bu saçma duayı etmekten vazgeçin. evet acı ama böyle. yüzüklerin efendisinde geçtiği gibi, ''babalar oğullarını gömmemeli.''

    şüphesiz onların acısı bizimkine göre daha büyük olacaktır. düşünsenize sıfırdan bir çocuk dünyaya geliyor ve elinizde büyüyor, onu büyütüyorsunuz ve ellerinizle toprağa veriyorsunuz. böyle bir acıyı onlara yaşatmaktansa; evet onların ölümünü izlemeyi yeğlerim. onları seviyorsam ve onların iyiliğini istiyorsam buna mecburum!
    6 ...
  38. değer vermek

    82.
  39. ''Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir.'' Antoine de Saint Exupery

    bence bu her şeyin özeti olan bir söz.

    hayvan sevgisinden falan bahsedip, dış görünüşü sebebiyle hamam böceğini sevmeyen insan dolu şu hayatta. herhangi bir böceği öldürmeden dışarı atmanın yolu aranırken sıra hamam böceğine gelince 'ıyy o ayrı, o iğrenç, öldür gitsin' mantığıyla yaklaşan insanlar, yok mu sizin de etrafınızda?

    sizden uğur böceğini elinize aldığınız gibi onu da elinize almanızı bekleyen yok. sadece hamam böceğinin çirkin olmasının, onun değerini azaltmadığını ve onu bir başka böcekten daha az değerli yapmadığını anlamanız gerekiyor.

    insanların çoğu şaşaaya değer veriyor. varsın öyle olsun, size değerli olduğunuzu söyleyen biri olmasın. eleanor roosevelt bu konuda noktayı koymuş zaten:

    ''Hiç kimse sizin izniniz olmadan, size kendinizi değersiz hissettiremez.''

    oyum kime? diye bir film vardı, üstün körü bir şekilde izlemiştim. konuya tam hakim değilim ama absürt bir şekilde amerikan başkanını bud johnson diye tek bir adamın oyu belirleyecekti. evine binlerce mektup geliyordu halk türlü konuda derdini anlatıyordu, ricada bulunuyordu falan. bu adamın umurunda değildi tüm bunlar ama küçük kızı tüm bu mektupları tek tek okuyup, cevaplıyordu. babası evindeki güvenliğe ne yapıyor bu diye sorunca;

    ''insanlara önemli olduklarını hissettirebilmek için çabalıyor'' cevabını almıştı. çok hoşuma gitmişti bu söz.

    keşke biz de bu kız gibi; çevremizdeki insanlara, kapıdaki güvenliğe, sokaktaki çöpçüye her fırsatta önemli olduklarını, değerli olduklarını hissettirmeye çalışsak.

    övünmek için söylemiyorum ama böyle gariban insanlara, ikinci sınıf insan muamelesi yapmak şöyle dursun, herkese davrandığımdan daha hassas davranırım. gözünün içine bakarım, dinlediğimi belli ederim, başta siz diye hitap ederim sonra samimiyetin ilerleyişine göre abiye, ablaya çeviririm bunu. aslında merak etmediğim sorular sorarım nerelisin derim ya da işiyle ilgili bir şeyler sorarım işinde uzman biri gibi hissetsin diye. her neyse.

    ''Bir insanın değerini öğrenmek istiyorsanız, onun kendisinden aşağı seviyede olan kimselerle münasebetlerini inceleyiniz.''

    P. Pecaut
    4 ...
  40. en iyi dizi karakteri

    38.
  41. şu sikko başlığa yazmak istemiyordum ama madem sol frameden hiç gitmeyecek ben de yazarım anasını satayım.

    iyi derken iyi kalpli olmak anlamında ise ismail abi'ye rakip belki john coffey çıkar o da 2. rauntta elenir. ismail abi gibi saf kalpli bir karakter ben hiç görmedim, belki kıyıda köşede kalmış dizilerde falan vardır ama ismail abi bilinenler içerisinde en iyisi. dostoyevski'nin mışkin'inden bile daha iyi lan.

