knowledge
30 (self sufficient)
on ikinci nesil yazar 17 takipçi 143.12 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    gettier problemi

    2.
  1. gettier safsatası

    1.
  2. gettier'in, "gerekçelendirilmiş doğru inanç bilgi midir?" isimli makalesinde başvurduğu safsatadır.

    gettier, "gerekçelendirilmiş doğru inanç bilgi midir?" isimli makalesinde verdiği iki örnekle; gerekçelendirilmiş doğru inancın bilgi olmadığını iddia ederek; bir kişinin, doğru bir önermeye yeterli kanıtla inandığında ya da doğru bir önermenin doğruluğundan emin olma hakkına sahip olarak o önermenin doğruluğundan emin olduğunda, o önermeyi bilemeyeceğini ima eder. bu metinde; sadece birinci örneği inceleyeceğim, zaten birinci örneğe yapacağım itiraz ikinci örnekte de geçerli olduğundan, bu durum yazıda bir eksiklik yaratmayacaktır.

    gettier'in örneği:
    smith ve jones'un bir iş başvurusu yaptığını düşünelim. yine smith'in şu önermelerle ilgili güçlü kanıtları olduğunu düşünelim:
    d. jones, işe alınacak kişidir ve jones’un cebinde 10 adet bozukluk (madeni para) vardır.
    smith’in (d) konusundaki delili, şirket yöneticisinin ona sonunda jones’un seçileceğini söylemesi/garanti etmesi ve smith’in on dakika önce jones’un cebindeki bozuklukları saymış olduğunu farz edelim. bu durumda (d) önermesi şunu gerektirir:
    e. bu işe alınacak kişinin cebinde on adet bozukluk vardır.
    şimdi biz smith’in (d)’den (e)’ye geçmenin gerekliliğini gördüğünü ve sahip olduğu güçlü delillerden dolayı (d)’ye dayalı olarak (e)’yi kabul ettiğini düşünelim. bu örnekte smith, (e)’nin doğru olduğu inancını açıkça gerekçelendirmiştir. şimdi daha fazlasını hayal edelim. işe jones değil de smith alınacaktır ve smith bunu bilmiyor. aynı zamanda smith’in cebinde on tane bozukluk vardır ve smith bunu da bilmiyordur. o zaman smith’in (e)’yi çıkarsadığı (d) önermesi yanlış olsa da (e) önermesi doğrudur. o zaman bizim örneğimize göre şunların hepsi doğrudur:
    (i) (e) doğrudur
    (ii) smith, (e)’nin doğru olduğuna inanır ve
    (iii) smith, (e)’nin doğru olduğu inancını gerekçelendirmiştir. fakat aynı zamanda smith’in (e)’nin doğru olduğunu bilmediği açıktır zira smith, kendi cebinde ne kadar bozukluk olduğunu bilmemesine ve yanlış bir şekilde inancını işe alınacak olan kişi olduğuna inandığı jones’un cebindeki bozuklukların sayısına dayandırmasına rağmen
    (e), smith’in cebindeki bozuklukların sayısından dolayı doğrudur.

    gettier, bu örneğinde; şirket yöneticisinin ona sonunda jones’un seçileceğini söylemesini ve smith’in on dakika önce jones’un cebindeki bozuklukları saymış olduğunu güçlü(!) delil olarak ifade etmekte. soruyorum: smith'in (e) önermesinin doğruluğundan emin olmaya hakkı var mıdır? smith'in (e) önermesine inanmaya yeterli kanıtı var mıdır? şimdi, bu örneğe; smith'i işe alan ve smith'in cebindeki bozuklukların sayısını bilen muhammed isminde bir yönetici ekleyelim. hangisinin delili yeterlidir? hangisinin sonuç önermesinin doğruluğundan emin olmaya hakkı vardır? muhammed, smith'in aksine, sonuç önermesini yeterli delile dayanarak gerekçelendirmiştir. yani; muhammed'in, sonuç önermesinin doğruluğundan emin olmaya hakkı vardır.

    görüldüğü üzere, gettier'in örneğinden; bir kişinin, doğru bir önermeye yeterli kanıtla inandığında ya da doğru bir önermenin doğruluğundan emin olma hakkına sahip olarak o önermenin doğruluğundan emin olduğunda, o önermeyi bilemeyeceği sonucu çıkmaz. gettier; örneklerinde uygun değişiklikler yapıldığında; doğru bir önermeye yeterli kanıtla inanmanın yahut doğru bir önermenin doğruluğundan emin olma hakkına sahip olarak o önermenin doğruluğundan emin olmanın bir önermenin biliniyor olması için yeterli bir koşul sağlamayacağını iddia eder. ancak; bu iddiasını yeterli şekilde gerekçelendiremediği gibi, böyle bir örnek de vermez. epistemoloji literatüründe de böyle bir örnek yoktur. dolayısıyla; gettier'in, doğru bir önermeye yeterli kanıtla inanmanın veyahut doğru bir önermenin doğruluğundan emin olma hakkına sahip olmanın, bilmek için gerekli ve yeterli olmadığı iması safsatadan ibarettir.
    0 ...
  3. yazarların şiirleri

