bugün

para kaybedenlerin,ana paralarını kurtarmak için oynadıkları oyun
insana DKV Joventut - Lemasos Fiba cup maçını canlı takip ettirebilen ilginç buluş.Genel kanı bahisten para kazanılmadıgı yönünde olsa da istisnalar her zaman mevcuttur. (bkz: alibet) (bkz: cartman)
kendini kaptıranların,hiç izlemedikleri köpek yarışlarında hiç tanımadıkları itlere para yatırdıklarını gördüğüm evlerden uzak olası hastalık. (bkz: iddaa) (bkz: beteurope)
biraz sans birazda bilgi oyunu. (bkz: betbul)
insanların paralarını almak amacıyla kurulmuş sistemdir.insanlar para kazanacağız umuduyla kaydoldukları sistemde kaybetmeye mahkumdurlar.çünkü bahis oynatan kişi kazancını kayedilen skorlardan alır.mesela siz iki maçlık bir kombo yaptınız.sizin kazanmanız için iki skor vardır.ama bahsi oynatan kişi geri kalan 4 skordan hangisi olursa olsun kazanacaktır.kazanma şansı 6 da 2 iken kaybetme şansı 6 da 4 tür.oynanılan maç sayısı arttıkça bu oranda ki farkda doğru orantılı olarak artacaktır.
dikkat edilirse herkes tek maçla yatmıştır fakat bu para kaybettikleri gerçeğini değiştirmediği gibi tek maçla yatan kişiyede diğer kuponun tutacağına dair en ufak bir güvencede vermemektedir.
ayrıca tadında oynandığında zevkli olabilen sistemdir.heycan satın almak gibidir.eğer para kazanma hırsınız yoksa zevk alabilirsiniz.yalnız para kazanma amacıyla oynamak kaybetmeye mahkum kılar insanı.hani bir laf vardırya:kasa herzaman kazanır....
ilginç bahislerin konu edildiği soluk soluğa izlenen,ispanya yapımı,orijinal adı "intacto" olan ve beğenerek izlediğim film..
içerik bulunamadı.
Karanlık bir sonbahar gecesiydi. Yaşlı banker, çalışma odasında bir ileri, bir geri yürüyor, on beş sene önce yine bir sonbahar akşamı verdiği bir partiyi hatırlıyordu. Partide pek çok zeki insan vardı ve bu insanların arasında ilginç konuşmalar geçiyordu. Konuşulan şeylerin başında ölüm cezası geliyordu. Aralarında gazetecilerin ve entelektüellerin de bulunduğu misafirlerin büyük çoğunluğu, ölüm cezasını tasvip etmiyordu. Böyle bir cezayı modası geçmiş, ahlâka aykırı ve Hristiyan devletler için yakışıksız buluyorlardı. içlerinden bazılarına göre ölüm cezasının yerini müebbet hapis almalıydı. Bunun üzerine ev sahibi banker: "Sizinle aynı fikirde değilim." dedi. "Ne ölüm cezasını ne de müebbet hapsi denedim; ama birine öncelik tanısaydım, müebbet hapisten daha ahlakî ve daha insancıl olan ölüm cezasını tercih ederdim. Ölüm cezası adamı bir seferde öldürür; fakat müebbet hapis yavaş yavaş öldürür. Hangi cellat daha insancıldır? Sizi birkaç dakika içinde öldüren mi, yoksa canınızı uzun seneler içinde alan mı?'

Misafirlerden birisi: "Her ikisi de aynı gayeyi -hayatı almak- güttüğü için, eşit derecede ahlâka aykırıdır, diyerek görüşünü belirtti: "Devlet, Allah değildir. istediği zaman eski haline getiremeyeceği bir şeyi alma hakkı yoktur."

Misafirler arasında yirmi beş yaşlarında genç bir avukat da vardı. Kendisinin fikri sorulduğunda:

"Ölüm cezası da, müebbet hapis de aynı derecede ahlâka aykırıdır; ama ikisi arasında bir seçim yapmak zorunda kalsaydım, kesinlikle ikincisini seçerdim. iyi veya kötü bir şekilde yaşamak, hiç yaşamamaktan daha iyidir." şeklinde konuştu. Hararetli bir tartışma başlamıştı. O günlerde şimdikinden daha genç ve sinirli olan banker, birden heyecandan coştu. Yumruğunu masaya vurdu ve genç adama bağırarak: "Doğru değil! iki milyonuna bahse girerim ki, sen hapiste tek başına beş sene bile kalamazsın." dedi. Genç adam ise: "Sözlerinde ciddîysen, bahsi kabul ediyorum; ama beş değil 15 sene hapiste kalacağım." diyerek karşılık verdi. "On beş mi? Kabul!" diye haykırdı banker. "Ortaya iki mil- yon koyuyorum, beyefendi."

“Anlaştık. Sen milyonlarını ben de özgürlüğü mü ortaya koyuyorum."

Böylece bu delice ve abes bahse girildi. Sayılamayacak kadar milyonları olan şımarık ve havalı banker bahisten memnundu. Akşam yemeğinde genç adamla alay etmekten kendini alamamıştı: "Hey genç adam! Vakit varken iyi düşün. Benim için iki milyonun bir önemi yok; ama sen hayatının en güzel üç-dört senesini kaybedeceksin. Üç-dört diyorum; çünkü daha fazla kalamayacaksın. Seni mutsuz adam! Şunu da unutma ki; gönüllü hapis, mecburî hapisten çok daha zordur. istediğin zaman özgürlüğüne kavuşabilme hakkının olduğunu bilmen, hapis hayatını zehir edecektir. Senin adına üzülüyorum."