    şimdi burada aklımda kaldığı kadarıyla anlatırım ama ne gerek var bilmeyen açsın 100 bölümlük bir efsaneyi seyretsin. bedavaya! hadi masum'u ben de izlemedim paralı diye. bunu izlemeyen yok yere çok şey kaçırır..

    arkadaşları için böbreğini satan bir insan ismail abi. öyle saf ki sonunda aradığı sigortalı işi bulunca kendini ölümsüz zannetti. 'bana bir şey olmaz mecnun sigortalıyım ben'.

    pamuk şekerin pamuktan yapılmadığını öğrenince hayal kırıklığına uğrayan 40 yaşındaki bir adamdan bahsediyoruz. her şeyi salla çayı demle diyen bir adam bu. kendisini işten kovdukları ortamdan 'hadi bakayım çok iyi davranın kendinize, hiçbir şeyi de kafanıza takmayın' deyip ayrılan bir insan. mahallede gördüğü tonton teyzenin her defasında poşetlerini elinden alıp ta evine kadar götüren adam. yeni bir işe girerken elediği rakibini evine kadar takip eden ve onun garibanlığını, çocukları olduğunu görüp pişman olan ve sırf bu yüzden işi bırakan, çocuklarına versin diye 'bu çikolatalar elimde kaldı ben zaten yemem' deyip çikolataları o adama veren (halbuki çikolataları nam nam nam yemeyi çok sever o) yardımsever bir insan. buradaki işin asıl yüceliği de; ismail abi'nin kendi cebinde beş kuruş olmadan bunları yapmasıdır.

    akvaryumun içindeki balık benzetmesini duyduğum zaman tam olmuş demiştim; çünkü ismail abi kendisine kötülük yapan birini hemen affedebilen, onun yaptığı kötülüğü unutabilen özelliğiyle, yani balık hafızalı misali bir insan olması yönüyle balığa benziyor. ayrıca tıpkı akvaryumun içindeki balık gibi acıklı bir hali vardır. duygusal bir insan bir akvaryumu seyrederken oradaki balığın haline üzülür, hapsolduğu düşünür çünkü. her neyse.

    kısacası ismail abi tartışmasız bir şekilde, başlıkta belirtilen 'en iyi dizi karakteri' unvanının sahibidir.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1517283/+

    ha en iyiden kasıt; başarılı, karizmatik, sevilen, öne çıkan, popüler bir karakter falansa o konuda bir mutabakata varılamaz diye düşünüyorum.
    2 ...
  42. uludağ sözlük

    18279.
  43. gündeme oturan başlıklarına bakınca, kendisinden ümidin kesildiği sözlük. forum tarzı, kızlarsoruyor.com tarzı yazıların gün geçtikçe ele geçirdiği...

    hadi tanım manım yok, formatı zaten s**meyeni s**iyorlar orasını geçtim. bari şöyle aptalca başlıkları uplayıp durmayın be kardeşim. gerçi zaten mevzu da o ya. elinizden gelen, yapabildiğiniz bu. yazabilseydiniz yazardınız. gündemi oluşturan, onlarca entry girilen başlıklar her zaman için bu tarz başlıklar oluyor:

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1516889/+

    yazarların şusu yazarların busu... hiç kimse de yazarların içine ettiği şeyler ya da yazarların mahvettiği şeyler diye başlık açmamış. eğer açan olursa o başlıkların altına uludağ sözlük yazmayı da unutmazsınız.

    ben çok merak ediyorum yani bu insanları. sözlük yazarlarının telefonunun markası başlığına samsung yazıp geçmek ile yazar olduğunu mu zannediyor acaba? yazmasanız olmaz mı? sazan mısınız olum siz?

    (bkz: sazan gibi atlamak)

    böyle başlıkları görünce dayanamıyor, kendinizi tutamıyor ve bomboş bir entry giriyorsunuz. bence çöp ve kirlilik demek daha doğru olur onlara. kimsenin sikinde olmadığını düşünmüyor musunuz sizin telefonunuzun markasının? şu an dinlediğiniz şarkıdan kime ne? ayak numaranızdan bana ne? benim gözümün renginden size ne? oytunkaran'ın penisinin boyundan hangimize ne? söyleyin hadi.

    zall'ın bile unuttuğu bir yer burası üyelerinden ne beklenebilir ki? imam osurursa cemaat sıçar.

    lan bak hızımı alamadım hala, ulan bir hayvan olsaydın ne olurdun ne menem bir başlık?? insan olmasaydın ne olurdun nasıl bir başlık? bakın ben cinsel içerikli başlıklardan yakınmıyorum görüyorsunuz, ondan da beteri, tamamen aptal insanların eseri olan bu saçmalıklardan yakınıyorum. sözlük kızlarının bacakları yeğdir ya bir sayı olsan kaç olursuna göre.

    en iyi dizi karakteri başlığına walter white yazıp geçmek kolayına geliyor tabii. adam gibi yaz şu şu sebeplerden walter white başımın üstünde yerin var. 'kendinizi ne zaman güçlü hissediyorsunuz' muş. şunu yaptığımda bunu yaptığımda. birkaç kelimeden ibaret, tanımsız, amaçsız, gereksiz entryler. yahu sizin ne zaman ne hissettiğinizden bana ne? hissetiklerinizi yazmak istiyorsanız gidin itiraflarıma falan yazın yeni yeni başlıklar türetmeyin.

