bu dizi devam ettiği sürece aaron paul'a bir adet en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü verilmezse orospu çocukluğu kazanacak. bryan cranston'ın kabul görmeye başlaması çok güzel fakat hani aaron'a? adam hakediyo.
bu arada breaking bad harbiden insanlığa bir hediyedir, bunları izlemek lazım hep.
sondaki o kemanları keith moon akıl etmiş, hatta olayın bizzat prodüktörü olmuştur, böylece şarkı süperfantastik halini alır. konserlerde de keman eksikliğini roger daltrey mızıkasıyla kapatır, sıkıntı olmaz.
son zamanlarda aynı albümü arka arkaya iki kez dinlemez oldum, yeni şeyler öğreneyim, last.fm'imde onbinbeşyüz grup olsun, seks olsun güzel olsun gibi mantıkları vardı bu girişimin. sonra kasımın sonlarına doğru them crooked vultures'u indirdim ve artık bir vampire weekend bir them crooked vultures, bir heaven and hell bir them crooked vultures, humbug-tcv, gay indie şeyler-tcv, atmosferik yarrak metal-tcv, melankolik trip hop/new wave/dub/yeni ne indirdiysem hepsinin arasına them crooked vultures koymaktan albümü haşat ettim, ki mp3 çaların günlük en az bir saat kendilerini çalması da insanı mp3 çaların varlığı için tekrar şükrettirecek bir olay. ilk dinleyişte en azından 'farklı bi şeyler denemişler' demiştim, albümü çiğnedikçe zeppelin-qotsa-dave(foo fighters gelmiyo daha) tadı yavaş yavaş akıyor. düşündükçe çıldırıyorum ya, o kadar şahane bi şey ki. josh homme, john paul jones, dave grohl, yani, farklı şeyler denemişlermişmiş, destur yahu.
utanmadan söylüyorum, albüm 2009'un benim için en şahane olayıdır ve led zeppelin'i andıran şarkılar arayanlar alıp elephants'ı ve sonra bütün albümü defalarca dinlemelidir, çünkü filden zarar gelmez. ayrıca bi şarkı yazıp adını caligulove koyan insanlara bu dünyanın daha çok ihtiyacı var. böylesi bir anlayışı kucaklamak, öpmek istiyorum.
son günlerdeki sessizlik fırtına öncesinden mi yoksa bi sıkıntı mı var acaba. bi de yeni dj alımı vardı yalan oldu galiba onlar, başvuralı bir ayı geçmiş.
mozaiklenen sigaradan zevke gelen insanlar var sanırım. o zaman size şunu tavsiye ediyorum. yapacak hiçbir şey olmadığını düşündüğünüz bir gece saat 2'de, kanallarda öylesine gezinirken iyi, kötü ve çirkin filmine denk geliniz. bu sizi çölde deniz bulmuş kadar sevindirmeli ama, öyle bir durumdasınız: sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri sizin o an gayet anlamsız olan hayatınıza bir eğlence olmak için karşınızda duruyor. ve film başlamadan diyor ki bu film +13, 13 yaşından küçükseniz sizi kötü etkileyebilir. izlemeye başlayın, tam keyfiniz yerine geldiğinde birden aklınıza, filmde clint eastwood'un sigara izmaritleriyle iz sürdüğü sahneler gelsin. ve bir kaç dakika sonra ekranın mozaik içinde kaldığına, o şahane sinematografinin, muhteşem görüntülerin mozaikler arasından kafalarını uzatmak zorunda kaldığına şahit olun. hemen yanıbaşınızda gerçekleşen bu katliamla ilgili hiçbir şey yapmadan nasıl yaşayabilirsiniz? sanatın ağzına sıçıyorlar yetişin! bile diyemiyorsun ki. yarısı sansürlü, kesilen sahneler başka başlıkların konusu. filmin görkeminin altında ezilmek isteyen ben, bir mozaik cümbüşüyle başbaşa kalmak zorundayım.
