Selim-i Salis... Osmanlı Devleti'inde gerçek anlamda ilk köklü reformları yapma girişiminde bulunup, bunların bedelini canıyla ödeyen padişah. imparatorluktaki kötü gidişi sezip, bir dizi ıslahat programını hayata geçirmek için düğmeye basmıştı: ilk olarak, Nizam-ı Cedid adında bir ordu oluşturmuş ve irad-ı Cedid adında, ordunun giderlerinin tahsis edilmesi için bir hazine oluşturmuştu. Batı'nın nasıl olup da öne geçtiğini daha iyi kavrayabilmek için yurtdışında ilk defa elçilikler açtıran padişah olmuştu. Amacı, buradan elde edilecek bilgilerle Batılı anlamda kurumların oluşmasını sağlayabilmekti. Lâkin padişah, bu düşüncelerini çevresindeki herkese anlatınca, bu gafletinin bedelini canıyla ödemek durumunda kaldı. Öldürülüşü ise, eski Türk töresine aykırı olarak, kanı akıtılarak gerçekleştirildi. Bilindiği gibi, töre gereği hanedan soyunun kanı kutsal olduğu için, öldürülecek kişinin kanı dökülmez ve yay kirişi ile öldürülme işlemi gerçekleştirilirdi. Fakat Selim, hançerlenerek öldürülmüştür.
Selim, devlet adamlığının yanında iyi bir müzisyendi. Klasik Türk müziğinin en büyük isimleri arasında yer alan sultanın, kendisinin oluşturduğu bir makam dahi vardır.
Şimdi dahi kullanılan Selimiye Kışlasını yaptırmıştır.
Yükselen Batı sanayisi karşısında yerli malların tüketimini teşvik etmeye çalışmıştır. Bu amaçla, atölyeler kurdurup çeşitli dallarda mallar üretilmiştir. Bunlardan en bilineni, Selimiye adı verilen kumaşlardır.
Ölümünün 200. yılında, Topkapı Sarayı'nda kendisi adına açılan bölümde, kullandığı eşyalar ve kendi el yazısıyla gönderdiği mektuplar gibi daha birçok farklı eşya sergilenmiştir.
kökenlerini ittihat ve terakki'ye kadar indirmenin mümkün olduğu ilişkidir.
ittihat ve terakki fırkası, kurulduktan kısa bir süre sonrasında büyük bir güce ulaşarak, II.Abdülhamit'e muhalif olan tüm kesimleri* bünyesinde toplamayı başarmıştır. cemiyet, bir süre bu yapısını muhafaza etse de, bir süre sonra örgüt içindeki farklı kesimler arasındaki liderlik çekilmesi kaçınılmazdı, nitekim bir süre sonra da öyle oldu.
1902 yılındaki Paris Kongresi, nazarımda, ittihat ve Terakki'nin olduğu kadar, Türkiye'nin de geleceğine yön vermiş çok önemli bir kilometretaşıdır.Bu kongrede, cemiyet içindeki gruplar iki kanada ayrıldı:ahmet rıza bey önderliğindeki merkeziyetçiler ve prens sebahattin önderliğindeki liberaller.liberal kesim, ülke içinde gerçekleştirilmesi hedeflenen devrimin ,batılı devletlere dayanılarak ve orduya başvurmaksızın yapılmasını savunurken, merkeziyetçi grup ise* devrimin dış güçlerden bağımsız olması gerektiğini iddia edip, orduya dayanılarak bir devrim yapılması gerektiğini savunmuşlardır. kongre neticesinde, merkeziyetçi grubun dedikleri kabul edilmiş ve liberaller partiden tasfiye edilmişler, prens sebahattin önderliğinde adem-i merkeziyetçi oluşumun temellerini atmışlar ve çevreye doğru itilmişlerdir. ittihat ve terakki ise, özellikle bu tarihten sonra, daha da fazla asker-bürokrat sınıfın egemenliğine girmiş ve parti unsurları tektipleşmeye başlamıştır.1908 ihtilali, ancak bilhassa 1913 yılındaki bab-ı ali baskını sonrası askerlerin egemenliğindeki bu parti, iktidarı tek başına ele geçirmiş ve merkeze oturmuş, diğer bütün oluşumlar ise merkezkaç kuvvetler olarak çevreye itilmiştir.*