    bu sözlük gayrı iflah olmaz.
    8 ...
  44. zeytinli rock fest 2017

    54.
  45. sanırım bugün gençler 'ismail abiii, hooop' yapmışlar. bizimkiler gitti ben evde mal gibi sizin yazdıklarınızı okudum. gerçi spora da gittim ama olsun. hem kim gidip de 50 tl bayılacak ne idüğü belirsiz ayyaşların arasına girmek için? ortam leş olmasa giderdik.

    boğaziçi'nin festivaline gittim bu sene. millet oturuyor çimenlerde rahat rahat, mis gibi. ha kalkıp oynamak isteyen en öne gidip hunharca oynuyor. dev ekrandan da herkes bu manyaklığını izliyor. dikilmek, zıplamak falan bana göre değil. bir keyif için diğer keyfimden taviz vermem. şarkımı dinlerken kıçımı yayıp içkimi yudumlarım.

    ayakta milletin birbirine çarpması birasını falan sıçratması tüm bunlar kalitesizlik örneğidir. ne bir sayı sınırı var ne bir şey. kısacası beş para etmez bir organizasyon. eksik olsun.

    ha bir de demeden edemeyeceğim, böyle gençlik olmaz olsun. gömüşme umuduyla gelen hırbosundan tut meriç'ine, kezbanına kadar öyle çok insan var ki. bir de sarıkız civarında otostop çekenleri gördüm. ulan biz bile buranın yerlisi olarak yürüyoruz sen madem dışarıdan gelmişsin, paran da yok azıcık yürümesini bileceksin. kaldı ki uzak da değil kordon boyundan ilerle güzel güzel. kimse de almıyor bunları zaten arabasına mecbur yürüyorlar. geçen bir grup konser alanı nerede diye sordu biz de arkadaşlarla yanlış yer söyledik. bizim de makaramız bu işte.
    10 ...
  46. sosyallik

    9.
  47. ah ne iğrenç şeydir o. evlerden ırak. ateistler diyor ki insan sosyal bir hayvandır; müslümanlar diyor ki insan sosyal olmak zorundadır, yalnızlık allah'a mahsustur. sosyalliğiniz batsın. lanet olsun ona, ve size de.

    neymiş bu sosyallik? bireyin diğerleriyle kurduğu kişisel ilişkiler bütünü. ilişkisini s**eyim. durmadan yapmacık tavırlar, kaşlar gözler, yüz ifadeleri, her şeyi yalan ulan bu ilişkilerin, her şeyi baştan aşağı ya-lan!

    daha kaç defa içimden gelmeyerek gülümseyeceğim? kaç kere aslında umurumda bile olmayan insanın gözlerinin içine bakıp, hı hı diyip, dinliyor gibi görüneceğim? söyleyin bana daha kaç kez naber iyidir senden ben de iyi gibi sikik ve dünyanın en saçma diyaloğunu yaşayacağım? senli benli olmasına da gerek yok 'nasılsın iyiyim siz nasılsınız ben de iyiyim' de bundan farksız. yaşı başı geçmiş diye saygı duyuyoruz ama aslında saygıyı hiç hak etmeyecek yavşağın önde gideni olan insanlar bunlar. misal yurt müdürüm. misal komşum. misal herhangi bir kurumda rastladığım herhangi bir insan. hiçbirinizle konuşmayı zerre kadar bile istemiyorum. bakın sizi sevmiyorum demiyorum ben sevip sayan bir insanım ama istemiyorum benden uzak olun. isterseniz cehennemin dibine gidin ama benimle iletişime geçmeyin.

    ne yazık ki böyle bir şey mümkün değil. insan bir diğer insana muhtaç. işte böyle lanetlemiş tanrı insanı. siz benim gibi olamazsınız demeye getiriyor işi. olamayız zaten yarattığın bu vücuttan hastalık eksik mi oldu ki bunu düşünelim? çocukluktan bu yana ağrı sızı bitti mi?

    bir gün çekip gideceğim kendimi dağlara ormanlara falan vuracağım ne bileyim ed stafford gibi into the wild'deki çocuk gibi ya da heidinin dedesi gibi tek başıma uzaklarda yaşayacağım. ölürsem de ne ala.
    3 ...
  48. sevgiliye laf atıldığında yapılacaklar

