yok efendim Kuran'da namazın nasıl kılınacağı yazmıyormuş.Eee.Peygamber olmasa kılamayacakmışız gibi Allahın kitabına bilerek ya da bilmeyerek yapılan hakaretler diyanetin bu rezil hutbesi ile iyice su yüzüne çıktı.Bakın arkadaşlar ayet şu:Enam 38.Ve yeryüzünde hiçbir irili-ufaklı kıpırdayan canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi önderli topluluklar olmasın. Biz Kitapta hiçbir şeyi noksan/yetersiz bırakmadık. Sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.
Yani sığırlara diyor ki yaratıcı kurallar bu kitabın içinde ve tastamam.Okuyun yaşam tarzınıza göre uygulayın.Ve anlamları karıştırmayın.Kitabı tertilleyin.Adam gibi konu konu gidin.Bir baştan bir sondan okumayın.
Örnek vereyim:Kuran da namaz kılın emri var mı?
Kesinlikle yok.Salatı ikame etmek aksiyonunu namaz kılmak olarak çevirdiler senelerce hatta yüzyıllarca.Oysa salat:desteklemek ayakta tutmak demekti.Hatta kuran da geçen bütün salat kelimeleri Destek anlamındadır.Yani şu:Birbirinizi destekleyin ayakta tutun.Eğitimi bilimi yüceltin.Ruhbanlara köle olmayın.Zühd haline düşmeyin.Kuranı açın okuyun lan.Ha illa namaz namaz diyenlere de şunu söyleyim.Peygamber uyduramaz kural ya da ritüel koyamaz.islam sorgu dinidir.Sorgulaya sorgulaya inanmaya başlarsın.Yoksa sığır olarak kalırsın.
eVET aLLAHTAN NASIL iSTiYECEKSiN o da burada
Araf 55.Rabbinize alçala alçala ve gizlice/ açıkça göstererek dua edin; namaz kılın. Kesinlikle O, sınırı aşanları sevmez. 56.Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O’na, ürpererek ve rahmetini umarak dua edin. Kesinlikle Allah’ın rahmeti, iyileştirenlere-güzelleştirenlere çok yakındır.
Duanın adabı
Duâ”, da’vet ve da’vâ mastarları gibi mastar olup, “çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek” demektir.
1-Şuara suresi âyet 213:
“O halde Allah’ın yanında bir başka ilaha daha yalvarma. Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.”
2.A’raf suresi âyet 194, 195:
“Allah dışındaki yakardıklarınız sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda haklıysanız, hadi çağırın onları da size cevap versinler.
3. A’raf suresi âyet 180:
“En güzel isimler Allah’ındır; O’na onlarla duâ edin. O’nun isimlerinde ters bir tutum izleyenleri bırakın. Yapıp ettiklerinin cezasını çekeceklerdir.”
Duâ yaparken edebiyat yapılmamalıdır. Yapmacık, kafiyeli, seci’li ifadelerden ve tavırlardan kaçınılmalıdır.
Haksız ve yersiz isteklerde bulunulmamalıdır. Kimsenin zararı istenmemelidir. Duâlar, Kur’ân’da yer almış, Allahü Teâlâ’nın tasvip ettiği türden; günahların affı, kötülüklerin def’i, ve örtülmesi, canın iman ile ve iyilerle beraber alınması, kıyamet gününde rezil ve rüsvay olmamak, hidâyet, tevbenin kabulü, hayırlı bir nesile sahip olmak, iyi, güzel işler yapabilmek, cehennem azabından korunmak, ilim ve sağlık istemek için olmalıdır. (Kitabın arkasındaki Kur’ân’da yer alan duâlara dikkat ediniz.)
işin aslını görünce, ısmarlama sözde duâların duâ olmadığını, ve Allah’a emirler yağdırırcasına tv. Ve radyolarda, camilerde, değişik merasimlerde yapılan artistik gösterilerin, düzmecelerin de duâ olmadığını anlıyoruz.