    68.
  4. yalnızlık,
    gölgem benim;
    asla kaçamayacağım zindan.
    içinde ne başka mahkûm var,
    ne de bir gardiyan.
    kaç yıl geçti,
    bilmiyorum.
    bilmiyorum,
    tahliyem ne zaman?
    varsa gölge,
    ışık da vardır.
    varsa hapishane,
    mahkeme de vardır.
    varsa mahkeme,
    hâkim de vardır.
    meğer yalnız değilmişim.
    şükür ki uyandım,
    şükür ki bitti hezeyan.
    1 ...
  5. tanrının varlığı üzerine yeni kanıtlar

    4.
  6. Bir tanesi "Doğru inanç her zaman vardır. Çünkü bu yargının zıttı olan "Doğru inanç yoktur." önermesi çelişik olduğu için hiçbir zaman doğru inanç olmaz ve bir önermenin aksi çelişikse o önerme doğrudur.

    Doğru inanç, doğru inanma ile vardır. Örneğin; bir önceki argümantasyonda "Doğru inanç vardır." yargısının doğru inanç olduğunu; o inancın doğruluğunu doğru bir şekilde gerekçelendirerek, yani; o inancın doğruluğuna, doğru inanarak gerekçelendirdik.

    Doğru inanç bilgidir. Bir önermenin doğruluğunu bilmek, o önermenin doğru olduğundan emin olma hakkına sahip olmaktır. Bir önermenin doğru olduğundan emin olma hakkına sahip olmak için, o önermenin doğruluğu ile ilgili yeterli kanıta sahip bir gerekçelendirme yapmak gerekir. Bu da; o önermenin doğruluğuna, doğru inanarak gerçekleşir. O halde; bilme, doğru inanmadır; yani, bilgi, doğru inançtır.

    Bu üç önerme ile ne demek istediğimi, ismini Clifford Ölçütü koyduğum söz ile açayım: Clifford'un "Bir şeye yetersiz delile dayanarak inanmak, herkes için, her zaman ve her yerde yanlıştır." sözünü "Bir şeye yeterli delile dayanarak inanmak, herkes için, her zaman ve her yerde doğrudur." şekline çevirip; bilmenin, bir önermenin doğruluğuna yeterli kanıta dayanarak inanmak, ilgili önermenin doğruluğundan emin olma hakkına sahip olmak olduğunu dikkate alarak, bilmek ile doğru inanmanın aynı olduğunu söyleyebiliriz. Yani; herhangi bir önermenin doğruluğuna, doğru inanıyorsak o önermenin doğruluğunu biliyoruz demektir. dolayısıyla; bilmek, doğru inanmak; bilgi, doğru inançtır.

    Gerekçelendirdiğim bilgi tanımına olası bir itiraza cevap vererek devam etmek istiyorum: Konu, Gettier Problemi. Gettier örneklerindeki kişiler, ilgili önermelerin doğruluğu ile alakalı yeterli kanıtları bulunmadığından, o önermelerin doğruluğuna, doğru inanamazlar. Bu nedenle, doğru inançları yoktur. Bu da, benim gerekçelendirdiğim şekli ile "Bilgi, doğru inançtır." tanımının Gettier tipi örneklerden etkilenmediği anlamına gelir.

    Buraya kadar; doğru inancın her zaman var olduğunu, yine doğru inancın doğru inanma ile var olduğunu ve doğru inancın bilgi olduğunu gerekçelendirdik. Doğru inanç her zaman varsa doğru inanma da her zaman vardır ve doğru inanma bir fiil olduğundan her zaman var olan bir doğru inanana muhtaçtır. O halde; her zaman doğru inanan vardır.

    Her zaman doğru inanan, herhangi bir anda yanılırsa her zaman doğru inanan olamayacağından, yanılmaz. Sadece, her zaman her şeyi bilen yanılmazdır.

    Her zaman her şeyi bilen, uzay ve zaman içindeki tüm olayları da bilir. Ancak uzayı ve zamanı kuşatan uzayın ve zamanın içindeki tüm olayları bilebilir. Uzayı kuşatan, uzayı her tarafından kuşattığından, tektir.

    Her şeyi bilen, var etmeyi de bilir. Var etmeyi bilen, var edebilme kudretine sahiptir. Var edebilme kudretine sahip olan, Var eden'dir. " şeklindedir.
    0 ...
  7. tanrının varlığının felsefi kanıtı

    7.
  8. "Doğru inanç her zaman vardır. Çünkü bu yargının zıttı olan "Doğru inanç yoktur." önermesi çelişik olduğu için hiçbir zaman doğru inanç olmaz ve bir önermenin aksi çelişikse o önerme doğrudur.

    Doğru inanç, doğru inanma ile vardır. Örneğin; bir önceki argümantasyonda "Doğru inanç vardır." yargısının doğru inanç olduğunu; o inancın doğruluğunu doğru bir şekilde gerekçelendirerek, yani; o inancın doğruluğuna, doğru inanarak gerekçelendirdik.