şu ana kadar sigara içmedim, merak bile etmedim, ve kokusundan, dumanından, her şeyinden tiksiniyorum(bu da 'not: galatasaraylıyım' gibi oldu). ama çocuk kandırır gibi her beyaz çubuğu mozaiklemek bizi nasıl bir tehlikeden koruyor anlayabilmiş değilim, bir gün sigaraya başlayacaksam bunları düşünüp başlayacağımdan da eminim. bu yüzden artık bu yasaklara karşı söylenen her sözü desteklemek bende bir refleks oldu. ben sansürsüz televizyon istiyorum, insanların her gördükleri şeyden etkileneceği tehlikesinin dikkate alınmadığı bir toplumda yaşamak istiyorum. okan bayülgen'in sigaranın zararlarını tiye alması da bu yüzden şahane bi olaydır. rtük'ün yaklaşımı artık 'sigara mı dedin sen, vay senin amuğa koyum ben o zaman.' a dönmüştür çünkü.
an itibariyle yayın yapmak istediğim radyo, rush çalmak istediğim radyo, fakat birden bu hafta doğuveren bu istek nasıl gerçekleşir bilemiyorum. bilen varsa elimden tutsun, ben de yapayım. güzel olsun.
ilk önce heath ledger - joseph gordon-levitt benzerliğini daha kolay kıyaslama imkanı sunan film için: 10 things i hate about you
asıl konuya da gelelim, daha önce de yazdım ama soundtrack kısmını es geçmişim. şimdi size sıralayacağım şarkılar bu filmde çalıyo. şimdi sıralıyorum.
evet bu şarkılar bu filmde çalıyo. hepsini 2 saatte duyuyosunuz. ayıp etmişler, evet, bu derece insanın amına koyan(#6258016) bi filmde arka planda bu şarkılar var. izlemediyseniz şimdi izleyin yahu, açın torrent rapid falan bulun bi yerlerden, kıyın kotalarınıza izleyin. sonra bi de soundtrack indirin, her us dinlediğinizde o güzel jenerik, her sweet disposition dinlediğinizde tom'un hayal kırıklığı gelsin aklınıza, bookends dinlediğinizde de summer'a sövün rahatlayın. (tom'un the graduate'i gibi ben de bu filmi yanlış anladım sanırım, summer'a küfredip duruyorum. zooey bi tane tabi, o ayrı.)
film bence vakit kaybı değil. fakat oyunculuk efektlerin yanında figüran kalıyor. abuk subuk diyaloglar var. mantıksız eylemler var. çoğu zaman komik bile değiller. işin eğlencesine bakmak lazım tabi, ben o rus adamdan ve woody harrelson'ın karakterinden accayip keyif aldım mesela. fakat bu adam, bu yönetmen, ısrarla görsel efekte sırtını dayayıp (ki bunu yenilikçi bir anlayışla da yaptığını söyleyemeyiz, sinemaya yeni bir ifade alanı yarattığını düşünmüyorum, düşünene de bırak allasen derim) kaç filmdir diğer unsurları hiçe sayıyor. oyunculuktan senaryodan değil insanların ilginçliklerinden, ya da bentley'den falan kuruyor filmin altyapısını. klasik dağılmış aileyi de oturtmuş ortaya, dünya yıkılırken aile birleşicek, bak bak. köpeği de kurtardı son anda. neyse ki john cusack olayın farkında biraz, yalaklıktan ödün vermiyor. filme giderken bunları bilerek gidiyoruz tabi ne desek boş, afişte de yazdığı gibi: bizi uyarmışlardı.
--spoiler--
insanın amına koyan bi film. kader tesadüf muhabbetine çok şahane bir bakış açısı getiren, zooey deschanel'in konuşmaya başlamadan önce dudaklarını yaladığı ve unknown pleasures tişörtlerinin, the smiths-the beatles muhabbetlerinin gırla gittiği bir film olsa bile insanın ağzına sıçıyor. girip dağıtıyor yani. iç kanama sebebi. tom oğlana sarılıp ağla yiğidim, ağla koçum, ağla aslanım diye teselli etmek istedim, ah canım ya.
--spoiler--
film gerçekten şahane, dalgasına girip imdb'de çaktım bile 10 puanımı. bi kaç ay sonra görür değiştiririm ama 9dan aşağı inmem, pek tatlı pek sevimli bi film ablası. zooey de oynuyor abisi. fakat bir sorun gözlemledim, bir takım forumlarda bu filmi alıp eternal sunshine of the spotless mind'ın üstüne koymaya çalışmışlar. aradaki fark bence şudur, eternal sunshine bir klasiktir çünkü yeni bir şeyler yapmıştır, summer ise klasik tablonun en güzel renklere ve desenlere(?) bezenmişi, boyanmışıdır. eternal sunshine dan çerez diye bahseden yorumlara aldanmamalıyız bence. vizyondan kalkmadan kapın partnerinizi ya da filme gay işi demeyecek arkadaşlarınızı falan, gidin izleyin. çok güzel film. ama tabi insanın amına da koyuyor, evet.
