Bence türümüzün yapması gereken en onurlu davranış, programlamamızı reddedip üremeyi durdurmak ve hep birlikte soyumuzu tüketerek kardeşçe bu haksızlığa son vermektir.
adını funda oteli koy
aklından gelip geçen bir yazın
ve akşam güneşlerinde orda burda
bir deniz kıyısında, eski bir yıkıntıda
ince ince gezinen turuncu adamların,
adını funda oteli koy
sevdamızın da adını
ayakları dibinde gün batımının.
ve ağzında binlerce güneşin tadı
Dilinin ucunda yalnızca kendi adın,
çünkü sevdikce beni sen kendini tanıdın.
Böylesine vahşice bir olaya verilebilecek en sempatik isimlerden. şöyle ki, gelin deyince insanın aklına toplum tarafından kabul görmüş güzel şeyler geliyor. bazıları bu olaya her ne kadar, gelenek, görenek, töre gibi bakıp zorundalık olarak ifade etse de bu yapılan çocuk istismarının ta kendisidir. pedofili demek ne denli doğru olur bilmiyorum. ancak olan bitene bakılınca demekte de sakınca yok sanırım.
bu konuda ise insanlar Yeterince duyarlı olamıyorlar, haberdar oldukları kadar tepki verebiliyorlar. bu yüzden ciddi derecede bir farkındalık yaratılamıyor. Çogu sivil toplum örgütünün bu konu hakkında ciddi çalışmaları olsada seslerini geniş kitlelere duyuramıyorlar. ancak sokaklarda ve konferanslarda anlatılabildiği kadar.
farkında değildik sadece, zaten kirli olan da dünya mıdır orası tartışılır. nasıl büyüdükçe kirleniyorsa dünya gün gelir ölürüz, temizlenir böylece. ölünce tekrar iyi biri oluruz belki de.
sade dili ve akıcı konusuyla bir oturuşta okunabilecek kitaplardan. italyan yazar Italo Calvino'nun savaşı ve zulmü bir çocuğun bakış açısıyla anlattığı eseri. kahramanımız pin diğer çocuklar gibi kendi yaşıtlarıyla vakit geçirip anlaşmak yerine büyüklerin yanında olmayı tercih eden çocuklardan. yaptıklarıyla etrafındakileri güldürmeyi ve eğlendirmeyi biliyor. gelişen olaylar boyunca küçük bir çocuğun neye sevindiğini, nelere üzüldüğünü, çoğu zaman kendince haklı kızgınlığını ve nefretini görmek mümkün kitapta. böylesine faşizan bir olaya farklı bir bakış açısıyla yaklaşmış sıkılmadan okunabilecek kitaplardan.
birbirinden yetenekli oyuncuların yer aldığı, yaşanan döneme ait olaylarını mizahi bir üslupla anlattığı haldun taner eseri. şehir tiyatrolarında gösterimi devam eden oyun, gerek içinde bulundurduğu eleştiri yönünden gerekse oyunculuk açısından kesinlikle görülmeli. yönetmenliğini can doğan'ın yaptığı oyun 2 perde 2 saat 40 dakika boyunca sıkılmadan izlettiriyor kendini. müzikal oluşu da apayrı bir güzellik. oyun boyunca 31 Mart olayı ile başlayıp 1960 yılının ortalarına kadar devam eden sürede ,beraber büyüyen vicdani ve efruz'un paralel olarak ilerleyen yaşantıları ele alınıyor. bir yanda vatanına milletine bağlılığını her seferinde dile getiren ve her daim vicdanının sesini dinleyen vicdani diğer yanda ise kendi menfaati uğruna her şeyi yapabilecek biri olan efruz. böylesine iki karakter yan yana gelince neler olur varın siz düşünün artık.
Benim de mi düşüncelerim olacaktı,
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?
kodu yazıp run butonuna bastıktan sonra işlem bitene kadar geçen süreyi ölçen matlab fonksiyonudur. tic komutu ile başlanır ve istenen kod yazıldıktan sonra sonuna toc komutu eklenir. geçen zaman bu şekilde gözlemlenip işlemlerin daha hızlı gerçekleşmesi adına kodumuzda gerekli değişiklikler yapılabilir.
Özgürlük ve bağımsızlık kaygısı, ancak hala umutla yaşayan bir varlıkta duyulur.
inan bana büyük acı yoktur, büyük pişmanlıklar, büyük anılar yoktur. Her şey unutulur, büyük aşklar bile. Yaşamda aynı anda hüznün ve coşkunluğun bulunuşu bundandır. Olayları görmenin ancak belli bir yolu vardır ve zaman zaman ortaya çıkar. işte bunun içindir ki, yaşamında büyük bir aşka, mutsuz bir tutkuya sahip olmuş olmak yine de iyidir. Bu en azından bizi çökerten nedensiz umutsuzluklar için bir korunmadır.
insanın ya çok büyük umutsuzluk içinde yaşaması gerekir ya da çok büyük bir umut içinde. Belki de her ikisinde birden.
Ölme korkusu, insanın içindeki yaşayan şeye olan sınırsız bağlanmayı açıklıyordu.*
yusuf atılgan'ın zebercet karakterine kafalarda canlanan şekilde hayat verebilmiş oyuncu. ömer kavur yönetmenliğinde çekilen filmde rolünün hakkını vermiştir. yaşamasa da olurmuş dediğimiz bir karakter zebercet, anayurt oteli'nde sıkışıp kalan hayatta nerdeyse hiçbir amacı olmayan yaşantısıyla. yeri geliyor bir havlu bile orada olduğunu daha çok hissettiriyor. işte böylesine silik bir karakter ve bunun altından yüz akıyla çıkabilmiş bir oyunculuk.
1972 yılında hastanede yatan eşi zuhal tekkanat'a yazdığı mektuplardan oluşan,onüç günün mektupları, eserinin sahibi büyük usta. kitabın yeni baskılarında bunlara ek olarak farklı zamanlarda yazdığı 24 mektuba daha yer verilmiş.
Kahvenin önünden otomobiller geçiyor. Bir tane de at arabası. Seni düşününce o atı da seviyorum. Çay içiyorum. Artık ıhlamur içeceğim. Ne yumuşak, çağrışımlı, bağışçı, düşçül şeydir ıhlamur. Evimizin önünde bir ıhlamur ağacı olsun. Sen saksıda da yetiştirebilirsin ıhlamuru. Gece yatakta Memoyla hep seni konuştuk. Susunca seni sustuk. Uyuyunca seni uyuduk. ...
Madam aldığım biberleri güzelce kızarttı. Optalidon ve pil de aldım. Beyaz çizgili giysin de çantamda. içim titrer senin istediğin bir şeyi yerine getirirken.
*
içim titrer. ...
Oldukça basit bir senaryo üzerine oturtulmuş iyi oyuncularla birlikte siyah beyaz olarak çekilmiş hoş bir film olmuş. gerek çekim tekniği gerekse konusu itibari ile çoğu izleyici tarafından sıkıcı olarak nitelendirebilir. izleyince beğenmedim diyecek kişi sayısı azdır herhalde. sık sık gülümseten repliklere sahip. insanların hayalleri, samimiyetsizlikleri üzerine kurulu bir yapısı var. türünü sevenlere tavsiye edilir.
isveç menşeili death metal gruplarından. diğerlerine göre oldukça farklı bir tarzları var. dinleyincede hemen fark ediliyor zaten. 98 çıkışlı Chaosphere albümü tam anlamıyla bir başyapıt olan grubun yaptıkları müzik türünde öncü olduklarını söyleyebiliriz.
güzel rüyalar gördüğümüz de, güzeldi ama garipti deriz nedense. kabus deriz kötü olanlarına. ağlatırlar bazen garip olanlar da kabuslar kadar. bazen söyleyemediklerimizi söyleriz güzel olanlarda, bazen de görmek istediklerimizi görebiliriz. tuhaflığı bundan kaynaklanır belki de.
Fragmanı ve afişine bakılınca kovboy filmini andıran izlemeye başlayınca aslında farklı bir konusu olan gerçek hikayeden uyarlanmış zamane filmi. oyunculara bakılacak olursa matthew mcconaughey filmi sırtlamış desek yalan olmaz. film için öyle bir hale girmişki tanınacak gibi değil. bu performansı ile şüphesiz oscar'ın en büyük adayı gibi görünüyor.
filme gelecek olursak, iki saate yakın bir süresi var ve bu süre içerisinde izleyiciyi biran olsun sıkmadan kendini izlettiriyor. yer yer güldüren bazen de hüzünlendiren bir havası var. kısacası drama filminde olabilecek herşeye sahip. izleyipte pişman oldum diyecek olan yoktur.
fazla maruz kalındığında baş döndüren kokulardan. bu koku tarif edemediğim bir şekilde mutlu ediyor beni nedense. belki de eskiyi hatırlattığındandır bilinmez.
bahar dönemi ders seçimlerinin başlamasıyla birlikte ytü öğrencilerinin korkulu rüyası haline gelen sistem. arayüzü falan fena değil ancak yoğunluğa karşı halen bir çözüm bulabilmiş değiller. gerçi çalışmalar devam ediyor ingilizce seçeneği de gelmiş sisteme. eskiden 01:00 de başlardı ders seçimleri, bir ara düzelttiler onu sanırım artık 00:00 olunca millet yükleniyor.
eğlenceli vakit geçirmek için birebir. kahramanlarımız rigby ve mordecai nerede bir bela var gidip buluyor. yetişkinlere ne oranda hitap ediyor bilmiyorum ama güldürdükleri kesin.
Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından
Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum.
Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından
Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum.
Her şey sağır içimde, ne şiir, ne musiki
Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski.
Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki
Bu ne bitmez ayrılık, bu ne özlem diyorum.
Beni çağırdığını bir defa duyabilsem.
Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem
Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem
Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum.*
programlara çıkmadan önce hazırlık yapmam, sadece ne yapacağımı birkaç kez düşünürüm diyen bob ross'un trt haber de an itibari ile yayımlanan programı. hayal gücünü serbest bıraktı ve yine döktürüyor.
Sütten sıvının buharlaştırılarak süt tozu elde edilmesini sağlayan kimyager.
bulunan bu yöntem sütlü çikolatanın üretiminde büyük oranda katkı sağlamıştır.
isviçre'de 19. yüzyılda yapılan bu çalışma sütlü çikolata üretiminden ziyade, o dönemde yetersiz beslenmeden dolayı hayatını kaybeden çok sayıda bebekler içindi. bu yöntemle birlikte binlerce bebeğin hayatını kurtaracak olan mama formülü de bulunmuş oldu.
faşizmin bireyleri nasıl ele geçirdiğini? bu yapı içerisinde yer alan kişilerin kendi aralarında oluşturdukları izole edilmiş bir ortamda kendilerini ne denli güçlü hissettiklerini görebilirsiniz bu filmde. bu olgunun yalnızca bir sistem olmaktan ziyade bireylerin yaşam şekillerini etkilediği, ne kadar güçlü hissettirdiğini görmek mümkün. almanlarin son zamanlarda yaptığı güzel, izlemesi kolay hızlı ilerleyen filmlerden. fazla spoiler vermeye gerek yok. filmi izleyince havada kalan çok birşey olmuyor zaten.