determinizmle ilgili üç paragraf yaz desek gugil amcaya basvurmadan kalem oynatamayacak kültürsüzlere dert olmuştur. celal şengör'ün abdülaziz bayındır beyefendiyi patakladığı bir program kaydı var internette, bilale anlatır gibi anlatıyor, tavsiye edilir.
hdp'nin seçim öncesinde bangır bangır "söz veriyoruz başkanlık sistemine karşı duracağız" veya "akp'nin hazırladığı anayasa taslağını geçirmesine engel olacağız" şeklinde güçlü sloganlarla genç ve esnek kitleye güven telkin etmemesi halinde hiçbir sonuç doğurmayacak önemdir.
hdp güven telkin eden bir parti değil. 17 aralık gibi gezi gibi en kritik zamanlarda akpye yanladılar,bu baya açık. en mühim olanı da hükümetle yürüttükleri çözüm süreci. ne olduğunu kimsenin bilmediği süreç. masada neler konuşulduğu sır gibi saklanıyor;oysa toplumun tamamını ilgilendiren bir mesele. her iki taraf da açık ve şeffaf değil. dolayısıyla her iki taraf da şaibeli. o barajı geçmek için daha kırk fırın ekmek yemesi gerek hdpnin.
Kurumsalcı iktisadın kurucu babalarından. Ekonomik ilişkilerin toplumla iç içeliğini ve bunun hangi biçimlerde göründüğünü anlamak için Polanyi öne çıkan bir isim.
Tek yönlü alt yapı-üst yapı modeline saplanıp kalan Marksist muhafazakarlardan farklı olarak,salt ekonominin 'toplum'u yaratmayıp toplumun da ekonomiyi yarattığını ve bu ilişkinin tek yönlülüğünü değil karşılıklılığını öne sürenlerden. Buraya dikkat- tek yönlü değil karşılıklı.
Öte yandan toplum-ekonomi ilişkiselliğine bakışta ciddi arızaları haiz olanlar sadece Marksizme iman edenler değil,bir de serbest piyasaya iman edenler var. ilkinin modası kısmen geçtiği için ikincisine,bu kökten-piyasacılığa daha fazla dikkat kesilmek gerekiyor.
Özetle modern iktisadın(üniversitelerimizde önümüze konulan soyut,saf iktisadın) toplum-ekonomi ilişkilerinin nerdeyse bütününü 'arz-talep yasası' üzerinden incelediğini ve bizim perspektifimizi de bu dar alana sığdırmaya zorladığını düşününce aslında kurumsalcı iktisadın hayvani bir iş yükünü omuzlamış ne kadar önemli bir disiplin,Polanyi'ninse elini taşın altına koyan nice cengaverlerden biri olduğu anlaşılır.
Aynı zamanda Beşiktaş'ta güzel,küçük bir mekanın adıdır. Işıklandırması,müzikleri ve servisi ile akşamları sakince içmek için çok uygun,seviyeli bir yer.
soğuk mu soğuk bir akşamda eminönü'nde 30 tane midye dolma alıp denize karşı onları yemek,yerken çok üşümek ve eşzamanlı olarak çok sevilen arkadaşla kahkahalar atmak.
Bu hafta itibariyle neredeyse bitirilen Medeni Hukuk kitabıyla 2012-2013 girişlileri gelir gelmez dumura uğratmıştır. Daha adam gibi okulu gezememiş,havuzlu bahçede çene çalmamış,kampüste çimlere uzanamamış bünyeleri şööyle bir güzel hırpalamıştır. Ha daha bunun Anayasa Hukuku da vardır,Genel Kamu Hukuku da vardır,Roma Hukuku da vardır. Vardır da vardır,işin özeti "bu okul bitmez"dir.
Dikkat çeken mimikleri,kulağa hoş gelen ses tonu ve akıcı anlatımıyla gayet başarılı bulunulan iÜHF araştırma görevlisi. Dersleri süresince yaptığı ufak imalarla,zekice esprilerle anlayabilenlerin yüzünde o bilindik sırıtma ifadelerini oluşturmaya muktedir olmasıyla beraber,dersin konusu olarak devletin sistematiği üzerine sorduğu yerinde sorularla taşları yerine oturtmaktadır ve teoriden ziyade pratiğe oynaması öğrenciler üzerinde iyi bir izlenim bırakmıştır.
En takdir edilmesi gereken yanı ise öğrenci-hoca ilişkisinin ardına sığınıp ego tatmini yapmak yerine "bu kürsü bir sınırı ifade etmesin" mantığı ile çoğu zaman amfi zeminine inip ders anlatmasıdır,bu da göstermiştir ki dayatma sınırlardan kendisi de hoşlanmamaktadır.