    11.
  49. hızlıca bir durum değerlendirmesi yapmak şart. ıssız gibi bir yerse, yani sevgiliye zarar vermeleri olasılık dahilinde ise kolundan tuttuğum gibi koş derim. peşimizden gelirler mi bilmiyorum. gelirlerse de sen koşmaya devam et diyip ben cengaver gibi kalırım herhalde. biraz küfürle kışkırtıp ilk hamleyi yapmasını beklerim. eleman hamleyi yapınca hop geri çekilip sıyrılır ve derhal karşı yumruğu suratına doğru sallarım. o esnada diğer çakallar da yanında bitecektir tabii. darbe almak kaçınılmaz ama hızlı ve dayanıklı olursan, aldığın hasarı yok sayıp kavgaya durmaksızın devam edersen, sonunda ayakta kalabilirsin. bıçak çıkardılar mı vur kaç taktiğine dönerim. cebinden bir şey çıkarmaya davrananı gördüğüm an koluna atlarım silahsa y*r*ğı yersin çünkü. çıkardı ve 'şimdi ne olacak lan sikik' dedi diyelim (hemen sıkmaz zannımca). abi gözünü seveyim falan birkaç dikkat dağıtıcı söz söyleyip bir anda komando misali yuvarlanırım, arkasına saklanabileceğim bir şeye doğru. görüş alanından çıktıktan sonra da it gibi koşturmaya başlarım. benim yapabileceklerim bunlar. koşarken de artık birkaç mermi gelse bile aldırmadan koşarım, o sağ kalabilme ihtimalini can havliyle kovalarım.
    4 ...
  50. dünyanın en büyük yalanı

    428.
  51. manga'ya göre:

    iyi bilirdik derler elbet ardımdan, bundan büyük bir yalan yok!

    paulo coelho'ya göre:

    hayatımızın belli bir anında, yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırız ve bunun sonucu olarak hayatımızın denetimi yazgının eline geçer. dünyanın en büyük yalanı budur.

    bazılarına göre:

    nasılsın sorusuna verilen iyiyim cevabı.

    bir zeki arkadaşa göre:

    kullanım koşullarını okudum ve kabul ediyorum.

    aşk acısı çeken itici tiplere göre:

    seni seviyorum sözü.

    bana göre:

    hepsi, her şey.

    sözlüğe göre:

    benim bu söylediğim.
    5 ...
  52. kusura bakma yalnızlıkla oldu

    8.
  53. ancak yalnızlığı benimseyememiş, yalnızlığından kurtulmak için çırpınıp duran bir insandan duyulabilecek bir söz. oysa gerçek yalnızlar bu gibi hareketlerde bulunmaz, bulunmamalı.

    “Değerini bilmeden yalnızlığından kurtulmak istiyorsan; kurtulsan da yalnızsın.” demiş aziz nesin. çok da güzel demiş.

    başlık güzel fakat ne yanlışlıkla ne de yalnızlıkla böyle hareketlere kalkışmamak gerekir.
    9 ...
  54. kitap alıntıları

    1478.
  55. denizi bu kadar iyi anlatan bir yazar görmemiştim. ivan gonçarov'un mükemmel tespitleri.

    ''zaten tabiatın vahşisini, heybetlisini ne diye severler bilinmez. vahşilikten, heybetten ne çıkar? mesela deniz, allah eksik etmesin ama bizden uzak olsun daha iyi! insana hüzün vermekten başka şeye yaramaz. baktıkça ağlayacağınız gelir. bu uçsuz bucaksız su kitlesi önünde ruh ezilip büzülür; hiç değişmeden, alabildiğine uzayıp giden bu güzel manzarada yorulan göz, dinlenecek bir yer bulamaz.

    dalgaların azgın atılışları, vahşi gürleyişleri insanın zayıf kulaklarını incitir; dünyanın ilk gününden başladıkları esrarlı, hüzünlü şarkılarını tekrarlayıp dururlar; hep aynı inilti, hep aynı şikayetler; işkence edilen bir ejderin şikayetleri; bir de bunlara katılan keskin, uğursuz, kimin olduğu bilinmeyen bağrışmalar. etrafta kuş cıvıltılarından eser yoktur; yalnızca sessiz martılar, birer mahkum gibi kah kıyıda, kah sular üstünde dertli dertli uçuşurlar.

    vahşi bir hayvanın kükremesi, tabiatın bu acı haykırışları yanında hiç kalır. insan sesi duyulmaz olur; bu geniş tablonun kıvrımları arasında insanın kendisi de küçüldükçe küçülür, kaybolur gider. denizi seyretmenin insanı sıkması belki de bu yüzdendir.

