kerem de benim asli da benim
222 (ilaç gibi)
beşinci nesil yazar 2 takipçi 10.80 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    klor

    19.
  1. çok etkin ve zararlı bir kimyasaldır. klorun zararları, klor içme sularına katılarak ve çamaşır suyuyla günlük yaşantımıza girmektedir. klorun içme suyuna katılma uygulaması 1800’lü yıllardan itibaren yapılmaktadır. ancak suyun dezenfeksiyonu için klor kullanılması aslında güvenli ve etkili olduğu için değil, maliyet açısından en ucuz olduğu için tercih edilmektedir. teknoloji alanındaki gelişmelere rağmen, uzun vadedeki etkisi tam olarak bilinmese de, klor hala kullanılmaya devam edilmektedir. bu konuda yapılan bazı araştırmalarda klorlu su içen kişilerin, içmeyenlere oranla % 93 oranında kanser riski altında olduğu belirlenmiştir.
    2 ...
  2. domestos

    33.
  3. biz onu; annelerin vazgeçilmez yardımcısı, çıkmayan lekelerin baş düşmanı, beyazlamayan mermerin parlatıcısı, 45 dakika ovalayarak çıkmayan bardak dibindeki kahve lekesini saniyeler içerisinde yok eden kahraman olarak tanırız. ancak olay pek de öyle değilmiş… koah teşhisi konan annemin “ben hiç sigara bile içmedim, evimde hiç toz olmaz her gün temizlik yaparım!” itirazına doktor bey’in verdiği cevap: “keşke çamaşır suyu ile klora bağımlı olacağına, sigara ile nikotine bağımlı olsaydın…”
    2 ...
  4. çamaşır suyu

    81.
  5. efendim çamaşır suyu dediğimiz olay çamaşırları beyazlatma ihtiyacından ortaya çıkmış. tarih boyunca beyazların daha beyaz olması istenmiş olacak ki her dönem farklı bir çözüm bulunmuş. günümüzde ise dünyada bir çok temizlik hastası ve ülkemizin genelinde her alanda kullanılmaktadır. aslında olay şöyle gelişmiş:

    modern çamaşır suları geliştirilmeden önce, kumaşlar genellikle bir dizi tekrarlanan kaynatma, kül suyu ve çamaşır sodası gibi alkali maddelerle ıslatma işlemleri ile beyazlatılmış.
    kaynatmaya uygun olmayan, keten bezi gibi kumaşlar da genellikle güneş ışığına maruz bırakılarak beyazlatılırmış.

    m.ö. 3000: çamaşır suları çoğunlukla tahta küllerinden türetilir, suyla karıştırılarak kül suyu oluşturulurmuş. çamaşırlar belirli süre kül suyu ile ıslatılır ve güneşte kurutulursa mükemmel bir beyazlık elde edilirmiş.
    m.s. 1000-1200: hollandalılar bu yıllarda avrupa toplumunun çamaşır uzmanı olmuşlar. sırlarını açıklamaksızın, tahriş edici etkisini azaltmak için ekşimiş sütü, kül çözeltisine eklemişler. bu, ıslatma ve güneşte kurutmanın, kül suyunun tek başına kullanıldığı zamanlara göre daha fazla tekrarlanabilme imkânı anlamına geliyormuş fakat işlem 8 hafta sürüyordu ve çamaşırları güneşte kurutmak için serilecek geniş alanlar gerektiriyormuş.

    düşünsene “anne niye yıkadın o gömleği yaa 1 ay sonra faruk’un düğünü vardı!”

    1772: almanya doğumlu isveçli kimyacı karl wilhelm scheele, modern çamaşır sularının ana maddesi olan kloru ilk kez keşfetmiş.
    yaklaşık 40 yıl sonra ingiliz kimyacı sir humphrey davy yunancada yeşilimsi sarı kelimesinden türetilen “klor” ismini vermiş.
    1785 : evde kullanılan çamaşır suyundaki etken madde olan sodyum hipoklorit, fransız kimyacı claude louis berthollet tarafından bulunmuş. berthollet’nin beyazlatıcısı kostik klorlu potas çözeltisi ile oluşturulmuştu ve ilk olarak 1789’da “javel suyu” olarak satılmış. ancak her bir maddenin tam miktarının karışıma konulması zordu ve potas çok pahalı bir maddeydi.