    Doğru inanç bilgidir. Bir önermenin doğruluğunu bilmek, o önermenin doğru olduğundan emin olma hakkına sahip olmaktır. Bir önermenin doğru olduğundan emin olma hakkına sahip olmak için, o önermenin doğruluğu ile ilgili yeterli kanıta sahip bir gerekçelendirme yapmak gerekir. Bu da; o önermenin doğruluğuna, doğru inanarak gerçekleşir. O halde; bilme, doğru inanmadır; yani, bilgi, doğru inançtır.

    Bu üç önerme ile ne demek istediğimi, ismini Clifford Ölçütü koyduğum söz ile açayım: Clifford'un "Bir şeye yetersiz delile dayanarak inanmak, herkes için, her zaman ve her yerde yanlıştır." sözünü "Bir şeye yeterli delile dayanarak inanmak, herkes için, her zaman ve her yerde doğrudur." şekline çevirip; bilmenin, bir önermenin doğruluğuna yeterli kanıta dayanarak inanmak, ilgili önermenin doğruluğundan emin olma hakkına sahip olmak olduğunu dikkate alarak, bilmek ile doğru inanmanın aynı olduğunu söyleyebiliriz. Yani; herhangi bir önermenin doğruluğuna, doğru inanıyorsak o önermenin doğruluğunu biliyoruz demektir. dolayısıyla; bilmek, doğru inanmak; bilgi, doğru inançtır.

    Gerekçelendirdiğim bilgi tanımına olası bir itiraza cevap vererek devam etmek istiyorum: Konu, Gettier Problemi. Gettier örneklerindeki kişiler, ilgili önermelerin doğruluğu ile alakalı yeterli kanıtları bulunmadığından, o önermelerin doğruluğuna, doğru inanamazlar. Bu nedenle, doğru inançları yoktur. Bu da, benim gerekçelendirdiğim şekli ile "Bilgi, doğru inançtır." tanımının Gettier tipi örneklerden etkilenmediği anlamına gelir.

    Buraya kadar; doğru inancın her zaman var olduğunu, yine doğru inancın doğru inanma ile var olduğunu ve doğru inancın bilgi olduğunu gerekçelendirdik. Doğru inanç her zaman varsa doğru inanma da her zaman vardır ve doğru inanma bir fiil olduğundan her zaman var olan bir doğru inanana muhtaçtır. O halde; her zaman doğru inanan vardır.

    Her zaman doğru inanan, herhangi bir anda yanılırsa her zaman doğru inanan olamayacağından, yanılmaz. Sadece, her zaman her şeyi bilen yanılmazdır.

    Her zaman her şeyi bilen, uzay ve zaman içindeki tüm olayları da bilir. Ancak uzayı ve zamanı kuşatan uzayın ve zamanın içindeki tüm olayları bilebilir. Uzayı kuşatan, uzayı her tarafından kuşattığından, tektir.

    Her şeyi bilen, var etmeyi de bilir. Var etmeyi bilen, var edebilme kudretine sahiptir. Var edebilme kudretine sahip olan, Var eden'dir." Şeklindedir.
    0 ...
  9. yaratılışın kanıtları

    11.
  10. pelin dilara çolak

    9.
  11. bilmek

    45.
  12. doğru inanmak.
    clifford'un "bir şeye yetersiz delile dayanarak inanmak, herkes için, her zaman ve her yerde yanlıştır." sözünü "bir şeye yeterli delile dayanarak inanmak, herkes için, her zaman ve her yerde doğrudur." şekline çevirip; bilmenin, bir önermenin doğruluğuna yeterli kanıta dayanarak inanmak, ilgili önermenin doğruluğundan emin olma hakkına sahip olmak olduğunu dikkate alarak, bilmek ile doğru inanmanın aynı şeyler olduğunu söyleyebiliriz. yani; herhangi bir önermenin doğruluğuna, doğru inanıyorsak o önermenin doğruluğunu biliyoruz demektir. dolayısıyla; bilmek, bir inanma biçimidir: bu biçim de doğru inanmadır.
    0 ...
  13. yaratıcının varlığının ve tekliğinin ispatı

    1.
  14. "Doğru inanç her zaman vardır. Çünkü bu yargının zıttı olan "Doğru inanç yoktur." önermesi çelişik olduğu için hiçbir zaman doğru inanç olmaz ve bir önermenin aksi çelişikse o önerme doğrudur.

    Doğru inanç, doğru inanma ile vardır. Örneğin; bir önceki
    argümantasyonda "Doğru inanç vardır." yargısının doğru inanç olduğunu; o inancın doğruluğunu doğru bir şekilde gerekçelendirerek, yani; o inancın doğruluğuna, doğru inanarak gerekçelendirdik.