Bulunduğu yerde bir ileri bir geri yürüyen banker, şimdi bütün bunları tüm canlılığıyla hatırlayarak kendi kendine: "Bu bahsin amacı neydi? Bu adamın hayatından 15 sene kaybetmesinin ve "be- nim iki milyonumu çarçur etmemin iyi yanı ne ki? Bu bahis, ölüm cezasının, müebbet hapisten daha iyi veya daha kötü olduğunu kanıtlayabilir mi? Hayır, hayır. Bütün bunlar saçma ve anlamsız. Benim açımdan, şımarık bir adamın kaprisi; onun açısındansa, paraya karşı duyulan açgözlülükten başka bir şey değil... "

Sonra da bunu takiben olanları hatırladı. Genç adamın, hapis yıllarını bankerin evinin bahçesindeki kulübelerden birinde sıkı nezaret altında tutularak geçirmesi kararlaştırılmıştı. Genç adamın, 15 sene boyunca kulübenin eşiğinden dışarı bir adım bile atmaması, insanları görmemesi, insan sesi duymaması ve ne mektup ne de gazete okuması temel şartlar olarak belirlendi. Bir müzik aleti ve okuyacak kitapları olabilecek, mektup yazmak isterse ya- zabilecek, ve yine isterse içki ve sigara içebilecekti. Genç adam dış dünyayla olan tek bağlantısını, sırf bu amaç için açılacak olan küçük bir pencere vasıtasıyla sağlayacaktı. Siparişlerini notlar halinde yazarak istediği her şeyi -kitap, müzik, içki vb.dilediği miktarda alacaktı; ama bunları sadece belirlenen bu küçük pencereden temin edebilecekti. Anlaşmada, genç adamı hapiste son derece münzevî bir hâle sokmak için her ayrıntı ve bu durumla ilgili sayılabilecek nerdeyse her türlü ıvır zıvır şey şart koşulmuştu ve süre 14 Kasım 1885’te saat 12'de bitecek şekilde kararlaştırıldı. Genç adamın orada tamı tamına onbeş sene kalması en temel mecburiyetti. Sürenin dolmasına iki dakika bile bu şartların çiğnenmesi anlamına gelebilecek en ufak bir teşebbüs, bankerin iki milyon ödemekten kurtulmasını sağlayacaktı.

Hapsin ilk yılında genç adamın aldığı kısa notlardan anlaşıldığı üzere, kendisinin yalnızlık ile bundan kaynaklanan kimi bunalımlardan epeyce çektiği belliydi. Kulübeden gece-gündüz piyano sesi duyu- luyordu. Mahpusumuz, içki ve sigara istemiyordu. içkinin arzuları canlandırdığını, arzuların da, bir mahpusun en büyük düşmanı olduğunu ve bunun yanında, hiçbir şeyin iyi bir içki içip de hiç kimseyi görmemekten daha üzücü olmadığını yazmıştı. Sigara ise, odanın havasını bozuyordu. ilk senesinde getirdiği kitaplar, çoğunlukla hafif nitelikli, karmaşık bir konuya sahip aşk romanları, heyecan dolu ve hayal ürünü hikayeler, v.b türden şeylerdi.

ikinci senesinde artık kulübeden piyano sesi gelmez oldu ve mahpusumuz da okumak üzere sadece dünya klasiklerini sipariş etti.

Beşinci sene müzik sesi yeniden duyuluyordu ve mahpusumuz içki istiyordu. Pencereden seyredenler, genç adamın bir sene boyunca, yemek, içmek, yatmak ve sıklıkla esneyip kendi kendine konuşmaktan başka bir şey yapmadığını söylediler. Kitap okumuyordu. Bazen, geceleri bir şeyler yazmaya koyuluyor, saatlerce yazıyor ve sabahleyin de yazdıklarını yırtıyordu. Kulübeden pek çok defa ağlama sesleri duyuluyordu.

Altıncı yılın ikinci yarısında mahpusumuz, istekli bir şekilde dünya dilleri, felsefe ve tarih üzerine çalışmaya başladı. Kendisini ateşli bir şekilde bu çalışmalara adadı, O kadar ki, bankerin sipariş edilen kitapları getirmekten canı çıkmıştı. Genç adamın isteği üzerine, dört senelik zaman diliminde 600 küsur cilt kitap getirtildi. işte bu dönemde banker, genç adamdan aşağıdaki mektubu aldı: "Sevgili Gardiyanım, Bu mektubu sana altı dilde yazıyorum. Bu dilleri bilen insanlara gösterin. Onla- ra okutun. Eğer bir tane bile yanlış bulmazlarsa, bahçede havaya ateş açmanızı rica ediyorum. Bu ateş, emeklerimin boşa gitmediğini gösterecektir. Bütün çağların ve ülkelerin dâhileri farklı dilleri konuşur; ama hepsinin içindeki ateş aynıdır. Ah keşke, ruhumun onları anlayabilmekten duyduğu o korkunç hazzı bilebilseydiniz." Mahpusumuzun arzusu yerine gelmişti. Banker, bahçede iki el ateş ettirdi.

