gezide binbir çeşit vatansever insan (sade vatandaş) ve o insanların arasında kamufle olmuş binbir çeşit fırsatçı vardı. vatansever insanların arasındaki fırsatçı provokatörler-teröristler verdi o zararları.
Antisoru: Polisler vatanseverse (ki bence kesinlikle vatansever insanlardır) provokatörlerin meydanda olmadığı zamanlarda dahi, kimseye saldırmadan protestosunu yapan vatandaşlara (kamu malından daha değerlidir bu vatandaşlar-kamunun kendisidir) neden zarar verdi?
özaltın holding kurucusu ve yönetim kurulu başkanıdır.
çok tanımam bilmem kendisini, belki de çok düzgün bi işadamıdır belki de değildir. o sebeple altta yazacaklarım sadece o konuda kendisine yapılan bir eleştiridir. genel profilini bir örnek üzerinden çözümlemek derdinde değilim.
az önce trt haber de bir programda başarılı bir işadamı olmasını ne tür özelliklerine borçlu olduğunu anlatırken "...ben normalde 50 mühendis çalıştırarak yapılacak işi 1 mühendisle yapardım ama mükemmel yapardım, bunun nasıl bir fark yaratacağını düşünebiliyor musun, bu çok önemli bir meziyettir"... demiştir.
yaklaşık 10 yıl boyunca inşaat sektöründe çalışan olarak bulunmuş, sonra da kendi firmasını kurmuş biri olarak (kendi "bebek" kıvamındaki firmamı kesinlikle koca holdingle karşılaştırmıyorum) bu çalışma şekline-zihniyetine kesinlikle karşıyım. evet belki bu şekilde daha çok kazanır daha hızlı büyürüm belki ama çalışan olarak geçirdiğim yıllarıma ihanet etmiş olurum. 3 kişilik işi tek başıma yaptığım günlerdeki sitemlerime, hakettiğimden çok daha az maaşla çalıştığım günlere ihanet etmiş olurum. bu çalışma şekli ancak ve ancak zorunlu kalınan hallerde istisnai olarak kullanılacak bir yöntem bence.
ki hepsini geçtim, sonuçta kişinin kendisi karar verir neyi nasıl yapacağına eyvallah ama iki üç cümle sonra "ben büyük bi işadamıyım" diyosa bir adam bunun ağırlığının farkında olarak, topluma vereceği mesajlarının etkisinin farkında olarak, "50 mühendisin yapacağı işi 1 mühendisle bitirirdim" dememelidir.
26 Ekim 2015 Antalyaspor Beşiktaş maçından sonraki programda rıdvanın çakırkeyf bir halde katıldığı futbol yorum programı. bi sebepten ötürü keyfi de yerinde belli ki. kelimeleri daha gelişine serpiştiriyor konuşurken. yarasın ne diyelim.
sinatra seven-dinleyen bir adam olmama rağmen, bu şarkıyı ilk defa lana del rey ablamızdan duydum. orjinalinin kime ait olduğunu öğrenince utandım tabi, aradım frank abimden özür diledim hemen o ayrı.
ama bi şarkıyı genelde ilk kimden duyarsan onu daha bi özümsersin mevzusu var ya, işte bu şarkı da o kapsama giriverdi. düğünümde ilk dans şarkısı bile oldu bu lana coverı. o derece içime işledi o derece içime sindi yani. sinatra, ville, lana farketmez ruhumuzu böyle güzel besleyen her müzisyene derin saygılar..
hiçbir üniversite ya da mevcut eğitim sistemi bir mühendise veya doktora karşılarına çıkacak mesleki mevzuların tüm cevaplarını öğretemez. bu mümkün değil. eğitim sonucunda bir mühendis veya doktorun uzmanlaştığı-uzmanlaşacağı alanlarda belli bir bilgi birikimine sahip olması ve bu bilgiler üzerinden (tabiki belli ilke ve prosedürlere uygun olarak) kendi izleyeceği yollarla çözümler üretmesidir. dediğim gibi bütün cevapları ezbere bilmek, bütün çözüm yollarından haberdar olmak mümkün değil. öyle doktor hasta tedavi eder, mühendis yol-bina yapardan ibaret değil o işler. ben doktorluk meselesine pek hakim olmadığım için mühendislik üzerinden devam edeyim.
