vasatlığın, seviyesizliğin, ilkesizliğin, hedonizmin egemen olduğu bir çağda sorgulanamayacak seviyedir.sorgulanacak olursa kendini özgür zanneden robotlar tarafından yoğun taarruza maruz kalınır aynen bu başlıkta olduğu gibi.
bir takım riyakar kişilerin politik hedefleri için kullanmaktan çekinmediği masum çocuk. samimiyetsizliklerini ceylan önkol için hiçbir şey yapmamış olmalarından anlayabilirsiniz. keza bu kişilerin çoğu, şayet berkin aç kalsaydı bir dilim ekmek dahi vermezlerdi.
insanların hakkında fütursuzca ve öngörüsüzce atıp tuttukları kurumdur. bu atıp tutmalar da genellikle ösys ve kpss üzerinden yapılır. burada temel sorun x kişinin talep ettiği bir kadro veya statüye x/10 kişinin alınabilecek olmasıdır. işte ösym bu x/10 kişinin kimler olacağına karar veren kurumdur.
peki ösym olmasa bu x/10 kişi nasıl seçilir sanıyorsunuz? iktidarın dini , mezhebi , ideolojik , bölgesel farklılıkları gözeterek seçim yapmasının ne gibi facialara neden olabileceğini tahmin edemiyor musunuz?
üniversite konusuna gelince; deniyor ki "her üniversite özerk olsun kendi öğencisini seçsin" . aynı şekilde üniversite yönetimlerinin tamamen subjektif değerlendirmelerle öğrenci seçmelerinin ne büyük adaletsizlikler yaratacağını göremiyor musunuz? bir rektörün öğrencilerini x mezhebinden , y görüşünden veya z ilinden seçmesine nasıl engel olabilirsiniz?
milletin vergileriyle finanse edilen statülere birilerinin subjektif kanaatleriyle seçim yapılamaz yapılmamalıdır. bir vakıf üniversitesi/şirket öğrencisini/personelini istediği gibi seçebilir , seçmelidir; buna kimse bir şey diyemez ama aynı önerme kamu kurumları için beyan edilemez.
hataları olsa da ösym ülkemizin en önemli ve elzem kuruluşlarından biridir. bugün fakir fukara çocukları memleketin her köşesinden üniversiteli veya memur olabiliyorsa ösym sayesindedir. eleştiriye evet ama mantıksızca atıp tutmaya hayır.
80lerde doğup 90larda çocuk olanların bazılarının çok iyi bildiği bir televizon modelidir. altı oyunlu dahili bir atarisi vardır ve atari kumandası kablosuzdur ki bu o dönem için epey heyecan vericiydi. bi akrabamızda vardı , sağ olsunlar her gidişimizde doya doya oynardım. özellikle de uçan halıyla ilerlenen yanılmıyorsam alaaddin isimli oyunu muhteşemdi.
edit: bu söylediğimden antalya'nın çirkin bir şehir olduğu anlamı çıkmaz. bu şehrin doğal ve tarihi güzellikleri tartışma dışıdır. tanımda kast edilen belediyecilik hizmetlerinin yetersizliği ve halkın kentlilik bilincine sahip olmamasıdır. ek olarak bu şehir bazılarının sandığı gibi chp'nin kalesi de değildir.
fikirlerini beğenmediği insanlara hakaretler yağdıran, niyet okuyuculuğu yapan, bol keseden atıp tutan ve bunları bozuk bir türkçe ile yapan üniversitelileri gösteren başlıktır.
memleketin üniversitelisinin bu halde olması milletin vergilerinin boşa gittiği anlamına gelir. öğrenim kredisi borçları mutlaka tahsil edilmeli, harçlar yükseltilmelidir. zaten beğenmeseniz de orta ve uzun vadede olacak olan budur.
en hafif deyimle ahlaksızlıktır. zaten paralı olması gereken yükseköğrenim bedavadan dağıtılıyorken (yükseköğrenim bir hak değildir; bireysel bir yatırımdır) bir de öğrenim kredisi affını gündeme getirmek iyi niyetle bağdaşmaz. üniversitelilerin çoğunun, hakir gördükleri hasoların memoların vergileriyle okuduklarını unutmamaları gerekir. üniversiteler öğrencilerden göstermelik toplanan 300 liralık harçla değil; kamu hazinesiyle finanse edilir.
