ahmet haşim'in bağdat'ı, çocukluğunu, annesini anlattığı, piyâle'deki şi'r-i kamer'den biri:
"Akşam Sarı bir hasta semâ Bir gam-ı mechûl
Sisler gibi tutmuş yine sahilleri eylûl.
Bir hüzn-i müzehheb gibi durgun yine Dicle,
Sessizliği olmuş yine rûyâlara hacle.
Faslın yeni lerzişleri her sâyede mahsûs,
Gûyâ ki uyur kalb-i tabîatte bir efsûs!"
Her şey o kadar gamlı, soluk, mübhem ü bîfer,
Gûyâ ki ölür hüzn-i sevâhilde perîler
Çıkmıştık o gün Dicleye, sessizce kürekler
Nehrin zehebî sîne-i emyâhını yırtar,
Ağlardı o altın suyun üstünde bir âhenk,
Serperdi o bîkes sese akşam sarı bir renk,
Gûyâ ki o gün Diclenin üstündeki mâtem
Âfâka sürükler sarı güller, kırizantem
Solmuştu onun hüzn ile simâ-yi berîni,
Bir ince tül altında duran zülf-i zerîni
Akşamları enfâsına düşmüş uçuşurken.
Sarmıştı o sâkin yüzü bir gölge semâdan,
Dalmıştı o gözler ebediyyetlere Yorgun,
Yorgundu o gözlerle bakan rûh-ı melûlun
Akşam gibi âsâbı geren reng-i garîbi
Gûyâ ki, kamer, sendin onun rûh-ı necîbi
Sendin ki eden hüznünü mehtâba müşâbih,
Her şey o nazarlarda semâlarla müşâfih,
Her şey sana bir parça yakın, sâf, ebedîydi.
Sâhilde ezân seslerinin aks-i medîdi
Bîtâb uzanırken dönüyordun Yine sâkin
Mübhem, sarı yıldızları bir leyl-î hazânın,
Tenhâ sular üstünde açıp titreşiyorken
Artık daha vâzıhtın o gözlerde kamer, sen!
Ey sen, ey onun rûhu ve ey mâtem-i seyyâl
Ey şimdi bakan hüznüme, âh ey kamer-i lâl."
soneleriyle ünlü parnasist şair. eserlerinde mitolojiden ve tarihten sık sık yararlandı, az ama öz yazdı. yahya kemal kendisini çok sever, ben de severim.
dünyanın en güzel animesi. bir light novel'dan uyarlandı. tam ismi Ore no Imouto ga Konnani Kawaii Wake ga Nai, yani kız kardeşim böyle tatlı olamaz demek. buradan sonrası biraz spoiler içerebilir.
hikayemizin baş kahramanı on yedi yaşındaki kousaka kyousuke. okuldan eve bir hayatı vardır, tek yaptığı ders çalışmaktır sınavları geçecek kadar, ama kendisi sıradan olmanın en güzel yaşam şekli olduğuna inanır zaten. kız kardeşi kirino ise modellik yapan, güzel, çalışkan, havalı bir kızdır, ayrıca ödüllü bir koşucudur. ikisinin arası kyousuke'nin hatırlayamadığı kadar uzun bir süredir bozuktur, kirino onu hiç umursamaz, o da bu durumu umursamaz.
bir gün koridorda çarpışırlar ve kirino evden çıktıktan sonra kyousuke yerde bir cd bulur. kabı moe bir animenin kabıdır, ama içindeki cd bir erogedir. bundan sonra olaylar gelişir.
sisconlar için bulunmaz bir nimet olmasına girmiyorum bile, ama japonya'daki aile ve arkadaşlık bağlarını, bizimle olan benzerliklerini (kyousuke ve kirino'nun babası tam bir türk, hastasıyım) görmek için bile izlenebilir. 3853873 kere izledim, ölene kadar da izleyeceğim.