daha 28 yaşında genç bir mühendis olarak üniversitede hiç öğrenmediğim bir sürü teknik, kısayol, daha sağlıklı sonuçlar veren çözümleri zaman içinde kendi kendime geliştirdim. bunları yeri geldi çalışanlarımla, yeri geldi meslektaşlarımla ve hatta hocalarımla paylaştım. belki öyle literatüre geçen patentli falan buluşlar değil bunlar fakat sonuçta bir anlamda bilimsel değeri olan işler. bu da bilimsel ilerlemenin önemli bir parçası.
ben pek yazılım olayına hakim değilim. ama mesleki bir problemin çözümünü farklı bir yoldan daha iyi çözebileceğimi hayal eder kurgular ve bunun programını bir yazılımcıya yaptırabilirim veya mevcut yazılımlardan birine bunun eklenmesi konusunda tavsiyede bulunabilirim. bunun için akademisyen veya başka tip bir "biliminsanı" olmama gerek yok. düz mühendis olarak bilimsel karşılığı olabilecek bir tane fikir bile üretebiliyorsam ben de bilim insanı tanımına girmiş olurum.
bilim adına fikir üretebilen (bunu öyle kahvede atıp tutar gibi yapmaktan bahsetmiyorum tabi), bu fikirleri en azından belli bir tabana oturtabilen herkes bilim insanı sayılabilir.
tanım: normal yürüme hızının 45 dakikada 3000 metre olarak öngörüldüğü bir dünyada bu quaresma lavuğunun beşiktaşın bir avrupa maçının ilk yarısına denk gelen bir 45 dakikada 1373 metre mesafe katetmesidir.
maçı en güzel yerden izlemiştir kısaca.
şimdi fikret başgan bu adamı sırf ucuz ve sırf bazı akıl küpü (!) taraftarların gazını almak için transfer etmeye yelteniyor ya, aklım almıyor. ulan sadece bu başlık bile kulübün kapısından sokulmaması için yeter de artar. bu kulübe en büyük zarar popülist yaklaşımlardan dolayı prensipleri bir kenara koydukça veriliyor. allah akıl fikir versin.
tatile gitmeyi "bikinili sevgiliye denizde sürttürmek" olarak tanımlayan zihniyetin hor göreceği kızdır.
lakin binbir çeşit tatil olanağı ve bunların içinde (konaklama kısmına bakalım mesela)aynı yatakta yatmaktan... ayrı binalarda kalmaya kadar binbir ihtimal varken sen sırf sevgilisiyle tatile gitti diye kuş beyinli kafanda kurduğun fantazilerine dayanarak bi kızın namusuna laf edebilecek kafadaysan, geçmiş olsun sana da seni bu yaşlara getiren topluma da.
kızın kocasıyla arasındaki mevzuları merak etmek de ayrı bir falso. sanane ulan.
illa ki mide bulandırıcı birşey arıyorsanız (bkz: yobaz)
din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulmasıdır.
şimdi bunu yorumlarsak, laiklik;
devlet açısından; devlet yönetiminde dinin-dinlerin etkisini ortadan kaldırarak kitleler üzerinde etkili din adamlarının "vesayet" olasılıklarını ortadan kaldırmak, farklı dinlerin bir arada bulunduğu bir toplumda dinden kaynaklı çoğulcu bir yönetimin gelişmesine engel olmak, yasa ve yönetmeliklerin önceliğini dinden bağımsız olarak adalet ve etik prensiplerine dayandırarak, doğruluğu ve uygunluğu sorgulanabilir (bu çok önemli-sorgulanabilir) bir temel oluşturmak gibi işlere yarar.