ve nasıl dua edeceğim diyene
Yunus suresi âyet 12:
“insana zorluk dokunduğu zaman; yan yatarken, otururken, ayaktayken bize yalvarır.Ama sıkıntısını çözdüğümüzde, kendisine dokunan bir zorluk yüzünden bize hiç yalvarmamış gibi çekip gider. Haksızlığa aşırılığa sapanlara, yapmakta oldukları işte böyle süslü gösterilmiştir.”
zebani kelimesinin anlamını bilmeden yapılan yorumlardan bir tanesi daha.Arkadaşım Ayette geçen Zebânî (tekili; zibniye), “defediciler” demektir. Araplar bu sözcüğü “polis” anlamında kullanırlar. burada konu edilen zebanileri cehennemdeki işkenceci, güçlü, kaba melekler olarak anlamak yanlış olur.âhireti yalanlayanların dünya ve âhirette nasıl cezalandırılacakları detaylarıyla anlatılacak ve kendilerine tüm uyarılar yapılacaktır. adı verilmeyen ve sadece kişilikleri nitelenerek kınanan bazı kimselerin ve dünyada tüm zamanlardaki benzerlerinin işledikleri suçlardan dolayı cezalarının bir kısmını bu dünyada çekecekleri; defedicilerin onların hakkından gelecekleri bildirilmektedir.Yani zebaniler dünyadadır.
16.12.2015 tarihinde sabah tek doz alarak başladığım mücadele.
Ben size ilacı nasıl alacağınızı söyleyeyim.
en yakın toplum sağlık merkezini arayın.bEN iZMiR BUCA'yı aradım.Sigarayı bırakmak istediğinizi belirtin.Randevunuzu alın.iLERi GEÇ BiR TARiHE VEREBiLiRLER.YILMAYIN.Bana 45 gün sonrasına verdiler.Karbonmonoksit testine giriyorsunuz.Üflüyorsunuz yani.2 sayfalık bir durum testi dolduruyorsunuz.Doktorla görüştükten sonra ilk 4 haftalık paketi ÜCRETSiZ VERiYORLAR.07 Ocak tarihine kontrol ve ikinci 4 haftalık paketi vermek için randevu verdiler.gERiSi BiZE KALMIŞ.
Bu varsayımda bulunan arkadaşa şunu söylemek isterim;
Hani kafanın içinde bir ses olur sana şu iyi şu kötü,yap,yapma ya da bambaşka şeyler söyler.Onu bana gösterir misin.Gösteremezsen senin kendi düşüncelerinin var(somut) olduğunu ispat edemiyorsun diyeceğim. Yani aslında yoksun.
-Öncelikle bir muhasebeciye ihtiyacınız var. Muhasebeciniz ortalama şahıs firması kurulumu için sizden 500-600 TL civarında bir rakam isteyecektir. Bunun dışında aylık 140-300 TL muhasebeci ücretiniz olacaktır.
- Muhasebeciniz işe başlama formu dolduracaktır
- 2 adet nufus cüzdanı sureti
- 2 Adet ikametgah (muhtardan temin edilebilir) Tanesi 6 TL
- imza beyannamesi noterden 75 TL civarında
- Muhasebecinin işlerinizi takip etmesi için vekalet 75 TL civarında
Bunun dışında iş yeriniz kira ise kira kontratı size aitse tapu fotokopisi gereklidir.
Kira kontratları için, kira bedeline göre düşük oranda bir damga vergisi ödenecektir.
Yazar kasa gerekiyorsa ayrıca 1000-1500 TL masrafınız olabilir
iş kolunuza göre Ticaret odasına kaydınız gerekli ise 1000-1500 tl ye yakın masrafınız olabilir.
Kaşe :10 TL civarında
Defteri tasdik ettirmelisiniz 150 TL arasında
250-300 TL civarında bir bütçeyide fatura - tahsilat makbuzu ve zarf basımı için ayrımanız gerekmekte.