    Doğru inanç bilgidir. Bir önermenin doğruluğunu bilmek, o önermenin doğru olduğundan emin olma hakkına sahip olmaktır. Bir önermenin doğru olduğundan emin olma hakkına sahip olmak için, o önermenin doğruluğu ile ilgili yeterli kanıta sahip bir gerekçelendirme yapmak gerekir. Bu da; o önermenin doğruluğuna, doğru inanarak gerçekleşir. O halde; bilme, doğru inanmadır; yani, bilgi, doğru inançtır.

    Bu üç önerme ile ne demek istediğimi, ismini Clifford Ölçütü koyduğum söz ile açayım: Clifford'un "Bir şeye yetersiz delile dayanarak inanmak, herkes için, her zaman ve her yerde yanlıştır." sözünü "Bir şeye yeterli delile dayanarak inanmak, herkes için, her zaman ve her yerde doğrudur." şekline çevirip; bilmenin, bir önermenin doğruluğuna yeterli kanıta dayanarak inanmak, ilgili önermenin doğruluğundan emin olma hakkına sahip olmak olduğunu dikkate alarak, bilmek ile doğru inanmanın aynı olduğunu söyleyebiliriz. Yani; herhangi bir önermenin doğruluğuna, doğru inanıyorsak o önermenin doğruluğunu biliyoruz demektir. dolayısıyla; bilmek, doğru inanmak; bilgi, doğru inançtır.

    Gerekçelendirdiği bilgi tanımına olası bir itiraza cevap vererek devam etmek istiyorum: Konu, Gettier Problemi. Gettier örneklerindeki kişiler, ilgili önermelerin doğruluğu ile alakalı yeterli kanıtları bulunmadığından, o önermelerin doğruluğuna, doğru inanamazlar. Bu nedenle, doğru inançları yoktur. Bu da, benim gerekçelendirdiğim şekli ile "Bilgi, doğru inançtır." tanımının Gettier tipi örneklerden etkilenmediği anlamına gelir.

    Buraya kadar; doğru inancın her zaman var olduğunu, yine doğru inancın doğru inanma ile var olduğunu ve doğru inancın bilgi olduğunu gerekçelendirdik. Doğru inanç her zaman varsa doğru inanma da her zaman vardır ve doğru inanma bir fiil olduğundan her zaman var olan bir doğru inanana muhtaçtır. O halde; her zaman doğru inanan vardır.

    Her zaman doğru inanan, herhangi bir anda yanılırsa her zaman doğru inanan olamayacağından, yanılmaz. Sadece, her zaman her şeyi bilen yanılmazdır.

    Her zaman her şeyi bilen, uzay ve zaman içindeki tüm olayları da bilir. Ancak uzayı ve zamanı kuşatan uzayın ve zamanın içindeki tüm olayları bilebilir. Uzayı kuşatan, uzayı her tarafından kuşattığından, tektir.

    Her şeyi bilen, var etmeyi de bilir. Var etmeyi bilen, var edebilme kudretine sahiptir. Var edebilme kudretine sahip olan, Var eden'dir.

    Özetle:

    bilgi, doğru inançtır.
    doğru inanç, doğru inanana muhtaçtır.
    doğru inanç, her zaman vardır.
    her zaman doğru inanan biri zorunludur.
    her zaman doğru inanan, yanılmaz biridir.
    yanılmayan biri, her şeyi bilendir.
    her şeyi bilen, zaman ve mekanı kuşatandır.
    zamanı ve mekanı kuşatan, tektir.
    her şeyi bilen, var etmeyi de bilir.
    var etmeyi bilen, var edebilme kudretine sahiptir.
    var edebilme kudretine sahip olan, var eden’dir.
    o halde, bilgiyi var eden bilen, var eden’dir."
    şeklindeki ispattır.

    Edit: argümantasyon eklendi.
    0 ...
  15. yazarların şiirleri

    67.
  16. Münafıkların günahı,
    Müslümanların ödediği bu bedel.
    Yıllardır;
    Çocuk, genç, yaşlı demeden
    Eksiliyor, biner biner.
    Göğe yükseliyor,
    Mazlumların ahı.
    Yine yıllardır,
    "Kahrolsun israil!" sesleri...
    Fazlası değil,
    Sadece sesler.
    Bu mu, Allah'ın emrettiği din?
    Kahrolan hep öksüz ve yetim,
    Kahrolan hep Filistin.
    0 ...
  17. yazarların şiirleri

    65.
  18. Biliyorum,
    Ne zaman çözülecek bu bilmece.
    Bekliyorum,
    Oyunun bitmesini.
    Şimdilik gelemiyorum,
    Ne taraflarda olduğunu bilsem de.
    Beklemiyorum,
    Kimsenin beni takip etmesini.
    Teşekkür ediyorum,
    Yalnız değilim sayende.
    Ve o kadar yalnızım ki...
    Göremiyorum,
    Gösteremiyorum seni kimseye.
    Saklambaç gibi...
    Görsem de demem sobe.
    Biliyordum derim,
    Elbet bitecekti bu oyun.
    Lütfen!
    Beni şahitlerin arasına koyun.
    Biliyorsun,
    Ben sadece erim.
    Etiyle kemiğiyle senin neferin.
    Böyle söyler miyim gerçekten?
    Bu kadarı bile gevezelik değil mi?
    Ne derim biliyor musun?
    Elbette biliyorsun.
    Şahit olan herkes bilir.
    Bilin bakalım nedir?
    Bu şiiri sana yazdım,
    Kulların anlasın:
    Ne tarafa baksam ufkumda yüzün,
    Yüzünün olmadığı her yerde hüzün.

