dövüş ya da kaç prensibi. walter cannon amcamızın ilk kez 1900lerin başında ortaya attığı iddiadır.
mana olarak hayvanların bir tehlike(bir durum veya nesne) gördüğünde ya dövüşmeyi ya kaçmayı seçmesidir. sinir sisteminin tepkisi olarak tanımlamıştır. bunu cannon amca.
ayrıca daha sonraki araştırmalar gösteriyor ki bu davranış genel adaptasyonun ilk adımıdır.
düşünün ki bir kedi bir köpek gördü. eğer kaçabileceği kadar uzaksa topuklar ancak durum öyle değilse kabarıp köpeği korkutur sonra da onu bir güzel döver. *
bu insanlar için de geçerlidir diyelim ki sevgilinizle sarmaş dolaş dolaşırken komşu teyzeye yakalandınız. teyze yeterince uzakta ise hemen sessizce ortadan kaybolursunuz yok değilse savunmaya geçersiniz.
her türlü tehlike için uygulanabilir bir prensiptir yani.
edebiyat zümresinde kendini belli eder. zaten yakışıklı bir adam olduğu için kızlar peşinden koşardı benim dönemimde şimdi ne durumdadır bilemem.
atatürk gibi giyinir, ona da fiziksel olarak oldukça benzerdi. cidden bazen kendini atatürk zannettiğine inanıyorum.
marka hevesi, gösteriş merakı vardır, kendine belki de gereğinden fazla güvenir. ama rahatsız edici midir? asla.
çok ilginç ama atatürk lisesi bu adamla beraber güzeldir.
şirince'de ali nesin ve sevan nişanyan'ın çabalarıyla kurulan, şu anda 70 civarı öğrencinin matematik yapmaya çalıştığı ancak türkiye bürokrasisi yüzünden engellenen oluşum. matematik baçesi, kampı.
öğrencilerin derslikleri mühürlenmiş, sık sık jandarmaların ziyaretleriyle karşılaşılmış, çadırda kalmalarına bile neredeyse izin verilmemiş ama inatla, hırsla ve aşkla matematiğe devam edilen yer.
izlenimci sanatçıların klasik sanatçılar tarafından taşlanması, lanetlenmesi ve afaroz edilmelerinden sonra manet önderliğinde eserlerini sergiledikleri salon.
ve böylece sanat dünyasında eleştirmenler:0 sanatçılar:1 durumunun yaşandığı ender durumlardan biri vuku bulmuştur.
edit: tabi edindiğim kaynak ingilizce olduğu için buraya saloon of rejected yazdım ama sergi salonunun asıl adı Salon des Refusés.
odtü'nün muhtelif tuvaletlerinde yazan bir duvar yazısı. efsaneye göre, kızıl saçları alev alev yanan bir hatun sevgilisini terk edince odtülü sefil aşık kendini yollara vurmuş ve bir gece içinde odtüdeki tüm tuvaletleri dolaşıp kızlar saçlarını kızıla boyatmasın yazmış. kızların görebileceği yerlere elbette. kızıl saçlı kızlar ziyadesiyle can yakıyormuş demek ki...
odtü'nün bünyesinde barındırdığı en kalifiye hocalarından biridir. biyoloji bölümünün en bir sevgilisidir, seçmeli bilardo dersi de verir ayrıca.*
tavla sever, gülümser, derste sadece biyoloji değil aynı zamanda hayat bilgisi de öğretir. alkollü içkilerin kimyasal bileşimini, hangi bitkilerden yapıldığını da anlatır, şarap içme ritüellerine de değinir, rakıyla başlayan bir gecenin helvayla sonlandırılacağını da anlatır; ağzımızla içmemizi öğütler. haklıdır. sosyal içeceklerdir bunlar, rezil olmaya gerek yoktur.
haaa.. amip taklidi de yapar, bakteri taklidi de. yeter ki bizler anlayalım biyolojinin temel taşlarını. öğrencileri çok sever kendisini.
odtü topluluklar barakasının önünde duran tuhaf yapının(üzerinde iki adet pencere bulunan yaklaşık 2 metre yüksekliğinde bir duvar) üzerinde yazan baraka mottosu.
the girl that i marry will have to be
as soft and as pink as a nursery
the girl i call my own
will wear satins and laces and smell of cologne
her nails will be polished and, in her hair,
she'll wear a gardenia and i'll be there
stead of flittin,
i'll be sitting next to her
and she'll purr like a kitten
a doll i can carry, the girl that i marry must be
her nails will be polished and, in her hair,
she'll wear a gardenia and i'll be there
stead of flittin,
i'll be sitting next to her
and she'll purr like a kitten
a doll i can carry, the girl that i marry must be..
jewel ablamızın insana huzur veren, şımarık şarkısı. sözlerini de yazayım, buyrun..