Çalışma ruhasatı maliyeti değişkenlik göstermekte ilgili kurumdan öğrenebilirsiniz.
müslümanın el kitabı diyebileceğim(haTTA BEN DEMiYORUM YAZARI DiYOR bakınız:9,10.Şüphesiz ki bu Kur’ân, insanları en doğru ve en sağlam şeye; rüşde kılavuzlar ve düzeltmeye yönelik işler yapan mü’minlere kendileri için kesinlikle ve kesinlikle büyük bir ecir olduğunu ve âhirete inanmayan kişiler için Bizim can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler.)Kuran'da cihad kavramı geçer.Ancak bu işid denen kafir müşrik bozması beyni olmayan sığırların şu an dünyada yaptıkları işin adı cihad mıdır?Değildir.Peki nedir?Buyrun:
Furkan; 52:
52.Öyleyse kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere itaat etme ve Furkân ile onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihat yap, uğraşı ver!
islâm dinin tanıtılması, Kur’an’ın tebliğ ve tebyin esasına dayanır. “ilim ile cihad” işte bu faaliyetin adıdır. Buna “Kur’an ile cihad” da denilir. Yukarıdaki ayette Kur’an ile cihadın “Büyük cihad” olarak nitelenmesi, Allah’ın “ilim ile cihad” konusuna ne kadar önem verdiğini göstermektedir.
“Mal ile yapılan cihad” ise, Allah’ın insana ihsan etmiş bulunduğu mal ve servetin, Allah yolunda harcanmasıdır. Bilindiği gibi artık dünyada her iş para ile yapılmaktadır. Hakkın korunması ve zafere ulaşılması da yine paraya bağlıdır. Bunun için mal ile yapılan cihadın önemi de çok büyüktür.
müşrik bir oluşumdur.Dinleri mezheplerin dinidir.Aklı başında bir iki yazarı vardır.Ancak cesaret edemezler çizgilerinden çıkmaya.Karşı gazeteler gibi bir ilahı savunurlar.Bunların ki Rte onların ki Mustafa Kemal'dir.dÜNYADAYKEN iLAH EDiNDiKLERi TANRILARI BUNLARDIR.Düzelmezler.Düzeltilmezler.
Alttan başlayalım Kafir küfreden demek değildir.Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerdir.Yani cahil değil bildiği okuduğu şahit olduğu halde işine gelmeyenlerdir.Burada bir aşağılama mı var?Yoksa iki yüzlüleri açığa çıkarma mı?
inanınırsınız yada inanmazsınız.Özgür irade sahibisiniz.Nasıl arzu ederseniz.
devamı pazartesi ara tara dostum.Seni çevirmek veya ikna etmek gibi bir derdim yok.Benim ilahım olan Allah'a sarf ettiğin sözlerin karşılığını küfür olmadığı sürece yazarak çizerek konuşabileceğimizi düşünüyorum.Selam ve huzurla kal.
vay arkadaş geldikçe geliyor.Nasıl bir pislik çukurunda yaşıyoruz.Ağlaşıp dur sonra müslümanlar neden geri diye
“Debb” kökünden türemiş olan “dabbeh” sözcüğü de ism-i fail kalıbıyla; “hafif hafif yürüyen, kıpırdayan (debelenen), gözle takip edilemeyecek kadar yavaş hareket eden veya hareketi gözle izlenemeyen şey” anlamına gelmektediR.
Bilgisizlik,sorgulamadan yaşamak.herşeyi duyduğuyla kabul etmek ve sonuç cehalet.Şeytan nedir.iblis var bir de .O nedir.Allaha kafa mı tutuyor bu varlık iblis göbek adımı .O şeytan bir tek varlık olarak milyarlara nasıl hükmediyor.Bir düşünün.Hep söylüyorum;Kuranda eğrilik yoktur.Anlamayan sorgulamayan aptallar vardır.