    Edit: bir harf eklendi.
    1 ...
  19. yazarların şiirleri

    64.
  20. Deniz yarılmasa da olur,
    Zalimler boğulmasa da.
    Tamam, atma asanı yere,
    Sihirleri yutmasın.
    Ama elini göğsüne koy be Musam,
    Parıldamasa da olur.
    Mucizen adalet olsun.
    bunca büyücü, bunca firavun...
    Neredesin Musa?
    ismin Musa olmasa da olur.
    Biliyorum:
    Deniz yarılır,
    Zalimler boğulur,
    Bir asa tüm sihirleri yutar
    Ve elin parıldar.
    Ancak adaleti getirirsek;
    Gerek kalır mı denizi yarmaya?
    Boğulacak zalim olur mu dünyada?
    Sihirlere kanar mı insanlar?
    Belki o gün,
    Herkesin eli parıldar!

    Edit: noktalama işareti eklendi.
    0 ...
  21. ibrahim kanunu

    1.
  22. kur'an'da, elçi ibrahime atfedilen şu sözdür:

    "inanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır." (en'am, 82)

    bu epistemolojik kanun, doğru inancın bizi güvene ve doğru yola ulaştıracağını söyler, tıpkı bilgi gibi. başka bir deyişle, bu kanun; bilgi ile doğru inancın aynı oluşunu vurgular.

    bir benzeri için:

    (bkz: clifford ölçütü)
    0 ...
  23. kusursuz

    11.
  24. Kuddüs. Tanrı'nın isimlerinden biri.
    0 ...
  25. kuddüs

    4.
  26. Kusursuz. Tanrı'nın isimlerinden biri.
    1 ...
  27. yazarların şiirleri

    63.
  28. kışın açan bir beyaz gül,
    meydan okur ya soğuğa:
    var olmuştur bir kere;
    vurulmuştur mührü varlığa.
    işte öyle meydan oku kedere!
    tebessümün, bayrağın olsun:
    direğinin dibinde, zalimin kara kalbi;
    başında, sulha açılan bir pencere.
    yazsın üstünde;
    biz, barışın hayaliyle yaşadık.
    0 ...
  29. yazarların şiirleri

    62.
  30. ayaklarının altında görmedim cenneti,
    merhametinde gizli.
    şefkatle örülmüş bir hırka gibi
    sarıyor şimdi beni.
    senin evinde gurbetteyim.
    korkudan umuda hicretteyim.
    sen öğrettin bana vazgeçmemeyi.
    sabıra sarıldım bekliyorum
    bu dünyadaki ilk öğretmenimi.
    0 ...
  31. güne bir şiir bırak

    49.
  32. kışın açan bir beyaz gül,
    meydan okur ya soğuğa:
    var olmuştur bir kere;
    vurulmuştur mührü varlığa.
    işte öyle meydan oku kedere!
    tebessümün, bayrağın olsun:
    direğinin dibinde, zalimin kara kalbi;
    başında, sulha açılan bir pencere.
    yazsın üstünde;
    biz, barışın hayaliyle yaşadık.
    0 ...
  33. güne bir şiir bırak

    48.
  34. Yolcu!
    Heybende neler var?
    Sevgi ile vefakârlık!
    Başka?
    Ahlak ile samimiyet.
    Daha?
    Bitmeyen bir fedakârlık.
    Bana,
    "Babanı bir kelime ile anlat." deseler;
    "Baba." derim.
    Öyle yalın, öyle sade...
    Çünkü heybesi büyük;
    Sayamayacağım kadar hasleti var.
    Evet,
    O bir yolcu;
    Kendisini sevdiklerine adayan.
    0 ...
  35. kötülük problemi

    18.
  36. adil bir tanrı'nın varlığı kabul edildiğinde herhangi bir geçerliliği olmayan iddia.

    kötülük, felsefi ve teolojik açıdan en çok tartışılan meselelerden biridir. ancak bu sorunu çözmek için öncelikle kötülüğün ne olduğunu doğru bir şekilde tanımlamak gerekir. kötülük, sorumluluk sahibi bir bireyin kendine yahut başka bir varlığa haksızlıkta bulunmasıdır. bu tanım, kötülüğün bireysel sorumlulukla ilişkili olduğunu ve onu gerçekleştirenin haksız bir fiil işlediğini ortaya koyar.

    tanrı'nın, bu dünyada bireylerin kötülük yapmasına izin vermesi tanrı’yı kötü yapmaz. çünkü tanrı adildir ve adil olduğu için kötülüğün karşılığını tam anlamıyla verir. ahirette, kötülüğün faili hak ettiği cezayı alırken, kötülüğe uğrayan haksızlığa uğramasının karşılığını eksiksiz şekilde alacaktır. böylece adalet tastamam sağlanır.