Hediyelik dükkanlarıyla insanın içini şenlendiren havalimanıdır. Sabahın köründe -05:45'te- uçağınız varsa ve ne halt yiyeceğinizi kestiremiyorsanız bir kafeye oturduğunuzda bir fincan çay için 5 TL ödemeniz gerektiğini anlar,içinizden pis pis gülersiniz.
Ayrıca,Avrupa yakası insanları burayı tercih etmez,ucuz uçuş ihtiyaçlarını yoksaymak kaydıyla bu tespit yapılabilinir tabii. Aksi halde git gel derken yollar çok zamanınızı çalar,sinirlerinizi bozar,trafik gıdım gıdım ilerler,seferler sonrası köprülerde telef olursunuz vallahi.
Özetle,bir Atatürk Havalimanı olamaz.
Kayit isleriyle ilgili binbir tane spekulatif sey duydugum okuldur,okulumdur.
Kimisi randevu diyor,kimisi yok oyle sey gidip sira bekleyeceksin imza icin saatlerce diyor,kimisi online basvuru ile sipsak her sey guzel diyor. Hangisidir nedir bilemiyor insan. Resmi web sayfada da herhangi bir duyuru mevcut degil.
Bu yıl üniversite sınavına girdim ve geçenlerde sonuçlar açıklandı. Beklediğimden çok iyi gelince aile içi kriz çıktı,sözlük!
Bir türlü gönlümden geçenin istanbul olduğunu anlatamıyorum! Tutturdular illa ki Ankara Ankara diye. Ankara iyi güzel ama canım annecim ben hep istanbul'u istedim şimdi niye böyle yapıyorsun dedikçe daha bir alevleniyor. Sonra da yaya yaya "Karar senin çocuğum" diyor ya deli çıktım delii!
Ha bir de kanıma dokunan ne oldu biliyor musun? Ben eşit ağırlık öğrencisiyim,dersanem reklamlarında beni sözelin il genelinde ilk 10unda yazmış. Beni fotoğraf çekimlerine çağırdıklarında 'dersanenin en iyi eşit ağırlıkçısı' sıfatı ile çağrıldığımı düşünmüştüm. Ufak bir ayrıntı ama yine de hafiften bozuldum. Afişler için çekilen fotoğraflarda da gözüm kapalı çıkmış. Pöeh. Umarım çektikleri zilyon tane fotoğraftan gözüm açık olanı kullanırlar,aksi olursa yine "kara bahtım kör talihim" demeye başlayacağımdan şüphem yok.
Gerizekalı eski sevgilim benimle çok pis dalga geçmişti. Şimdi beni billboardlarda görünce alı al moru mor olacak,bu da bana garip bir haz veriyor. Çocukça olduğunu biliyorum ancak elimde değil,sözlük! Ne kadar laf etmiş, neler söylemişti geçen yılın başında.
Tüm bunların ışığında, sonuç olarak elbette çok mutluyum. istediğim fakülteye yerleşebilmek benim için büyük bir kıvanç kaynağı. Çok fazla emek verdim,çok fazla fedakarlık yaptım belki ama netice bana tüm bu zor zamanları unutturacak. Belki de en önemlisi bu. Bir sonda değil yeni bir başlangıçtayım -oof çok klişe oldu ama öyle yani n'apalım -. Eylül-ekim aylarında beni hangi maceralar,hangi zorluklar bekliyor olacak bunu bilemiyorum ama yine de yeniliğin heyecanını içimde duyuyorum. Güzel günler,güzel zamanlar dileğiyle.
Yapacak daha iyi bir şeyi olmayan bireylerin tercihi.
Bir iki alternatif vardır,bunlar değerlendirilir; ancak görülür ki yapılsa dahi bunlardan keyif alınamayacak, "Bari evde oturup ders çalışayım." denilir.
Kahveler,çaylar,kurabiyeler mideye indilir ve bu saatleri güzelleştirme çabaları sürer ancak ertesi gün pek çok kimsenin sevdikleriyle güzel şeyler yaptıklarını, tek bir sap olarak sizin ders çalıştığınızı fark edersiniz.
Yapacak bir şey gerçekten yoktur, sağlık olsundur.
Balığım ölmüş sözlük!
Daha dün suyun içinde oradan oraya kaçışan, güzel, beyaz balığım ölmüş!
Akvaryumdan almaya bile cesaret edemiyorum onu. Çok üzgünüm. Tarif edilemeyecek kadar üzgünüm.
Tam da kendimi yalnız hissettiğim bu günlerde, bir köpeğim olsun onu seveyim isterken, yeni bir hayvan daha isterken halihazırdaki çiklet balıklarımdan birinin ölmesi ne kötü.