yoritomo'nun torunu, yoriie'nin küçük oğlu, son minamoto. 1200'de doğdu, babası hojolarca öldürülünce şogun olan amcası sanetomo'nun evlatlığı oldu. şogunluğun başkenti kamakura'nın en önemli tapınağında başrahipti. 1219 yılının yeni yıl kutlamalarında tapınaktan ayrılan amcasını ve onun kılıç taşıyıcısını, babasının intikamını almak için tapınağın merdivenlerinde kafalarını keserek öldürdü. yoritomo'nun soyundan son erkek olduğu için şogunluk hakkını talep etti, fakat hojolardan korkan destekçileri hikilerin ihanetine uğradı ve aynı gün o da öldürüldü, böylece minamoto ve seiwa genji soyu sona erdi.
üflemeli bir japon çalgısıdır. anlamı, "ejder flüt"tür. insanların dünyasından göklerdeki ışıklara yükselen ejderhaların seslerini taşıdığı söylenir. saray müziği gagaku'da ve çin şarkılarının yorumlanmasında kullanılır. yedi deliklidir.
harika bir blind faith şarkısı. steve winwood'a aittir, içinde hayvani bir solo barındırır, clapton çalarken özgürleşir, yelken açarsınız denizlere. sözleri:
"Following the shadows of the skies
Or are they only figments of my eyes
And i'm feeling close to when the race is run
Waiting in our boats to set sail
Sea of joy
Once the door swings open into space
And i'm already waiting in disguise
is it just a thorn between my eyes
Waiting in our boats to set sail
Sea of joy
Having trouble coming through
Through this concrete blocks my view
And it's all because of you
Oh, is it just a thorn between my eyes
Waiting in our boats to set sail
Sea of joy
Sea of joy
Sea of joy
Sailing free
Sea of joy"
süper yugoslav grup. 1981'de saraybosna'da kuruldu, savaş başlayınca dağıldı. grubun adının anlamı, sigara içmeyiniz'dir. emir kusturica bu grupta gereksiz bir eleman olsa da seneler sonra alıp yürüdüğü için şu an emir kusturica & no smoking orchestra olarak yollarına devam ediyor grubun bir kısmı. yerel müziklerle garage rock sentezi falan yapmış adamlar, pek güzel. saraybosna'nın ara sokaklarında hala duyabilirsiniz.
"Mau'vam, kara fil dişim
Ayın sedef kakmaları somaki teninde
Nar dili nar lezzetinde
Bir haz buğusu tüter nefti gerinmende
Ve bütün Afrika'nın şehveti.
.............
Sen fidan çiçeği durmuş
Bir gün meyvaların pıtrak
Ben tazeye çalarım
Kuru kavak.
Sen can sevdalara açık
Ben garip aklı sana dolaşık
Sen sır küpü minnacık
Gecesi başka gündüzü başka
Kime kapalı kime açık."
I.
Avrupalı isâ sırasına göre ihtilâlcidir
içlidir sofudur sırasına göre
Affeder geldi mi işine
Kin güder gelmedi mi de
Zulmü sevmez çekinmez zulümden de
Dostluğu da düşmanlığı da açıktır
Ara sıra haksızlığa başkaldırır
Her şeyi bağlamaz oluruna
Ama iş Afrika'ya geldi mi Hân-ı Yağma
II.
Ne devrimcidir ne de ihtilâlci Amerikalı isâ
Makine insan tipi iş adamı
Hasmını kündeden atmak günah mı?
Sandık başında oy pusulası,
Birdir Yeni Dünya'nın Siyah'ıyla Beyaz'ı
Bir yanıl da sandığa yaklaş
Biter ensende Beyaz'ın sopası
Yaşasın insan Hakları Beyannâmesi
Sonsuz hürriyet içindeler
Karası Kızılderilisi Melezi
III.