    bu noktada bir itiraz ortaya çıkabilir: "neden tanrı kötülüğe hemen müdahale etmiyor?" ancak bu itiraz, adaletin gecikmeli sağlandığı önkabulüne dayanır. oysa adalet bir süreçtir ve bu süreci yöneten tanrı'dır. insan, sonsuza kadar sürecek bir filmin yalnızca küçük bir kısmını izleyip tamamını görmeden yorum yapmaya benzer bir durumdadır. tanrı'nın adaletine güvenildiğinde, kötülüğün varlığı bir sorun olmaktan çıkar.

    öyleyse, kötülük problemi aslında adalet problemiyle iç içedir. tanrı’nın adil olduğu kabul edildiğinde, kötülüğün varlığı bir çelişki oluşturmaz. çünkü bu dünyadaki ayrışma sürecinde insanlar özgür iradeleriyle hareket etmekte ve iyilerle kötüler ayrılmaktadır. sonuç olarak, kötülüğü yapan aslında yalnızca kendine kötülük yapmaktadır ve bu, adaletin ta kendisidir.

    o halde, yapılması gereken tanrı’nın adaletine güvenmek ve sürecin tamamlanmasını beklemektir.

    not: "tanrı madem benim yapacaklarımı biliyor, o halde beni niye imtihan ediyor?" sorusunun cevabı şudur: "senin, kim ve ne olduğunu öğrenmen için." tanrı seni direkt cezalandırsa "tanrı bana haksızlık yapıyor; beni, ben hiçbir şey yapmadan cezalandırıyor!" diyecektin.
    0 ...
  37. güne bir söz bırak

    174.
  38. Tesadüf, cahillerin mucizelere attığı iftira.
    0 ...
  39. adil inanç

    1.
  40. doğru inanç, bilgi.

    kendisine haksızlık bulaşmamış inanç.

    kur'an'da, elçi ibrahim'e atfedilen "inanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır." (en'am-82)

    sözü ile

    william kingdon clifford'un, inanç ahlakı isimli makalesinde "bir şeye yetersiz delile dayanarak inanmak herkes için her zaman ve her yerde yanlıştır."

    sözü birlikte değerlendirildiğinde ulaşılan bilgi tanımı.
    0 ...
  41. barışma yöntemi

    1.
  42. islam dini.

    Varlık nedir? Düşünürler, binlerce yıldır varlığın tam olarak ne olduğunu öğrenmeye çalışıyor. Bir şeyin ne olduğunu öğrenmek için o şeyin ne olduğunu bilmek gerekir. Bu nedenle, öncelikli olarak sorulması gereken soru, bilmenin ne anlama geldiğidir. "Bilgi nedir?" sorusunu doğru cevaplamadan "Varlık nedir?" sorusunu doğru cevaplamak mümkün değildir. Bundan dolayı, epistemoloji her zaman ontolojiden öncedir.

    Olgularla aramızdaki zihinsel ilişki, inançlarla kurulur. Birimiz üçgenlerin üç kenarı olduğuna inanırken, bir başkası dört kenarlı bir üçgenin var olduğuna inanabilir. Ancak, ikimizin de haklı olması mümkün değildir. Peki, haklı olanı haklı yapan gerekçe nedir? Üçgenlerin üç kenarı olduğuna inanan kişi niçin haklıdır? Çünkü üçgenlerin üç kenarı olması bir olgudur. inanç-olgu ilişkisi doğru kurulduğunda, olguya dair inancımızda haklı oluruz. işte tam burada, inanç ahlakı devreye girer; o olmadan, olgularla ilişkimizde haklı olamayız.

    Clifford’un inanç Ahlakı isimli eserindeki "Bir şeye yetersiz delile dayanarak inanmak herkes için, her zaman ve her yerde yanlıştır." ifadesine bu açıdan yaklaşmak ufuk açıcı olacaktır. Çünkü, biz herhangi bir şeye yeterli kanıta dayanarak inandığımızda, o şey hakkında haklı oluruz. Bir şey hakkında haklı olmamız, onun doğruluğundan emin olma hakkına sahip olmamız demektir. Bunun adı da bilmektir. Bu durumda, bilmek, doğru inanmak demektir. Böylelikle bilginin doğru inanç olduğu sonucuna varırız. "Doğru inanç vardır." önermesinin zıttına, yani "Doğru inanç yoktur." önermesine baktığımızda, bu önermenin hiçbir zaman doğru inanç olamayacağını görürüz. Dolayısıyla, "Doğru inanç vardır." önermesi her zaman doğru inançtır. O halde, eğer doğru inancın her zaman var olduğunu kabul edersek, bilgi biz insanlardan bağımsız olarak vardır. Ancak, doğru inanç doğası gereği doğru inanana muhtaçtır. Bu nedenle, doğru inancın sürekli var olduğunu ispatladığımızdan, onu sürekli var eden en az bir doğru inananın varlığı zorunludur. Her zaman doğru inanan tek midir, yoksa birden fazla mı?

