bu başlıkta anlatılmak istenen erkeklerin kızların götünü kaldırdığıdır ama kızların götünün kalkık oluşu araştırılsa dna larında bile çıkabilir.
hele bide bi kaç erkek musallat oldumu o göt mütemadiyen inmez.
evde dal-taşak dolaşabiliyorsan, ya da daha dramatik anlamıyla; bayramlarda eve şeker almaya luzum duymuyorsan, sırtını keseleyemiyorsan ya da yattığında yatağa çok uzaklardan gelen bir çınlamadan başka bir ses bir nefes yoksa anlarsın ki yalnızsın.
yalnızlık evlat acısı gibi koyar kimine...
kimi görgüsüz der ki; yalnız kalmak istiyorum...(sen yalnızlık mermisinin kalibresinin ne kadar yüksek olduğunu bilsen, vereceği tahribatı da düşünsen acaba böyle diyebilirmisin, mal!) demekten başka ne gelir elden?
günün hemen hemen bütün bölümünü takıntılarla geçirmeyen kişi takıntılı değildir.
beyindeki takıntı merkezinin düzenli işleyememesinden oluşan hastalık.
(bkz: kronik okb)
(bkz: okb)
allah ın olup olmaması ayrı bir muamma ama insan neden ahlaklı olmalı?
insanlık tarihi boyunca çoğu birey hep bir yaratıcı kuvvetin olduğu düşüncesiyle zina yapmadı, cennet-cehennem ilişkisinden dolayı namaz kıldı oruç tuttu hacca gidip zekat verdi.
bir fakirin bir yetimin-öksüzün, karnının doyup insan gibi yaşaması için illaki bir yaratıcı kuvvetin olması mı gerekli?
bugün milyonlarca hacı ve hoca, allah tan korktukları için ve cennete gidebilmek için hayırlı işlerde bulundular.ama bunu tabiri caizse yalakalık için yaptılar.
(ben şu adama yardım edeyim,sevaptır...) illaki sevap kazanmak için mi yardım etmek zorundasın mal!
maalesef iyilik yapıp denize atmak deyimini uygulamayı beceremedik.biz hep yaptığımız iyiliklerin karşısında allah tan birşeyler bekledik.
gösteriş için dilenciye 20 kağıt atarız ama insanlık için insana yardım etmeyiz...
biz allahtan korktuğumuz için öbür tarafımızı kurtarmak için insanlığımızı unuttuk ne yapıyorsak allah için...
ama insanlık için hiç bir bok yapamadık çünkü biz çıkarcıyız, ahiret yaşamımızı kurtarmak için yapıyoruz bütün iyilikleri.
bu zihniyete devam.
bir annenin çocuğunu kaybetmesinden, bir çocuğun annesini kaybetmesinden, onun birdaha olmayacak olması düşüncesinden, daha büyük ızdırap var mıdır acaba?
ülkücülük kavramıyla faşizm uzaktan akrabalardır.
bir ülkücü 'benim ülkem' diye başlıyorsa bahsi geçen mevzuya o ülkücü ve faşizm kuzen olurlar...
bir ülkücü 'tanrı türkü korusun'dan öteye gidemiyorsa o ülkücü faşizmi evlat edinmiştir.
bir ülkücü 'ya sev ya terket' diyorsa o ülkücüyle faşizm siam ikizi olmuşlardır.
zaman ilaç değildir sadece çekeceğin acılarda yontulma ya da törpülenme sürecidir.
acı çekersin çünkü hiç haketmemişsindir...
sonra beklemeye başlarsın acılarım zamanla geçecek diye.
zaman geçer ama bu demek değildir ki acılar da geçer
geçen zaman seni acılarla yaşamaya alıştırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.
'seni seviyorum' demenin bile boku çıktı.
boku çıktı çünkü bu laf amacının dışına çıkarak iki günlük aşkların içinde yer almaya başladı.
'seni seviyorum'...
bu söz öbeğini hakettiği yere çıkaracak olan kişi aranılan kişidir ancak o da artık bir ütopyadır.
onu mutlu etmek isteyen sevgili ;
onun gözlerine bakarak bütün samimiyetiyle seni seviyorum demelidir.
ama artık 'seni seviyorum' demenin bile boku çıktı.
boku çıktı çünkü bu laf amacının dışına çıkarak iki günlük aşkların içinde yer almaya başladı.
'seni seviyorum'...
bu söz öbeğini hakettiği yere çıkaracak olan kız , erkek için aranılan kızdır ki o da artık bir ütopyadan ibarettir.
s harfini söyleyemeyen çocuğun , muhabbet kuşunun ciklemesi üzerine onu sikerek öldürmesi...
annesi ile çocuk arasındaki diyalog
--oğlum kuşa noldu ?
--hiiiç...
--ee ölmüş bu ???
--cik dedi ciktim.
sözlük hesabınızı özgür iradenize dayalı olarak kapatmanız , başlıklarda ve entrylerde ne kadar sıçıp rezil olduğunuzla doğru orantılıdır , zira ne kadar çok sıçarsanız o kadar tepki alırsınız ve aldığınız tepkiler bilnçaltınıza öyle kodlanır ki artık sözlüğe giresiniz dahi gelmez...
bunun sonucunda hesabı kapatıp o kullanıcı adını birdaha duymak istemezsiniz.
bunun tek sorumlusu hayatın görev ve sorumluluklarıdır...
hayatın getirdiği görev ve sorumluluklardan mütevellit artık takatimin de kalmadığını göz önünde bulundurarak ;
ben hayata gelirken bana hayatın acımasız olduğu hayat sözleşmesinde sarih bir şekilde belirtilmediğinden işbu hayat sözleşmesini feshediyorum...
(okb)obsesif kompulsif bozukluk : bir nevi takıntı krizi.
bu durum şöyle açıklanabilir :
takıntı dediğimiz hastalık nöbet şeklinde gelir sahibine...
bu nöbet süresince hasta herhangi gereksiz bir duruma odaklanıp ilgili konu hakkında derin düşüncelere dalarak hayata dair herşeyi belli bir süreliğine durdurmak zorunda kalır.
nöbet anında onun sinirine dokunacak bir eylemde bulunursanız kafanızın gövdenizden ayrılması olası bir durumdur.
okb den kaynaklı majör depresyon peydah olur sonradan ve artık hayat çekilmez hale gelir
en yaygın görülen takıntı çeşitleri :
----haddinden fazla , hayatı hastaya zehredebilcek düzeyde temizlik , titizlik , dürüstlük , şüphecilik , mükemmeliyetçilik...
evet ne düşündüğünüzü duyar gibiyim. bu düşünceler çok saçma...
emin olun ki bu düşünceler okb hastası için de çok saçma ama o bu düşüncelerin saçma olduğunu bildiği halde elinde olmadan bu düşüncele kendini kaptırır ve bunlarla yaşamaya başlar.
sizin okb hastasından farkınız şudur ki :
siz bu düşünceleri kafanızdan rahatlıkla atabilrsiniz
o ise bu düşünceleri bırakın kafasından uzaklaştırmayı bir an bile unutmayı beceremez...
atatürk büstünün okullarda olma sebeplerinden birinin de atatürkün baş öğretmenlik statüsüne sahip olmasından gelir.
camiyle atatürk ilişkisine gelince ; atatürk camiilere yönelik bir yatırımda bulunmamıştır belki ama çoğu din tüccarları atatürkü dinsiz ilan etmiştirr.
şu bilinsin ki atatürk cuma namazlarını kılan bir liderdi.