Ne bilime ne eğitime katkısı olmayan saçma sapan bir oyunun yurdum halkını peşinden sürüklemesi sonucu oluşan rezilliktir.Sen prim verirsen onlarda sonuna kadar gider.Halkım açlıktan ölmüş,insanlar biribirlerini vurmuş önemli değil.Avrupa Kupasındayız.Allah belamız neyse versin.
Allahın varlığına ve yaratıcılığına inanan bir insan olarak yaptığım sorgulamalar sonucu cini şöyle açıklayabilirim.Eğer mezheplerin veya hacı hocaların sözde fıkhi veya ilmihal bilgilerine kalmış olsaydım benim için cin klasik anlayıştan öteye geçemeyen,bana zarar veren ve her durumda benden bir adım ileride olan görünmeyen bir varlık olarak aklımın içinde ve hayatımda yerini alacaktı.Ama bu tanım Kuran mantığına aykırıdır.Rabbim(beni belli bir programa göre eğiten ve yol gösteren) Kuranda açık ayetinde bize taşıyamayacağımız bir yükü yüklemeyeceğini buyurmuştur.
Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka; kapasitesi dışında yük yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına ve kendi yaptığı zararınadır.
Bakara 285-286
ya bu ayet yalan yada bizdeki cin tanımı yanlış.
Allahın ayetlerinde eğrilik arayanlar bu konulara çok dadanırlar.Sorgulamamış,Allahın varlığına ve bir olduğuna şahit olmamış saftirik müslüman geçinenlerde bu sorulara cevap veremez.Eğrilik arayanlar Nerede bu cin derler?Saftirik müslüman geçinende anasından babasından duyduğuyla Kuranda yazıyorsa vardır kurcalama der.Hayır kurcala ve sorgula ki bu ağzını eğri büğrü edenlere gereken cevabı akıl ve mantık çerçevesinde ver.
cinn kavramını doğru olarak öğrenebilmek için yapılacak ilk hareket, bu konuda şimdiye kadar bilinen ve halk arasında yaygın, kulaktan duyma anlayışın bir tarafa bırakılması olmalıdır.
“Cinn” sözcüğü, “cenn” kökünden türemiş bir sözcük olup sözcüğünün asıl anlamı, “bir şeyi duyulardan saklamak”tır. “Cennehülleylü (gece onu örttü)”, “ecennehü (onu örttürdü)”, “cenne aleyhi (üzerine örttü)” şekillerinde kullanılır. Nitekim Kur’an’da ibrahim peygamberi konu alan bir pasajda “fellema cenne aleyhilleylü (ne zaman ki gece kendisini sakladı, iyice karanlık çöktü)” diye yer almıştır (En’âm; 76).
Birde insan vardır
ins, insan:
Sözcük anlamı; “beş duyuyla hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran” demek olan “insan” sözcüğü, “fi’liyan” kalıbında olup “ens” sözcüğünden türemiştir. “insan” sözcüğünün aslı “insiyan” sözcüğüdür.
Sözcük, anlam olarak evrendeki tüm görünen (cisimli) varlıkları kapsamasına rağmen sadece insanlara isim olarak verilmiştir. Bunun nedeni, insanın yaratılış itibariyle ünsiyete muhtaç, yani sosyal bir varlık olmasıdır.
sÜLEYMAN pEYGAMBERiN CiNLERi
Süleyman peygamberin hizmetinde bulunanlar, halk kültüründeki cinler değil, Süleyman peygamberin babası Davut peygamberin hünerli zanaatkâr adamları ve onlara ustabaşılık yapan Sur kralının gönderdiği Hurram Baba ile emrindeki hünerli kişilerdir.
Yani, burada da görmekteyiz ki Cinn sözcüğü, başka ülkelerden getirilmiş hünerli zanaatkâr yabancı işçiler için kullanılmıştır.