din açısından; devletin dinden bağımsız yaklaşımlarının bireylerin dinine müdahale etmesine engel olması, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin dini görüş ve davranışları yüzünden (pozitif veya negatif) etkilenmesini-kısıtlanmasını engellemek, din gibi sorgulanması pek mümkün olmayan ve hoş karşılanmayan bir olguyu devlet gibi herşeyin kontrolünü sağlamak temelli bir olgunun sorgulama-müdahale edebilme menzilinden çıkarmak gibi işlere yarar.
kısacası din ve devlet gibi iki son derece dominant olgunun birarada olmasından kaynaklanacak çatışmaları engeller. ikisini de birbirine karşı korur.
laiklik adı altında sadece bir olgu korunduğu ve diğerine müdahale edildiği sürece her zaman sorun çıkacaktır, çünkü o gerçek laiklik değildir.
baştan söyleyeyim konu hakkında pek bi bilgim yok. alttaki yorum da konudan ziyade başlıktaki cümle yapısına yöneliktir.
mısır veya başka bi ülkedeki dinamıiklerden bağımsız olarak, laik bir devlet-ordu, o ülkenin vatandaşlarına sırf dinleri yüzünden baskı veya yaptırım yapmaz. yapıyorsa da laik değildir. aynı geçmişte bizde laiklik ilkesinin ardına sığınıp milletin dinine başörtüsüne şusuna busuna karışanların aslında laik olmadığı gibi. ya da o devlet-ordu laiktir ama insanlara dinden bağımsız şekilde başka bir sebepten ötürü zulmediyordur.
yani güzel kardeşlerim her laikim diyen laik değildir. ama bu kelimeyi heryerde böyle kullanınca, istisnasız herkesin yaşam konforunu arttırabilecek bir ilkeye de (bkz: laiklik) çok büyük zarar veriyoruz.
sırf akp'ye zarar vermek için oy atmayı düşünenler; hdp barajı geçerse akp nin vekil sayısı azalacak anladık da... akp kendi çıkarları uğruna ülkeyi satabilecek bir parti olduğuna göre, bunlara istedikleri tavizleri verdiği anda başkanlık sistemini getirecek desteği hdp'den alacak bunu da biliyoruz. bakmayın selonun seni başkan yapmayacağızzzz nidalarına. külliyen yalan. gün gelir devran döner, selodan "başkanlık sistemi barış ve özgürlük için demokrasi için önümüzdeki engelleri kaldıracak" cümlesini duyarsanız sakın şaşırmayın.
öte yandan akp'nin vekil sayısının düşmesi mevzusunun da ötesinde hdp'yi destekleyen arkadaşlar, bu hdp hala pkk ile kolkola-bilmem farkında mısınız. diğer konularda ne derse ne vaat ederse etsin, bir terör örgütü ile kolkola bir partiyi desteklemek akıl alır gibi değil. olum ayılın lan. yarın bigün kafası bozulsa gözünü kırpmadan masum sivilleri (seni beni) öldürebilecek, aramıza dalıp bomba patlatabilecek, seyahat ettiğimiz otobüse molotof atabilecek insanlardan bahsediyoruz. hdp alelen bunları destekliyor ve siz de hdp'yi.
sakın bana barış demeyin. sakın kürtler de mecliste temsil edilmeli falan da demeyin. benim söylediklerimde kesinlikle kürtlerin temsiline veya barışa karşı bir nokta yok. aksine ben de barışı ve kürtlerin temsilini savunuyorum burada. hdp kürtleri değil, kürtleri ve pkk'yı temsil ediyor. böyle olunca da pkk üzerinden kürtleri temsil etmiş oluyor. denklemden pkk çıkmadıkça olmaz bu iş. barış konusunda da aynı şey. işin içinde pkk varken barışa inanmak nasıl mümkün anlamıyorum. istediklerimiz olmazsa silaha sarılırız tehditlerini her an hissettiren bir terör örgütüne mi güvenmeliyiz yani barış için. aklınızı yitirmiş olmalısınız.