Let the phone ring, let's go back to sleep
Let the world spin outside out door, you're the only one that I wanna see
Tell your boss you're sick, hurry, get back in I'm getting cold
Get over here and warm my hands up, boy, it's you they love to hold
And stop thinking about what your sister said
Stop worrying about it, the cat's already been fed
Come on darlin', let's go back to bed
Put the phone machine on hold
Leave the dishes in the sink
Do not answer the door
It's you that I adore-
I'm gonna give you some more
We'll sit on the front porch, the sun can warm my feet
You can drink you coffee with sugar and cream*
I'll drink my decaf herbal tea
Pretend we're perfect strangers and that we never met...
My how you remind me of a man I used to sleep with
that's a face I'd never forget
You can be Henry Miler and I'll be Anais Nin
Except this time it'll be even better,
We'll stay together in the end
Come on darlin', let's go back to bed
Put the phone machine on hold
Leave the dishes in the sink
do not answer the door
It's you that
I adore
I'm gonna give you some more
Eğer savaşmazsan ele geçirilirsin, soyun sona erer. Marifetler bu işe yarar, verdiği güçler sayesinde.. insan arazisini koruyabilir, soyunu temiz tutabilir. Eğer kendini koruyamazsan, marifetini kaybedersin. Başka soylar bize baskın çıkar, sıradan insanlar..
Ovalıların hiç de tekin bulmadıkları dağlarda yaşayabilmek için herkesin bir marifetinin olması gerek. Elbette her marifetin bir bedeli var. Bedel ödendikçe bu böyle sürer gider. Marifetler babadan oğula, anadan kıza geçer. Ta ki birileri çıkıp bu töreyi kabullenmemeyi göze alana kadar.
Hükmedemeyeceğinden korktuğu marifetini kullanmamak için gözlerini mühürleten Orrec ile marifetini “kötüye” kullanmayı reddeden özgür ruhlu Gry.. Babalarının oğlu, annelerinin kızı değil de kendi başlarına olmayı isteyen çocukların hikâyesini anlatıyor Le Guin bu kez.
odtü'deki bilim kurgu ve fantazi topluluğudur. metuconu vardır. oyunlar oynarlar, treasure hunt düzenlerler şenliklerde. sevilesi bir odtü topluluğudur.
portishead'in dummy albümünden bir parça. parça dediğine bakmayın yıkar geçirir. adı gibi strange bir şarkı.
sözlerini de yazayım tam olsun:
can anybody see the light
where the morn meets the dew and the tide rises
did you realise no one can see inside your view?
did you realise for why this sight belongs to you?
ohh..
just set aside your fears of life
through this sole desire
done it warning
done it now
that ain't real
on in this side
done it warning
done it now
that ain't real
on in this side
ohh
can anybody see the light
were the morn meets the dew and the tide rises
did you realise, no one can ever see inside you view
did you realise, forewhy this sight belongs to you
madonna'nın babasından anlayış dilediği şarkısı. her papa dediğinde aklıma benedictus gelmese daha bir manalı olacak ama şu haliyle de duygu yüklü anlam yüklü. *
buyrunuz sözleri:
papa i know you're going to be upset
cuz i was always your little girl
but you should know by now i'm not a baby*
you always taught me right from wrong
i need your help daddy please be strong
i may be young at heart
but i know what i'm saying
the one you warned me all about
the one you said i could do without
we're in an awful mess
and i don't mean maybe
please!
papa don't preach
i'm in trouble deep
papa don't preach
i've been losing sleep
but i've made up my mind
i'm keeping my baby*
ooh,
ooh i'm gonna keep my baby ooh
he says that he's going to marry me
and we can raise a little family
maybe we'll be alright
it's a sacrifice!
but my friends keep telling me to give it up
sayin i'm too young
i oughta live it up
what i need right now is some good advice
please!
papa don't preach
i'm in trouble deep
papa don't preach
i've been losing sleep
but i've made up my mind
i'm keepin my baby
ooh
ooh i'm gonna keep my baby ooh!
daddy, daddy if you could only see
just how good he's been treating me
you'll give us your blessing right now
cuz we are in love
we are in love
so please!
papa don't preach
i'm in trouble deep
papa don't preach
i've been losing sleep
but i've made up my mind
i'm keeping my baby
ooh,
ooh i'm gonna keep my baby ooh
don't stop loving me daddy
i know i'm keeping my baby
don't stop loving me daddy
i know i'm keeping my baby
ankaraselanik sokağında, yeniden yapılandırılmış güzide bir sinemamız. *
girişte çok güzel oyuncuların çok güzel fotoğraflarıyla başarılı bir seyirlik hazırlamışlar. (bkz: türkan şoray) (bkz: nicole kidman)
her daim en piyasa filmleri en büyük salonlarda oynatırlar. deli gibi para kazanan gene de küçük ama zevkli seyirci kitlesini memnun edecek filmleri kötü salonlara (küçük salon kötü demek değildir; yandaki salonun sesi karışıyorsa izlenen filme işte o kötü bir salondur.) hapseden; ancak arada festivallere ev sahipliği yapmasıyla kendini belki affettiren sinemadır.
ankaralı sinema severleri fevkalade filmlerle buluşturan, bu sene üçüncüsü düzenlenen, ve harika bir afiş tasarımına* sahip film festivali. aşağıdaki adresten programa ulaşabilir aynı zamanda metropol* ve ankapol* sinemalarından da kitapçık edinebilirsiniz. http://www.guzfest.org
pedro almodovar'ın yüksek topuklar adıyla türkçeye çevrilmiş filmi.
henüz izlemeyen ankaralı sinema severler* film artı 3. güz film şenliği kapsamında izleyebilirler.*
tom robbins'in ayrıntı yayınlarından çıkan romanı. tanrıyı, dinleri en çok da orta doğu'yu sorgulamış robbins kendine has, edepsiz, bilge üslubuyla. bu adama bayılmamak elde mi?
ayrıntı şöyle eklemiş kitabın arkasına:
'Bir Arap'la bir Yahudi bir gün birlikte Birleşmiş Milletler binasının karşısında restoran açmışlar... Etnik bir fıkranın başlangıcı sandınız, değil mi? Ama yanıldınız. Yahudilerle Arapların bir gün gerçekleşmesi umut edilen barış içindeki ortak yaşamlarının küçük evreni niteliğindeki bu restoran, Tom Robbins'in o ihtişamlı yaratıcılığını yine doludizgin serbest bıraktığı romanı Sıska Bacaklar'ın ana eksenini oluşturuyor.
Bu eksen etrafında, genç bir ressamın New York'taki sanat ortamında kendi yolunu bulma mücadelesine, aynı dünyada hasbelkader yıldızı parlayan hödük bir kaynak ustasının sonunda Filistin'in yitik tanrısını keşfine, Kıyamet Günü'nün gelişini çabuklaştırmaya çalışan bir rahibin çabalarına tanık oluyoruz. Fasulye Konservesi, Kirli Çorap, Tatlı Kaşığı, Boyalı Sopa ve Sedefli Deniz Helezonu gibi nesnelerin ABD'den Kudüs'e bir hac yolculuğuna kalkıştıkları, bir fasulye konservesinin derin felsefi nutuklara giriştiği bir romanla karşı karşıyayız. Bu kitap 'Sihre inanmamak zavallı ruhları hükümete ve iş dünyasına inanmaya zorlayabilir, ' diyen bir dil cambazının yapıtı ne de olsa.
Üstelik bütün bunlar olup biterken, insanoğlunun evreni net olarak görmesini engelleyen bütün yanılsamaları, Salome'nin tülleri gibi tek tek gözümüzün önünden kaldırıyor. Robbins, Buram buram siyaset kokan bu romanında, Kitabı Mukaddes'in mirasından dehasına yaraşır bir muziplikle yararlanıyor ve her zamanki cüretkar tavrından hiç ödün vermeksizin, çağımızın en hassas meselelerine el atıyor: Irk, siyaset, evlilik, sanat, din, para ve şehvet. Bunların üzerine, kimilerinin gezegenimizin 'son günleri' olarak adlandırdığı bir öngörünün gölgesi düşüyor düşmesine.