On senenin ardından genç adam masada hareket etmeden oturuyor ve incil haricinde birşey okumuyordu. Dört yılda 600 ciltlik kitabın hakkın- dan gelmiş bir adamın, anlaması kolay ince bir kitap üzerinde neredeyse bir senesini sarf etmesi bankere tuhaf geliyordu. incil'i, teoloji ve dinler tarihî üze-rine kitaplar takip etti.

Hapis hayatının son iki yılında mahpusumuz fark gözetmeksizin çok miktarda kitap okudu. Kimi zaman doğal bilimlerle meşgul oluyor, bazen de Byron'un veya Shakspeare'in eserlerini istiyordu. Kimya, tıp kılavuzu, roman, felsefe ve teoloji üze-rine sipariş edilen bu kitaplarda bazı notlar vardı. Adamın okumaları, denizde kendi gemisinin enkazı arasında yüzen ve kendi hayatını kurtarmak için bütün hırsıyla bir direğe tutunmaya çalışan bir kişinin hâlini hatıra getiriyordu.

Yaşlı banker bütün bunları bir bir hatırlayarak şöyle düşündü: "Yarın saat 12'de adam yeniden özgürlüğüne kavuşacak. Anlaşmamıza göre ona iki milyon ödemem lazım. Bu parayı ödeyecek olursam benim için her şey biter. Tamamen iflas bayrağını çekerim." On beş sene önce bankerin sayılmayacak kadar çok parası vardı. Şimdi ise, servetinin mi yoksa borçlarının mı daha fazla olduğunu kendisine sormaktan korkuyordu. Borsada tehlikeli işlere atılması, riski yüksek spekülasyonlarda bulunması ve sonraki yıllarda bile atlatamadığı kolayca heyecana kapılma huyu; yavaş yavaş talihinin kötüye gitmesine ve onurlu, korkusuz, kendine güvenen milyoner bir bankerden; orta çaplı ve borsanın her iniş-çıkışında tir tir titreyen birine dönüşmesine sebeb olmuştu. Başını ümitsizlikle ellerinin arasına alan banker: "Lanet olası bahis! Şu adam niye ölmez ki? Daha 40 yaşında. Yakında, son kuruşumu bile elimden alacak; sonra evlenecek; hayatını yaşayıp, borsaya yatırım yaparken, ben de ona bir dilenci gibi kıskançlıkla bakıp ondan her gün aynı cümleleri işiteceğim: 'Hayatımdan duyduğum mutluluktan ötürü sana minnettarım. Bırak da sana yardım edeyim.' 'Hayır hayır, bu kadarı da çok fazla. iflastan ve rezillikten kurtulmamın tek çaresi bu adamın ölmesi olacak.''diye homurdandı.

(devami ikinci entryde)
Saat üçü vurduğunda banker etrafı dinlemeye koyuldu. Evde herkes uyuyordu ve dışarıda titreyen ağaçların hışırtısından başka birşey duyulmuyordu. Gürültü çıkarmamaya çalışan banker, ateşe dayanık- lı kasadan, 15 senedir kapısı açılmamış odanın anah- tarını aldı, paltosunu giydi ve evden dışarı çıktı. Bahçe soğuk ve karanlıktı. Yağmur yağıyordu. Nemli, soğuk bir rüzgâr esiyor, hayır esmiyor uğulduyor ve ağaçlara rahat vermiyordu. Banker gözlerini iyice kıstı; fakat ne toprağı, ne beyaz heykelleri, ne kulübeyi ne de ağaçları net olarak görebiliyordu. Kulübenin bulunduğu noktaya giderek iki kez bekçiye seslendi. Cevap yoktu. Belli ki, bekçi soğuktan korunmak için kendine bir barınak aramış ve şimdi de mutfakta veya serada bir yerlerde uyuyakalmıştı. Yaşlı banker: "Amacımı gerçekleştirmek için cesaret edersem, nasıl olsa öncelikle bekçiden şüphelenirler." dedi. Karanlıkta basamakları ve kapıyı fark etti ve kulübenin girişine doğru ilerledi. Sonra el yordamıyla yolunu bulmaya çalışarak ufak bir koridora girdi, bir kibrit yaktı. Kimsecikler yoktu. Odada üzerinde yatak olmayan bir yatma yeri, köşede ise dökme demirden yapılmış soba vardı. Kapıda karşılaştığı hemen her şey, mahpusun odasının nerdeyse hiç bozulmamış olduğunu gösteriyordu. Kibrit söndüğünde, heyecandan titre-yen yaşlı adam, küçük pencereyi gözetlemeye başladı. Mahpusun odasındaki mum etrafa loş bir ışık veriyordu. Mahpus sandalyede oturuyordu. Sırtı, saçları ve elleri dışında bir şeyi görünmüyordu. Masada, iki koltukta ve masanın yanındaki halıda, pek çok kitap saçılmış, açık vaziyette duruyorlardı.