Peygamberimizi dinleyen cinler:
“ins” sözcüğünün; “tanınıp, bilinen”, “cinn” sözcüğünün de; “tanınmayan, yabancı” olan anlamlarını yerine koyduğumuzda, ayet, gayet mantıklı, anlaşılır şekilde şöyle çevrilebilir:
Cinn; 6:
6.Gerçekten de insten; çok iyi tanıdığımız kimselerden bazı kimseler, cinden; tanımadığımız yabancı kimselerden bazı kişilere sığınırlar idi. ….
Bu ayette Yesrib’lilerin (Medine’lilerin) sözünü ettiği cinnler, bize göre, peygamberimiz aleyhinde propaganda yapmak için Yesrib’e (Medine’ye) gelmiş Mekke’li KiMSELERDiR..
kISACA iNS VE CiNN bir kalıp olup tanıdığınız ve tanımadığınız herkes demektir.
Kuranda eğrilik yoktur.Okumadan kabul etme ve araştırmadan şahit olma müslümanlığın belirtisi değil aptallığın göstergesidir.
ARAF 180.Ve en güzel isimler Allah’ındır. Öyleyse O’nu onlarla çağırın. O’nun isimlerinde eğriliğe sapanları da terk edin. Onlar yapmakta olduklarının karşılığını yakında görecekler.
“En güzel isimler” ifadesi, bu ayetten başka isra/110, Ta Ha/8 ve Haşr/24’de olmak üzere Kur’an’da üç yerde daha geçmektedir.
Herhangi bir dilde varlıkları belirtmek üzere bazı anlamsız sözcükler de isim olarak kullanılsa bile, genellikle isimler birer anlamı olan sözcüklerdir. isimlerin “güzel isim” veya “çok güzel isim” olması, anlamlarının “güzel” veya “çok güzel” olmasına bağlıdır. Dillerin gereği olarak Rabbimizin de kendisini belirttiği, kimliğini niteleyen isimleri ve sıfatları vardır. Ancak bu isimler sıradan sözcükler değil, Rabbimize yakışan “çok güzel”, “en güzel” anlamlı sözcüklerdir.
Kur’an’da Rabbimiz kendini birçok farklı isim ve sıfatla anmıştır. incelendiğinde bunların bir kısmının zatına ait, diğer bir kısmının da yarattıkları ile ilişkilerini niteleyen isim ve sıfatlar olduğu görülür.
“En güzel isimler” ifadesinin yer aldığı cümleler, yapı itibariyle “Kasr” ifade etmektedirler. Yani bu ifade cümleye “en güzel isimler sadece Allah içindir” şeklinde bir vurgu kazandırmaktadır. Bu vurgu, kullara ait olan isimlerin “en güzel” derecesine ulaşmadığını ve ulaşamayacağını ifade eder. Dolayısıyla yaratılmışlar için “en güzel isimler” değil, ancak “güzel isimler” söz konusu olabilir. Meselâ, insanlar “bilen” olabilirler ama “en iyi bilen” sadece Allah’tır. Bu sebeple Allah’a ait tüm isim ve sıfatlar mübalâğa kalıplarıyla; “en iyi bilen”, “her şeyi en iyi bilen” örneklerinde olduğu gibi ifade edilmiştir.
Allah’ın isim ve sıfatları ile ilgili olarak geçmişte ve günümüzde birçok çalışma yapılmıştır. Bu konu geçmiş dönemlerde birçok inanç ekolünün de ortaya çıkma nedenidir. Söz konusu ekollerin Akaid [Kelam] ile ilgili klasik eserlerden tetkik edilmesi mümkündür.
ALLAH’IN ÇOKÇA ANILAN ESMA-i HÜSNÂ’SI [EN GÜZEL iSiMLERi]
Adl: Çok adaletli, mutlak adil.
Afüvv: Affeden, bağışlayan.