yani temelde hdp'ye değil pkk'ya karşıyım ben. bigün hdp çıksın bizim pkk ile bir alakamız kalmadı, onların sözcüsü, temsilcisi, destekçisi desin-diyebilsin (tabi sadece demekle de olmuyo o işler), ondan sonra konuşuruz neler yapılacağını, ama hdp pkk ile kolkola yürüdüğü sürece otomatik olarak onlara da zerre güvenebilmem, vaatlerine inanmam mümkün olmayacak. akp'ye karşı olmanın en tercih edilen yolu hdp olmamalı. siz de iyi düşünün.
sırf akp'ye zarar vermek için oy atmayı düşünenler; hdp barajı geçerse akp nin vekil sayısı azalacak anladık da... akp kendi çıkarları uğruna ülkeyi satabilecek bir parti olduğuna göre, bunlara istedikleri tavizleri verdiği anda başkanlık sistemini getirecek desteği hdp'den alacak bunu da biliyoruz. bakmayın selonun seni başkan yapmayacağızzzz nidalarına. külliyen yalan. gün gelir devran döner, selodan "başkanlık sistemi barış ve özgürlük için demokrasi için önümüzdeki engelleri kaldıracak" cümlesini duyarsanız sakın şaşırmayın.
öte yandan akp'nin vekil sayısının düşmesi mevzusunun da ötesinde hdp'yi destekleyen arkadaşlar, bu hdp hala pkk ile kolkola-bilmem farkında mısınız. diğer konularda ne derse ne vaat ederse etsin, bir terör örgütü ile kolkola bir partiyi desteklemek akıl alır gibi değil. olum ayılın lan. yarın bigün kafası bozulsa gözünü kırpmadan masum sivilleri (seni beni) öldürebilecek, aramıza dalıp bomba patlatabilecek, seyahat ettiğimiz otobüse molotof atabilecek insanlardan bahsediyoruz. hdp alelen bunları destekliyor ve siz de hdp'yi.
sakın bana barış demeyin. sakın kürtler de mecliste temsil edilmeli falan da demeyin. benim söylediklerimde kesinlikle kürtlerin temsiline veya barışa karşı bir nokta yok. aksine ben de barışı ve kürtlerin temsilini savunuyorum burada. hdp kürtleri değil, kürtleri ve pkk'yı temsil ediyor. böyle olunca da pkk üzerinden kürtleri temsil etmiş oluyor. denklemden pkk çıkmadıkça olmaz bu iş. barış konusunda da aynı şey. işin içinde pkk varken barışa inanmak nasıl mümkün anlamıyorum. istediklerimiz olmazsa silaha sarılırız tehditlerini her an hissettiren bir terör örgütüne mi güvenmeliyiz yani barış için. aklınızı yitirmiş olmalısınız.
yani temelde hdp'ye değil pkk'ya karşıyım ben. bigün hdp çıksın bizim pkk ile bir alakamız kalmadı, onların sözcüsü, temsilcisi, destekçisi desin-diyebilsin (tabi sadece demekle de olmuyo o işler), ondan sonra konuşuruz neler yapılacağını, ama hdp pkk ile kolkola yürüdüğü sürece otomatik olarak onlara da zerre güvenebilmem, vaatlerine inanmam mümkün olmayacak. akp'ye karşı olmanın en tercih edilen yolu hdp olmamalı. siz de iyi düşünün.
o kadar korkulası bir durum değildir. hele iki taraf da enerjik sevişgenler ise tadından yenmez. feminist olmakla sevişme dinamiklerini birbirine karıştırmayan hatun olması lazım tabi. uzun süreli ilişki zor ama yatakta harika zaman geçirilmesi mümkündür.
ben bugüne kadar bu başlığa nasıl entry girmemişim dedirtecek kadar önemlidir. temel besinimdir. hayat kaynağımdır. yemediğim her gün ziyandır. hazırından ziyade ev yapımı olan makbuldür. beni evine yemeğe davet eden herkes, ne kadar ana yemekler döktürse de sırf benim için mutlaka patates kızartır. lise yıllığımda 3 satırda bir bahsedilir. o derece mühimdir. öğrencilik yıllarımızda ev arkadaşımın da bana ayak uydurmasıyla beraber senede yaklaşık 100 kg tüketirdik. 40-50 kg'lık çuvallardan yılda iki defa alırdık eve. teyzem üniversiteyi kazanma hediyesi olarak kızartma tenceresi almıştır hatta. hem can hem canandır.
