bu yıl onuncusu düzenlenen radyo boğaziçi müzik ödülleri'nde kazananlar belli olmuş, ve radyo boğaziçi'nin facebook ve twitter hesapları aracılığıyla duyurulmuştur.
bu yıl öncekilerden farklı olarak çok daha profesyonel bir anlayışla ve amatör ruhlarını da koruyarak çalışan ekip bir yıllık emeklerinin karşılığı almak üzere tören düzeninin sağlanması için çalışmalarına devam etmekte, ve 16 mayıs perşembe günü türkiye'nin sevilen isimleri ile sevenlerini bir araya getirecek. tören her zamanki gibi bümed üst bahçe'de düzenlenecek ve saat 17.00'da başlayacak olan töreni öncekilerden ayıran en önemli özelliklerden birisi de sanırım paylas.com üzerinden canlı yayınlanacak olması. her geçen yıl kalitesini daha da arttıran bu töreni, türkiye'nin en iyi ödül törenlerinden biri olarak göstersek yanılmış olmayız.
bu entryi girmeden önce tam 7 ay bekledim. 7 koca ay.
uludağ sözlük'e mail kutuma gelen bir davet maili ile üye oldum. o zamanlar 20 tanım entrysi isteniyordu üye olabilmemiz için(şimdi kaç bilmiyorum) ve bunların ciddi anlamda tanım olması gerekiyordu. o sıra yazarlık başvurusu yapan birkaç arkadaşımın hesapları onaylanmamıştı gevşek tanımlarından ötürü. konudan çok sapmayalım, o ara bu maili görünce "bakalım" dedim, "nasıl bir yermiş bu ulu sözlük, bi' kontrol edelim?". hesabı oluşturdum, entry girmeye başladım ve tam 14. entryimdeyken birden mesaj kutum yandı. gelen zall'ın hoş geldiniz mesajıydı (şimdi nasıl bilmiyorum, o ara hesabınız onaylanırsa zall'dan mesaj geliyordu otomatik). güzel işmiş dedik, daha 14 entry girmişken hesap onaylandı. hepitopu 1 saat bile sürmedi yani onaylanması hesabımın.
ortamın yeni yetmesi, taze yazarı olarak ilk birkaç gün sadece okuma yapmaya çalıştım, ara ara entryler girdim. ancak şunu görmüştüm ki uludağ sözlük diğerlerinden farklı. zira burası bir sözlük değil, biraz formatlanmış bir forumdu. yazarlarının büyük bir kısmını inci sözlük hesabı silinmiş liselilerden oluşuyordu ve birbirinin aynısı olan iki başlığı sol framede alt alta görebiliyordunuz. durumu ilettiğiniz moderatörlerden de cevap alabilmek deveye hendek atlatmaktan zordu. gerçi hakkını yemeyelim, moonlight sonata pek yardımcı olurdu ancak bu ona has bir özellikti, moderasyona değil.
bu entryi girmeden önce tam 7 ay bekledim. 7 koca ay. çok şey değişmiş sözlükte. formatlanmış forum havasından çıkmış, güldürmeyen inci sözlük olmuş. yazarlarının yaş ortalaması 13 14 civarına kadar gerilemiş ve giren kişide yazma isteği dahi bırakmaz hale gelmiş. üstteki getir ve ara butonları pek sık kullanan biri olarak diyebilirim ki yok, eski başlıklar da çöplük olmaktan kurtulamamış bu niteliksiz yazar ve beceriksiz moderasyon yüzünden.
uludağ sözlük, artık devam etmemesi gereken bir site. webarchive'da yerini alsın, ve biraz daha az karbondioksit salınsın dünyaya.
şu girişteki reklam olayını deliler gibi abartmışlar. o nedir arkadaş, tam ekran reklam gösterimi!!1 allahını seven üstüme adblocker atsın diye dolaşıyorum artık odada. yuh!
istanbul, ankara, izmir, bursa gibi büyük şehirlerde bu haberlere artık kayıtsız kalınmadığını gösterir. buralarda çıkan haberler genelde okunmadan geçilir, ama samsun için bu böyle değildir.
kendisi hakkında neden o malum açıklamayı yapana kadar hiçbir şey yazılmamış gerçekten şaşırıyorum.
