hac sırasında çeşitli sağlık sorunlarından dolayı ölen müslüman büyüklerimizdir.
bir haber okudum az önce de o yüzden beynime gark oldu. bu dönem hacca giden türk hacı adaylarından 19 kişi ölmüş. şeytan taşlama sırasındaki izdihamdan dolayı ölenlerden bahsetmiyorum, o apayrı bir ölüm şekli zaten de; beni meraka sevk eden mevzu çok değil mi bu rakam?
bu amcalarımız ve yengelerimiz eğer hacca gitmeselerdi evlerinde yine ölecek kadar sağlığı bozuk olan kişilerden mi oluşmakta acep? yoksa zaten sağlık sorunları olup da son dönemde imana gelip hacca gideyim diyenlerden mi? yoksa bu oran zaten normal de hacda ölünce mi insana fazlaymış gibi geliyor?
diyanetle ilgili bir yetkili okur mu bilmem ama, çokça merak etmekteyim.
fatih çekirge'nin 21.06.2010 turihli yazısının son bölümüdür. haklıdır, bazı derin duygular bazılerının hiç umrunda değildir.
--alıntı--
Hiç utanmanız var mı?
2 ayda 48 şehit... 48 evlat. 48 anne. 48 baba. 70 milyon acı...
11 şehidin haberini aldığımız gün baktım yine havai fişekler patlıyor. Şarkılı türkülü gezi motorları tam gaz...
Kardeşim hiç mi utanmıyorsunuz? Hiç mi insanlık yok...
Bari o gece durun...
Bari o gece içinizden bir şeyler kopsun da gelip “boğazınıza” düğümlensin...
Bari o gece bizim gözyaşlarımıza saygı duyun.
Bari o gece susun...
Çocukların ruhları şad olurken...
--alıntı---
bugünlerde ben dahil birçok yazarın dertlendiği mevzudur.
"ben burada böyle huzurlu uyuyorum ama; ya yarın sabah uyandığımda yine akranlarım cansız bedenleriyle haberlere konu olursa" kaygısıdır bu.
allah dokuz can versin onlara. başımızdaki basiretsizler yüzünden sevgilisinden, eşinden, annesinden ayrı düşmesin bu kardeşlerim daha fazla.
bizi bu kaygıyla yatağa sokanlar da binbir katını çeksin inşallah.
daha ne isteyebilirim; ne yapabilirim?
elimden daha fazla ne gelir ki?
edit; eksileyen yazarımsıya not: nasıl "abin veya kardeşin için aynı kaygıyı taşımak inşallah sana da nasip olur" diyesim var ama zor tutmaktayım kendimi. bu kadar da vefakar dalıyorum uykuya...
şizofreni çoğu hastalık gibi sosyoekonomik düzeyi ve zeka kapasitesi düşük insanların değil, entellektüel seviyesi yüksek insanların hastalığıdır. dayandıkları noktalardan birisi bu.
ama esas destekleyici kanıt ise şizofreninin halüsinasyonlarıdır. şizofrenide halüsinasyonlar bize filmlerde gösterilen şekilde olduğu gibi görsel değil, çoğunlukla işitsel halüsinasyonlardır. hastalar gaipten sesler duyarlar çoğunlukla, görsel halüsinasyonlar daha nadirdir.
dolayısıyla cebrail'in gelip de peygamberlere vahiyleri iletmesini bu işitsel halüsinasyonlara yorarlar. ayrıca vahiylerin cebrail'den farklı olarak ara sıra rüyalarla iletildiğine dair de ayetler olduğundan, nadir görülen görsel halüsinasyonları da bu şekilde desteklerler.
bugün yine yeni yeniden bir şehit vermemize neden olan şerefsizce saldırıdır.
farkında mısınız bilmiyorum ama artık 1-2 şehit verince sanki çok da önemli değilmiş gibi bir hava var millette. sanki şehit vermek rutinmiş ve olması gereken bir şeymiş gibi; 1-2 şehit verilince bir tepkisizlik, bir uyuşukluk var toplumda. ne zaman ki 4-5 şehitin üzerinde oluyor kayıplarımız, o zaman ''ha bu sefer çok olmuş ya'' diyor sanki halk.