bundan sonra ise türkiye tarihi, genel olarak bu merkez ile, ona muhalif merkezkaç kuvvetlerin mücadelesi biçiminde gelişmiştir: ittihat ve terakki geleneğini devam ettiren chp iktidar döneminde, merkezkaç kuvvetler ittifak ederek, birçok kere parti kurmayı denemişlerdir: terakkiperver cumhuriyet fırkası, serbest cumhuriyet fırkası gibi. ancak bunların hepsi merkez güçlerince kapatılmıştır. demokrat parti'nin kurulması ise, çevre için çok önemli bir basamak olmuştur, çünkü bu parti gerçek anlamda ilk defa merkezkaç kuvvetleri bir araya toplama başarısını göstermiştir. tabi, bunun meyvesini de, 1950 genel seçimlerinde iktidara gelerek almıştır. böylece, çevre 1950 yılında türkiye tarihinde ilk defa iktidara gelmiştir, ancak çatışma burada daha da keskinleşmiştir, çünkü çevre, devlet içinde kendisine merkez unsurları muhalif olarak bulmuş ve iki güç birbiriyle çatışmıştır. demokrat parti'nin devamı olan adalet partisi de, aynı misyonu sürdürmüş fakat, merkez-çevrenin devlet içindeki çatışması son bulmamıştır. özal ve anap da, çevrenin temsilcisi olmuştur. özal'dan sonra ise, çevre çok kutuplu bir yapıya bölünmüş, anap,dyp ve rp gibi farklı adlarla bölünmüştür. bu bölünmüşlük ve çatışma, uzun aradan sonra merkeze yakın güçlerin devlet iktidarına gelmesini sağlamıştır: merkeziyetçi partiler olarak ele alabileceğimiz dsp ve mhp, çevrenin temsilcisi olmakla birlikte hükümette azınlık olan anap ile koalisyon hükümeti kurmuştur. çevre, bu bölünmüşlüğüne akp'yi kurarak son vermiş ve gördüğümüz gibi son iki seçimde de çok büyük farklarla iktidara gelmeyi başarmıştır.
çok fazla ülke içindeki içdinamiklere derinlemesine girmeden, biraz da yüzeysel olarak ele alınan bu kuram neticesinde türkiye'de merkez ve çevre grupları bir daha tanımlarsak: merkez, genel olarak bürokratlar ve askerlere dayanan ve merkeziyetçi,otoriter ve üniter bir devlet yapısını savunan sınıf olurken, çevrede ise, bu yapıya muhalif tüm unsurlar olmakla birlikte, türkiye'nin geçmişiyle de ilgili olarak daha çok, siyasal islamcı ve liberal kimlikler yeralmaktadır ve bunlar adem-i merkeziyetçi bir devlet anlayışına daha yakın durmaktadırlar.
Göktürk kitabelerinde de adı sık sık geçen Türk boyları federasyonu. Göktürk Devleti kurulmadan dahi evvel, dokuz tane Oğuz boyu biraraya gelerek, Dokuz Oğuz teşkilatlanmasını kurmuştu. Daha sonra bu kabilelerin biraraya gelmesiyle Uygurlar meydana gelmiştir. Uygur da kelime anlamıyla, akraba, hısım demektir.
ibni Haldun'un göçebe kavimlerde yoğun olduğunu düşündüğü birliktelik bağı. Buna göre, asabiyyet kavramı güçlü olan bir kavim, gelip yerli kavmi yener ve topraklarına yerleşir. Fakat daha sonra, bu kavmin de asabiyyeti zayıflar ve başka bir kavim de gelip bu kavimin yerini alır. Bu durum böyle sürer gider.
Allah Allah, eyvallah
Baş uryan, sine puryan, kılıç al kan
Bu meydanda nice başlar kesilir olmaz hiç soran
Eyvallah Eyvallah
Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan,
Kulluğumuz padişaha ayan.
Üçler, Yediler, Kırklar,
Gülbang-ı Muhammedî, nûr-ı Nebi, kerem-i Ali
Pirimiz hünkarımız Hacı Bektaş-ı Veli
Demine devranına Huu diyelim
Huuuuuuuu!!!
Türkiye tarihinin ilk gazetesidir. Tanzimat döneminde yayın hayatına girmiş ve devletin resmi propanganda aracı olarak hizmet görmüştür.
ilginç de bi anektod bu gazeteden: Vakt-i zamanında yeniçerilere karşı cadı avı başladığı zaman, bu gazetede çıkan bir haber vardır ki, takdire şayandır. Haber, Balkanlarda bir bölgede, yeniçerilerin vampirlik yaptıklarına ilişkin bir olayı anlatır.
Avrupa hunları* ile Batı Romalıları* karşı karşıya getiren 451 yılında yapılan savaşın adı.
savaşa giden süreci kısaca anlatmak gerekirse,romalı prenses honoria, attila'ya karısı olmasını bildiren bir mektup ve nişan yüzüğü gönderir.attila ise,ne zamandır aradığı fırsatı bulduğunu düşünürek bunu batı roma'ya bir saldırı bahanesi olarak değerlendirir ve çeyiz olarak imparatorluğun yarısını ister*.Tabii ki isteği reddedilir ve attila kuvvetleriyle birlikte yürüyüşe geçer.