güzver yıldıran, türkiye'nin yetiştirdiği en nadide eğitimcilerden biri olmakla birlikte, bilime inanan ve türkiye'de bilimin geliştirilmesi adına çabalayan bir profesördür. kendisi, dünya çapında etkili bir diğer eğitim bilimci benjamin bloom'un öğrencisidir ve eğitim alanında olduğu kadar, türkiye'nin gündemi ile de bilgi sahibidir.
bahsi geçen videonun sonunda da belirtildiği gibi, elindeki veriler oecd verileridir ve hükümetlerce güvenilen ve kullanılan verilerdir. burada öğretmen maaşlarını 1700 olduğunu belirtmiyorum elbette, ancak yaptığı konuşmada tüm dünya ülkelerinin kullandığı verileri kullanmasından ötürü taşlanması anlamsız ve bir o kadar da basiretsizce bir harekettir. ve bence, tüm bu yazıları yazanlar kendilerine bir özür borçludur.
ülkemizde değeri nedense anlaşılamamış bir oluşum. ben bu sayede bir arkadaşım ile avrupa'da 25 gün boyunca 9 şehir gezdim ve çok büyük bir problem ile karşılaşmadan turu tamamladım. havalimanları şehre uzak diyenler varsa da avrupa'da şehir içinde havalimanı olmadığını belirtmek isterim. o uzun ve yorucu trenli yolculukları yerine o yolu 1 saatte uçakla katettikten sonra 1 saatlik havalimanı transferi pek bir önem arz etmiyor kanımca. ayrıca kaldığım hosteller de ortalama ve üstüydü... zaten kurucuları da genç insanlar oldukları için öğrenci kafasını bilen kişilerdi, nerede ne yememiz gerektiğine kadar işimize yarayacak her bilgiyi verdiler, tur esnasında da kendilerini arayıp yardım istediğimiz zamanlar oldu. ilk yurtdışı tecrübemiz olduğu halde turumuz beklediğimizden rahat geçti. avrupayı gezmeyi düşünüyorsanız, interfly bence en iyi en hesaplı alternatif.
bugün, sevgilimden ayrıldım. bugün dediğime bakmayın, daha iki saat filan oldu. ama bunu ikimizde beklediğimiz ve -sanırım- istediğimiz için çok zorlu geçmedi.
peki bu mu olay? değil. bu olayla birlikte içimdeki o uzun süreden beri var olan can sıkıntısı ve anlamsızlık hissi de gitti. evet, bütün bunlara neden olan sorulara cevap bulabilmiş olmak rahatlattı beni.
ayrıca, bu süreçte yanımda olan tüm insanlara teşekkür ediyorum.
şöyle bir ifade geçmiş; "arapça, birleşmiş milletlerin ingilizce, çince, ispanyolca, rusça ve fransızcayla birlikte kabul ettiği altı resmî dilden biridir.". sadece bu maddeye dayanarak dahi söyleyebiliriz ki yerinde bir hareket. arapçayı sadece ve sadece at gözlükleri takmış popülist ateist gözlüğü ile incelerseniz, evet zaten bu başlıkta söylenenler doğru. ancak bakış açını açık bir şekilde saçma.
öncelikle arapça'nın konuşulduğu bölgeye bir bakalım. tamamı bugün "o çok beğenilen" avrupa ve amerika'nın muhtaç olduğu yerler. neden peki? çok açık, petrol. işte sadece bu nedenle dahi, türkiye'nin stratejik önemi artıyor. yoksa boğazlar filan da hikaye yani. şimdi, bu önemli bölgede kalan bir bölgede siz birlşemiş milletler'in resmi dillerinden birkaçını öğretiyorsunuz. ee iyi. ancak atanılan nokta şu ki, az önce yukarıda da "at gözlükleri takmış popülist ateist" tanımlamamla anlatmaya çalıştığım üzere, siz arapça'yı stratejik açıdan önemli bir dil olarak değil de, iç işleri bomboktan olan ülkelerin dili olarak görürseniz yanlış yaparsınız.
diyoruz ki dil öğretimi önemli. hatta -şansa bakın ki- tam da bu sıra "erken yaşlarda dil eğitimi" konulu bir proje hazırlamaktayım. oh yes. ülkemizde ingilizce, fransızca ve almanca eğitimi, erken yaşlarda başlıyor, evet. ancak özel okullarda okumuyorsanız, oldukça yetersiz bir eğitimle karşılaşıyorsunuz. öyle ki, bugün "arapça öğrenmek isteyen kuran kursuna gitsin amuğa goyyim yeaa" diyenlerin birçoğu bile, ingilizce, fransızca ve almanca'yı ilkokul seviyesinden itibaren öğreten güzel ülkemde dil kurslarına gidiyor. aradaki fark ne? fark yok.
peki ya arapça dil eğitiminin müfredata sokulması insanları neden korkutuyor? bu da çok açık değil mi? "sözde" %99 müslüman olan bir ülkede yaşadığımız için insanlar bu şekilde şeriatın geleceğini düşünüyor. ancak şu da var ki, insanlar kur'an-ı kerim'i okuyunca anlarlarsa, bu başımızdakiler bir dakikadan fazla kalamazlar yönetimde. gerçi belirtmekte fayda var, kur'an-ı kerim'in dili bugün arap coğrafyasında konuşulandan farklı. konuyu saptırmayalım, arapça dil eğitiminden korkmamak lazım, neden mi? çünkü aynı tehlike ingilizce, fransızca ve almanca'da da var. bugün bu dilleri öğrenmeye başlayan birçok kişi bu ülkelere "hayranlıktan öte" bir sevgi ile bağlılar. bugün türkiye'de "ben askerlik yapmam, vicdanî retçiyim." diyenlerin birçoğu dahi "ulan amerika ordusu çağırsa giderim kehkeh" diyorlar. bugün bu dilleri öğrenmeye başlayan birçok kişi bu ülkelerin mandasını istiyorlar. evet, durum aynen böyle. at gözlüklerinizi çıkartıp etrafınızı "objektif" bir pencereden incelediğiniz zaman bunun gerçek olduğunu göreceksiniz.
erken yaşlarda dil eğitimi önemli dedik. bugün dil eğitimi almaya başlayan büyük bir kesimin seçme şansı yok. gittiğiniz devlet okulunda hangi dil okutuluyorsa onu öğrenmeye çalışıyorsunuz. bunların arasında arapça da olsun, sonuna kadar destekliyorum. hatta ve hatta, çince, ispanyolca, portekizde, italyanca, rusça, japonca, swahili filan da olsun. ve bunlar seçmeli olsun tüm örgün eğitim kurumlarında, ve eş zamanlı olarak okutulsun. yani ilköğretimde rusça almış biri lisede de rusça alabilsin ki bir anlamı olsun. değil mi ama?
şimdi pek kıymetli sözlük efradı, bir kez daha düşünmeye davet ediyorum sizleri. olayı kulaktan dolma atayistlikle değil, dil eğitimi, ülkeler arası ilişkiler ve stratejik önem filtreleri ile inceleyin. emin olun, büyük bir aydınlanma yaşayacaksınız.
dünyanın en sikko kuralı gibi duruyor. hani bazen bir başlığa giriyorsunuz, öyle saçma sapan şeyler yazılmış ki. eh, sözlükteki tek değerlendirme zımbırtısı da oylama butonları olduğundan, ister istemez engelliyor okumayı. oku, bekle, oy ver, oku, bekle, oy ver... uzun iş aga.
elbette kimse buradaki yazar kişilerine gerçek anlamda yazmanın ne olduğunu öğretemez, insanları okumaktan da soğutuyor bu tip şeyler.
eheh. komik çocuk. geçmişi hakkında hiçbir bok bilmediği insanlar hakkında klavyenin tuşlarına basmak kolay. eh, ben butonuna basınca nickimizin önünde yazar da yazıyor. e o zaman daha ne? hepimiz yazar olalım değil mi ama?! hepimiz sırayla nobel edebiyat ödülü alalım mesela. hepimiz nyt'nin en çok satanlar listesine #1* sıradan giriş yapalım. hepimiz yazar olalım... sonra atıp tutalım, bok atalım.
gelişmekte ancak yanlış yöne doğru gelişmektedir. sol tarafa baktığınızda ne kadar asılsız başlıklar olduğunu göreceksiniz. bilmiyorum o başlıkları açan yazarlar sözlüklerin türkiye'deki öneminin farkında mı? gazetelerin manşetlerini süsleyen haberlerin birçoğu önce sözlüklere yazılır, birçok gazete ve ajans sözlüklerden beslenir. ve bütün bunların farkında olmayan daha yaşı oldukça genç(!) olan arkadaşlar da sol tarafın anasını siker o saçma sapan başlıklarla...
saçma bir oluşum. yazarlarının %60 - 70'i erkek. ve reklamlarını yapabilmek adına her türlü çirkefliği yapabiliyorlar. ama yine de başarılar dileyelim...