1 şehit dediğin 1 candır be. senden benden uzakta olduğu için umursamamazlık ediyoruz kanımca. en yakın çevremizdeki genç erkeklerden birisi şehit olsa, o zaman dank edecek sanki.
elazığ'da bulunan, uçağa atlanıp sadece yemek yemeye gidilesi lokanta.
aslında lokanta demeye bin şahit lazım, ufacık bir esnaf aş evi gibi sanki. adını duymamış olup kapısının önünden geçsen bakmaya tenezzül etmezsin. lakin bir vesileyle içeri girip pilav üstü dönerini tattığın an, haftada 3 kere gitmezsen yoksunluk sendromuna girersin.
iki devlet büyüğünün belli bir konuyu konuşmak üzere telefonda görüşmeleridir.
az önce erdoğan ile obama'nın telefon görüşmesinin bittiğini okuyunca beni gece gece çok büyük bir merak sardı dostlar. ne konuşuyorlar ki acep telefonda? yani basına yansıyanlardan öte; gerçek anlamda diyaloglar nasıl? çünkü basına hep naif cümleler yansır;
- erdoğan ile görüşen obama, israil'in saldırısını kınadığını ve ölenlerden dolayı derin üzüntü duyduğunu söyledi.
falan filan. ama basına yansımayan konuşmalar böyle olmamalı.
- naber sayın erdoğan?
+ kızgınız sayın obama. siz nasılsınız?
- biz de. bugün grup toplantısında bize fazla yüklendin.
+ haklıydım ama.
- biz amerika'yız, süper gücüz, saygınlığımız var. böyle devam ederse pkk'yı salarım üzerinize bak.
başparmağın işaret ve orta parmak arasına sokulup, bu elin bileğinin diğer elle bükülmesinin ardından; büken elin avuç içini, bükülen elin ait olduğu kola setçe şaklatarak yapılan hareket.*
daha önce kayseri üniversitesi adıyla kurulması kararlaştırılan üniversitenin, tbmm'de verilen önergeyle değişen adı; yeni adı.
yeni üniversite gerekli midir değil midir tartışılır elbet; lakin farklı bir mevzu da söz konusu.
giderayak iz bıraktı cumhurbaşkanımız doğduğu şehre. hayırlara vesile olsun; ne diyelim.
bela bir yazara çatan moderatör ile o yazar arasında yaşanması muhtemel diyaloglardır.
- 10 gün çaylaksınız.
+ senin de amına goyum.
- 20 oldu.
+ 20 ise ekime, 30 ise sikime kadar yolun var.
- 1 ay uzaklaştırıldınız.
+ çabuk geldin sikime...
erkek gözüyle baktığında; ruhunda biraz ibnelik varsa içinin gıcıklandığı, dört dörtlük delikanlı isen içini kıskançlık duygusunun kapladığı erkeklerdir.
misal johnny depp arkadaş. gençliğimizde evlilik planları kurduğumuz bir hatunla sinemaya gitmiştik, once upon a time in mexico filmine. johnny abiye de pek aşina değiliz o zamanlar. yahu babada bir bakışlar var, bir hareketler falan; hatun yandan kulağıma fısıldadı ''bu adam kimmiş ya nası karizma'' diye. ağzımı da açamıyorum ki ne diyim; ''yok be o kadar da değil'', ''ama boyu kısaymış'' falan desen belli edeceksin kıskandığını. demeye dilim de varmıyor ki zaten, ilahi kudret gibi herif. neyse filmin sonuna doğru kör oldu falan, ''oh be'' dedim içimden, ama namussuz kör haliyle bile salmıyor ki karizmayı gitsin.
velhasıl kelam, aynı hatayı bir kere daha yaptım karayip korsanları izlemekle, bir daha da o lanet adamın filmini izlemedim sevgiliyle beraber. sonra da ayrıldık zaten.
yeri geldiğinde tatlı tatlı kaşınması, yeri geldiğinde dokunulduğu an tahrik olunması, yeri geldiğinde taharet musluğundan akan tazyikli suyun çarpması; bu bölgeyi vücudun en tarifsiz ve ne idüğü belirsiz bölgelerinden biri haline getirir.