    1799 : iskoçyalı kimyacı charles tennant, berthollet'nin klor fikrini aldı, potas yerine kireçtaşı koyarak etken beyazlatıcı olarak kalsiyum hipoklorit (CaOCl2) içeren ilk çamaşır tozunu yapmış.
    on yıl içinde, sadece çamaşırları değil, diğer ürünleri, özellikle yazı kâğıdını da beyazlatan çamaşır tozu bütün avrupa’da yaymış ancak toz çok fazla klor içerdiği için halâ çok pahalıymış.
    1913 : oakland-kaliforniya’da kurulu the electro-alkaline co. firması geliştirdiği bir işlemle kostik soda çözeltisinin klorlanmasıyla türetilen sodyum hipoklorit (NaOCl) çamaşır suyunu yapmış.
    1922 : şirketin ismi clorox chemical (şu anda the clorox co.) olarak değişmiş ve sodyum hipokloritli çamaşır suyu1 pint (=1/8 galon ≈ 0,47 litre)'lik şişelerde piyasaya verilmiş. bundan sonra da çamaşır tozunun yerini hızla almaya başladı.

    bugünlerde ise gelişmiş bir çok ülke, sağlığa zararları dolayısı ile çamaşır suyu kullanımından uzaklaştı. daha doğrusu klorlu çamaşır sularının yerine alternatif ürünler kullanmaya başladılar. hatta bu işin mucidi clorox bile, amerika da artık tercih edilmediği için doğal içerikli greenworks adında yeni bir marka yarattı.
    sodyum hipoklorit kullanımı amerika, avrupa, japonya gibi alım gücü yüksek , bilinçli bir çok ülkede çok çok azalmışken çamaşır suyu tüketimi sıralamasında 1’inciyiz. mikropları öldüreceğiz temiz olacağız diyerek hala çılgınlarcasına klorla kendimizi zehirliyoruz.
    0 ...
  6. kızıldere

    34.
  7. "onlar ki

    (1)
    yola çık
    upuzun yürü
    vurulmuş çocuk başları arama
    zeytin dalında asılı kızın
    çıplaklığında kalma
    alev dalgası saçlarını rüzgara yatır
    yürü

    havada
    elden ele devşirilen barışın sesi dar
    havada
    kuşatma içinde dövüşenler var
    havayı kokla
    havayı dinle
    coş

    onlar ki
    bu yoldan
    mavi gözlü kız
    zeytin dalına asılmadan
    güneşin alnacına koştular
    barışa bayrak oldular
    bayrağı al
    kavgayı al
    koş

    (2)
    onlar ki
    yangınlı ufuklardan yangınlı ufuklara at sürdüler
    susuz ve aç topraklara yapışmış karınları
    dağlarım kadar mavi umutları
    ve bir çiçek gibi güneşe
    arzuyla gerinen kadınları
    kızları
    ve erkekleriyle
    merttiler
    buğdayın sarısından
    insanın arısından
    kavganın yarısından
    dönmediler
    ve onlar ki
    yolumuza çam kokuluumutlarıyla
    güneşi serdiler

    (3)
    yola çık
    acılara dalma
    alnını dağ serinliğine yasla
    unutma
    bütün sokaklar kent alanlarına çıkar
    bütün ırmaklar denize akar
    ve makineler tarlalar insanlar
    senden yana
    onları
    utandirma

    bu bir özlem
    bu bir türkü
    bu bir emir

    havayı kokla
    havayı dinle
    koş"

    nevzat çelik

    onlar ki dünyanın son umudu
    soyları tükenmeyen birer şahindirler
    2 ...
  8. feministlerin 1 mayıs ı kutlaması