Beş dakika geçmiş ve mahpus bu süre içerisinde bir kere bile kımıldamamıştı. Belli ki, on beş senelik hapis hayatı ona uzun süre kımıldamadan oturmayı öğretmişti. Banker, eliyle pencereye hafifçe vurdu; ama mahpustan bir karşılık gelmedi. Bunun üzerine banker kapının mührünü dikkatlice söktü ve anahtarı deliğe soktu. Paslı kilit kulak tırmalayıcı bir ses çıkardı ve kapı gıcırdadı. Banker hemen bir ayak sesi ve şaşkınlık çığlığı bekliyordu; ancak üç dakika geçmesine rağmen oda aynı sessizliğini muhafaza ediyordu. Artık içeri girmeye karar verdi. Masada normal insanların aksine, bir adam hareketsiz bir şekilde oturuyordu. Saçları bir kadınınki kadar kıvır kıvır olmuş ve sakalı dağınık bir hâl almıştı; adam adeta bir deri bir kemik kalmıştı ve bu hâliyle bir iskeleti hatırlatıyordu. Yüzü toprak renginde sarı, yanakları çukur, sırtı uzun ve dar, kıllarla kaplı başını dayadığı elleri o kadar zayıf ve narindi ki, bu manzaraya sadece bakmak bile insana ürkütücü geliyordu. Saçlarına pek çok ak düşmüştü ve bir deri bir kemik ve ihtiyar görünümlü hâlini gören hiç kimse bu adamın henüz kırkında olduğuna inanmazdı. Uyuyordu. Eğilmiş başının önünde masada, güzel bir el yazısıyla bir şeyler yazılmış bir tomar kağıt vardı. Banker: "Zavallı yaratık! Uyuyor ve büyük ihtimalle yakında kavuşacağı milyonların hayalini kuruyor olmalı. Yapmam gereken tek şey, bu yarı ölü adamı tutup yatağa atıp yastıkla boğmak. Böylece en dikkatli uzman bile, herhangi bir cinayet emaresi bulamayacaktır." diye düşündü. "Ama önce buraya ne yazmış onu okuyalım. "Banker masada duran kağıdı alarak okumaya başladı: "Yarın saat 12'de özgürlüğüme kavuşup diğer insanlarla arkadaşlık edebileceğim; ama bu odadan ayrılıp güneş ışığı görmeden önce sana birkaç şey söylemem gerek. Her zamanki gibi beni şu anda da gören Allah’ın huzurunda sana gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim ki; özgürlüğü, hayatı, sağlığı ve kitaplarında yer alan dünyanın güzel şeylerinin hepsi artık ayaklarımın altında, onları hor görüyorum. "On beş senedir cîddî ciddî maddî hayat üzerine inceleme yapıyorum. Ne dünyayı ne de insanları görüyorum; ama gönderdiğin kitaplarda güzel kokulu içecekler içtim, şarkılar söyledim, ormanlarda geyik ve ceylanlar avladım, kadınları sevdim. Şâirlerinin ve dâhilerinin büyüsünün meydana getirdiği ve bulutlar kadar uçuk güzellikler, geceleri beni ziyaret etti ve kulağıma, aklımı fırıl fırıl döndüren muhteşem hikâyeler fısıldadı. Kitaplarında Ebruz ve Mont Blanc dağlarının zirvelerine tırmandım ve oradan güneşin doğuşunu ve akşamları altın sarısı ve kızıl renklerle gökyüzünü, okyanusları ve dağların zirvelerini kaplamasını gördüm. Orada başımın üstünde çakan ve fırtına bulutlarını yaran şimşekleri seyrettim. Yemyeşil ormanları, tarlaları, denizleri, gölleri, şehirleri gördüm. Sirenlerin çıkardığı sesleri, çobanların kavallarının ezgilerini işittim. Benimle Yaratıcı hakkında konuşmak için yere inen güzel meleklerin kanatlarına dokundum. Kitaplarda, kendimi dipsiz kuyulara, gerçekleşen mucizelere, vahşi ölümlere, yakılıp yıkılmış şehirlere, yeni dinlere, fethedilen krallıklara doğru savurdum. Gönderdiğin kitaplar bana bilgelik verdi. insanoğlunun, çağlar boyunca ürettiği dur durak bilmeyen düşünceler, zihnimde adeta küçük bir pusulanın içine sıkıştı. Şimdi senin sahip olduğun her şeyden daha bilgili olduğumu biliyorum.

Netice itibarıyla kitapları, bilgeliği ve bu dünyanın sunmayı vaad ettiği bütün lütufları küçümsüyorum. Hepsi bir serap gibi değersiz, kısa, aldatıcı ve yanıltıcı. Onurlu, bilge ve ince biri olabilirsin; ama ölüm seni yeryüzünden silerken, senin de yer altında gezinen fareden farkın olmayacak ve senin neslin, tarihin, ölümsüz dehâların; maddi dünyayla birlikte yanacak veya donacak. Sen aklını kaybettin ve yanlış yolu seçtin. Yalanları doğru, çirkinliği güzel kabul ettin. Sen ancak, elma ve portakal ağaçlarında bu meyveler yerine kurbağa ve kertenkele yetişirse veya güller, terli at gibi kokmaya başlarsa şaşırırsın. Bu nedenle dünyayı cennete değişen sana, ve senin gibilere şaşırıyorum. Seni anlamak istemiyorum. Senin birlikte yaşadığın şeyleri küçümsediğimi iyice anlaman için, bir zamanlar cennet gibi bir hayatın başlangıcı olarak gördüğüm iki milyondan vazgeçiyorum. Kendimi parayı alma hakkından mahrum etmek için, kararlaştırdığımız vakitten beş dakika önce buradan çıkacağım ve böylelikle anlaşmamızı ihlâl edeceğim; sen de bana herhangi bir şey ödemek durumunda kalmayacaksın."

Banker, kâğıdı yavaşça masaya bıraktı; bu tuhaf adamı başından öptü ve ağlayarak kulübeden çıktı. Başka hiçbir zaman, hatta borsada çok ciddî bir kayba uğradığında bile kendisini bu kadar aşağılık hissetmemişti. Evine döndüğünde yatağına yattı; fakat gözyaşları ve o içinde bulunduğu hissiyat uyumasına mani oluyordu.

Ertesi sabah bekçi, soluk bir yüzle bankerin yanına koştu ve kulübede yaşayan adamın pencereye tırmanarak bahçeye atladığını, oradan da kapıdan dışarı çıkarak kaybolduğunu gördüğünü söyledi. Banker hemen hizmetçileriyle birlikte kulübeye gitti ve adamın kaçtığından emin olmak istedi. Meydana gelebilecek lüzumsuz konuşmaları önlemek amacıyla, içinde milyonlardan feragat edildiğinin yazılı olduğu kâğıdı masadan aldı ve eve ulaşır ulaşmaz ateşe dayanıklı kasasına kilitledi.

Öylesine bir macera ve çekişmeli bir inat duygusuyla başlayan bir bahisten hayatın ve hayat sonrasının hakikatına ulaşmış, erdemli bir bilge doğmuştu.

anton cehov
dünyanın en güzel eğlencelerinden biridir bence bahis. bi saatten sora olay para kazanmaktan da çıkıyor bunun hastaları için önemli olan bilmek tahmin etmek. hatta bay bukowski'nin şöyle bir sözüde vardır konuyla alakalı.

''erkekler tahmin etmek için yaratılmış geri kalan herşey kadınlar için''
(bkz: charles bukowski)
2001 yapımı bir ispanyol filmi!

(bkz: Intacto)
hayatı yasanılabilir kılan bir tur kumar. kupona yatırılan cepteki son paranın bir kaç saatte olsa yasattıgı heyecan, umut, hayal kırıklıgı veya misli olarak geri dönüşu bi bakıma hayatın ta kendisidir. bir bira açarsın ve gelecek olan parayla ne yapabileceğini dusunursun. derken kupon ters doner... bi kaç saatte yasadıgın olgunlugu ve dersleri hiç bir yerde bulamazsın. kendini daha iyi tanırsın, acizliğini görürsün... bukowski bir kitabında soyle demiş:
"kaybedilmiş bir bahisti hayat". bir bira daha açarsın...
zararlı, zararlı olduğu kadar da çekici bir eğlence/umut kapısı.

- nasıl kazanırım?

kazanamazsın. evet bu uzun yazının ilk cümlesinde kazanamayacaksın demek abest kaçıyor biraz ama ne yazık ki böyle; kazanamazsın. kısa vadede kazanabilirsin belki ama totalde eksidesindir. artıda olmanın tek ihtimali, bahisle arası hiç olmayan, öylesine bir kere oynayıp vurgun yapmış ve bir daha oynamamış olma ihtimalidir. ki bu da pek mümkün değildir; bahisle vurgun yapan kişi tekrar bahis oynar ve büyük oynar.

- peki kazanma ihtimalini arttırmanın yolu nedir?

evet bu daha mantıklı bir soru. kazanmanın yolu ana paradan geçer. yani burada da para parayı çekiyor ne yazık ki. bir kere öncelikle 3-4 maç oynamak zorunda olduğun iddaa'yı bir kenara bırakacaksın. iddaa'dan para kazanılmaz bunu aklına yazacaksın. bunun ana sebebi iddaa'da tek maça oynayamamak olmakla birlikte, düşük oranlar ve çok az bahis seçenekleri diğer sebeplerdir. peki ne yapacağız? orasını çok ufak bir araştırma ile bulabilirsin, götümüze girebilir çünkü. heh, buldun mu? tamam. nerede kalmıştık; olayın kilidi ana paradır. paran varsa bahisten para kazanman daha kolaydır. örnek vermek gerekirse, hesabında 30 ytl olan ve 400 ytl olan iki bahisçiyi karşılaştıralım. bunlardan 30 ytl parası olan, parasının tamamını asenal-porto maçı daha başlamadan önce 1.40 oranı olan arsenal'e yatırması durumunda 12 ytl para kazanabiliyor. ama riski büyük, çünkü çok garanti bir maç değil. ama hesabında 400 ytl olan arkadaş ne yapıyor? maçın ilk yarısı bittiğinde arsenal 2-0 öndeyken 1.07 orandan 350 ytl bahis oynuyor ve hesabında 30 ytl olan bahisçinin 2 katı parayı çok daha az riskle kazanmış oluyor. ha dersen ki "ama bu 350 ytl'sini riske ediyor"; evet tabi ki riske ediyor ama sen bahis oynuyorsan o 400 ytl'yi gözden çıkarmış olman gerekiyor zaten. ve evet, riske ettiğin para büyük olsa da, kaybetme ihtimalin çok düşük.

ana paradan başka ne gerekiyor dersek; futbol bilgisi, bahis tecrübesi, şans sayılabilir.