    Her zaman doğru inanan biri, hiç yanılmayacağından; bu da yalnızca onun her şeyi bilmesiyle mümkün olacağından, doğru inanan aynı zamanda her şeyi bilendir. Her şeyi bilen biri ise, zaman ve mekân içindeki her olayı bilir. Çünkü sadece zamanı ve mekânı her tarafından kuşatıp gözeten, zamanın ve mekânın içindeki tüm olayları bilebilir. Mutlak Bilen, mekânı her tarafından kuşattığından tektir, yücedir ve sonsuz büyüklüktedir. Ayrıca, Bilen, doğru inancı sürekli var ettiğinden, aynı zamanda Var Edendir. Tekrarlıyorum: Var Eden; her zaman doğru inanan ve her şeyi bilendir.

    Tarih boyunca, tek, yüce, sonsuz büyüklükte, her şeyi kuşatan ve her şeyi bilen bir Var Eden tasavvuru yalnızca Kur’an’da geçmektedir. Kur’an’da geçen El-Alîm (Bilen), El-Hâlik (Var Eden), El-Aliyy (Yüce), El-Azîm (Büyük) ve El-Muhît (Kuşatan) gibi isimlerin hepsi, bizim akıl yürütme yoluyla ulaştığımız sonuçları desteklemektedir. Bu nedenle, bizim akıl yürütmeyle vardığımız sonucun, bin küsur sene önce zaten ifade edilmiş olması, Kur’an’ın Tanrı vahyi olduğuna delildir. Bilen, var eden, sonsuz büyüklükte olup en yüce ve tek olan Tanrı'dır.

    islam, barış içinde olmak anlamına gelir. Barışmadan, barış içinde olunmaz;
    islam, barışmak demektir. Yöntemin; bir şey yaparken tutulan, bir amaca erişmek için izlenen düzenli yol olduğu, islam dininin de Tanrı'nın rızasına ulaşmak için yapılan eylemler olduğu düşünüldüğünde; dine yöntem demek doğru olacaktır. Yani; islam dini, barışma yöntemidir. Tanrı ile, yani Mutlak Var Eden ile barışma, bu yöntemin temelini oluşturur. Kur'an'da, Türkçesiyle Okunan'da; Barışma'nın en önemli şartı tek bir Tanrı'ya inanmaktır. Tanrı'nın; bilen, var eden, en yüce, sonsuz büyüklükte ve tek olduğunu göz önüne aldığımızda, zaten tek bir Tanrı'ya inanmak zorunda olduğumuz sonucu çıkar. Bu yalnızca teolojik bir zorunluluk değil, aynı zamanda epistemolojik ve ontolojik bir gerekliliktir. Bu durum, Barışma'nın epistemoloji ve ontoloji ile iç içe olduğunu gösterir. Buna bir delil de Okunan'da elçi ibrahim'e atfedilen "inananıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır." (En'am-82) ayetidir. Bu ayet, "doğru inanç bilgidir" tanımını desteklemektedir. Ayrıca, bu ayetin diğer bir önemi de içinde vurgulanan yöntemdir: Eğer inancımıza haksızlık karıştırmazsak, güvene ve doğru yola ulaşacağımız belirtilir. Bu da, Barışma'nın epistemolojik temelini oluşturur.

    Okunan'da, Barışmanın bir diğer önemli şartı da Tanrı'nın yani Mutlak Var Eden'in hoşnut olacağı bir insan olmaktır. Biz var edilenler, ancak var edilme nedenimize uygun eylemlerde bulunursak Mutlak Var Eden'in hoşnutluğunu kazanabiliriz. Barışma yöntemi tam olarak budur: Tanrı'nın rızasını kazanmak için yapılan her şey.

    Okunan, barışma yönteminin ana kaynağıdır ve biz Müslümanlara, yani barışmakta olanlara, rehberlik etmektedir. Okunan'ı bize ulaştıran, elçi ve nebi olan Muhammed, Türkçesiyle Övülmüş Olan'dır. Ona bu şerefli ismi veren Tanrı; tüm elçilerine ve onlara uyanlara, barışmayı bir yöntem olarak seçmiş ve onlardan lütfunu esirgememiştir. Barış, nebi Muhammed ve diğer tüm elçilerin üzerine olsun; olmuştur da.