Pıtırcığım, güzel uyu olur mu?
Çemile'nin alayı ve o anki mimikleriyle akıllara durgunluk veren dizi.
Körolin' in para toplama sahnesiyle de kulaklara zarar veren dizi. O ses nasıl çıktı canım senden?
Hatırlarım bugün gibi sessiz geçen son geceyi,
Başın öne eğik bir suçlu gibi bana verdiğin hediyeyi.
iki küçük kol düğmesi küçük bir aşk hikayesi,
iki düğme iki ayrı kolda bizim gibi ayrı yolda.
Akşam olunca sustururum herkesi, her her şeyi,
Gelir kol düğmelerimin birleşme saati.
Usul usul çıkarır koyarım kutuya yan yana,
Bitsin bu işkence kalsınlar bir arada.
Heyhat sabah gün ışıldar yalnız gece buluşanlar
Yaşlı gözlerle ayrılırlar düğmeler gibi,
Bizim gibi...
1923-50 arası Cumhuriyet döneminde eserler vermiş sanatçı.
Kendisi 1892 senesinde Silivrikapı'da doğmuştur. 1912'de Mülkiye Mektebi'ni bitirmiş ve öğrencilik yıllarında gazetecilikle ilgilenmiştir. Burhan Cahit, 1946'da Demokrat Parti'den istanbul milletvekili seçilmiştir ancak mazbatası TBMM Genel Kurulu'nca iptal edilmiştir.
1949 yılında, 67 yaşında, vefat etmiştir.
Eserlerinin konusunu I. Dünya Savaşı ve sonraki yıllarında ülkemizde gerçekleşen toplumsal değişmelerden ve yeniliklerden alan popüler romanlarıyla adını duyurmuş, hatırı sayılır derecede geniş bir okuyucu kitlesine sahip olmuştur.
Kırka yakın eseri bulunmakta olup, ilk romanı 1925 yılında basılan Aşk Bahçesi'dir ki bu roman edebiyat kaynaklarında 1923-50 yılları arasının en çok rağbet gören popüler aşk romanları arasında yer alır.
Eserleri:
-Bizans Akşamları (Hikaye) (1922)
-Coşkun Gönül (1925)
-Aşk Bahçesi (1925)
-Gönül Yuvası (1926)
-Kızıl Serap (1926)
-Ayten (1927)
-Harp Dönüşü (1928)
-Hizmetçi Buhranı (1928)
-Komşumuzun Romanı (1929)
-Adam Sarrafı (Piyes) (1929)
-Gazi Mustafa Kemal (1930)
-Aşk Politikası (1930)
-Şeyh Zeynullah (1931)
-izmir'in Romanı (1931)
-Gazi'nin Dört Süvarisi (1932)
-Köy Hekimi (1932)
-Bir Çatı Altında (1932)
-Yüzbaşı Celal (1933)
-Düğün Gecesi (1933)
-Mudanya-Lozan-Ankara (1933)
-ihtiyat Zabiti (1933)
-Yalı Çapkını (1933)
-Gavur imam (1933)
-Cephe Gerisi (1934)
-Gurbet Yolcusu (1934)
-Kır Çiçeği (1934)
-Patron (1935)
-Dünkülerin Romanı (1934)
-Kurşun Yarası (1936)
-Sevenler Yolu (1937)
-Nişanlılar (1937)
-Atatürk'ün iki Cephesi (1939)
-Yaprak Aşısı (1939)
-Köydeki Dost (1940)
-Vicdanından Af Dile (1945)
Kendisinin antenlerini kopartanı bulursam onun kolunu bacağını kopartacağım yazar.
Zira evlat gibi bağrıma basarak kendisini ben getirmiş idim bu dünyaya.
Beş yıllık bir sürecin ardından ortaya çıkmış olan Yusuf Üçlemesi; defalarca izlenmeyi ve okunmayı sonuna kadar hakedecek bir eserdir.
Semih Kaplanoğlu bu süreci müteakiben yalnızca yurdum sinemasında değil, dünya sinemasında da sağlam bir konuma sahip olmuştur. ( 'Bal' Berlin'de Altın Ayı kazanmış mesela. )
Alim Şerif Onaran, Orhan Pamuk, Erol Akyavaş ve Ece Ayhan gibi kültür-sanat dünyasına adını kazımış isimlerin de rol aldığı bu macerada, Kuşadası'ndan haberler veren Süreyya Nine'nin, 90'lı yıllarda bir reklam ajansının gürültüsünün ve 12 Eylül zamanlarında bir sinema okulundaki öğrencinin olmak üzere pek çok sesi duyacaksınız.
Sanatseverlerin dikkatine.