Ancak yazar her ne kadar kıyamet gününün dehşeti karşısında başını kuma gömmese de, yarattığı o neşe dolu, pırıl pırıl evren böyle olası bir akıbetin gölgesiyle kolay kolay kararmayacak kadar aydınlıktır aslında.'
tori amos tanrıçasının scarlet's walk albümünün son şarkısıdır. insanı genç ve diri hissettirmeyi başarıyor, gözyaşları da sızabilir gözlerden ama ağlamak güzeldir ne de olsa.
sözlerini de yazayım tam olsun.
sights and sounds
pull me back down
another year
i was here
i was here
whipping past
the reflecting pool
me and you
skipping school
and we make it up
as we go along
we make it up we
go along
you said
you raced from langley
pulling me underneath
a cherry blossom
canopy
do i have
of course i have,
beneath my raincoat,
i have your photographs.
and the sun on your
face
i'm freezing that frame
and somewhere alfie cries
and says enjoy his every smile
you can see in the dark
through the eyes of laura mars
how did it go so fast
you'll say
as we are looking
back
and then we'll
understand
we held gold dust
in our hands
sights and sounds
pull me back down
another year
i was here
i was here
gaslights
glow in the street
twilight held us (flickering past)
in her palm
as we walked along
and we make it up
as we go along
we make it up as we go along
letting names
hang in the
air
what color hair
autumn knowingly (auburn crimson)
stared
and the day that
she came
i'm freezing that
frame
i'm freezing that frame
and somewhere alfie
smiles
and says enjoy her
every cry
you can see in the
dark
through the eyes of laura mars
how did it go so
fast
you'll say as we are looking back
and then we'll understand
we held gold dust
in our hands
in our hands
garbage'ın güzeller güzeli şarkısı.
bir fincan kahvenin sonunda masadan iki yabancı olarak kalkmanın verdiği hüzünle yazılmış sanki. shirley manson söyleyince insana pek inandırıcı gelmiyor tabii, kim onun gibi bir kadına bunu yapar diye düşünüyorsunuz ama oluyor.
inanır mısınız birinin sevmediğini itiraf etmesi bir kahve içmekten daha az zaman alıyor.
you tell me you don't love me
over a cup of coffee
and i just have to look away
a million miles between us
planets crashing to dust
i just let it fade away
i'm walking empty streets
hoping we might meet
i see your car parked on the road
the light on at your window
i know for sure that you're home
but i just have to pass on by
so no of course we can't be friends
not while i'm still this obsessed
i guess i always knew the score
this is how our story ends
i smoke your brand of cigarettes
and pray that you might give me a call
i lie around in bed all day just staring at the walls
hanging round bars at night wishing i had never been born
and give myself to anyone who wants to take me home
so no of course we can't be friends
not while i still feel like this
i guess i always knew the score
this is where our story ends
you left behind some clothes
my belly summersaults
when i pick them off the floor
my friends all say they're worried
i'm looking far too skinny
i've stopped returning all their calls
and no of course we can't be friends
not while i'm still so obsessed
i want to ask where i went wrong
but don't say anything at all
it took a cup of coffee
to prove that you don't love me.. *
davulcu ramazan sayesinde tanıdığım ve sözlüğe tanıttığım süper bir arctic monkeys şarkısı. roxanne'ne gönderme de yapıyor. telmih yapmasını bilen müzisyenlere burda teşekürlerimizi sunuyoruz.
hadi sözlerini de yazayım tam olsun:*
so who's that girl there?
i wonder what went wrong
so that she had to roam the streets
she don't do major credit cards
i doubt she does receipts
it's all not quite legitimate
and what a scummy man
just give him half a chance
i bet he'll rob you if he can
can see it in his eyes, yeah
that he's got a driving ban
amongst some other offences
and i've seen him with girls of the night
and he told roxanne to put on her red light
they're all infected but he'll be alright
cause he's a scumbag, don't you know
i said he's a scumbag, don't you know!
although you're trying not to listen
i bet your eyes are staring at the ground
she makes a subtle proposition
i’m sorry love i'll have to turn you down
and oh he must be up to summat
want half a chance to show he's more than likely
i've got a feeling in my stomach
i start to wonder what his story might be
what his story might be, yeah
they said it changes when the sun goes down
yeah they said it changes when the sun goes down
yeah they said it changes when the sun goes down
around here
around
and look here comes a ford mondeo
isn't he mister inconspicuous
and he don't have to say owt
she understands she's here to get picked up
and she's delighted when she sees him
pulling in and giving her the eye
because she must be fuckin’ freezing
scantily clad beneath the clear night sky
she don't stop in the winter, no
well they said it changes when the sun goes down
yeah they said it changes when the sun goes down
well they said it changes when the sun goes down
around here
well they said it changes when the sun goes down
yeah they said it changes when the sun goes down
well they said it changes when the sun goes down
around here
around here
what a scummy man
just give him half a chance
i bet he'll rob you if he can
can see it in his eyes that he's got a nasty plan
i hope you're not involved at all