kendi kariyer sahibi olup da beş parasız bir serseriyi besleyen kızlardan cok daha akıllı ve mantıklı olduğu kesindir. aşk mı? aşk nedensiz değildir. bir insanın kişiliğine ahlakına zekasına ve çalışkanlığına aşık olunur; kara kaşına gözüne değil. kişilik sahibi zeki ve calışkan insanın zaten parası da vardır kariyeri de...
neden şikayet edildiğini anlayamadığım durumdur. şükredin ki kpss var, çalışıyorsun notunu alıyorsun atanıyorsun. yarın kpss kalkar da mülakat gelirse bugünleri mumla ararsınız. devlet eğitim fakültesini bitiren herkesi atamak zorunda değil; bunu bir kabul edin artık. eğitim fakültelerinden kurallı bir cümle kurmaktan aciz tiplerin mezun olduğunu biz bilmiyor muyuz? ayrıca ben "x öğretmeniyim bana y soruyorlar" diyenler de saçmalıyorlar. kpss, zaten bir lise mezununun bilmesi gereken konulardan oluşuyor. iki basit kesri toplayamıyorsan kendine başka bir iş bul.
serbest piyasaya müdahaledir. kredi kartı bankalar tarafından sunulan bir hizmettir ve bu hizmeti kullanıp kullanmama konusunda insanlar özgürdür. piyasada yasalara uygun bir şekilde sunulan bir hizmet hakkında böyle bir ifade kullanmak teşebbüs özgürlüğüne ve rekabete gölge düşürür. bankalar rekabet etmiyor, aralarında gizlice anlaşıyorlarsa tepelerine binersin, o ayrı.
bir bakış açısına göre "pis ayaklarınla halılarıma basma" mesajıdır. bazı ev sahipleri misafiri görünce anormal bir şekilde panik yaparak bu niyetlerini ifşa ederler.
ekonomiden anlamayan yurdum insanının tipik yanılgılarından biridir. ak parti de bu yanılgıyı değerlendirmekte oldukça mahirdir. şimdi mevzuyu inceleyelim: faizlerin düşmesiyle paradan para kazanma imkanının ortadan kalkacağı, yatırımın ve istihdamın artacağı düşünülür oysa pratikte böyle olmaz. birikmiş parası düşük faiz politikası nedeniyle enflayona ezdirilen kişilerin çok küçük bir kısmı ticari yatırıma yönelir, büyük çoğunluğu ise ya kaderine razı olup mevduatta kalır veya altın, döviz, gayrimenkul gibi farklı araçlara yönelir. öte yandan düşük faiz politikasıyla insanların birikimleri reel enflasyona ezdirilerek tasarruf cezalandırılır, tüketim özendirilir. mevduat sahiplerinden düşük maliyetle toplanan para yine düşük faizle isteyenlere kredi olarak kullandırılır, insanlar borçlandırılır, her yer ithal arabayla dolar ve bu da cari açığı arttırır. konut piyasasında ise düşük faizli mortgage ile insanlar kira öder gibi ev sahibi olur. bu, iyi bir şey gibi görünse de aslında değildir çünkü şu anda özellikle büyük şehirlerde olduğu gibi konut fiyatlarında balon oluşur, müteahhitler normalde 100 bin liraya satamayacakları evi mortgage sayesinde 120-130 bin liraya satma imkanı bulur. faiz lobisi diyip duranların beton lobisi hakkındaki görüşleri merak edilmektedir.
edit: gelişmiş ülkelerdeki düşük faiz oranları örnek olarak verilebilir ama bu ülkelerde reel enflasyonun da sıfıra yakın olduğu unutulmamalıdır.
