anason kokulu nefeslerle isimlerini ciğerlerimizden söktüğümüz gri temalı karanlık geceleri süsleyen, arka planda çalan kahredici şarkı sözlerinin eşlik ettiği gözyaşlarımız döküldükten sonra sikmişim son nefesi.
Ripples ascend to the surface of my eyes
Their red pens drawing at random, at will
A myriad pains begotten in their wake
The bastard spawn of a mutinous self
centilmenliktir. erkekler kadınlara göre daha kaba varlıklarken, kadınlar nazik ve kibardır. bahçede öylece kendi kendine açmış kırmızı, cennet kokulu gülün güzelliğine kıyabilen öküzlerden, gül güzellerine düzgün davranmasını beklenmesi yanlış olurdu elbet.
gövdeyi götüren kanların fışkırdığı bir savaşın tam ortasında her iki tarafa da aynı anda ulaşan süt beyazı temizliğindeki güvercinlerin, bacaklarında sarılı o ufacık barış mektubu, veya gagalarından düşürmedikleri zeytin ağacı dalının güzelliğini aratmayan kalplerde, gözlerin beyne ilettiği görüntünün en masum şekilde işlenmesidir.
güzeli güzel yapan şey sevgidir. aşktır. sevmeyi bilendir, efendim.
kalpten kalbe değişir. dinler manevi anlamda değer katar insana. sokakta her karşılaşacağınız standart körü körüne inanan koyu dindarlardan bahsetmiyorum elbette. eğer bir din, bir kalpteki gelecek ve ahlak boşluğunu dolduruyorsa, o kişi için anlamsız değildir.
günümüzdeki çok bilmiş, ama genellikle karı-kız avı için ateist olmuş inançsız insanlar için anlamsız olması gayet normal. yanlış anlaşılma olmasın, ben idealist biri değilim. "din" kavramı hakkındaki görüşüm biraz karışıktır benim. ne inanırım, ne inanmam. agnostisizm de uzak bir kavramdır benim için. fakat, objektif olduğunu iddia eden birçok gözün göremediği gerçeklere fazlasıyla doğru bir şekilde bakabilirim.
dinler, insanların ihtiyacıdır. inançsızlık bile bir ihtiyaçtır. "ölünce ne olacak?" sorusunun cevabını istisnai durumlar dışında her birey, içten içe merak etmektedir aslında.
"sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
"oysa ıslanan kelimeler
bir başkası adına sana yönlendirilmiş
öznesi eylemine uymayan
devrik cümleler kurmaya görevlendirilmişti
onu öperken
başka birinin gölgesi araya giriverirdi hep
ve aslında
sevişlerin senle olmadığını bilemedin
kapanan gözlerde sen hep
bir başka resim üzerine
fotomontajdın azizim
defolu caddelerde fotomontaj..."
How I needed you
How I grieve now you're gone
In my dreams I see you
I awake so alone
I know you didn't want to leave
Your heart yearned to stay
But the strength I always loved in you
Finally gave way
Somehow I knew you would leave me this way
Somehow I knew you could never.. never stay
And in the early morning light
After a silent peaceful night
You took my heart away
And I grieve
In my dreams I can see you
I can tell you how I feel
In my dreams I can hold you
And it feels so real
I still feel the pain
I still feel your love
I still feel the pain
I still feel your love
And somehow I knew you could never, never stay
And somehow I knew you would leave me
And in the early morning light
After a Silent peaceful night
You took my heart away
I wished, I wished you could have stayed
sevilen kişiye yönlendirilmiş güzel duyguların özetidir.
ama sen, sadece 2 vakit tatlı değilsin.
bi', bembeyaz yanaklarından ta orada olmana rağmen sol yanıma her süzülüşünde yangınlar, sızılar salarak ruhumu küllerimde boğan gözyaşların yavaş ve bir lavı aratmayan sıcaklığıyla döküldüğünde...
efsane sözleri olan şarkıdır. ayrıca "ulan neden benim sesim bu kadar bok ve haykıramıyorum kelimelerimi herkese?" diye kendinizi sorgulamaya da sebep olabilir.
ulan be, belki bi' okur da anlarsın dediklerini... bi' gün... belki...
link:
sözleri:
Dear rabbit, my legs are getting weak... chasing you
And the snowfields... Wouldn't seem so big, if you knew
That this blood on my teeth, it is far beyond dry...
And I've captured you once, but it wasn't quite right...
So I'm tellin' you.. That you'll be safe with me.
(Ooo)
Oh rabbit, my claws are down now so don't be afraid...
I can keep you warm, as long as you can just try... To be brave!
Yes I know I'm a wolf, and I've been known to bite,
But the rest of my pack... I've left them behind.
And my teeth may be sharp, and I've been raised to kill...
But the though of fresh meat... It's making me ill!
So I'm telling you... That you'll be safe with...
Me, Eee, Ooo, Ooo...
So rabbit, please stop looking the other way...
It's cold out there... So why not stay here, under my tail...?
aslında "sevilmek" daha doğru bir kavram olur uzun uzun açıklamalar için. zira sevmekte sorun yok ama herkes bir şeyler değiştirmeye çalışıyor. eğer olduğum kişiye aşık olduysan neyimi değiştiriyorsun anlamam ki. ve daha da dandik kısmı, değiştirmeyi başardıklarında hayallerindeki mükemmele ulaştığı için sıkılıp terk ediyor bu insanlar.
aslında varlığı pek de ilgilendirmeyen hayali veya gerçek bir karakter.
bence "tanrı" kavramı, insanoğlunun olmak için ettiği varlık. varlığı da fazlasıyla önemsiz. sebep?
bir insan "tanrı beni cehenneme sokacak .s" diye iyi oluyorsa, zorla güzellik olmaz mı bu? peki zorla güzellik neden "iyi" ki? neden bu insan içinden geldiği için değil de tanrısı söylediği için global anlamıyla "iyi" olmak zorunda?
tamam, kabul. bazı insanlar fazlasıyla eksik zekalı. "geri" demek hakaret sayılacağı için "eksik". illa zorlamak gerekli. korkutmak gerekli...
ama neden? bir insan neden içinden gelerek iyi olamaz ve tanrıya ihtiyaç duyar? yine de aklım almıyor...