evrenin muazzam ve akıllıca bir tasarımının olması dinlere bağlı olmayı hiçbir zaman gerektirmez. tanrıların ve dinlerin kölesi olmadan da insan maneviyatını yaşayabilir. tanrının ötesi olmadığına göre tanrı en baştan dinsizdir.
kendini markalarla etiketlemekten ve aptal reklam tabelası gibi gezmekten zevk alan, doğadaki tek yaşam alanı tüketim toplumu ve kapital sistem olan vasat insan söylemi.
bazı erkeğim diye ortada dolaşan barzoların, futbolla ilgilenmeyen ve sevmeyen erkekleri eşcinsel olarak nitelemeden önce, 90 dakika boyunca erkeklerin birbirlerinin peşinden koşmasını, birbirlerini çekiştirmelerini, zaman zaman sırt sırta, omuz omuza birleşmelerini tezahüratlar eşliğinde, ağızlarından salyalar akıtarak soluksuz bir şekilde izlemelerini kendi içlerinde sorgulamalarını istediğim erkek bacağı oyunu. hiç erkek, erkeğin peşinden koşarmıymış! ne meraklısınız erkeklerin mücadelesini seyretmeye, siz barzolar hakkında kötü düşünmeye başladım bu yüzden. açıkçası futbol hayranı erkek gizli mizli değil, apaçık eşcinseldir.
eğer varsa bile, belli bir süre sonra sıkıcı hale geleceğini düşündüğüm mekan. sonsuza kadar, zihinlerine çip takılmış maymunlar gibi mutlulukla uyuşmuş robotsu metalara dönerek yaşamaktansa cehenneme gitmek bile daha az monotonluk içerir. ha bu arada yanlışlıkla cennete gönderilen şüpheci bir ruhun derhal kaçmak isteyeceği uyuşuk bir mekandır cennet. varoluşun doğasında sonsuz mutluluk diye bir düzmece yoktur.
Morpheus ile Neo arasında geçen bir diyalogda, Morpheus gerçek hakkında şöyle bir soru sorar: "Hiç gerçek olduğundan emin olduğun bir rüya gördün mü? Ya bu rüyadan hiç uyanamasaydın o zaman gerçek dünya ile rüya arasındaki farkı nasıl ayırt ederdin?"
Nesnelerden algıladığımız görüntüleri yargılamak için doğruyu eğriden ayırt edecek bir aracımız olması gerek; bu aracı doğrulamak için bir ispatlama yapmamız gerek; ispatlamayı doğrulamak için bir araç; alın size bir kısır döngü.
aslında felsefeciye göre düşündükçe ve sorguladıkça üzerinde yaşanılan gezegenin, uçsuz bucaksız kozmosta küçük bir nokta olduğu anlaşıldığında, yine o nokta üzerinde yaşayan insanların yarattığı statülerin, mevkilerin ve o -bir yerlere gelmek- deyiminin anlamını ve önemini yitirmesiyle meydana gelir. biraz da gökyüzündeki yıldızları düşünüp dünyayı küçümsemek gibi.
müziklerini lux aeterna'nın yaratıcısı clint mansell hazırlayınca çok daha tatlı bir film olmuş. ayda tek başına yaşayan ve çalışan bir kişinin hikayesini konu alıyor. bunun yanısıra bilim kurgu ve distopya karışımı bir senaryosu var. o tatlı müziklerinden biri:
genellikle ehliyete sahip de değillerdir, 15-17 yaşları arasında sık yapılır, ama arabanın başına birşey geldi mi, hatta akşam babanın çocuğunu gelip karakollardan toplaması ve hele de baba sert ve kaba biriyse çocuğun kaçacak mekan beğenmesi gerekir.
bunlardan biri de noel babadır, birgün olacak, evime gelecek diye çok beklemişliğim vardır, ama yaş ilerleyip de pekçok karakterin hayali olduğu anlaşıldığı anlar da insanı hayattan soğutmaya yetmektedir.