- iddaa'dan neden para kazanılmaz?

daha önce de belirttiğim gibi ana sebebi tek maç oynatmaması. düzenli ve sistemli para kazanmak isteyen bahisçi 7-8 maçlık kombine kuponlarla hayal kovalamaz, kovalamamalıdır. ikinci önemli sebep ise düşük oranlardır. peki iddaa'nın oranları neden düşük? cevabı kar payı. yine örneklendirelim: bu entrynin yapıldığı tarihte oynanacak olan atletico madrid-marsilya maçı için iddaa ve alternatif bir bahis oranını* karşılaştıralım:

1 0 2
iddaa: 1.4 3.3 5.5
diğer: 1.7 3.8 5.8

aradaki farkı görebiliyorsunuzdur. kar oranlarını hesaplayalım:

iddaa: 1/1.4 + 1/3.3 + 1/5.5 = 1.20 -> yüde 20 kar

diğer: 1/1.7 + 1/3.8 + 1/5.8 = 1.024 -> yüzde 2.4 kar

işte aradaki fark bu. burada ayrıca şunu da görmüş oluyoruz, bahis şirkteleri düşünüldüğü gibi sadece sürpriz olan maçlardan para kazanmıyor, aynı zamanda kar paylarından da büyük paralar kazanıyorlar.

- popüler bahis/kumar sistemleri işe yarar mı?

muhtemelen çoğu kişi duymuştur. artarak giden bir sistemde oynayarak hep kazanabileceğinizi iddia ederler. bu taktiklerin çoğu birbirine benzer, birbirinden türetilmiştir zaten. örneğin en popüler olanını çürütelim:

bu taktik daha çok rulet için kullanılır ama 1'e 2 veren iddaa kuponları ile uygulayanları da biliyorum. nedir sistem? kolay anlaşılabilmesi için rulet için açıklıyorum. aynısını bahise de uygulayabilirsiniz. bu sisteme göre önce gider kırmızıya 1 ytl oynarsınız. kaybederseniz 2 ytl oynarsınız, kaybederseniz 4,8,16,32,64 vs.. şeklinde giden katlarla oynamaya devam edersiniz. kazandığınız anda tekrar 1'den başlayarak devam edersiniz. mesela 1 ytl oynadınız, kaybettiniz, 2 oynadınız kaybettiniz, 4 oynadınız kazandıysanıznız; başa dönüp tekrar 1 oynuyorsunuz. sonra 2,4,8,16 kazandıysanız tekrar başa dönüyorsunuz. her başa döndüğünüzde 1 ytl kazanmış oluyorsunuz. evet kulağa çok mantıklı geliyor. ama şöyle düşünün; üst üste kazanamayabilirsiniz. evet benim başıma geldi şahsen. 8 kez üst üste kazanamadığınız durumda 9. seferde 256 ytl oynamanız gerekiyor. oynayabilecek misin? o oyun için kırmızı gelme olasılığı yüzde 50 değil mi? o anda masaya gelmiş ve 8 kere üst üste siyah geldiğini görmemiş biri için de senin için de kırmızı gelme olasılığı aynı değil mi? aynı; yüzde 50. biraz şansın kötü giderse o sistem çöker ve 1 ytl kazanmak için kaybettiğin 255 ytl'ye yanarsın.

- öneri var mı öneri?

tecrübe ile kazanılacak önemli bir özellik, dengeli oynamaktır. genelde en büyük kayıplar, yatan bahislerden sonra kaybedilen parayı çıkartmak için yapılır. kuponlarınız yatsa da, soğuk kanlılığınızı kaybedip saçma sapan bahisler oynamayın. bahis oynamadığınız günler de dahil olmak üzere her gün maç skorlarını takip etmek de faydalıdır. ve en önemlisi bir stratejiye sahip olmaktır. mesela daha çok canlı bahislerden oyunun gidişatına göre oynayabilirsin (naçizane önerim, hiçbir zaman izlemediğin maça canlı bahis oynama). ya da deplasmanda kaybetmeyecek takımları bulmaya kasabilirsin(çifte şans). skorun artık bağlandığını düşündüğün, hareketsiz maçların son dakikalarında başka gol olmaz diyebilirsin(dakika 86, maç 3-0 iki takım da son düdüğü bekliyor).

benim ufak bir taktiğim ise, hiçbir zaman çifte şans oynamam. bir maçı bir takımın kaybetmeyeceğini düşünüyorsam, ya kazanma ihtimalini daha yüksek görüyorumdur, ya da berabere kalma ihtimalini. yani bugünkü atletico madrid-marsilya maçını ele alalım. bence atletico madrid kazanamayacak diyorsam, düşündüğüm bir şey vardır. ya o maç beraberliğe bağlanır bence diyorumdur ya da marsilya'ya daha fazla şans veriyorumdur. bu durumda ne yaparım?

diğer: 1.7 3.8 5.8

beraberlik oranı 3.8, marsilya'nın oranı 5.8. çifte şans oynarsanız oran: 1/3.8 + 1/5.8 = 1/x --> x= 2.29

yani marsilya'nın çifte şansına 2.29 veriyor. çifte şansa 10 ytl oynamanız durumunda 12.9 ytl kar ediyorsunuz. ama bence marsilya'nın kazanma olasılığı daha fazla. beraberlikle aynı miktarda mı şans vermek zorundayım? hayır. (çifte şans oynamak demek, bu örnek için beraberliğe 5.8 ytl, marsilya'ya 3.8 ytl oynamak demektir*)

o zaman şöyle yapıyoruz: beraberliğe 5 ytl, marsilya'ya 5 ytl yatırıyoruz. ne oldu şimdi? yine 10 ytl bahis oynadık ama bu sefer marsilya kazanırsa 19 ytl, beraberlik durumunda ise 9 ytl kazanmış oluyoruz. daha mantıklı değil mi? bu şekilde beraberlikte iade gibi seçenekler de ayarlanabilir.