nitekim bugünlerde 1 kilosu 6 lira olunca orta direk ve dar gelirli ailelerin en rahat kullanabildiği doyurucu besin olma özelliğini yitirmiştir malesef. burger kingden alsak pazara göre daha ucuza gelecek sanırım. yazıktır. bir iki konu hariç (5 tane sayamayız yani) bütün meselelerde yanlış politika yürüten ve hatta bazı konularda 0 (sıfır) yönetim gösteren hükümetin marifetidir. başka hiç kimsenin suçu değildir bu durum. tabi bu suçun cezasını ülkenin zengin olmayan büyük kesimi çektikçe sorun yok! yazıktır.
dandik bir üniversiteyi küçümsemekle, dandik bir üniversitede okumuş birini küçümsemek, arasında çok ince bir çizgi bulunan ama aslında birbirinden çok başka mevzulardır. insanı küçümsemek yanlış, bu cepte zaten. fakat çok sikindirik üniversiteler var bu memlekette. ben ki türkiye şartlarında üst sınıf sayılabilecek ama global düşünürsek bi sike benzemeyen yıldız teknik üniversitesi (bkz: (#3981454)) mezunu biri olarak, bazı konularda kendi üniversitem de dahil bir sürü üniversiteyi küçümserim, ama olay insana indiğinde iş değişir. ben harita mühendisiyim ve bu ülkede yıldız, itü, katü ve selçuk üniv mezunu haritacılar dışındakileri kendi firmamda çalıştırmaya sıcak bakmam. ama bu genellemeyi kişi kendi kendine gelişerek bozabilir. zamanında benimle aynı yaşta aynı dönemlerde okumuş karaelmas mezunu bir harita mühendisi ile tanışmıştım. adam almış yürümüş maşallah. değme yıldızlıya itülüye taş çıkarır. fakat bunu üniversite sayesinde değil kendi çabası sayesinde başarmıştı. yoksa yamulmuyorsam mühendislik fakültesi müfredatına müzik, beden eğitimi gibi alakasız dersler koyuluyordu bazı üniversitelerde sırf kredi dolsun diye. hoca, teknik ekipman vb eksikliklerden bahsetmiyorum bile. şimdi durum bu olunca ben niye küçümsemiyim kardeşim bu üniversite dediğiniz şeyi.
mesele kemal meselesi değil. mesele 1940lardan 2002'ye hatta 2010küsürlere kadar iktidar ya da muhalefet olduğu zaman farketmeksizin chp nin izlediği yanlış politikaların, yanlış söylemlerin, yanlış yaklaşımların vs. halkın zihninden bile daha derinlere genlerine işlenmiş olmasıdır. tayyip ve saz arkadaşları ise bu algıyı harika yöneterek kemali geçmişte yaşanmış tüm sorunların yegane sorumlusu gibi göstermeyi başarmıştır. kemal dediğiniz kişi koca bir partiyi o partinin geçmişini ve bugününü temsil ediyor. örneklersek; o partinin içinde hala (akp'nin ekmeğine yağ sürercesine) laikliği din karşıtlığı gibi tarif eden tipler var. sinek gibiler bunlar. mide bulandırmaya yetiyorlar. kemal ne anlatırsa anlatsın bi chpli saçmaladığında da yükü kemale biniyor. (akp nin yaşattığı skandallar da bu halk tarafından böyle titizlikle analiz edilebilse keşke) asıl sebep bu etkenler. kemal kendi kendine de çok saçmaladı tabi fakat üstteki etmenler kişisel hatalarının da dev aynasında görünmesine sebep oldu. bu saatten sonra bu profil nasıl doğrultulur onu bilmem! ama anadoluda çok büyük bir negatif algı var kendisine karşı.
evet mühendistir efendim. üçüncü nesildir. sözlükten aheste aheste soğumuş, ve ısınma çabalarının sadece sol frame baktığı anda bile nafile olduğunu defalarca yaşayarak anlamış bir dostunuzdur.
otoban olarak kullandıkları rotayı belirledikten sonra gişeler diyebileceğimiz noktalara vicks sürerek, giriş çıkışları kesebilir, içeride kalanların da nereye gideceğini şaşırdığı bir durum yaratabilirsiniz.