451 şubat sonlarında attila, roma imparatorluğunun sınırlarından içeri girer ve bir yıldırım gibi aniden yumruğunu indirir.şehirler birer birer düşer ve yıkılırlar:treves, metz, laon, troyes, saint-quentin, auxerre, lutece, orleans.attila geçtiği her yeri dümdüz ederken, her şehirden birer tane aziz çıkıyordu.troyes'te loup, orleans'ta aignan, lutece'de genevieve gibi daha niceleri.psikoposlar ve din adamları halkı, cesaretlenmeye çalışsa da nafileydi, herkes yollara düşmüş kaçışmaktaydı. tüm ülke bu yıkım karşısında, başkentin yardımını ister ve beklenen cevap attila'nın eski arkadaşı olan aetyüs'ten gelir.roma bir ordu toplayacak ve barbarlara karşı koyacaktır.
aetyüs önderliğindeki roma lejyonları ve barbar kuvvetleri, attila'nın hunlarını ve barbar müttefiklerini katalanum ovasında yakalar.tarih 20 haziran 451'i göstermektedir. iki tarafın ordularının toplam sayısının yaklaşık dörtyüzbini bulduğu rivayet edilir ve savaşın dar bir alanda değil koca bie eyalette yapıldığı söylenegelir.
attila bu savaşta saldırıda değil, savunmadadır.çok büyük bir ganimet elde etmiştir ve bunu bırakmak peşinde değildir.tarihçiler bu savaşı o zamana kadar yapıla gelmiş en büyük savaş olarak nitelerler.bakın gotlu tarihçi jordanes ne diyor: '' bu çok büyük,korkunç,bugüne kadar duyulmamış bir savaştı.ilkçağ bunun benzerini görmemiştir...küçücük bir dere bir sele dönüşüp kan olup akmıştır.dünyanın en büyük uluslarının bu büyük savaşında tam yüzaltmışbeş bin adam telef olmuştur.''
bu büyük savaş şöyle neticelenmiştir:attila gece olduğunda eski bir taktik uygular:yük arabalarını arkasına gizlenebileceği bir siper olarak daire biçimimde dizdirir ve düşmanın zayıf yerlerine saldırılar düzenletir daha sonra da yavaşça çekilir. aetyüs ise savaş alanında yalnız kaldığı için attilayı yendiğini sanar. ama tanrının kırbacı bir yıl sonra geri döndüğünde,bu kez galyaya değil,doğrudan italyaya gider ve romayı işgal etmek ister,bu sefer sırasında karşısına bir ordu çıkmayışı,aslında catalaunumda kimin kazandığını bir anlamda göstermektedir. *
islamı en son kabul eden Mekke ailesi. islam öncesi, Mekke'nin liderliği bu ailenin kontrolündeydi ve islam'ı severek değil de, aslında kabul etmek zorunda kaldıkları için kabul etmişlerdir, çünkü başka çareleri kalmamıştır. Ancak uzun bir zaman geçmeden, Arap dünyasında tekrar liderlik koltuğuna geçmişler ve islamla pek ilgisi olmayan işlere imza atmışlardır. (bkz: emeviler)
jon bon jovi'nin 1997 yılında destination anywhere albümünde yer alan bir parça. bon jovi'nin grup ve ayrıca solo albümleri değerlendirildiğinde bu parça kesinlikle ilk beş içindedir.sözleri
she said baby our love's just like your songs
the beat ain't bad but the words are all wrong
it's time to pack my bags, it's time to just move on
she sang, johnny, i'm gone, gone, gone
and she's gone
me and leigh met summer of '95
in a burgundy dress lookin' finer than french wine
a cajun queen with another side
she was a schoolboy's dream, i was out my mind
she was lookin' fine
she said "you want to dirve me home"
but what i didn't know...
chorus:
ooh, ooh - i was dancing with the queen of new orleans
ooh, ooh - dancing in the streets of new orleans
ooh, ooh - dancing cheek to cheek in new orleans
ooh, ooh - it was almost like a dream
that night i made a move, man i fell hard
when i put my hands in her cookie jar
she was more than a girl, she was a cabaret star
i was a deer in the lights of a speeding car
nothing's what it seems
she was a venus de milo in her sister's jeans
repeat chorus
alternate chorus(1):
ooh, ooh - i was dancing with the queen of new orleans
ooh, ooh - dancing in the streets of new orleans
ooh, ooh - dancing cheek to cheek in new orleans
ooh, ooh - dancing with the queen down bourbon street
alternate chorus(2):
ooh, ooh - i was dancing with the queen of new orleans
ooh, ooh - dancing in the streets of new orleans
ooh, ooh - nothing's what it seems in new orleans
ooh, ooh - dancing with the queen of new orleans