not: banko atletico madrid (beraberlikte iade)

soruldu cevaplayalım editi: copy/paste yoktur. kaynak tamamiyle benim.
saçma sapan yasalarla iddaa dışındaki şirketlerde oynamanın suç sayıldığı eylem. ne diyor büyüklerimiz yani bize bizden başkasıyla bahse giremezsiniz.
o kadar boka batırdı ki beni, o kadar olan ama kumar sayılmayan kumarın şahı. bahis loto farketmez.
normalde kimsenin anasına küfretmem ama; duygularımı dile getirmek babında..
demem o ki ak sakallı dede gelip de:
"6 12 13 21 36 42 evlat yazbunları, bu hafta bunu senden başka da kimse bilemeyecek 13 trilyon" dese;
"dede/dayı bak ananı sikerim senin siktirgit lan burdan!" derim.o derece bunalıma soktu beni. nicobet'ten oynuyorum da onun da aq. 50 yatıracaksın diyor zevk olarak oynasak bile oynayamıyoruz. bıraktım gerçi. iddaa'yı bırakmıştım ne güzel. yemin ediyorum sürekli tek maçtan yata yata yata en sonunda nico'da soluğu almıştım. orada da canlı vardı, tek maç vardı.. canlıdan köln maçında gol olmaz diyorum.. olmuyor kazanıyorum peşine lazio-fio maçında da olmaz bu saatten sonra diyorum 90'da oluyor, lyon - nice maçında daha olamz diyorum son saniyede geliyor ve hissediyorum da. şaka gibi. ilk oynadığım da kazandığım kupona cesaret edemediğim maçları koysam böyle olmayacaktı. hayret bir şey. ulan frankfurt bir sürü sakat barındırıyor, amacı da yok, münih'e oynuyorum, 87 ve 88'de saçma sapan ( ilk golde münih'li defans adamın koşuyoluna attı topu, haha!) goller geliyor ve yatıyorum. bu sefer de son dakikalardan.. bjk 85'te yiyor kasımpaşa'dan. hertha malı lig düşecek 90'da yiyor 1&draw oynadığım bahis yatıyor.. olmuyor anına koyim, zorlamıyorum daha fazla.

velhasıl kelam, ben dünya kupası'ndan zirvedeki bir brezilya'yı eletmiş biri olarak, şirket kuruyorum. istediğiniz takım lig düşürülür. var mısın iddaa'ya mnkym.
6 yaşımdan beri hunharca yaptığım şey. (şaka değil lan, taso, efendinize söyleyin misket köküşürdük manyak gibi)

objektifleştirip kazma bir tanım olmaktan çıkarırsak, para kaybetmeye dayalı bir eğlencedir. parayı hayatının yaşam amacı edinmiş, onu başının üstüne koymuş insanların kaybetmeye tahamülleri olmadıkları için çok zararlı gördükleri bir alışkanlıktır. "ulan göt, parasız mı yaşıyorsun sen sanki?" dediğinizi duyar gibiyim. benim bahsettiğim "alışkanlık" şekli, "hacı maçlar boş geçmesin, ben bunlara bahis yapayım"dır, tek maça maaşla abanmak değildir. onu yapan adam ibnedir. ama benden çok eğlenir.

bu işi kazanmak için yapan adam zaten çaresizdir, paraya sıkışmıştır ya da sarhoştur. paraya sıkışmak ne ilginç bir kelime lan... iki tane dolar düşün şimdi, herif ikisinin arasında can çekişiyor. işte böyle kötü bir şey para, pis kokuyor hem. bahis oyna, gitsin. kuponun tutarsa da gidip alma parayı. ıııııy. ya da al onlarla da oyna.

ha bir de "kumar değil yea"cılar var. baba gibi de kumar. analize dayalı olduğu için kumar sayılmayacağını söylüyorlar. ulan rulette de kırmızı/siyah diyebiliyorsun ve 1'e 2 alıyorsun tutturursan. bu da analiz değil mi? "siyah ya da kırmızıyı seçebilirim. iki tane olduğuna göre, ben tutturursam, 1'e 2 alacağım." diyebilirsin. ve rulette, bahistekinden daha başarılı olursun genelde. o zaman kumar değil bunlar?

futbol için bahis yapıldığını varsayıyorum ben bu entryde. sahadaki futbolcular için galibiyet şans olmayabilir fakat senin için kesinlikle bir şanstır bu. takımdaki 18 kişiyi tanıyor olsan da, rakip takım sana yenileceğini söylese de kumardır bu. bir olayın sonucu için para veriyor, başarıya ulaşırsan para alıyorsun. dünyanın neresinde böyle bir çalışma tarzı var lan? kumar olmasaydı daha kötü olurdu, valla bak. çekinme sağda solda "ben kumar oynuyom ya" demekten. "oğlumuz ne iş yapıyor?" sorusuna "ya amca ben bi firmada çalışıyom, maçtan önce sonuçları tahmin ediyoz, maçtan sonra da kaç tane bildiysek o kadar para alıyoz.. normalde hepsini bilmemiz gerekiyo da biz büyük firmayız, her bildiğimiz maç için bi şey veriyolar.." diye cevap vermek, senin hatunu alma şansını sıfırlamaz mı, 1'e 100.00 oran vermez mi?