ilave: bu yazdığımdan "yüksek faiz iyidir" gibi bir anlam çıkmaz. kastettiğim, faizlerin yüksek olması gibi düşük olmasının da gündeme getirilmeyen sakıncalarının olduğudur. kamu harcamalarının finansmanı için devletin düşük faizle borçlanması elbette iyidir çünkü bunun faturası tüm vatandaşlara çıkar ama unutulmamalıdır ki sadece devlet değil; bankalar da dış borç alırlar, dışarıdan düşük faizle aldıkları parayı çeşitli krediler (konut, taşıt, ihtiyaç) şeklinde vatandaşa kullandırırlar. bu nedenle bir yandan günde 5 lira taksitle kredi veren bankalar türerken, yerli tasarrufçunun parasının bir değeri kalmaz. bugün vadeli mevduat hesabına yatırdığınız 10bin lira bir yıl sonra 10600 lira oluyorsa türkiye koşullarında para biriktirmenizin bir anlamı yok demektir çünkü reel enflasyon nedeniyle bu yıl 10bin liraya alabileceğiniz mal/hizmetler bir yıl sonra 10600 liradan daha pahalıya gelecektir. bu, tasarrufu cezalandırıp tüketimi kutsamaktır.
avmlerde aldığı ürünün fiyatını kasada öğrenen, gittiği lüks restaurant ve barlarda gelen hesaba gıkını çıkaramayan tiplerin karşılarına gelince bir liranın hesabını yaptığı insanlardır. içlerinde elbette yanlış yapanlar da olmuştur ve olacaktır ama bu esnaflığın güzelliğine ve önemine gölge düşürmez. esnaflık kanaattir, yardımlaşmadır, anlayıştır.
halka kin ve nefret haricinde verebileceği hiçbir şeyi olmayan bir partimsidir. bunun tabanı milliyetçi ideolojiyle beyni yıkanmış eblehlerden, tavanı ise bu eblehlerin saf duygularını istismar eden siyaset esnafından müteşekkildir.
ak parti' nin dinci diktasına karşı alfernatif olarak militarist/kemalist diktayı öneren bir partidir. iktidara gelmesi halinde zorunlu askerliği otuz aya çıkaracak ve ülkeyi generallerin çiftliği haline getirecektir. cahil ve makarnacı/kömürcü diyerek aşağıladıkları halk da bunu çok iyi bildiği için bu bürokrat kulübüne hiçbir zaman yüz vermeyecektir.
gayet normal bir ülkedir. kimin nasil mühendislik yaptığını bilmesek biz de buralarda atıp tutardık bilgiye verilen değer falan diye. he amk hepiniz birer tesla' sınız zaten.
ak parti karşıtları tarafından ilkesizce eleştirilen ve sanal alemde hedef gösterilen kızdır. ortada yanlış bir şey olsa dahi bir insana bu şekilde davranılmaz. bir bildiğiniz varsa gider cumhuriyet savcılığına suç duyurusu yaparsınız; bundan ötesinin ise linçten bir farkı yoktur. konu hakkında atıp tutanların derdinin hak hukuk olmadığı aşikar; öyle olsaydı ilkeli bir davranış sergilerler ve memleketin kurumlarını babasının çiftliği gibi yöneten nice bürokrata da aynı tepkiyi gösterirlerdi.
sözleri hasan hüseyin korkmazgil e ait enfes bir grup yorum şarkısıdır. hainlerin muteber, muteberlerin ise hain oldukları ülkemde büyük usta nazım hikmet e (siyasi görüşleri tartışılabilir ama kendisinin bir türkçe ustası olması konusunda geniş bir mutabakat vardır) sanırım bundan daha güzel ve duygusal bir şekilde veda edilemezdi.
çıkmışım bir dalgadan vurmuşum sokaklara
sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla dallarda
insan iskeletleri
özellikle istanbul ve ankara gibi büyük şehirlerde her sene aynı yerlere asfalt dökülmesi şeklinde gerçekleşen, insanın psikolojisini ve arabanın baskı balatasını bozan tiksindirici eylemler silsilesidir. işin erbabı arkadaşlar aydınlatırlarsa sevinirim; yahu asfalt, toner gibi bir sarf malzemesi midir ki temcit pilavı gibi her sene tekrar tekrar dökülüyor? bu zıkkım bir kere yense de mesele kapansa olmaz mı?