montajlamaya kıyamadıkları ne kadar da belliydi. fakat bir judd apatow-adam sandler filminde komedyenlerden bahis açılacaksa ben onu 6 saat de izlerim, dolayısıyla beğendim. hem yine seth rogen var, jonah hill var, jason schwartzman olsun, güzel insanlar bunlar da. hayvani keyif aldım izlerken.
bu insanların her filmini izleyen ve yaptıkları her şeyi takip eden tayfa zevk alıcaktır diye bi cümle kurmuştum fakat o insanlar zaten bunlar osursa zevk alır. pornosunu bile izler. o zaman başka bi cümle kurayım, film oldukça gerçekçi. eric bana gerçek mesela, munich'teki rolüyle yahudi erkeklerin seks yüzdesini arttırmış eric bana o kadar gerçek değildi. senaryonun başarısı da diyemedim bu olaya gerçek dedim, çünkü montaja kıyamamışlar. kıysalardı keşke de diyemiyorum, dvd alıp extra seyredecek yaşta değilim henüz. bi türlü konuşamadım lan! güzel bi filmdi işte ya, sevmeniz lazım aslında.
en beğenilen entryleri
1. aile bireylerinden gelen komik sms ler/#1772833 - yalan
2. ev halkının bıraktığı notlar/#482819 - yalan
3. yaran film replikleri/#480673 - anket
4. tabu diyalogları/#3252050 - fantazi
5. solculardaki espri anlayisi/#3411689 - ayar
6. fem dershanesi ogretmeni/#749584 - ayar başarısız ve komik bile değil lan
7. vaudeville for vendetta/#2091374 - hoşgeldin yazısı(yazarın sözlük alemindeki en büyük başarısı.*)
8. yerken adami rezil eden yiyecekler/#503224 - anket
9. seks yapmayan kocasini sikayet eden kadin/#497079 - bakınız
10.misafir çocuğa kolonya döküp ateşe vermek/#461329 - fantazi
*ikinci büyük başarısı blogger'ın kapandığını sözlüğe yazan ilk insan olmak.
dı beest ayevır heeeeeeeeeeeeeed çığlıyla da bilinen the who şarkısı. roger daltrey bu çığlığı atmadan önce careful with that axe eugene kayıtlarını sıkça çalışıp şarkıda geçen o çığlığı nasıl daha insancıl bir hale getirebilirim diye düşünmüş olabilir. neyse, bu şarkı baba o'riley'den sonra gelebilecek en iyi şarkıdır, who's next'in ikinci şarkısıdır, güzel bir şarkıdır.
In life one and one don't make two
One and one make one
sevmesi zor olan the who'nun en kolay bağlanılan albümü. hatta aslında en iyi albümü, ama diğerleriyle ayrı gayrı olmaz. bu albüm özellikle synthesizer konusuna açıklık getirmesiyle bilinir, 'bu aletle en güzel bu yapılır' diye ortaya konan bir baba o'riley vardır çünkü. (artık elp olsun, king crimson olsun, bunlar beni affedecek. babalar yapmış.)
the who'nun who's next albümünde, üçüncü şarkı. hafif, tatlı, sakin bi şey. mutlu mesut sözleri var:
Layin' on my back
In the newly mown grass
Rain is coming down
But i know the clouds will pass
You bring me tea
Say "the babe's are sleepin'"
Lay down beside me
Love ain't for keeping
Black ash from the foundry
Hangs like a hood
But the air is perfumed
By the burning firewood
The seeds are bursting,
The Spring is seeping
Lay down my darling
Love ain't for keeping
kim bilir kaç sayıdır hiç ne oluyo dikkat etmeden penguen okuduğumu farkettim. bu farkediş bünyemi düşünmeye itti. ve düşündüm. evet.
neyse lan, düşündüm de, dergiden mustafa satıcı ve barış atar'ı çıkarınca hayvani bir fark oluyo. bana 'neden hala penguen alıyosun?' diye soran şuursuzlara selçuk erdem ve cem dinlenmiş'i bahane gösteriyorum. ama mustafa satıcı olmasa, yani yine alırdım sonuçta 7 yıldır alıyorum ama, o olmasa fena olurdu. iyi ki varsın mustafa satıcı. seni seviyorum.
barış atar'ı da seviyorum. hepsini seviyorum ya. uu yerim.