Afrikalı isâ tam isâdır
Kin gütmez affeder unutur
Sabrı sonsuzdur
Hoş görmeli fenalığı
Böyle buyurmuş Beyaz Tanrı
Sefâlet onun cilvesi
Lûtfu inâyeti hediyesi
Bu çilenin mükâfatını Kara Böcekler
Ahrette görecekler
Ruhlarının akıyla çıkarlarsa bu sınavdan
Cennet bahçelerinden derecekler
Dünyada erişemedikleri nimetleri
Kara Böcekler
Hak taalâ Hazretleri
Karaları sınamak için yarattı
Beyaz Efendileri"
"Eski bahçede, paslı sapını tutarken tulumbanın
küllenen ateşe sürdüğün cezve,
tozlu yaprakların gölgesinde çürüyen iskemlede
bir yandan seni seyrediyorum-
gençliğin canlanıyor belli belirsiz.
Birlikte türküler söylerdik kısık bir sesle.
Gerçekten öyle güzel miydi dokunduğumuz her şey?
Bize mi öyle gelirdi soluduğumuz gece
bir baharatçı dükkânının binbir çeşidiyle?
ister izinle dönelim gurbetten
tahta bavullarımızda Malatyalı Fahri’nin plakları,
ister sıla dediğimiz dağ köyü
toprak damında loğuyla, çırasıyla
ve gökyüzü yıldızlarıyla donatsın yaz gecelerimizi-
kekik kokusu bağışlayan bir yel eserdi
ve bilirdik, dağların ardındaydı her şey,
Çerkez eyerini ne zaman vursak kara kısrağa,
işte biz hep o dağları aşmak isterdik.
Sonra ne oldu bize? Nereye savruldu herkes?
Ve ben şimdi seni seyrederken
canlanan gençliğinle eski bahçede,
eprimiş çerkez eyeri, külrengi iskemle,
belli belirsiz bir türkü kısık bir sesle
yansırken tozlu yaprakları sılanın
acı sularında unutulmuş kuyunun"
benim için layla'dan daha güzel ve bu yüzden daha az sömürülmüş derek and the dominos şarkısı. içinde çok sürreal sololar barındırır, dinlerken faça çekmekten yorulursunuz. sözleri:
"Got to find me a way
To take me back to yesterday
How can i ever hope to forget you
Won't you show me a place
Where i can hide my lonely face
i know you're going to break my heart if i let you
Why does love got to be so sad
Why does love got to be so sad
Why does love got to be so sad
Why does love got to be so sad
Like a moth to a flame
Like a song without a name
i've never been the same since i met you
Like a bird on the wing
i've got a brand new song to sing
i can't keep from singing about you
why does love got to be so sad
Why does love got to be so sad
Why does love got to be so sad
Why does love got to be so sad
i'm beginning to see
What a fool you've made of me
i might have to break the law when i find you
Stop running away
i've got a better game to play
You know i can't go on living without you
why does love got to be so sad
Why does love got to be so sad
Why does love got to be so sad
Why does love got to be so sad"
chet baker'ın aşıklar için hazırladığı albüm. 1952-1957 yılları arasında kaydettiği on iki şarkı vardır içinde. sevdiceğinize gidin, dinletin, kollarınıza atılmadıysa demet akalın ya da black hard brutal satanik progressif atmosferik folk thrash süper terli sakallı depresif metal falan dinliyordur, boş verin.
george gershwin bestelemiş, ira gershwin sözlerini yazmıştır. en güzel chet baker söylemiştir. sakamichi no apollon'daki brother jun'un performansını da gözardı edemem tabii ama chet yani... sözleri:
They're writing songs of love but not for me
A lucky star's above but not for me
with love to lead the way
i've found more clouds of grey
Than any Russian play could guarantee
i was a fool to fall and get that way
Heigh-ho Alas And also lack-a-day
Although i can't dismiss the memory of her kiss
i guess she's not for me
i was a fool to fall and get that way
Heigh-ho Alas And also lack-a-day
Although i can't dismiss the memory of her kiss
i guess she's not for me.