    istemem denizi, eksik olsun; onun sakinliği, hareketsizliği bile insanı rahatsız eder. suyun ince, belirsiz ürperişleri içinde insan hep aynı sınırsız gücü görür; o anda uyuklayan bu güç, bazen insanın mağrur iradesiyle ne insafsızca eğlenir, onun en sevgili umutlarını, çabalarını, eserlerini en dipsiz derinliklere gömer.''
    3 ...
  56. çocukluğa dair unutulmayan anılar

    34.
  57. bu biraz da itiraf gibi olacak ama olsun.

    yer: ilköğretim okulu, zaman: 4. sınıfa giderken.

    silgiyi yere düşürüp kızların altına bakmak falan moda tabii. ufuk diye bir arkadaşım vardı ve öğle yemeğinde herkes sınıftan gittiği zaman ceren diye bir kız ile birlikte sınıfta 3 kişi kalmıştık. o yaşta neyin libidosu hiç bilmiyorum. kız tahtada bir şeylerle uğraşıyor biz de arkasında kırk takla atıyoruz. ne sapıklık ama yahu. sonra gittik bu olayı diğer arkadaşlarımıza anlattık aptal gibi. ilhan diye bir ispiyoncu şerefsiz gidip kıza anlatmış bunlar sana böyle böyle diye, bir de s*k kelimesini kullanmış. sonra sınıf öğretmenimiz bizi çağırtmaz mı hademe odasına. öyle bir korku yok yani bittik, sıçtık falan düşünüyoruz. neyse bismillah deyip inkar etmeye karar verip girdik odaya.

    -ne yaptığınızı biliyorum, terbiyesiz herifler.
    +öğretmenim biz valla öyle bir şey yapmadık.
    -yemin yalancının şahididir.

    sustuk, boyunlar eğik.

    - bu yaşta nereden öğrendiniz bu küfürleri, s*k mik demişsiniz böyle lafları bir daha duyarsam eğer ağzınızdan ikinizi de eşek sudan gelinceye kadar döverim. şimdi defolun gidin.

    hahaha geri zekalı kız lafı neresinden anladıysa ya da ispitçi ilhan olayı nasıl anlattıysa artık böyle bir yanlış anlaşılma ile işin içinden sıyrıldık. meğer biz kıza seni s*kerim falan demişiz de. alelade bir küfür vakası zannetmiş öğretmen de. çok ciddi bir meseleydi aslında.

    not: Yaptığımdan çok pişman olmuştum. da hala anlayamam buluğ çağına bile girmemişken nasıl böyle istek duymuştuk, çok garip.
    4 ...
  58. betimleme

    20.
  59. kolay iş değildir. zaman zaman denerim betimleme yapmayı. en son ağacın altına oturup kuşları, böcekleri, yaprakları ve çevreyi gözlemleyip gördüklerimi ifade edebilecek kelimeleri düşünmüştüm. tabii ki başarısız olmuştum.

    öncelikle kelime dağarcığınızın çok geniş olması lazım. yaşam tecrübenizin, bilgi birikiminizin de olması gerekiyor. hangi ağacın ne ağacı olduğunu bilmek lazım, uçan kuşun tamam tüyleri gri de bu kuş ne kuşu, adı ne? toprağın türünü bilmek lazım. bitkileri tanımak lazım. atıyorum kayın ağacı hangisiymiş öğrenmek lazım.

    kitaplarda sürekli görüyoruz ama ne olduğuna dair hiçbir fikrimiz bile olmuyor. yanlış aslında, ben not etsem de okuduğum anda anlayamadığım için aynı tadı alamıyorum. mesela köyde yaşamış birisi doğa ile iç içe olduğu için bu kavramlara daha hakimdir, tecrübesi de bilgisi de fazladır; ama bu sefer de başka şeylerden bihaberdir. betimleme yapabilmek için bunların isimlerini bilmek de elbette yetmez. yetenek ve zeka gerektirir.

    tüm unsurları bir araya getirip sunabilmek zordur. aslında tabiat birbirinden bağımsız değildir, bir bütündür; fakat yine de tepedeki güneşle yerdeki toprağın aynı an içerisindeki halini anlatabilmek büyük marifettir.

    meraklı bir insan değilimdir, hani gezerken şu ne bu ne diye sorular sormam fazla ama bu konu üzerine çalışmayı kafama koydum, en azından kelimeler üzerinde uzmanlaşmak için uğraşacağım. öteki de zamanla olur herhalde, deneyim dediğin durmadan artar.
    2 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük