Hayatında bir kere bile market, mağaza vs gibi bir yerden alışveriş yapan bir insan vergi vermiş sayılır.
O ödemiyor şu ödemiyor saçmalığına giren cahiller var bi bitin artık.
Sanki kendileri her ay gidip ahha bu benim vergim diye ödeme yapıyor.
Dağ başında kendi kendine yeten, ekmek tarladan su pınardan meyva ağaçtan sigara yapraktan uyku doğadan bir insandır. Kendisi hayali bir karakter de olabilir..
Kıtaların geleceği adlı kaynak şöyle diyor.
Yakın bir gelecekte dünyanın yarısı ölü oksijen ile dolacak.
Ölü oksijeni diriltecek ağaç, bitki vs çeşitli hastalıklar sebebi ile işlevsiz kalacak.
Bazı ağaçlar kimya değişimi ile ölü oksijen alıp zehirli oksijen verecek.
Ve yine bu kaynağa göre şu an sessizce oksijen depolayan ülkeler var.
Irk, renk, mezhep, bayrak, vs vs diye uzayıp giden şeylerin dibe ineceği günler e düşeriz dilerim.. bu asrın nefreti kini oldukça incitici.
Birbirine kardeş olup ve bunu ret eden beyinsizler ile aynı coğrafyada ömrü tukettik yazık.
Çocukken yaşadığım ev bana göre bütün dünyaydı. Evi annem yönetiyordu.. Babam yurtdışında idi.
Korkmuyor ve rahatça fikrimizi söylüyor herşeyi beraber yapıyorduk.
9 yaşında babam geldi. Evin yönetimi değişti. Elbise istemeye korkmaya başladım. Ayakkabı eskiyince azar yemeğe başladık.
Annem elbise eskimeden ayakkabı delinmeden bunu fark ederdi. E tabi kendi alırdı.. Babam ise sadece bizim zamanımızda ayakkabı yoktu elbise yoktu lafları ile bağırırdı. Evet sonuç olarak alırdı ama yönetim biçimi annemin yönetim şekline uymuyordu.
Şimdi annem ve babam diyelim ki adil bir düzen içinde adaylık başvurusu yaptı yönetici olmak için. Oy vereceğim kişi kazanacak diyelim. Sizce kime veririm oyumu?
15 yaşında Kendime "HiraiZerdüş" diye bir isim taktım. Anlamı: "Kutsal iyiliğe giden yol, karanlıktan geçer."
Kutsal bir iyilik hayal eden birinin ilk önce karanlıktan geçmesi ve ayakta kalması gerekiyordu.
16 yaşında dünya edebiyat tarihine geçebilme fikrine kapıldım ki aslında bu bir çılgınlıktı.
Bir ilkokul diplomasını bile hediye horoz karşılığı almış bir adam için fazla geliyordu. Bu fikri taşımak bile delilikti ama kendimce bilmediklerimi öğrenmek için nefes almaya başlamıştım. Günlerce, aylarca, senelerce dil ve din bilimi hakkında araştırmalar yaptım. Kutsal kitaplar ve türemelerini okudum. Zihnim bir kaplumbağa olmayı az ötede bırakıp bir tavşana dönüşüyor ve hızı giderek katlıyordu.
En az yatırımı almakla hiç değişmeyen ve hep kendi gibi kalan bir beden sahibiydim.
Hızlıca çürüyen bir bedene yatırım yapmak zaten akıl kârı bir şey değildi.
insan okuma ve dinlemeyle işe devam ettim. Her sınıftan dinlemeye kalkıştığım insanların renklerini biriktirdim. Bu da senelerce sürdü.
Cevap vermek için sürekli bekliyordum.
Kendime uyanmadan, dünya içindeki halklara ve dillere uyandım ruhumla. Bir hiçten varlık türeten ilahi güç adına sorgulanacak milyon şey geçiyordu aklımdan.
Aklım artık bana yetmiyordu.
Dilleri ve dinleri teraziler üzerinde tarttım durmadan. Bakışlarım yumuşuyordu. Bakışlarım yumuşadıkça Yaradan nazarında zerreleşiyordum. Bir hiçten bir hiçe doğru toza dumana bulanıyordum ama yorulmadan ve açlık hissi ile yaşamaya devam ediyordum...
Ve nihayet, Başımı kainatın iradesi önünde eğdiğim bir gün, insan olduğumu hatırladım. Bu bana fazlaca şey kattı.
insan başıma kaldığım zamanlardı. irademin serçe kuşu gagasında biriken su kadar bile olmadığını fark ettim. Bu hayallerimden vazgeçmek için bir sebep doğurmuyordu. Sancım çiftleştikçe, genişliyordu beynim. Aklıma türlü nimetlerden renklenen cennet geliyordu. Cennet nakışları örtünüyordu fikirlerim üzerine.
Ve yazmak ağır bir eylem oluyordu bu yüzyılda.
Evet, anlaşılmak güç geliyor hatta güç veriyordu. Ama yazmak pahabiçilmezdir diyordu içimdeki ben. Amacın izinde zerre toz kalmıyordu geleceği süslerken. Mavi ve beyaz kalıyor; siyah gidiyordu...
26 yaşına geldiğimde, fikirlerimin daha da çıldırdığını fark ettim. Çerçevelerin yetmediğini, çizgilerin kısa olduğunu gördüm.
Herhangi bir iradenin seviyesini aşağı gören biri değilim. Bu benim haddim değil ama kendi amacımın bir ismi olmalıydı ve o amaca yazarak hizmet etmeliydim. Ve bu fikirlerin kaynadığı dönemlerin içinde. “Kirli edebiyat”la karşılaştım zihnimde. Esnedikçe genişle, yakınlaştıkça uzaklaş, kayboldukça görün dedim... Zaman yerinde duran bir şey değildi elbette. Nihâyet cesaret ederek; 2015 yılı başlarında yazılarımı insanlarla paylaşmaya başladım. Bu çıldırmış fikrin sevenleri olmaya başladı. Onlara günbegün edebi türde bir şeyler yazmaya devam ettim. Yanımda olanlar desteklediler beni ve nihayet cesaretim bana bir kitapla devam etmemi emretti. Yazdım! Yazmaya devam ediyorum. ilk kitabımın ismi ELYA. Sonrası Çok Güzel Tükendik; son kitabımın ismini, Yaradan’ın bana verdiği yaşam hakkı sona erinceye dek değiştireceğim...
HiraiZerdüş 10/10/1983
Eski devirde yaşıyor olsaydım eğer geleceğe not bırakırdım sadece.
Öldük ve siz de öleceksiniz.
insan olun. insan gibi ölün. Derdim.
Bir de din dil ve ırk saçmalığı geçmiyor diğer tarafta diye de eklerdim.
Dünya bir veya birkaç tanrının oyun bahçesi de olabilir.
Bütün bu kargaşa bir bilgisayar programı da olabilir.
Düşünsenize bir an " ırklar renkler bayraklar inançlar hepsi kocaman bir yalan. Kandırılmışız onca zaman.