    2.
  9. feministlerin ne işçi ne emekçi olmadığını düşünen kaz kafalılar anlayamaz tabi.

    bu ülkede en çok kadın emeğinin sömürüldüğünü,
    ev işlerinin görnümeyen emek olarak en büyük emeklerden olduğunu,
    krizlerde ilk önce kadınların işten çıkarıldığını,
    iş yerlerinde kadınların çoğunlukla aynı işe erkeklerden daha az ücret aldığını,
    ev kadınlarının sigortasız, düşük ücretle evlerde kazaklara boncuk işleyerek, parça hesabı işler yaparak nasıl sömürüldüğünü düşünmeyenler,
    feminizmi okuyup tüm bunlarla da birincil derecede ilgilendiğini bilmeyip, televizyonda duyduğu "feminizm erkek düşmanlığıdır" saçmalığını ezberleyenler,

    anlamaz.
    4 ...
  10. 1 mayıs 2009

    106.
  11. feminist politika

    1.
  12. sosyalist feminist kolektif'in hazırladığı feminist politika dergisinin ilk sayısı çıktı. üç aylık derginin kapak konusu "neoliberalizm, akp ve kadın emeği"

    http://bianet.org/...-pol...ka-dergisi-cikti?from=rss

    http://www.simurg.com.tr/...ge=show&action=105930

    http://www.sosyalistfeministkolektif.org
    2 ...
  13. 2009 yerel seçimleri

    15.
  14. istanbul (27.12.2008) - ilerici, devrimci siyasi parti ve platformlar, demokratik kitle örgütleri, 29 mart 2009 yerel seçimlerinde birlikte hareket etme kararı aldı. kurumlar, olanaklı tüm il, ilçe ve beldelerde işçilerin ve ezilenlerin alternatifini yaratacakları nı açıkladı.
    24 kurumun ortaklaştığı yerel seçim deklarasyonu, bugün istanbul taksim square hotel'de düzenlenen basın toplantısı ile duyuruldu. ezilenlerin sosyalist platformu temsilcisi figen yüksekdağ, deklarasyona imza atan kurumları açıkladı, açıklamaya katılan kurum temsilcilerini tanıttı. ortak deklarasyonu, sosyalist parti genel başkanı sevim belli okudu.
    belli, kapitalizmin krizi koşullarında seçimlere gidildiğine dikkat çekti, akp'nin bu krizin yükünü işçi ve emekçilere yıkmayı amaçladığını söyledi. sevim belli, “egemen güçler 29 mart 2009 yerel seçimlerinde bugüne kadar uyguladıkları krizi yaratan sömürü politikalarına, piyasacı politikalarına bir kez daha onay istiyor. yine egemen güçler kürt sorununda devlet olanaklarını da harekete geçirerek akp eli ile dtp'ye yönelik saldırı politikalarını arttırarak dtp'nin yönettiği yerel yönetimleri ele geçirmeyi hedefliyor” dedi ve ekledi: “egemen güçlerin akp, chp ve diğer düzen partilerinin karşısında eşitlikçi-özgürlükçü, halktan yana bir seçeneği ortaya çıkarmak ve bu yerel seçimlerin temel bir görevi olarak önümüzde duruyor.”
    her il, ilçe, beldede alternatif
    ortak yerel seçim deklarasyonun devamında şu ifadelere yer verildi: “mümkün olan her il, ilçe, belde ve mahallede emekçilerin demokrasi anlayışına uygun olarak en geniş emek ve toplumsal muhalefet dinamiklerini kapsayan, oluşturduğumuz ve oluşturacağımız yerel platformlarda halkın çıkarlarını temel alan programlar çerçevesinde ortak adaylarımızı halkın katılımını içeren demokratik yöntemlerle belirleyerek, emekçilerin ve ezilenlerin alternatifini yaratmaya çalışacağız. halkın karar süreçlerinde örgütlü bir biçimde yer alarak söz, yetki, karar sahibi olduğu demokratik ve katılımcı bir yerel yönetim anlayışı savunacağız. yerel yönetimlere emekçilerin ihtiyaçları doğrultusunda merkezi bütçeden kaynak ayrılmasını ve yerel hizmetleri piyasalaştıran, taşeronlaştıran, özelleştiren, parası olanın hizmet alacağı yerel yönetim anlayışına son vererek kamucu-sosyal bir yerel yönetim anlayışını savunacağız.”
    toplantıya, dtp genel başkan yardımcısı emine ayna, istanbul milletvekili sabahat tuncel, esp temsilcisi figen yüksekdağ, ödp genel başkanı ufuk uras, emep genel başkanı levent tüzel, tkp genel başkanı aydemir güler, halkevleri genel başkanı ilknur birol'un da aralarında bulunduğu onlarca kurum temsilcisi ve yöneticisi katıldı.
    ortak seçim deklarasyonuna imza atan parti, platform ve demokratik kitle örgütleri şunlar: dtp (demokratik toplum partisi), ödp (özgürlük ve dayanışma partisi), emep (emek partisi), tkp (türkiye komünist partisi), sdp (sosyalist demokrasi partisi), ehp (emekçi hareket partisi), dsip (devrimci sosyalist işçi partisi), sosyalist parti, yeşiller partisi, dip girişimi (devrimci işçi partisi girişimi), halkevleri, esp (ezilenlerin sosyalist platformu), dhf (demokratik haklar federasyonu) , sodap (sosyalist dayanışma platformu), seh (sosyalist emek hareketi), töp (toplumsal özgürlük platformu) anti-kapitalist, teori ve politika, kaldıraç, hkm (halk kültür merkezleri), türkiye gerçeği, köz, proletaryanın kurtuluşu, 78'liler girişimi.

    http://www.atilim.org/......yerel_secim_ittifaki.html
    0 ...
  15. kenan evren anadolu lisesi

    13.
  16. çocuğum olsa göndermem bu liseye.
    deseler ki "ya bu okula gidecek ya da başka okula almıyoruz."
    "almayın ulan" derim. lisenin isim sahibinin sayesinde, eğitiminiz doğru düzgün, öğrencileriniz sorgulayan, üreten, ateş gibi gençler oluyor da sanki!
    yok efendim. ismi bu olan okula göndermem ben çocuğumu.
    3 ...
  17. brcyzdm

    48.
  18. hayat hep güzel aslında, sadece bazen bunu görebilmemiz için gereken görüş açımız düşüyor.
    hayat ne yaşatırsa yaşatsın, onu algılayışın, karşılayışın, hazmedişin ne kadar olgun ise o kadar da keyifli oluyor yaşamak. ne mutlu ki sen brcyzdm hayatı güzel algılayanlardan.

    yanisi; iyi ki doğmuş, iyi ki tanımışım onu.

    kendi doğumgünümde kendi iletim yaptığım dörtlüğü hediye edeyim ona da;

    "ve dövüşebilirim
    doğru bulduğum, haklı bulduğum,
    güzel bulduğum herşey ve herkes için
    yaşım başım buna engel değil..." *
    --- "yaşım başım buna engel değil" derken, yaşının küçüklüğü engel demek istiyorum tabi * -------
    1 ...
  19. kerem de benim asli da benim

    32.
  20. türkü gözlüm

    5.
  21. sırf sözler pek bir şey hissettirmiyor da müzik ve sesle birlikte çok güzel şarkı yav;

    Sen yokkken yüreğim öksüzdü
    Sevgide ilgide dilsizdi
    Ölü bir ruh idi beden
    Hasretin de her dem keder

    Gözlerimi kapadım aklım sende kaldı
    Türkü gözlerin beni ahh benden aldı
    Ama yoksun
    Hani yoksun ahhh

    Baktıgım her yerde sendin
    Sesin gitarın
    Güzel ellerin
    Ulaşamadığımda bükülür belim
    Üzülür kırılır incinirim
    3 ...
  22. evlenme yaşının 14 e çekilmesi

    13.
  23. "Artık Yeter!

    AKP- Yargı- Erkek işbirliğine dur diyoruz.