2-3 sezona kalmaz gerçekleşecek hadisedir kanımca.
an itibariyle puyol, pigue, xavi, iniesta, david villa gibi beş vazgeçilmez adam zaten ilk onbirde banko. bunun yanında victor valdes, sergio busquets ve pedro rodriguez de aday kadroda.
velhasıl kelam, futbol taraftarı olmaksa amaç; ispanyol olmak vardı anasını satıyım.
ibnenin milliyetçi olanı, eleştiriye tahammülsüz olanı, kısacası önde gidenidir.
seri eksi oy veren ibne başlığına ''az önce beni de yakaladı'' tarzı bir entry girersin, onu da eksiler. adamı kendi başlığında övsen bile bana mısın demez; eksiler.
bir futbol takımı taraftarı olmamamdan mütevellit özgürce yapabildiğim tespittir.
sözlükte her takıma belirli düzeylerde eleştiri yapılmakta lakin fener taraftarı daha bir alıngan görünmekte. ''bugün kötü oynadı'' desen yapıştırıyor babalar eksiyi. muhtemelen fenerbahçe'nin ligin en antipatik ve sevilmeyen takımı olması, yeri geldiğinde diğer takımların birleşip anti-fener mevzusunda tek yürek olmasından kaynaklanmakta.
kürt gözüyle bakmaya çalışıyorum, pekaka yıllardır kendilerinden olan bir çok insanı öldürdü bu şekil eylemlerle. hala da devam ediyorlar, zarar veriyorlar kendilerinden olanlara.
türk gözüyle bakıyorum, tek suçu babasının asker olması olan masum çocukları bile tarayabilecek kadar kanı bozuk, yılan sütü emmiş adamlar bunlar.
özellikle takip edeceğim medyadan. bizim hümanist olayım derken dozunu kaçırıp vatan haini olan sözde aydınlarımız ne kadar düşecek o ölen 22 yaşındaki gencin peşine. ceylan önkol adlı masum kız çocuğu haksız bir şekilde öldü, kabul. lakin bunun için tsk ya demediklerini bırakmayan çakma hümanistlerimiz o arabanın arkasında oturan iki çocuğun psikolojisi ve tesadüfen yoldan geçen erdal bağata isimli 22 yaşındaki gencin ölümü için ağızlarını açacaklar mı acaba?
aslında sadece şehit haberlerinde değil, memleketin kötüye gittiğini ortaya çıkaran her türlü habere karşı akepe nin takındığı tavırdır.
daha geçen gün hortlamadı mı terör yine? iki günde 6 şehit vermedik mi? verdik elbet, lakin sanki vermemişiz de her şey süt limanmış gibi çok daha önemli olan başka bir konu konuşuluyor medyada. hitler-inönü benzerliği.
yapay gündemin de bokunu çıkardılar namussuzlar. daha toprakları kurumadı be mehmetçiklerin...
askeriyede kaldığım dönem içerisinde şiddetle istisnasız bir şekilde ve hak vererek gözlemlediğim durum.
şimdi şöyle bir mevzu var dostlar, bu insanlar mesai saatleri içerisinde hep aynı kıyafetleri giyiyorlar. ee ben de aynı kıyafeti giyiyorum deme, bahsettiğim o değil; herkes birbirinin aynı kıyafeti giyiyor lan. kısacası her yer üniforma kaynıyor hacı.
sen-ben mesaiye giderken yeni aldığımız ceketi giyip janti janti giderken, bu babalar her daim kamuflajla ya da harici üniforma ile dolaştığından, farklılık yaratabilecekleri en önemli alan giyim aksesuarı sektörü. ne saatler, ne gözlükler gördüm abi, yurtdışından getiren bile var.
ezcümle; haklılar, sonlarına kadar arkasındayım. laf atan karşısında beni bulur. akıllı olun, adam olun lan!*
yurdum erkeğinin -sürekli belgesel ve jazz takılanlar değil elbet- her ne kadar gülüp geçse de, filmini beğenmese de, sosyokültürel seviyesi ne olursa olsun; hayatın akışı içerisinde zaman zaman içinden geçen duygu.
ha bazıları kendini tutar bunu yansıtmaz dışarıya, bazıları da dayanamaz çıkarıverir içindeki kıroyu. orası yetişme kültürüne kalmış.
geçen günlerde gündemi karıştıran tecavüz dayanışması olayından sonra yaşanan ikinci tecavüz vakası.
8 tane çocuk, sokağa salınmış çocuk; biri erkek diğeri kız olan 2 ve 3 yaşındaki iki bebeğe tecavüz ediyorlar. kızı havuza sokup çıkarırken boğuyorlar, erkek olanı ise öldü zannedip bırakıyorlar dere kenarına.