chet baker'ın 1959 tarihli with fifty italian strings albümünden bir parça. sinatra da söylemiştir. sadece sözleri değil, chet'in soloları da canını yakar insanın. sözleri:
i dim all the lights and i sink in my chair
The smoke from my cigarette climbs through the air
The walls of my room fade away in the blue
And i'm deep in a dream of you
The smoke makes a stairway for you to descend
You come to my arms, may this bliss never end
For we love anew just as we used to do
When i'm deep in a dream of you
Then from the ceiling, sweet music comes stealing
We glide through a lover's refrain, you're so appealing
That i'm soon revealing my love for you over again
My cigarette burns me, i wake with a start
My hand isn't hurt, but there's pain in my heart
Awake or asleep, every memory i'll keep
Deep in a dream of you.
chet baker'ın 1974 yılında, geri dönüş niteliğinde çıkardığı albüm. içindeki şarkılar:
1. Autumn Leaves - 7:02
2. She Was Too Good to Me - 4:40
3. Funk in Deep Freeze - 6:06
4. Tangerine - 5:27
5. With a Song in My Heart - 4:04
6. What'll I Do? - 3:55
7. It's You or No One - 4:28
8. My Future Just Passed - 4:46
albümle aynı ismi taşıyan yumuşacık şarkının da sözleri şöyledir:
She was too good to me
how can i get along now.
So close she stood to me
everything seems so wrong now.
She would have brought me the sun
making me smile
that was her fun.
When i was mean to her
she never said go away now.
i was a king to her
who's gonna make me gay now?
it's only natural
i'm so blue.
She was too good to be true.
bir şarkı. yaşamak gibi. camaron sesine dünyaları sığdıra sığdıra söyler. bir esmer çingene demektir türkçe'de. sözleri:
"Una gitana morena,
nacía en el Albaicín,
de ojos grandes con ojeras,
del monte la ví venir.
Le dije dónde vas prima,
y no me quiso escuchar,
siguió el camino adelante
sin volver la cara pa' trás.
No sé qué habrá sío de ella,
que no la he vuelto a ver más
pero su cuerpo y su cara
nunca los podré olvidar.
No sé qué habrá sío de ella,
que no, que no la he vuelto a ver más.
La tengo que ver llorar
ay la tengo que ver llorar
y pagando las duquelas
que a mí, que a mí me a hecho pasar.
La tengo, la tengo,
la tengo que ver llorar."
alexander borodin şaheseri. içindeki kuman dansları bölümü hariç sıkıcı olsa da, sadece o cariyelerin özgürlüğe olan tutkusu, o sözler, kumanların o şiddeti ve borodin'in naif ama iç acıtan bestesi, bu operayı şaheser yapmaya yeter.
kendisi ilhamını eski rus destanı olan igor'un seferi'nden almıştır. svyatoslav'ın oğlu cesur igor, novgorod'un prensiydi ve rurik hanedanı'ndandı. kumanların üzerine sefere çıktı, fakat esir düştü. kuman hanı konçak, soylu olduğu için ona iyi muamele etti. böyle gider işte.
son olarak, beni ağlatabilen yegane klasik müzik eseri bu güne dek. bilinsin.
albert camus'nün 1942'de yayımlanan deneme kitabı. yazar, tanrılarca cezalandırılan sisifos'tan ilham alarak yaşam, varoluş ve intihar kavramlarını sorgular.
ayrıca nick drake öldüğünde başucunda bu kitap bulunduğundan polisler intihar ettiğini düşünmüşlerdir.
"gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır: intihar. yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir."