Ahir: Varlığının sonu olmayan.
Alim: Her şeyi çok iyi bilen, hakkıyla bilen.
Aliyy: Çok yüce, yüceltici.
Allah: O’nun zat ve özel ismidir. Diğer isimler fiilleri, sıfatları ve tecellileri ile ilgilidir.
Azim: Çok ulu, sonsuz büyük.
Aziz: Üstün, kuvvetli, güçlü, şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan, galip olan.
Bâ’is: Öldükten sonra dirilten.
Baki: Varlığının sonu olmayan.
Bâri: Yaratan, kusursuzca var eden.
Basîr: Her şeyi gören, çok iyi gören.
Bâsit: Ruhları bedenlere yerleştiren, genişleten, açan ve bolluk veren.
Bâtın: Gizli, her şeyde gizli, O’ndan gizli bir şey olmayan.
Bedi: Örneksiz yaratan.
Berr: Kullarına şefkatli olan, iyilik yapan.
Cebbar: Dilediğini zorla yaptıran, ulaşılmaz, azametli, ihtiyaçları gideren, işleri düzelten, derman veren.
Celil: Ululuk, azamet ve büyüklük sahibi, emir ve yasak koyma hakkına sahip.
Darr: Dilediğine belâ verici, zarar verici, O’nun takdiri olmadan kimseye zarar verilemeyen.
Evvel: Varlığının başı olmayan.
Fettâh: Hayır kapılarını açan, hüküm veren.
Gaffar: Günahları tekrar tekrar, çokça bağışlayan.
Gani: Çok zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayan.
Ğafur: Kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır.
Habir: Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar.
Hakem: Hükmedici, bilgisi ve adaletiyle nihai hükmü veren.
Hakim: Hikmet ve hüküm sahibi, yerli yerine koyan.
Hakk: Hak ve hakikatin kendisi, gerçeklerin gerçeği.
Hâlik: Yaratıcı.
Halim: Yumuşak davranan.
Hamid: Hamd edilen, övülen, övgüye lâyık bulunan, öven.
Hasib: Hesap görücü, her şeyi saymışçasına bilen, hesaba çeken.
Hayy: Her zaman diri.
Kabid: Ruhları kabzeden, sıkan, daraltan, rızkı belli ölçülerde veren.
Kâdir: istediğini istediği gibi yapamaya gücü yeten.
Kahhâr: isyankarları kahreden, hiçbir şekilde mağlûp edilemeyen, üstün gelinemeyen.
Kavi: Her şeye gücü yeten, kudretli olan.
Kayyûm: Her şeyi ayakta tutan, koruyan, diri ve bütün kâinatın idaresini bizzat yürüten, hiçbir şeyin gizli kalmadığı.
Kebir: Mutlak büyük.
Kerim: Çok cömert, istemeden veren, vesilesiz ihsan eden.
Kuddûs: Her türlü kötülük ve eksiklikten uzak, temiz, kutsal, yüce ve saygın olan.
Lâtif: Lütfedici, gizliyi bilen.
Mâcid: Şanı yüce, ulu ve cömert.
Malikü’l-Mülk: Mülkün ebedî sahibi.
Mâni: Dilediğini engelleyen.
Mecid: Şanı büyük ve yüksek, ikramı çok, yüce.
Melik: Her şeyin hâkimi, bütün kâinatın hükümdarı.
Metin: Çok sağlam, kuvvetli.
Muaahhir: istediğini sona erteleyici, yüksek mertebelerden indirilen.
Muğni: Dilediğini zengin eden.
Muhsi: Her şeyin sayısını bilen.
Muhyi: Hayat veren, dirilten.
Muid: Öldükten sonra tekrar dirilten.
Muiz: izzet veren, yükselten.
Mukaddim: istediğini öne alıcı, dilediğinin mertebesini yükselten.
Mukît: Bütün canlıların gıdasını veren.