çok anlattım efendi gibi, dinlemediler.
oglum bagh giht dedim, dinlemediler..
üç-beş tanesini gözaltına aldım, ııhııh gene devam...
ben de bastım vicksi.
"köprü ihalesini yapan kurum olarak akp mi yazıyordu belgelerde yoksa türkiye cumhuriyeti mi??" sorusunu akla getiren hödö. aynı soruyu bu ülkeyi chp (atatürkten bahsetmiyorum) kurdu demeye getiren arkadaşlara da soruyorum aynı zamanda. bir partiyi tutmama gerek yok ya zaten; yine de bi allah kulu bu köprünün türkiye cumhuriyeti değil de akpnin köprüsü olduğunu ispatlasın, sözüm söz burada: sadece o köprüyü de değil köprüyle beraber yapılan bütün kuzey marmara otoyolunu kullanırsam şerefsizim.
ama o köprü türkiye cumhuriyetinin köprüsüyse, bu trollerin tc vatandışlığından çıkmalarını akp vatandışlığı almalarını teklif ediyorum kendilerine.
"mesele o değil, o kadar eleştirip sonra da kullanmak yüzsüzlük" diyen trollere de bi örnekle açıklayalım durumu; bundan 10-15 yıl önce nasıl üniversitelere başörtülü kızlar alınmazken eleştiriyordunuz-eleştiriyordum (haklı olarak), o zaman aynı mantıkla niye gitti o eleştiren insanlar o üniversitelere, protesto etseydiler ya madem.
bir partiyi bir ülkenin önünde görmeye başlamanın sonuçları bunlar hep. eskiden de vardı bu şimdi de var.
bu kadar aptal olmaya gerek yok beyler. akpyi bunca falsosuna yanlışına rağmen hala desteklemek zaten yeterince aptallık göstergesi. kendinizi bi de böyle rezil etmeyin.
enerji konusunda kendini akademik referanslarla öne çıkaran "vatanseverlerin" rüzgar ve güneş enerjisine bok atarken farazi örnekler yerine eldeki gerçek örneklere (hadımköyde bazı fabrikaların kendi enerjilerini-hatta daha fazlasını- kendilerine ait tek bir rüzgar gülünden karşılamaları gibi) bir göz atsalardı keşke. bir de nükleer santral yapmanın enerji üretimine olan katkısı yüzünden değil, taşıdığı telafisi olmayan riskler ve bu güzide memlekette kömür ocakları, inşaat vb metodolijisi çok net çözülmüş çok basit işlerde bile ne kadar basiretsiz, talihsiz ve ihmal, yönetim, denetim vs kaynaklı sorunlar yaşandığını düşünürsek, bu risklerin ne kadar yüksek olasılıklara ulaştığını gözardı etmek sebebiyle vatan hainliği olduğunu anlamak gerek.
kimse enerji üretimi vatan hainliği demiyor. 3 gün sonra bi radyoaktif mevzu olursa anca amerikadaki paralellere atarlar boku ya da o güne özel bulurlar illa bi günah keçisi. belki de gerçekten paralel bir yapılanma yüzünden olur olaylar. ne farkeder. hiçbiri de "bu tesisi biz yaptık buraya" demez. götümüzde patladığıyla kalırız.
korkuyoruz arkadaş anlayın artık. ülkede yaşanan binlerce yönetim mallığından sonra böyle bir bombanın varlığından korkuyoruz. geri dönüşü yok. telafisi yok.
bütün bu uyarılara rağmen o nükleer yapılır ve bir gün korktuğumuz başımıza gelirse (allah korusun) bu işe vatan hainliği demek neden hafif kalır anlarsınız.