    Tecavüzün yeniden yasallaşmasına izin vermeyeceğiz.

    19 Ekim Pazar günü saat 12.00'de Taksim tramvay durağında buluşup; Galatasaray'a yürüyeceğiz.

    Bu öneri Hüseyin'i Üzmez. Kadınları erken evliliğe, kocaya mahkum eder. Şiddet ve tecavuzü yasalaştırır..

    Yaşasın Feminist Mücadelemiz..

    istanbullu Feministler"
    8 ...
  24. the sea inside

    2.
  25. erguvan kapısı

    5.
  26. Oya Baydar'a Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü kazandıran bu roman Can Yayınları'ndan çıkmıştır. 90'ların son 2000'lerin ilk yıllarında geçen roman kafası türlü sebeplerle karışık dört karakterin ağzından yazılmıştır. Yabancılaşma üzerine yoğunlaşan kitap akıcı diliyle bir solukta okunacak kitaplar listesinin üst sıralarında yer alabilir. solun gözünden küçük burjuva, küçük burjuvanın gözünden sol... yapmayı çok beceremediğimiz empati işini biraz olsun yapabilmemiz için yardımcı olabilecek bir roman.
    1 ...
  27. engin çeber

    24.
  28. "ölenlerin adını unutma
    türkülerin meydanların
    ah bırakmasın onlar seni" *
    5 ...
  29. engin çeber

    2.
  30. "DERGi SATIŞINDAN HAPiSHANEYE VE ORADAN DA HASTANEDE KOMAYA;
    ENGiN CEBER

    Engin Ceber, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinde içimizden biriydi.
    Halkının özgürlüğüne, vatanın bağımsızlığına inanmıştı. Kendisi için
    bir şey istemedi. istedi ki halkımız gerçekleri bilsin, görsün,
    duysun. Bunun için arkadaşları ile birlikte YÜRÜYÜŞ satışına çıktı.
    Kendisini ölüme götürecek "büyük suçu" işlemeye de buradan başladı.
    Sattığı dergi yasal bir dergi idi. Ama bu yeterli değildi. Ülkemizde
    bir de yasalarda yazılı olmayan yasa hükümleri vardı. Ve bu hükümler
    Engin için ölüm fermanı vermişti. Önleri polis tarafından kesildi.
    Dergi satışından herhangi bir suçlama getiremeyen polis bu sefer
    kendileri hakkında "polise mukavemet"ten dosya hazırladı. Bu savcı
    için yeterli idi. Savcının istemi ve hâkimin kararı ile tutuklandılar.
    Metris T Tipi Hapishanesi'ne götürüldüler. Tek kişilik hücrelerde
    arkadaşlarından yalıtıldı. Kendilerine "infaz koruma memuru"
    denilmesinden pek hoşlanan gardiyanlar sabah-akşam sayımlara geldiler.
    Her sayımda karşılarında ayakta ve "hazır ol"da durmalarını istediler.
    Niçin tek kişilik hücrede ayakta ve hazır olda dursun? Bunun mantıklı
    bir izahı var mı? Tek kişilik hücrede ayakta ve hazır olda
    durulmayınca saymak mümkün olmuyor mu? Mümkün olmayacağını düşünen
    gardiyanlar sabah ve akşam sayımlarında Engin'i dövdüler.

    Arkadaşlarından aldığımız bilgiye sabah ve akşam önce kovalarla su
    dökülüp ıslatıldı engin. Sonra da tahta sopalarla dövüldü. Gözaltına
    alındıklarında götürüldükleri karakolda da dövülmüşlerdi. Ancak
    gözaltındaki 4 kişiden en iyisi Engin'di. Hapishanede ise en kötü
    durumda olanı Engin oldu. Bayram boyunca dövüldü Engin. Bizler en
    güzel giysilerimizle bayram gezmeleri yaparken, o sabah akşam
    dövülüyordu. Bayram sonunda da koma halinde hastaneye kaldırıldı.
    Şimdi komada. Her an ölebilir. işte bu kadar basit. Dergi
    dağıtımından, hastanede koma yatağına. Birileri ülkemizin
    zenginliklerini çuvallarla götürüp ceza almazken; birileri gencecik
    insanlarımızın kulaklarını kesmekten ceza almazken, Engin en büyük
    suçu işlemişti: GERÇEKLERi SÖYLEMEK. Egemenler için bundan büyük suç
    olabilir mi? Onlar değil miydi, "Devrimcilik yapmayın, uyuşturucu
    kullanın" diyenler? Şimdi de "Halka gerçekleri anlatmayın, yoksa
    ölürsünüz" diyorlar.