Muksit: Adalet gösterici, adaletin gerçek sahibi, hükmünde adil.
Muktedir: Kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden, mutlak güç sahibi.
Musavvir: Tasvir eden, her şeye şekil ve suret veren.
Mübdiü: Maddesiz ve örneksiz yaratıcı, yoktan yaratıp var eden.
Mücîb: Duaları kabul eden.
Müheymin: Gözetici ve koruyucu olan, doğrulayıcı ve güvenilir.
Mü’min: Güven veren
Mümit: Öldüren, ölümü yaratan.
Müntekim: intikam alan (ceza vererek adaleti sağlayan).
Müte’ali: Pek yüce, yüceler yücesi, aklın alabileceği her şeyden pek yüce.
Mütekebbir: Büyüklük ve ululukta tek olan, her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.
Müzill: Alçaltan, zillet veren, hor ve hakir eden.
Nafi: istediğine fayda sağlayan, O’nun takdiri olmadan kimseye yarar verilemeyen.
Nur: Âlemleri nurlandıran, aydınlatan.
Râfi: Dereceleri yükseltici, rızkı yükseltici.
Rahîm: Acıyıcı.
Rahman: Yarattığı bütün canlılara nimet veren.
Rakîb: Bakıp gözeten ve kendisinden hiçbir şey gizlenemeyen.
Rauf: Çok şefkat ve merhamet gösteren, çok esirgeyen, kolaylık sağlayan.
Reşid: Doğru yolu gösteren.
Rezzak: Rızk ihsan edici, tekrar tekrar, bol bol rızk veren.
Sabur: Çok sabırlı, sabreden, cezayı erteleyen.
Samed: Hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şey kendisine muhtaç olan.
Selâm: Bütün ayıplardan arınmış. Selâm sahibi‚ yani her çeşit ayıptan selâmette‚ her türlü afetten beri.
Semi: işitici.
Şehid: Her şeye şahit olan, O’ndan saklı olmayan.
Şekûr: Kullukları kabul edici, az amele çok sevap veren, şükrü kabul edip çok ihsan eden, şükredilen.
Tevvab: Tövbeleri çokça kabul eden, çok tövbe fırsatı veren.
Vâcid: istediğini istediği an bulan, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan.
Vahid: Tek ve eşsiz. Zatında, isimlerinde, sıfatlarında, işlerinde ve hükümlerinde, asla ortağı veya benzeri, dengi bulunmayan.
Vali: Yardım eden, destek veren, veliyy, dost, işleri düzenleyen, yöneten ve idare eden.
Vâris: Bütün servetlerin gerçek sahibi.
Vâsi: ilmi ve rahmeti geniş ve sınırsız, geniş olan.
Vedûd: Seven, bütün mahlûkatın hayrını isteyen, onlara ihsan eden.
Vehhab: Karşılıksız veren, sonu gelmeyen bağışların sahibi.
Vekil: Her şeye vekil.
Veliyy: Yol gösteren, yardım eden, koruyan yakın.
Zahir: Görünen, varlığı aşikâr olan.
Zü’l-Celali ve’l -ikram: Ululuk ve ikram sahibi.
Bu isim ve sıfatlardan tamlama yapmak suretiyle Rabbimizin her bir eylemini mübalâğa kalıplarıyla “en güzel isimler” hâline getirmek de mümkündür. Meselâ; “Rabbü’l-Âlemin [Âlemlerin Rabbi]”, “Maliki Yevmi’d-Dîn [Din Günü’nün Sahibi]”, “Allâmü’l-Guyûp [Gayıpları En iyi Bilen]”, “Settârü’l-Uyûp [Ayıpları Çokça Örten]”, “Gaffârü’z-Zünûp [Günahları Çok Bağışlayan]”, “Razzâku’l-Âlemîn [Âlemleri Çokça Besleyen]”, “Hayru’r-Râzikîn [Rızk Verenlerin En Hayırlısı]” gibi.