akılda kalan şarkı. kafaya bi girdi mi bi daha çıkmayan şarkı. bütün gün sokakta dım dım dım enadıvan bayts dı dast diye dolaştıran şarkı. an another one gone an another one gone... dım dım dım
ve çok güzel bi olaya girişmiş bu şahane kadro, bir de saymayı unuttuğum joe lo truglio manyağı var. bu olay kapsamında tatlı tatlı videolar çekiyolar, filmin çekildiği şu günlerde ortamdan sıcak gelişmeler vererek ağzımızın suyunu akıtıyolar. olayın adresi de şu: http://www.whatispaul.com
bir eddie money şarkısı. sanırım en çok bilinen şarkısı, take me home tonight var bi de. bizim le le le sakine tarzı sözleri vardır, eddie kıza kap çeyizini gel der. peki biz bu şarkıyı nerden duyabiliriz, tabi ki gta san andreas'ın en fantastik istasyonu k dst'tan.
işte o sözler:
got a surprise especially for you,
something that both of us have always wanted to do.
we've waited so long, waited so long.
we've waited so long, waited so long.
i'm gonna take you on a trip so far from here,
i've got two tickets in my pocket, now baby, we're gonna disappear.
we've waited so long, waited so long.
we've waited so long, waited so long.
i've got two tickets to paradise,
won't you pack your bags, we'll leave tonight,
i've got two tickets to paradise,
i've got two tickets to paradise.
i'm gonna take you on a trip so far from here,
i've got two tickets in my pocket, now baby, we're gonna disappear.
we've waited so long, waited so long.
we've waited so long, waited so long.
i've got two tickets to paradise,
won't you pack your bags, we'll leave tonight,
i've got two tickets to paradise,
i've got two tickets to paradise.
Ben, benim kendi evimde sokulurum
Sabahın dördünde
Ben, içmek için çok fazla kendime sahiptim
Çocuklarla dışarıda olduğumu söyledi
Ben odamda sürünüyordum
Yatağa kayıyorum
Ben, biliyorum, eğer ben, onu uyandırırsam
Ben, ölü uyandıracağım.
Merak ediyorum
O bulacak mı ?
Diğeri hakkında,diğer aşık Diana ?
Ölü uyandır, sen, ölürsün
Ölü uyandır, ve gömdü
Ölü uyandır, sen, ölürsün
ÖLÜ UYANDIR.
evet, bugünkü komikliğimiz de ölü uyandır'dı. wake up dead'i bir de böyle dinleyin!
üstteki çeviri birkaç türkçe rock sayfasında var. bu şahit olduğumuz, google translator'ın bile yapamayacağı tarzda bir kıyım. o yüzden bu değerimize sahip çıkmalı, onu yaşatmalıyız.
hatta bi tanesini buldum: http://www.karakatliam.com/Lyrics-file-song-c_id-4
south park'ın gnomes bölümünde harbucks kahve şirketinin şehirden kovulması hakkında yapılacak oylama öncesi mayor danışmanına sorar:
-bize herkesin sevdiği bi grup lazım, şey gibi, şey...
-toto?
-toto.
terry gilliam'ın mastürbasyonu. cidden adam zevk aldığı ne varsa bu filme koymuş, ve stüdyoyu umursamadığı gibi seyirciyi de umursamamış. filmin bir kategorisi ve hitap kitlesi yok, terry gilliam'ı bilen adam izlesin diye boşuna uyarmıyolar. alice in wonderland lafını duyup atlamasın izleyecek olanlar, bu pan'ın labirenti gibi bir film değil. hazırlıksız yakalananları yirmi dakikada avlayıp geri kalan 100 dakikalarını mahvedebilecek sapık bir yapım. filmin çok fazla övülecek bir yanı yok ama 'çok sıkıcı'dan başka sıfat kullanmadan üç cümlede filmi bitiren yorumlara da itibar etmeyiniz, yok öyle bi şey. eğer bu filmi severek izlemek istiyorsanız size kadın dergisi tavsiyesi tadında altın öğütler:
1- terry gilliam'ı yalayıp yutun, jabberwocky'den the brothers grimm'e, atlamadan ilerleyin. brazil'de, twelve monkeys'de coşun. ama eğer bi filmde sıkılırsanız bırakın. çünkü önceki filmler sizi sıkıyorsa tideland'in bi şansı yok demektir.
2- alice in wonderland'i sevin. ama tim burton filmini çekiyo diye değil, blog yazan kızlar okuyo diye de değil. alice'in yalnızlığını kavrayarak, kafasında yarattığı dünyaya mecbur oluşunu özümseyerek bilin ve sevin.
3- film boyunca küçük bir kızın hayal dünyasında dolaşacaksınız, ve kızla birlikte yavaş yavaş bu dünya da sıyırmaya başlayacak. bu sizin ilginizi çekmiyorsa boşverin, saçma olur zaten.