    Kendilerine barışmayı bir yöntem olarak seçen tüm inananlar, yaptıkları eylemleri Tanrı'ya, onun hoşnutluğunu kazanmak için sunarlar. Ben de bu yazıyı Tanrı'ya ithaf ediyorum. Barış ile...
    0 ...
  43. güne bir şiir bırak

    46.
  44. Ayaklarının altında görmedim cenneti,
    Merhametinde gizli.
    Şefkatle örülmüş bir hırka gibi
    Sarıyor şimdi beni.
    Senin evinde gurbetteyim.
    Korkudan umuda hicretteyim.
    Sen öğrettin bana vazgeçmemeyi.
    Sabıra sarıldım bekliyorum
    Bu dünyadaki ilk öğretmenimi.
    1 ...
  45. güne bir söz bırak

    171.
  46. Eğer ışığa doğru gitmiyorsanız karanlığa doğru gidiyorsunuzdur.
    0 ...
  47. varlık

    55.
  48. varlık nedir? düşünürler, binlerce yıldır, varlığın tam olarak ne olduğunu öğrenmeye çalışıyorlar. bir şeyin ne olduğunu öğrenmek için o şeyin ne olduğunu bilmek gerekir. dolayısıyla; sorulması gereken ilk soru; bilmenin ne demek olduğu ile ilgilidir. "bilgi nedir?" sorusunu doğru cevaplamadan "varlık nedir?" sorusunu doğru cevaplamak mümkün değildir. bu bağlamda; epistemoloji, her zaman için ontoloji'den öncedir.

    olgularla aramızdaki zihinsel ilişki inançlarla kurulur. birimiz üçgenlerin üç kenarı olduğuna inanırken, birimiz dört kenarlı bir üçgenin var olduğuna inanabilir. normal olarak, ikimizin de haklı olması mümkün değildir. peki haklı olanı haklı yapan gerekçe nedir? üçgenlerin üç kenarı olduğuna inanan niye haklıdır? çünkü üçgenlerin üç kenarı olması bir olgudur. inanç-olgu ilişkisi doğru kurulduğunda olgu ile ilgili inancımızda haklı oluruz. inanç ahlakı tam da burada devreye girer, o olmadan olgularla ilişkimizde haklı olamayız. clifford'un, inanç ahlakı isimli eserindeki "bir şeye yetersiz delile dayanarak inanmak herkes için her zaman ve her yerde yanlıştır." ifadesine bu açıdan yaklaşmak ufuk açıcı olacaktır. biz, herhangi bir şeye, yeterli kanıta dayanarak inandığımızda o şey ile ilgili haklı oluruz. o şey ile ilgili haklı olmamız, bizim o şeyin doğruluğundan emin olma hakkına sahip olmamız demektir. bunun adı da bilmektir. demek ki bilmek, doğru inanmak demektir. böylelikle bilginin doğru inanç olduğu sonucuna varırız.

    bilgi tanımından sonra aklımıza gelebilecek sorulardan biri; bilginin bir inanç türü olmasından dolayı bize bağımlı olup olmadığı konusudur. doğru inancın varlığını inceleyerek bu konudaki merakımızı giderebiliriz. "doğru inanç vardır." önermesinin zıttına, yani; "doğru inanç yoktur." önermesine baktığımızda bu önermenin hiçbir zaman doğru inanç olamayacağını görürüz. bu da "doğru inanç vardır." önermesinin her zaman doğru inanç olduğunu gösterir. o halde; bilgi, her zaman var olmadığımızı kabul ettiğimizde; biz insanlardan bağımsız olarak vardır.

    doğru inancın bizden bağımsız olarak var olduğunu kabul ettik. ancak; doğru inanç, doğası gereği, doğru inanana muhtaçtır. doğru inancın sürekli var olduğunu ispatladığımızdan, onu sürekli var eden en azından bir doğru inananın varlığı zorunludur. her zaman doğru inanan, tek midir, yoksa birden fazla mıdır? her zaman doğru inanan, hiç yanılmayacağından ve bu da ancak her zaman doğru inananın her şeyi bilmesi ile mümkün olacağından; doğru inanan, her şeyi bilendir. her şeyi bilen, zaman ve mekan içindeki her olayı bilir. sadece zamanı ve mekanı her tarafından kuşatıp gözeten zamanın ve mekanın içindeki tüm olayları bilebilir. yani; mutlak bilen, mekanı her tarafından kuşattığından tektir. bilen, doğru inancı sürekli var ettiğinden, aynı zamanda var edendir. var eden; her zaman doğru inanan ve her şeyi bilendir. evet, artık "varlık nedir?" sorusu ile ilgili konuşma ehliyetine sahibiz. var olan; var eden ve var edilenlerdir.
    1 ...
  49. isra suresi 9 ayet

    1.
  50. "kuşkusuz bu kur'an en doğru olana iletir; dünya ve âhiret için yararlı işler yapan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. " isra suresi 9. ayet

    bu ayette allah, bizi en doğru olana iletenin kur'an olduğunu açıkça bildirir. kur'an ile ulaşılabilen en doğru yol varken başka yollara sapanlar, yolunuzun sonu nereye çıkıyor dikkat edin!
    2 ...
  51. şeriat allah ın değil insanların kanunudur

    7.
  52. "... Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." Maide-44
    2 ...
  53. knowledge

    16.
  54. Nick altına bir sovyet taparın ağladığı yazar.
    Bir sovyet taparın kuduruşunu keyifle izlemekte.
    0 ...
  55. knowledge gibi türk olan padişahların emperyalizmi

    2.
  56. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük