farklı deneyimlere açığım. mümkün olduğunca açık görüşlü olmaya çalışıyorum. kimseyi, -bir başkasına zarar vermemek şartıyla- yaptığı eylemden dolayı yadırgamıyorum. aksine, yeni ve farklı bir deneyim fikri bana son derece cazip görünüyor.
bu başlık da bir çeşit tinder gibi. veya, insanların gece kulübündeki davranışları gibi. gece kulübüne gideriz. eğlenme ihtiyacımızı bir yandan karşılamakla birlikte, diğer yandan bir kişiyi beğeniriz ve merhaba demeye gideriz. bizi 'merhaba' demeye götüren şey esasında, bu başlıkta belirtilen kriterler.
'merhaba' dedikten sonra ağzımızdan çıkan her söz, o kişi ile geceyi birlikte geçirme şansımızı artırmak için söylenir. burası, veya bu başlık, gerçek yaşamdan çok farklı değil.
iletişime geçmek için buradan mesaj atılabileceği gibi, gizlilik gibi bir gerekçe varsa kaarlovatanen@outlook.com adresine e-posta atılabilir.
ekleme: "amk salakları tarafından verilen ilanlar" yönündeki entrylere tenezzül etmeye gerek duymuyorum. davranışımın doğru olup olmadığını sorgulamak kimsenin haddine değil. ahlak bekçisi gibi davranmaya gerek yok.
yasadigim yer besiktas/istanbul. erkegim, 26 yasindayim. sigara kullanmiyorum. boyum 182 cm, kilom 75. Hafta ici eve gec saatte geliyorum ancak cuma aksamindan pazar aksamina kadar kendime ayirabilecek vaktim var. kafa dengi bir friends with benefits tarzinda arkadaslik gerek benim gerek karsidaki kisi icin keyifli olacaktır diye tahmin ediyorum. Karsidaki kisinin ruya tabirlerine, burclara, fala inanmasi veya survivor gibi programlari izlemesi bende bu yonde istek olusturmayacaktir.
sanirim son 10 entry arasinda isi sakaya vurmadan verilen tek ilani verDim.
Neyse. Kimse kendisi hakkinda kolay kolay objektif olamaz. Bu bir gercek. Bununla birlikte oldukca sakin, kolay anlasilabilir, kimseye zarari dokunmayacak bir kisi oldugumu düşünüyorum.
yapılan her davranışı kınamak hastalığına sahip bu hastalıklı toplum tarafından her zamanki gibi olumsuz yönde ve her zamanki gibi yok yere eleştirilen kişi.
kimin ne yaptığı üzerinden sürekli yorum yapan vizyonsuz, olumsuz eleştiri yapmaktan başka herhangi bir fonksiyonu bulunan hastalıklı bünyeler dilerim başkalarını sürekli eleştirmenin bir hastalık olduğunun farkına varırlar ve bu gerzek hallerine bir son verirler.
isteyen istediğini yapsın. isterse facebook durum güncellemesinden duyurur, isterse yakınlarına sms atar, isterse onları telefon ile arar veya kimseye haber vermez.
istanbul/ortaköy'deki şubesi gayet başarılı, fakat yaz döneminde kapanış saatinin hafta içi 22:00, hafta sonu ise 21:00 olarak ayarlamaları kısmen abes. gidenler zaten genellikle çalışan kimseler, belli bir saatten önce gitme lüksleri zaten yok. hal böyle olunca kapanış saatini yaz döneminde öne çekmeleri gerçekten hayret verici.
bence en ideal sosyalleşme ortamı da olmalı. mesela, nasıl ki ahali bara gidip sosyalleşiyor, benzer durum kütüphanelerde de olmalı. kütüphanelerin bir kafeteryası olacak, ahali orada birbiri ile tanışacak, ve böyle çekirdek arkadaşlıklar kurulacak. iyi olurdu. böylelikle sohbeti fenerbahçe'den öte geçebilen insanlar tanırdık. değil mi?
gerçek hayatta izbandut olup; itüsözlük, ekşisözlük, uludağsözlük gibi oluşumlarda erkekte aradığı kriter olarak "180 boy, adonis kası" vs yazmak. bizzat şahit oldum buna.
"beslemek" kelimesinden kasıt, evde birlikte yaşamak ise; hiçbiri. hiçbir hayvanı alıp, sırf ben onu seviyorum diye benimle birlikte yaşamaya mahkum etmedim.
insan denen varlık severken bile bencil. bir hayvan seviyor, bir kuşu mesela. alıyor kuşu, evindeki bir kafese koyuyor. diyor ki kuşa "ben seninle birlikte yaşamak istiyorum, senin burada olman bana keyif veriyor". burada 2 dakika durup düşünmüyor, "yahu bu kuş şu kafesin içinde yaşamaktan memnun mu? acaba" diye.
niye sevdiğimiz bir hayvanı alıp, sırf biz onu seviyoruz diye, onu bizimle yaşamaya mecbur bırakıyoruz? niye sevdiğimiz bir kuşu alıp evimizdeki bir kafese tıkıyoruz? kafesimize koymadığımız kuşları sevmemiz için önümüzde bir engel mi var? yok. ama işte, bencillik duygusu sevgimize bile bulaşmış. seviyorsak, bizimle olacak. bizimle olmayanı, ağaçtaki kuşu mesela, sevemiyoruz.
belki doğa bir hayvan için keyif yeri değil. belki doğada yiyecek bulmak zor. ama bu, "e doğada olsa zor yaşayacak. evde yaşayınca rahat yaşıyor, evcil hayvan sonuçta" demek için, bir kuşu alıp kafese tıkmak için geçerli bir sebep değil. eğer kuşları seviyorsanız, birkaçını evde kafese tıkmak yerine hergün balkonunuza ekmek kırıntısı bırakabilirsiniz.
ama yok, "beslemek" kelimesinden kasıt, bildiğimiz anlamda yiyecek vermek ise, kuş da besledim, kedi de, köpek de, keçi de, tavuk da.
iskandinav kızı güney afrika'ya düşse başının çaresine yine bakar. erkeği bir kurtarıcı olarak görmez.
slav kızı ise güney afrika'ya düşsün düşmesin, kurtarıcı olarak görebileceği bir erkek arar ve ister ki bu erkek ona kürk alsın, kredi kartını versin, vs.
elbette bu saçma bir genelleme olabilir ancak gözlemlediğim genel olarak bu. bunda tabii, çevresel koşulların doğrudan etkisi var. slav kızları eski doğu blok ülkelerinde bulunuyor ağırlıklı olarak. bu ülkede insanlar tüketime, gösterişe aç, henüz tüketim ve gösteriş doygunluğuna ulaşmış değiller. iskandinav ülkelerinde ise durum tam tersi. kadınlar zaten yeterince güçlü konumdalar; hem yetiştirilme tarzları hem de kadın-erkek eşitliğinin mükemmel olmasa bile sağlanmış olması, iskandinav kadınlarını kurtarıcı bir erkek aramaya itmiyor. slav ülkelerinde ise durum aynı değil.
tartışıyor olunması bile ilkellik. başlarım öyle sorunsala. ötanazi elbette insanlık hakkı. toplum, yasa koyucular vs; bu kişiler kim oluyor da bir bireyin yaşamaya devam edip etmeme kararını görmezden geliyorlar?
20-30 yaşında sağlıklı olup "yaa ötanazi olmasın benceaa" diye saçma sapan yorum yapmak çok kolay.
biraz empati yapın ve kendinizi 80'li yaşlardaki o insanların yerine koyun.
nihat ile sivrisinek programının olduğu zamanlar alem fm.
kimi zamanlarda ise trt radyo 3. ama klasik müzik çaldığı zaman değil, klasik müzik dinlerken sıkılıyorum.
gerçi, neden pahalı olduğunu anlıyorum.
1) bu maddeler kıt.
2) insan, sırf kıt olduğu için işe yaramayan bir maddeye üç maaşını verebilecek kadar aptal, üstelik, kadınlar bu durumdan keyif alacak kadar düşük bir öz-benliğe sahip.
bu iki sebepten dolayı elmas, pırlanta vesaire pahalı.
dinden daha iyi bir rehber.
dinin sayesinde değil dine rağmen gelişebilmiş, ve gelişiyor.
ama insan denen bu mahlukat bilimi; bu gelişmeleri, kendi ülkesinin askeri gücüne güç katmak için teknolojik silah yapımında da kullanıyor.
enteresan bir yer. içindeyiz. bırak biz insanları, dünya yok olsa, bu durum uzay için, vücudumuzda bir kol kılının yok olması gibi bir şey bile değil, sanki sadece bir dna'mızın kaybolması gibi. öyle böyle büyük değil, ve biz içindeyiz. ucunu, sonunu bilen yok henüz. gerçekten çok enteresan. nasıl bir yerdeyiz.