kurban olduğum bahis para kazanmak isteyenler tarafından oynanabilir, amma, lakin ki, öyle değildir. kazanan yok mudur? elbette vardır. fakat bu oyunda esas amaç o heyecanı tatmak, tutturunca "haha 1 koydum 10 aldım mnı skim!" tribine girmektir. ve sadece bunu parayla yapıyor olmanız "kumarbaz orsbu çocuuu!" şeklinde yaftalanmanıza sebep olabilir. gerçi güzel ülkemde iddaa kumardan bile sayılmıyor. çogacayib bi' ülkeyiz zaten.

yurtdışına kaçıp bwin'de takılacağım ben. "türkiye muasır medeniyetler seviyesine önümüzdeki 10 yıl içerisinde erişemez" bahsine 3.40 veriyormuş, bizimkiler 1.50 veriyorlar. gideyim onlarda oynayayım...
çok eğlencelidir. acayiptir. para dolu bir hesabınız varsa, iki tıkla oynayabiliyorsanız çok hoştur. "vay zengin piiiiç" dediğinizi duyar gibiyim. babamın hesabı lan, çok para dediğim de 10-15 lira. bitirince de hesap veriyoruz, "babacığım son dakikada tek maçtan yattım. gayet başarılı bir bahisçi olduğumu düşünüyor ve 50 liralık ekstra kaynak talep ediyorum." diyoruz. güzel güzel.

can sıkıntısına bire bir. saatler önce, 6 sularında sinir krizine girmem akabinde bayıldım. yeni yeni kendime geliyorum. sabaha kadar uyuyamayacağım. bir baktım, hesapta 7 lira var. iki baktım, amerika'da maçlar var! dedim hacı, şöyle 4 maçlık bir kupon yapayım da eğlence çıksın bana gece vakti. takip edelim.

ne oldu? yaptım, bekliyorum. çok eğlenceli be.
(bkz: iddia)
saçmasapan stratejilerle para kazandırmayacak eylem.

şunu kafanıza sokun artık arkadaş. bahis şirketleri sizden daha akıllı, açığı bilmem nesi yok bu işin. analiz yapın, şansınızı deneyin. ulan aylık gelirin 10 binse, bin lira bahis bütçesi ayır; tek maça 50 dal, iki maça 500 dal... ne bileyim yahu kafana göre, şansına göre git bir şekilde. tuttur, yat vs. bahis stratejisi kastırana kadar fabrika kurmayı denesen milyonerdin zaten.
dünyadaki pek cok isten daha zevklidir.

devamli oynanmayacaksa dahi denenmesi gereklidir. boku cikarsa tehlikeli olabilir, dikkat etmek gerekiyor.

yapilmasi gereken en önemli sey ise, iddaa gibi sacmasapan bahis sirketlerinden uzak durup alternatiflere yönelmek. kredi karti ya da hesap karti olmadigindan, ondan öte 18 yasindan kücük oldugundan yakinan kimseler icin en saglam adres gamesliga'dir. referans numarasiyla kayit olunabiliyor, mail adresinizi mesaj olarak atarsaniz gönderebilirim.

velhasil kelam, kaybet ya da kazan, bu isin tadi bambaska. parayi, katlamak icin koymuyorum ortaya. salamanca-vallecano / ms: 2 / @2.50 yaziyor ya. 25. dakikada salamanca 0-1 vallecano yaziyor ya. iste onu görmek, o "hos"lugu yasamak icin koyuyorum parayi. katlarsam ne ala, katlamazsam da koy göte...

ay lav yu bahis.
(bkz: bahisçinin el kitabı)
Insanlar kasanin her zaman kazandigini zanneder. Halbuki gercek oyle degildir.
yine nefret ettirmiştir.

arsenal 3-0 dan maçı berabere bitiyor.

juve 90 da penaltı kaçırıyor ya da atmıyor.

real maçı 1-0 bitiyor.

gerçekten sikeyim böyle işi.
Uyuşturucudan daha bağımlı hale getirebilen sürekli kaybetme durumu. Kaybedilen kazanılmak istendikçe dahada kaybedilir. Futbol bu bahisciler sayesinde ayakta duruyor, Bir gün tüm maçlar olması gerektiği gibi biter haliyle bahiscilerde kazanır, Kasadan o gün çıkan para 15 milyonu geçmez. Diğer gün ise yine kaldıkları yerden şikeyle birlikte devam ederler hergün milyarlar kaldırırlar. Maddi durumdan sıkıntılı insanlarda umut fakirin ekmeği diyip yine oynarlar. Kısa vadede kazandıkları 200 tl olabilir ama uzun vadede hesapladıklarında 1000 tl kaybedilmiş olduğunu göreceklerdir.
Oynanmaması hatta devletin bahis kurumlarını kapatmasını (!) istiyorum. Yarında uçmayı isterim belki.
halk arasında göt oğlan diye nitelendirdiğimiz kişilerin bu göt oğlanlıklarını paraya döküp paranın amına kodukları kumar oyunu.
güncel Önemli Başlıklar