"Sahibinden satılık
Hasarlı
Bir hayat
1958 model
Kaçıncı el olduğu bilinmiyor
Bana geldiğinde bundan beterdi
Yedirdim, içirdim, giydirdim
Alkolle çalışır - ÖTV hariç
Sırtında şişe taşımaktan beli büküldü
Ha, bir de egzoz niyetine cigara içer
Kanserli
Bir de ülser
Tekerleri laçka, benden söylemesi
Memleketin bütün yollarında
Bunun yazısı var;
Sahibinden satılık
Markası silik, okunmuyor
Antika niyetine
Ama niye
içi temiz olmasa dağlarda bırakırdım
Bir kötülüğünü görmedim, yalan olur
Bir hayrını da
içi temiz dedim ya, has deri kaplama
Amerikalı değil, sanki dünya kırması
Uçurumdan atardım, üstüme kayıtlı
Devlet malına zarar vermekten filan
Korktum açıkçası
Üçe beşe bakmam
Hasarlı bir hayat - 1958 model
Sahibinden satılık
"O yaz sanki bütün denizlerim sana aktı
Fenerlerim yosun bağladı, kör gözüm parmağına
Kaçırdım yalı önlerinden dalgın balıklarımı
Sağ gözümü güneşe sattım, solumu aya
Kan bakıyordu ömrüm, kan akıyor, kan
içimdeki zehrin pişmanlığını masalara yatırdım
O ki yalnızlığımdı benim, o saklı ayazmam
Önümdeki rakı kadehine usulca uzandım
O yaz sanki bütün yağmurlarım sana aktı
Belediye hoparlörlerinde bir öldüm bir dirildim
Ölüm'le sarmaş, Hayat'la dolaş oldum
1
hoşçakal şehrim, şehrim hoşçakal
tüyübitmedik sevincim, tohuma kaçmış hezeyânım
bir yağmur damlasına sığınmaya çalışarak
kirden ve nemden örülmüş bir yatağa
sinen yıllarım, oğlum, yalnızlığım
bir metrekarelik alanlarda göçebe olarak
aynı yüzler, aynı kinler, sonsuz kıskançlıklar
içilen biranın buğusu parmak uçlarımda
ayak basılmamış toprağım, dürülmüş göğüm
yüzü karanlık bir kalabalık
parmak basma ve bastırma yetkin
üstgeçitler kurup, altgeçitlerde titreyen devrimci ruhum
devletimin gri yüzü, bu kadar...
bu kadarsa ayrılıklarla örülsün yünüm
ankara, anakarası yaşamadım, diyebildiğim her şeyin
yine de hoşçakal şehrim, şehrim hoşçakal
sevgilin, oğlun, şairin... nankörün olayım.
2
dönerim belki bir gün, papazın bağı'nda martıların uçuştuğu bir gün
oltamı kuğulu park'ta unuttuğum bir gün
belki oğlum beni babalar günü’nde hatırlar
sevinirim, akasya kokularına bürünürüm
neyin meşhur? keçin. duydum da hiç görmedim
sakarya'n, niyeyse hep sakarya'n
içerim belki bir gün, behçet’in koluma girdiği bir gün
neyin meşhur? hiç de nankör olmadıydım bu kadar
belleğimin apışarasında oyuncak bir bentderesi maketi gibi kaldın
salavat getirdi çıkrıkçılar yokuşu'n...
istanbul'da bu moda: her şey küçük harfle başlar
özellikle yer adları artık özel değildir
devrimin evrildiği yerde bunu nasıl anlamadım
kamudan yarattığım rengi gavurlara resmettirdim
bol sıfırlı resmi plâkalar iliştirdim cüzdanıma
devletim gülümsedi derin derin
konur sokak'ta engürü kahvesinde nihat'ın ıstakasının tam ortasına düştü
ben sıfırın altına düştüm, herkes ağladı
çocuk sordu, sordu piç kurusu:
- bu şiirde niye hiç büyük harf kullanmadın?
- istanbulin giyindim, kendimden soyundum
belki bir gün anadan üryan, babadan isyan kalır
bir gün yürür, gider, adam olurum.