    Bu koroda basın, TV'ler, asker-polis herkes var. Asker ve polis de
    diyor ki; "Ülkemizde terör var, mevcut yetkiler bize yetmiyor, bize
    daha fazla yetki verin… Daha uzun gözaltı olsun, gözaltındakileri
    avukatları göremesin…" Peki daha ne istiyorsunuz? Zaten her yetkiniz
    yok mu? içeride – dışarıda istediğiniz insanı, istediğiniz zaman
    öldürme yetkiniz yok mu? Gencecik insanları katletme özgürlüğünüz yok
    mu? Açık ki istedikleri katlettikten sonra yargılanmama özgürlüğüdür.
    Bir de bunu elde ederlerse rahat olacaklar.

    Ülkemizde bağımsızlık ve demokrasi sorunu vardır. Mevcut partilerin
    hiçbirinin bağımsızlık ve demokrasi kaygıları yoktur. AKP bu düzenin
    has partilerinden biridir. Yukarıdaki özlemlerimiz AKP'nin gündeminde
    yoktur. Onun tek kaygısı ağa babaları olan ABD ve AB
    emperyalistlerinin bitmek bilmez isteklerini karşılamaktır. Onlar için
    yeni kanlar dökmektir.

    Bir kez daha görülmüştür ki kendi sorunlarımızı ancak kendi
    örgütlülüklerimizle bizler çözebiliriz. Demokrasiyi batıda ya da
    doğuda aramayalım. Kendi demokrasimizi kurma mücadelesini yükseltelim.
    Çünkü herkes için mutlak demokrasi yok. Gencecik insanların canları
    pahasına sürdürdükleri bu mücadelede, bunca bedelleri ödemeyi göze
    almanın vakti geldi de geçiyor bile. Haklarımızı korumakta, daha da
    geliştirmekte üzerimize düşen aydın sorumluluğunu, bırakalım aydın
    sorumluluğunu insan sorumluluğumuzu yerine getirelim. Enginlere olan
    borcumuzu ödeyelim..."

    --
    "Hepimiz Tecritteyiz"
    Tecrite Karşı Sanatçılar
    20 ...
  31. erol zavar

    8.
  32. the golden notebook

    1.
  33. hayret bugüne dek yazılmamış. nobel ödüllü doris lessing'in en önemli kitabıdır.

    --spoiler--
    eşinden ayrılmış olan tek çocuklu anna'nın hayatını anna'nın tuttuğu 4 defterden takip ederiz. siyah defter'de bir yazar olarak sorunlarını dile getirir, kırmızı defteri siyasal yaşamını anlatmak için tutar, sarı defter'de ilişkilerini ve duygularını anlatır, mavi deftere de günlük yaşamını not eder. tam bir bütünlüğe kitabın sonunda ulaşabiliriz ancak.
    --spoiler--

    bir solukta okunacak, insana hayat algısını, kadınlığı, ilişkileri sorgulatacak ve sağlıklı bir sonuca vardıracak önemli bir kitap. altın defter'i okumak hayatı baştan yazmaya gönüllü olmaktır.
    2 ...
  34. dağlı bir kabiledir aşk