3- gerçekten boş bir anınızda izleyin. iki saat boyunca yapacak hiçbir şeyiniz olmasın.
bu fedakarlıklara değmez büyük ihtimalle. ama ne yapayım yazdım o kadar, silecek değilim. film bence güzel, zayıf metaforları ve bağlanamamış bir senaryosu var gibi dursa da terry gilliam'ın bu filmi çekerken çok zevk aldığını hissetmek bana yetiyo. ve bi de bitirmeden, jeff bridges bu filmde çok şahane duruyor, ilgilenirseniz ilk yarım saati izlemeniz lazım.
franz ferdinand'ın take me out'unu hep bu şarkıya benzetirdim, zamanla anladım ki aradaki esinlenme bu müessesenin çoğu emsalinden daha masummuş.
neyse efendim, bu şarkı physical graffiti'nin 5. şarkısı olup insanı olmadık yerde coşturan çok sapık rifflere sahiptir. şarkı boyunca bi hareketlenme yoksa push push* puş ulan çığlıkları devreye girer, adeta biz biliyoz da mı oynuyoz der. sözler apayrı zaten:
greasy slicked down body,
groovy leather trim.
i like the way ya hold the road.
mama, it ain't no sin
talkin' 'bout love.
i'm talkin' about love.
i'm talkin' 'bout.
ooh, trouble-free transmission
helps your oil's flow.
mama, let me pump your gas,
mama, let me do it all.
i'm talkin' 'bout love, ah.
talkin' 'bout love, ooh.
talkin' 'bout.
check that heavy metal
underneath your hood.
baby, i can work all night,
believe i got the perfect tools.
talkin' 'bout love.
talkin' about love.
talkin' 'bout.
automobile with cover,
really built with style.
special is tradition.
mama, let me feast my eyes.
talkin' 'bout love.
talkin' about love.
talkin' 'bout.
factory air-conditioned,
heat begins to rise.
guaranteed to run for hours.
mama, your the perfect size.
talkin' 'bout love.
i'm talkin' about love.
talkin' about.
groovin' on the freeway,
gauges all are red.
gun down on my gasoline,
believe i'm gonna crack your head.
talkin' 'bout love.
talkin' 'bout love.
i'm talkin' 'bout.
i can't stop talkin' about.
i can't stop talkin' about.
come to me for service
every hundred miles.
baby, let me check your points,
fix your overdrive.
talkin' 'bout love.
i'm talkin' about love.
i'm talkin' about.
ooh yes, fully automatic,
comes in any size.
makes me wonder what i did
before we synchronized.
talkin' about love.
i'm talkin' about love.
i'm talkin' 'bout.
ooh~ooh, feather-light suspension,
konis couldn't hold.
i'm so glad i took a look
inside your showroom doors.
talkin' 'bout love.
talkin' 'bout love.
talkin' 'bout, i can't, i can't.
oh! i can't stop talkin' about love.
i can't stop talkin' about love.
ooh, let me go on down, go on down,
go on down, go on down, go on down, yes.
i can't stop talkin' about.
i can't stop talkin' about love, hey!
i can't stop talkin' about love or my baby.
i can't stop talkin' about love, my baby,
my baby, my baby, yeah!
unnh!
push!
push!
push it!
push!
push!
oooh*ohh~oooh
greatest guitar solos, top 100 guitar solos, guitar, solo, best benzeri etiketler taşıyan her listede illa ki bulunan ted nugent parçası ve kendisinin kalabalık diskografisinin en bilinen şarkısıdır. dazed and confused'un soundtrack'inde de bulunur. hatta sözlerini de yazayım da tam olsun:
here i come again now baby
like a dog in heat
tell it's me by the way now baby
i like to tap the streets
now i've been smoking for so long
you know i'm here to stay
got you in a stranglehold baby
you best get out of the way
gonna cruise is a bitch now baby
you know you can't do me 'round
if your house gets in my way baby
you know i'll burn it down
you remember the night that you left me
you put me in my place
got you in a stranglehold now baby
you better cross your way
sometimes you wanna get higher
sometimes you gotta start low
some people think they gonna die someday
i got news you never got to go old
come on come on up x4
come on come on baby
come on come on up
come on come on baby
come on come on
gonna cruise is a bitch now baby
you know you can't do me 'round
if your house gets in my way baby
you know i'll burn it down
you remember the night that you left me
you put me in my place
got you in a stranglehold now baby
you better cross your way