3
hoşçakal şehrim, şehrim hoşçakal
an kara tahtam, yan kara yüzüm, son kara yolculuğum
beni artık gökler, denizler paklar
kâğıtlara dar gelen kalemler, kalemleri boğan kusmuklar
nedir ki, neye varır ki, nereye varır dur'um, durağım
seyrelir içimde rengini unuttuğum bir su
bir şeyleri kaldırır kaldırır oturturum
belleğimdeki tek kırıntı bu, ötesi serum
her şeye varım, kabûsu türki, kâmusû ölüm
ama o su, ama o su da olmasa
bilmezler ki o zaman, anlamaz ki zaman
bir hızar sesi kulak diplerimi ovalar
hoşçakal şehrim, asıl şimdi, artık şimdi hoşçakal
dünya hâlâ dönüyormuş- öyle diyorlar."
"Yandan çarklı bir yazıya takılıp kaldım
Ömrüm ey ömrüm
Bilgisayar çağındasın
Pürtelaş– bu ne telaş
Word excel– peki ne olacak seyirciler
Kalbin akranısın, aşkın zencisi
Yalansın, upuzun bir yalandasın
Küresel bir yalnızlıkta çakmak ateşi bile değilsin
Apartmanın ortasında cep telefonun çalarken üstünü üstlük
Elinde şakur şukur şişelerle karanlıkta kalırsın
Mum söndü
Ayna seyreldi
Kahır çağındasın..."
"Oturup bir kıyı kahvesine
Dalgaların sesini dinlesem
Bütün dostlarımı, sevdiğim bütün kızları
Çağırsam bir yerlerden
Gelseler. Karşımda dursalar. Gülümseseler.
Onlara, mutluyum desem
Desem, bir daha kederli göremezsiniz beni!
Bu denizin kıyısındaki çakıltaşlarını
Maviye boyamakla geçecek ömrüm
Martılara ekmek atmakla,
Ve şiir yazmakla bir de...
Bahçelerinde mısır kavrulan
Şu evler benimdir.
Sevgilimdir bu kız,
Çiçekli entari üstünde
Ayaklarında takunya,
Saçlarında yasemin...
Buradayım şimdi
Beni arayan olursa
Adresi mutluluk,
Ülkesi Akdenizdir, deyin."
"Artık yaşamaktan öte bir seçim kalmıyor bana
Kanımda tortu hâlinde umutlar dolaşıyor
Kalbim, acılarla seyrelen bir elek olarak
Yine kırgın, kimsesiz, dünyayla dalaşıyor.
Yok bana bir durak, bana soluk yok.
Yağmur beni dürtmek için düşüyor saçlarıma
Beynim, değirmenim, soruları öğütenim.
Hep sonunda seni avuçlarıma almak
Kağıt kalem şiir, kağıt kalem şiir
Ey yıllardır dünyaya karşı kurduğum barikat
Koru kendini, güneş arkadan vurabilir.
Artık yaşamaktan öte bir seçim kalmıyor bana
Bütün kitapların ölçüleri ona dar geliyor
Hiçbir sözcük dikemiyor açılan bu söküğü
Yüzüm hücrelerine dek yarılıp genişliyor
Her sokağa çıkışımda, dünyayı içine çeker gibi...
Rüzgâra karşı bağırıyorum, ey gençliğimin yarısı
Sesimin burgaçları alıp götürüyor beni
Bir çığlık kalıyor kentin çatılarında
Artık hiç birleşmeyecek binlerce sözcük...
Bunun için bir daha okumayın şiirlerimi
Varsın gökyüzünde bir de duman donsun
Bir şair de ne olur evine ekmek taşısın
Durup çocuklarla konuşsun, bugün hava,
Güzel olacak desin, maça gitsin, bağırsın
Hep kendini deşen bir hançer olmasın şiir
Ey yaşama dürtüsü, ey kalan son burcum
Koru kendini, gökyüzü alnına çarpabilir.