    3.
  35. ahmet aslan şarkısının sözleri şöyledir:

    dağlı bir kabiledir aşk dağlı
    asla düze inmez aşk inmez
    dağlı bir kabiledir aşk dağlı
    asla düze inmez aşk inmez
    içimizde yurt edinmiş
    asla düze inmez aşk

    rüya mıdır bilmem hülya mıdır bilmem
    bir ben gibi fukarayı mı avare eder

    senden başkasına meyil versem de
    sızlar her yanım sana geri dönerim
    sürgün olup mekanında yoksun sen
    kimin yokluğunda kayboldum ben

    rüya mıdır bilmem hülya mıdır bilmem
    bir ben gibi fukarayı mı avare eder
    6 ...
  36. delal dink

    5.
  37. babasından az bahseden kadın.

    benim babam bu şekilde öldürülürse değil her hafta, her gün her saat anarım, sürekli anarım ki unutulmasın, sürekli anarım ki, onu öldürerek ortadan kaldırmak isteyenler amaçlarına ulaşamasın. sürekli anarım ki işleri onun katillerini cezalandırmak olanlar işlerinin ne olduğunu daha sık hatırlasın.

    babasından az bahsedn kadın.
    5 ...
  38. gündoğdu

    21.
  39. gayet kurumsal ve kapitalizmin simgesi isimlerinden birinin sahip olduğu iş yerinde birden bire gümbür gümbür duyulunca sandalyeden zıplatan marş. "nooluyor laan" diye şaşakalıp müziğin geldiği odaya doğru giderken marş bitip arkasından da cemo başlayınca "hobaaa iyi yere düştük" sevincine gark ediyor insanı.
    3 ...
  40. bir virgul yuzunden entry nin silinmesi

    1.
  41. şöyle örnekleyelim:

    "o senin konuştuğun şerefsiz, başbakandır." bu cümleyle, bir şerefsize başbakanla konuştuğunu söylüyor oluruz.

    virgülü hop kaldırırsak;

    "o senin konuştuğun şerefsiz başbakandır" demiş oluruz ki bu entry başbakana şerefsiz denmiş olacağından en çabuğundan silinir. hemi de bir virgül yüzünden.
    4 ...
  42. devrim dergisi

    1.
  43. arka sayfa yazıları, türkiye'de hiçbir siyasi dergide görülmemiş güzelliğe sahip dergi.
    3 ...
  44. devrim şehitleri

    54.
  45. http://www.tdk.gov.tr/TR/...49816B2EF05A79F75456518CA

    şehit : Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse

    bakın bakalım şehit ne demekmiş, sonra da bi gidin çay koyun. hayır "islam yolunda can vermek" şehitlik derken, kurtuluş savaşını sorsan "o ayrıı" derler bu sefer de.

    hayatta en tehlikeli şey cehalettir.

    tanım : devrim şehitleri; ölümsüzdür.
    5 ...
  46. kadinin gorunmeyen emegi

    1.
  47. 1992'de gulnur acar savran ve nesrin tura tarafından derlenen, kardelen yayınlarından çıkan kitap..
    4 ...
  48. gulnur acar savran

    1.
  49. sınıf mücadelesi ve feminizmin bağını usta elleri ve zihniyle kurmuş sosyalist feminist kuramcı..

    " gülnur acar-savran 1951'de istanbul'da doğdu. 1976 yılından başlayarak asistan olarak çalıştığı istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi felsefe bölümündeki görevinden yök yasası nın çıkmasıyla birlikte istifa etti. 1983 yılında rousseau hegel ve sivil toplumun eleştirisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 1987-97 yılları arasında istanbul bilar'da ders verdi. boğaziçi üniversitesi sosyoloji bölümünde iki dönem, mimar sinan üniversitesi sosyoloji bölümünde ise üç dönem ders verdi. sivil toplum ve ötesi (alan yayıncılık, 1987; 2. baskı: belge yayınları, 2003) adlı bir kitabı ve nesrin tura ile birlikte hazırladığı kadının görünmeyen emeği (kardelen yayınları, 1992) adlı bir derlemesi var. feminist hareket içindeki faaliyetlerini sürdürürken bir yandan da 11. tez, sınıf bilinci, sosyalist-feminist kaktüsve pazartesi dergilerinin yayın kolektiflerinde çalıştı. ayrıca, yapıt, defter ve praksis dergilerinde de yazıları yayınlandı. halen feminist teori üzerine çalışmalarını sürdürüyor."
    0 ...
  50. beden emek tarih

    1.
  51. gülnur acar savranın kadın bedeni emeği ve tarihi üzerine yazdığı kitap.
    1 ...
  52. evde çalışan kadınlar ve sorunları

    3.
  53. evde çalışan kadınlar ve sorunları

    2.
  54. "sosyalist feminizm, belki de çok iyi ifade edilmemiş olan belirli bir düzlemde, uzun zamandır aramızda. kapitalist toplumda bir kadınsınız. canınızdan bezmişsiniz: işten, faturalardan, kocanızdan (ya da eski kocanızdan), çocukların okulundan, ev işlerinden, güzel olmaktan, güzel olmamaktan, bakılmaktan, bakılmamaktan (ve her iki durumda da, kulak verilmemekten) vs. bütün bunlar hakkında ve bunların birbirlerine nasıl uydukları hakkında ve neyin değişmesi gerektiği hakkında düşünecek olursanız ve sonra da tüm bu düşünceleri kısaltma halinde bir arada tutacak bir kelime bulmak üzere etrafınıza bakarsanız, neredeyse "sosyalist feminizm"e vardınız demektir.
    ...sosyalist feministler "mekanik marksistler" olarak adlandırdıklarımdan çok farklı bir kamptır. bizler, (feminist olmayan birçok, birçok marksist'le birlikte) kapitalizmi toplumsal ve kültürel bir bütünlük olarak görürüz. anlarız ki, kapitalizm, piyasa arayışı içinde, toplumsal varoluşun tüm köşe ve bucaklarına nüfuz etmek zorundadır. özellikle tekelci kapitalizm evresinde, sadece ekonomik bir bakış açısından bile, tüketim alanının her parçası, üretim alanı kadar önemlidir. yani sınıf mücadelesini sadece ücretlerle saatler konusuyla sınırlı ya da sadece işyeri sorunlarıyla sınırlı bir şey olarak anlayamayız. sınıf mücadelesi sınıf çıkarlarının çatıştığı her alanda gerçekleşir ve buna da eğitim, sağlık, sanat, müzik vs. dahildir. bizler sadece üretim araçlarının mülkiyetini dönüştürmek istemiyoruz, toplumsal varoluşun bütününü değiştirmek istiyoruz.

    marksistler olarak, feminizme mekanik marksistlerden tamamen farklı bir yerden varıyoruz. tekelci kapitalizmi politik/ekonomik/kültürel bir toplam olarak gördüğümüz için, marksist çerçevemiz içinde üretim ya da politika; ile görünürde hiç alakası olmayan konular, aile, sağlık bakımı ve özel hayatla alakası olan konular için yer var.

    üstelik, bizim marksizm türümüzde, bir "kadın sorunu" yok, çünkü biz kadınları asla öncelikle "üstyapıya" ya da başka bir yere kompartımanlaştırmadık. mekanik türden marksistler sürekli olarak ücretsiz kadın (ev kadını) konusu üzerine düşünüyorlar: o gerçekten de işçi sınıfının bir üyesi mi? yani, gerçekten de artı değer üretiyor mu? bizler, ev kadınları elbette işçi sınıfının üyeleridir, diyoruz; sadece gerçekten de artı değer ürettiklerine dair özenle hazırlanmış bazı kanıtlarımız olduğu için değil, sınıfı insanlardan oluşan, ve kapitalist-egemenlikli üretim alanından oldukça ayrıksı bir sosyal varoluş olarak anladığımız için. sınıfı bu biçimde düşündüğümüz zaman, o zaman aslında en çevrede görülen kadınların, ev kadınlarının, sınıflarının tam kalbinde olduklarını görürüz; çocuk bakarken, aileleri bir arada tutarken, topluluğun kültürel ve toplumsal ağlarını devam ettirirken."

    (bkz: barbara ehrenreich)
    2 ...
  55. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük